Ülke dedikodusu…

  • GİRİŞ03.01.2013 09:47
  • GÜNCELLEME03.01.2013 09:47

                                                                                               Dedikodu yapmayan kaç kişiyiz?

Bakın bugün gündemde ne dedikodular var… Bugünlerde ne dedikodular var ve neler neler konuşuluyor.  Bilmediğimiz ne var? Bilmeyip de bilindiği sanılan her şeyi çok iyi biliyoruz, biliyormuşuz ya!  “Biz ne kadar çok şey biliyormuşuz.” İnsan ancak birkaç saniye kendine sorunca çıkıyor.  Konuşuluyor tabi ki dinleyicisi olmazsa hiçbiri konuşulmaz cinsten. Hareketli günlerin de ardı arkası kesilmeyecek gibi şu sıralar.

Duyup inanmayanlar, bilipte görmezden gelenler ve işin içinden çıkamayanlar yok mu? Her konuda olduğu gibi son günde de bu olaylar zinciri ile peş peşe kalıyoruz. Bir tarafta ölen Müslümanlar kardeşlerimiz, diğer tarafta asgari ücretle çalışıp evinde sıcak bir pişmiş yemek yiyebilmeyi hayal edenler, iyi kariyer isteyenler, organ nakli için sırada bekleyen yüzlerce insanımız ve niceleri. Başına olumsuzluklar gelip altından kalkamayanlar ve etrafıyla tartışanlar yok mu? O kadar sayabileceğimiz neden var ki. O kadar çok da konu başlığı. Konu sıkıntısı çekenlere bedava tavsiyeler diyor, alın size sosyal medya. Ve 2012 özetleri başlı başına yeterli.

Mutlu aile olmanın sırrını açıklayan bir profesörümüze ( Prof. Dr. Mehmet Sungur'a) şunu sordum: “hocam, biz toplum olarak nasıl bir ruh hali içindeyiz, sağlıklı bir ruh halimiz var mı? ”diye, “ yok” dedi. “Hiçbirimiz son yaşananlar ve yaşanacakların kaygı ve endişesini zaten taşıyarak asla mutlu olamıyoruz”. “Dolayısıyla sağlıklı bir ruh yapımız da olamıyor” ”tablo ne yazık ki iç açıcı değil” deyince göz bebeklerim büyüdü.  Şimdi ben bu açıklamadan sonra hangi psikoloğumuzun, hangi psikiyatri uzmanımızın ne tür söylemlerinden yola çıkarak mutlu olabilme yolları, hatta altın kurallarını konuşmalı ya da tartışmalıyım ki?

Bir sabah yangınla uyanıyor, tarihi yapılarımız ve arşivlerimiz için ülke insanı olarak üzülüyoruz, bir tarafta en iyi bildiğin ve ihtisasını yapmış olduğun, okuyup, araştırdığın konular hakkında konuşmaya başlayınca seni susturmaya çalışıyorlar ya da “haksızsın”, “sen nerden bilirsin ki”, “ne anlarsın” söylemlerini konuşuyorlar. Aklım şaşıyor! Gün geçtikçe özüne, atana, örf ve ananene sahip çıkınca biranda geri kafalı oluyorsun. Hele üniversite araştırma yuvası dediğimiz eğitim mekânlarının içinde binlerce zihin yapısını ortak bir uzlaşma alanında toplayamıyoruz ya. Bakın tüm yaşanan olayların, bir nedenini araştırın. Gerçi sevgi gösterilmeden, şiddete itilen, sözlü ya da fiili kendini bir kalıba ya da kişisel çıkarı için reklam metası olarak kullanmak isteyen o kadar çok insan da var ki? Bunun için çok iyi gözlemci olmanız yeterli. Bas bas bağırıyorlar. Maddi durumlarınız sevginiz ile boy ölçüşmesin. Maddi beklentiler yüzünden birbirinizi kırmayın ve sevginizi yok etmeyin diyenler sadece bu yüzyılda yok. Sadece bu yüzyılda fazla.

Her ailenin bireyi yetiştirme kriterlerine göre bir arkadaşım çevresinde duyduğu bir aile öyküsünü benimle samimi bir dille paylaşınca şaşırıp kaldım. Tablo hem üzücü hem de düşündürücü! İki çocuklu, evli bir yirmi dokuz yaşındaki ev hanımı ısrarla eşine bir üçüncü çocuğunu vermek için didinip dururken, eşinin kendine tekrardan aşık olacağını hatta seveceğini umut ediyor. Biten bitmiş demiyor. Çünkü kayınvalide zor durumda olduğunu savunup oğluna söz geçiremiyor, ısrarla karı kocayı ayırmak için elinden geleni yapması bekleniyor. Tablo bu hale gelene kadar altında nedenlere ve niçinlerine bakılmaksızın sorguladığımız, kınadığımız ve utandığımız her durumu inanın Allah bize misli misli yaşatıyor. Yaşatmakla kalmıyor imtihanımız oldukça ağır geçiyor.

Sevgi dersleri vermiyorum.  Zaman zaman neleri sevdiğimi bende gözden geçiriyorum. Ama ailemden aldığım sevginin her çeşit insana yeteceğini, insanı insan yapan unsurları da her zaman atlamayacağımı ümit ediyor, zaman zaman iğneyi de acımasız kendime batırıyorum.  Şimdi umudun kalmamış, çıkarların ön planda tutulduğu kurtlar sofrası olarak çok çirkin anılan kimi zaman lekelenen iş dünyasının bir parçası olmayı önceden kabul etmişleri değiştiremeyiz. Değişeceğine inanmayan bir karakterin sevgiyi hayatına sonradan alması, görgüsüzlüğe benzeyebilir. Sevgisiz bir insan her an öfkesini beklenmedik şekillerde başta kendini aldatarak yaşayabilir. Tüm bunları söyleyebilirim ama dedikodu konusuna gelince “ülke dedikodusu” müspet veya menfi olamaz.

Söylenecek sözcükleri istediğimiz gibi dil sanatı ile söylüyoruz. En kötüsü dil dedikodusu değil mi? Her gün bir dedikodudan başlar yolculuk ve tak diye gündeme oturur. Bizde bu sözüm ona suni gündemlerle boğuşur kimimizse banane deriz. Oysa bu kadar basit mi?

Aynur Ayaz - Haber 7

ayazaynur1@gmail.com

Yorumlar1

  • mert 11 yıl önce Şikayet Et
    iyi güzelde.... siz bu temenninizi ilk önce siyasetcilerden baslasiniz ?! sonrada medya icin güzle temennilerde bulunsaniz ?! igne meselesi hani ?! siz kavga etmeden gün geciren siyasetci gördünüzmü ?! hadi muhalefeti birakalim. basbakan ve hükümet neden hic durmadan kacga yapiyor ?! insanlari gerginlestiren ve tüm olumsuz ruh hallere sokan malesef ilk basta siyasiler ve medya. haberler bakiyorum pes diyorum. böyle haber bu saate verilirmi diye düsünmeden edemiyorum !! ha birde siz köse yazarlari varsiniz. hic durmadan tartisma ve insanlari ötekilestirme derdindesiniz. sadece tek misal vermek istiyorum. eskiden yapilan yanlislar icin (adam öldürmek vesayre) devlet ve medyanin görevi degilmi ?! neden burda hic durmadan okuyuculari bombaliyorsunuz o zaman hergün ?! okuyucularin ne sucu var ?! bende sizi tabiiki elestiririm. alin size dedikodu. nasil dedikoduysa ?! herseyden önce kavram ve durum tespitini dograu yapinda ondan sonra insanlari giybetci olarak lanse edin.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat