İş Kazası kader değil

  • GİRİŞ10.09.2014 14:34
  • GÜNCELLEME10.09.2014 14:34


Soma’da, Zonguldak’ta  ve Türkiye’nin farklı yerlerinde yaşanan sessiz ölümlerin sesi yükseldi tekrar.

Sadece tarih değil, iş kazaları da ibret alınmaz ise tekrar ediyor. 10 inşaat işçimizin yaşadıklarının son olacağını düşünmeyin. Çünkü “bu işin fıtratında var” dedikçe, “sektörün doğasında var” açıklaması yapıldıkça, “bize bir şey olmaz” söylemleri yükseldikçe üzülerek yazıyorum bu haberler gazete ve televizyonlarda yer alacak.

Tedbir Almadan Taktir Beklenmez

Kaza ve kaderimizi bilmediğimiz için tedbir almak bizim sorumluluğumuzdur. Çünkü tedbir almak tevekküle aykırı değildir ve bir âyet-i kerime meali şöyledir: “Ey iman edenler, tedbirinizi alın”(Nisa 71.). Tedbiri aldıktan sonra, Allahü teâlânın takdirine bağlanan, tevekkül sahibidir. Peygamberimiz (s.a.v.) “Hastalık gelmeden, sağlığın kıymetini biliniz” hadisi şerifinde tedbire verilen önemi buyuruyor. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi iş kazalarını sanki kadermiş gibi göstermek öncelikle İslam dinin temelleriyle ters düşer. 

Sektörün Doğasında İş Kazası Yok

Sektörleri ve işyerlerini tehlike sınıflarına göre ayırmak istediğimizde tehlike derecesi farklı sektör ve işyerlerinin var olduğu bir gerçek. Ancak bu gerçeği saptırarak “sektörün doğasında iş kazası var” açıklaması yapmak iş kazalarının önlenebilir olduğu gerçeğinden bi haber olmaktır.

TÜİK’in 2013 İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri Araştırma Sonuçlarına göre 2007 yılında inşaat sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı % 4.5 iken, 2013 yılında %4.3’e düşmüştür. İnşaat sektöründe iş kazası geçirme oranı  % 0.2 oranında düşmüştür.

Aynı araştırma sonuçlarına göre yüksek öğrenimliler arasında iş kazası oranı 2013 yılında % 1 oranındayken, lise altı eğitimlilerde bu oran % 2.8’dir. İş kazsı geçiren erkeklerin oranı 2013 yılında % 2.8, kadınların ise %1.3’dür. Hiç kuşkusuz yüksek okul mezunlarının çalışma şartlarının daha az riskli olması, çalışma hayatında ki erkeklerin daha riskli ve ağır işlerde çalışması gibi faktörler bu sonuçları etkiliyor. Yine de eğitim düzeyi yükseldikçe iş kazası oranının düştüğü bir gerçek. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi iş kazası sektörlerin doğasından değil; işverenlerin kâr hırsından, işçilerin eğitim ve bilinçsizliğinden, devletin ise sorumsuzluğundan beslenir.

Kanunlar Uygulandıkça Anlam Kazanır

Hukukun temel ilkelerinden biri insanların beden ve ruh bütünlüğünü korumak, teminat altına almak ve zarar vermeme sorumluluğunu her kesime yüklemektir. İşverenlerin ve devletin tedbir alma ve bunları denetleme, işçilerin de uyma sorumluluğu var. Bu sorumlulukların hiçbiri ihmal edilemez.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu kanuna uygun olarak çıkarılan 36 Yönetmelik aslında batı standartlarında hükümler içeriyor. Ancak uygulamaları batı standartlarında olmayınca maalesef kağıt üzerinde kalıyor. 

İş Sağlığı ve Güvenliği’ne ilişki yasal mevzuatın bazı hükümlerinin uygulamasının ertelenmesi, mesela 50 işçinin altında çalışanı olan az tehlikeli işyerlerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık görevlisini çalıştırma zorunluluğunun uygulanması 01.07.2016 tarihine ertelendi. İşyerlerine yönelik denetimler seçimler nedeniyle yapılmadı, maliyetleri artırdığı için iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin gereksiz olduğu bazı işveren örgütlerince dile getirildi ve siyasi baskı yapıldı. Tüm bunları dikkate almadan ve dürüstçe sorgulamadan yasaların var olmasını yeterli görmek, maçta topu taca atmaya benzer. 

Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Nerede

6331 sayılı yasanın 21. Maddesine göre ülke genelinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili politika ve stratejilerin belirlenmesi için tavsiyelerde bulunmak üzere Konsey kurulması hükmü yer almaktadır.

 Konsey, Çalışma Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında aşağıda belirtilen üyelerden oluşur:

a) Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü, Çalışma Genel Müdürü, İş Teftiş Kurulu Başkanı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından bir genel müdür.

b) Bilim, Sanayi ve Teknoloji, Çevre ve Şehircilik, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık,  Kalkınma, Millî Eğitim ile Sağlık bakanlıklarından ilgili birer genel müdür.

c) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından bir yürütme kurulu üyesi, Devlet Personel Başkanlığından bir başkan yardımcısı.

ç) İşveren, işçi ve kamu görevlileri sendikaları üst kuruluşlarının en fazla üyeye sahip ilk üçünden, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonundan, Türk Tabipleri Birliğinden, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinden ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğinden konuyla ilgili veya görevli birer yönetim kurulu üyesi.

d) İhtiyaç duyulması hâlinde İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürünün teklifi ve Konseyin kararı ile belirlenen, iş sağlığı ve güvenliği konusunda faaliyet gösteren kurum veya kuruluşlardan en fazla iki temsilci.

Konsey üyeleri, iki yıl için seçilir ve üst üste iki olağan toplantıya katılmaz ise ilgili kurum veya kuruluşun üyeliği sona erer. Konseyin sekretaryası, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünce yürütülür. Konsey, toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşitliği hâlinde başkanın oyu kararı belirler. Çekimser oy kullanılamaz. Konsey yılda iki defa olağan toplanır. Başkanın veya üyelerin üçte birinin teklifi ile olağanüstü olarak da toplanabilir.

Soma’da yaşanan acılar tartışılırken bu konuyu gündeme getirmiş ve Konseyin derhal toplanması gerektiğini açıklamıştım. Ayrıca Konsey’in bugüne kadar kaç defa toplandığı, hangi kararları aldığı ve sonuçlarının da kamuoyu ile paylaşılması gerektiğine vurgu yapmıştım. Bir kez daha aynı çağrıları yapma ihtiyacı duyuyorum. Bu çağrıya cevap bulabilirsek kanunlarla uygulamalar arasındaki ilişkiyi anlamak ve yukarıda görev verilen kesim ve kurumların konuya ne kadar duyarlı olduğunu anlarız. Aksi taktirde bir şirket, bir kaç uzman ve görevli üzerinden sorunu çözmeye çalışmış oluruz.

Önlemek Ödemekten Ucuzdur

İş sağlığı ve güvenliğini sadece maliyet unsuru olarak görenlere sormak lazım, 10 işçi kardeşimizin ölümünün maliyet hesabını yapabilirler mi? Bu olayı yaşayan şirketin maddi ve manevi kaybının hesabı yapıldığında acaba iş kazalarını önleyici tedbirlerle karşılaştırılabilir mi? Bu soruların cevabı çok açık. Ancak bu acılar yaşanmadan ve bedel ödenmeden gerçekler görülmek istenmiyor.

Doç. Dr. Sayım Yorgun – Ekotrent
sayimyorgun@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat