Sizden tek bir şey istiyorum bakan bey!
- GİRİŞ20.09.2011 10:23
- GÜNCELLEME20.09.2011 10:23
Her yıl yeni bir semte taşındığım iç ve de dört çocuğumun nakil ve kayıt işlemleri olduğundan dolayı, iyi bir eğitim pratiği gözlemcisi oldum. Şahsımda yaşadığım, Türk eğitim sisteminin derin devlet paralelli yapılanan ve hepimizin her gün içinde burun buruna yaşadığı “gündelik derin eğitim” ile karşılaşıyorum.
Bu yıl da Fındıkzade semtine taşındım. Önce çocukların nakil işlemleri için bulundukları okullara tek tek uğradım. Hepsi de bana yol gösterdi bir güzel! Yeni taşındığım semte, ilköğretime nakil için okula uğrayıp gerekli evrakları sordum.
“Müdire Elazığlı, hemşehriniz” denilince, bir selam vereyim dedim! Hoş bir karşılaşma, “merak etme hallederiz” edaları…”bayram sonrası gel kayıt yaptıralım” ifadeleri. Üçüncü defa bayram dönüşü yine kayıt için uğradım okula.
Bu defa bana gerekli evraklar sıralandı ve tabiî ki dokuz top fotokopi kağıdı almamı istendi.
Okul çıkışında yanıma yaklaşan ve kendisini okul aile birliği başkanı olarak tanıtan bir hanımefendi nazikçe “okula ne kadar bağış yapacaksınız?“ dedi, egemen bir ses tonuyla. Memurluğumu hatırlatıp geçiştirdim…
Ertesi gün bütün evrakları tamamlayıp müdirenin kapısının bitişiğindeki memura gittim. İçerden ellili yaşlarında bağırarak konuşan bir adam el kol hareketleriyle “çıkın dışarı, komisyon var” dedi. Ben de “beyefendi kapıda komisyon yazmıyor ve benim kayıt nakil evraklarımı buraya getirmem söylenmişti” dedim, eğitimli ve özgüvenli bir edayla.
Bu söyleyiş biçimi karşısında geriledi ve “tamam, teslim edin” dedi. Okulun açılış günü, bugün sabah, yeni liseye geçen diğer oğlumu Fatih Ticaret Meslek Lisesi’ndeki kaydını iptale giderken, hanımın telefonundaki sesle irkildim. İlköğretime (Çapa İlköğretime) kayıtlı gözükmüyordu küçük oğlum. Bir de “zaten bağış yapmamışsınız” havalarıyla bir de azar işitmiş.
Ben de diğer lisede okul önünde müdürü bekliyordum. Saat 10.30’a doğru kasaba kabadayısı havalarında, elinde Mahmutpaşa esnafından kalma küçük deri çantalı bir adam içeri girdi, nihayet! Her kapıya geleni azarlayan bir dil…
Elimdeki dilekçeyi verdim. Pazar günü yaptığım girişim üzerine bana telefonunu veren müdür yardımcısı defalarca aramama rağmen cevap vermedi. Telefonum yine çaldı. Bu defa DPÜ işletmeyi kazanan oğlumun feryadı vardı. “Baba İngilizce hazırlık sınıfı kitapları için altı yüz lira istiyorlar”. “Alma gitsin” diye kestirip attım.
Bu kişisel hikayem, eğitimin ne kadar perişan bir vaziyet arz ettiğini gösteriyor. Hepimiz bu varlığın sefaletinin üstünü örterek (bağış, adam bulma, torpil vs.) sefaletin daha da artmasına vesile oluyoruz. Oysa ben hiç kimseyi araya koymadan, torpil yapmadan ve rüşvet vermeden yaşamak istiyorum. Çocuklarıma ayrıcalık istemeden okuma imkânlarını sağlamak istiyorum.
Eğitimin MEB, lise, kolej, dershane ve üniversite gibi çoğu yerlerinde görev yaptım. Yeni Türkiye siyasetini savunuyorum. Başbakanımızın Ortadoğu’da kurtarıcı gibi algılanmasına büyük bir coşkuyla katılıyorum. Ancak eğitimin yaşadığı bu sefaleti “akıllı tahta” gibi teknolojilerle gidermek çok kolay olmasa gerekir. Her mahalleye bir bilgi evi açmadan önce bu eğitimin yapısal olarak ciddi bir biçimde elden geçirilmesi gerekiyor. Çözüm parası olanlara özel kolejler sunmadan öte, bütün vatandaşlara zekası, çabası ve arayışları çerçevesinde “eğitimde fırsat eşitliği” sağlanmalıdır.
Yeni Bakanımız Ömer Dinçer hoca, meslektaşımız bir akademisyen. Ona büyük bir inancım var. Daha ilk günden büyük dönüşümlere başladı. Bunu biliyorum.
Tek bir şey istiyorum: Okullara gittiğim zaman insan muamelesi görmek! Torpil yapmadan ve rüşvet vermeden(bunun adı bağış olmuş durumda) çocuklarımı okutabilmek. Devletimiz bunu sağlayamıyorsa lütfen bıraksın çocuğumu okula göndermeyeyim! ABD’de olduğu gibi(home schooling) kendim yetiştireyim. (İstanbul İmam Hatip Lisesi’nin yöneticilerini de burada takdir etmem gerekir. İnsanca muameleyi orada gördüm).
Şimdi küçük oğlum okula gitmemekte ısrar ediyor!
Doç. Dr. Ergün Yıldırım - Haber 7
drergun@hotmail.com
Yorumlar84