Müslümanları severim ama ızgarada!
- GİRİŞ09.08.2011 08:35
- GÜNCELLEME09.08.2011 08:35
Yüce Norveç milletinin kahraman evlâdı Anders Behring Breivik, 77 insanı ebediyet âlemine yolcu ettikten sonra dünya medyasının zirvesine oturdu.
Ağzından çıkanlar, blogunda yazdıkları gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlandı.Gözlerden kaçan bir ayrıntı, benim çok dikkatimi çekti:
''Müslümanlarla problemim yok, Müslüman arkadaşlarım var' diyordu vatansever Breivik. Nitekim Breivik'i tanıyan Müslümanlar beyefendi biri olduğu falan gibi sözler söylüyorlardı.
Breivik'in 'akıl hocam' pâyesini lütfettiği İngiliz vanatseveri Paul Ray, El Cezîre ekranlarına çıktı. Blogunda sergilediği Müslüman nefreti hakkında soru sorulduğunda, sarsılmaz bir mantıkla ifade ediyordu düşüncelerini:
''Kimseden nefret etmiyorum. Ben bir Hristiyanım. Müslüman arkadaşlarım var. Benimki nefret kampanyası değil. Benim sorunum, beni öldürmek isteyen Müslümanların olması, ülkemi İslâm devletine dönüştürmek isteyenlerin olması.'
***
Bu, klasik bir ırkçı üslûbudur:
''Müslüman arkadaşlarım var, onları çok severim; ama...''
''Kürt arkadaşlarım var, onları çok severim; ama...''
''Ermeni arkadaşlarım var, onları çok severim; ama...''
***
Herkül Millas, Türkiyeli bir Rum. Büyük kaptan Lefter Küçükandonyadis gibi. 1940 doğumlu. İnşaat mühendisi. Atletizmde bir zamanların Türkiye birincisi.1971'de Yunanistan'a yerleşmiş. Ankara Üniversitesi Yunan Dili ve Edebiyatı'nın kuruluşuna önayak olmuş. Rodos'taki Ege Üniversitesi'nde Türk kültürü ve edebiyatı üzerine dersler vermiş. Türk-Yunan ilişkileri üzerine kitapları (meselâ Türk-Yunan İlişkilerinde Yap-Yapma Kılavuzu), Türkçe'den Yunanca'ya ve Yunanca'dan Türkçe'ye çevirileri var.
Diyor ki Herkül Millas:
''Rahmetli babam Balkan Savaşlarını, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını yaşamıştı. Yani milliyetçi çatışmalar dünyasının adamıydı. Milliyetçi olması şaşırtıcı değildi. Bir Yunan milliyetçisiydi. Bunu ne iftiharla ne de utanarak söylüyorum.. Uzun uzun çevremizi tartışırdık, Öteki, anlaşmazlık nedeniydi ve genellikle de anlaşamazdık. Özellikle Türk-Yunan ilişkileri gündeme geldiğinde heyecanlanırdı. Ve beni çok şaşırtan onda gördüğüm bir çelişkiydi.
''Ötekileştirdiği Türklerin kendisine hep kötü davrandıklarını, haksızlık ettiklerini, gelecekte de aynı biçimde davranacaklarını söylerdi. Bu Türklerin sevilecek bir yanı yoktu. Olumsuzdular kısacası. Ama aynı anda bizim eve gelen Türk arkadaşlarımı severdi, onlarla sohbet etmekten zevk duyardı. Komşularımıza karşı da iyi duygular beslerdi. İş alanında Ötekileştirdiği ve hoşlanmadığı kimseler yoktu. Peki, derdim, kim senin sevmediklerin? Kim bu kötü, tehlikeli, zararlı gördüklerin? Ona göre sevdiği insanlar hep ‘istisna’ idi. Ama bu istisnalar bütün tanıdıklarımızı kapsıyordu ve bu istisnalar Öteki konusundaki genel yargının değişmesine pek yardımcı olmuyordu.''
Herkül Millas ileri yaşında yazdığı doktora tezinde Türk ve Yunan romanlarında 'öteki' algısını inceler.
Ömer Seyfettin, Halide Edip ve Yakup Kadri hem hikâyeler ve romanlar yazmışlar hem de hatıralarını kaleme almışlardır. Üç yazar da sürekli Yunan'dan bahsederler.
Hikâye ve romanlarında yarattıkları Yunanlı karakterleri 'olumlu' ve 'olumsuz' olmak üzere ikiye ayırırsak; 69 Yunanlı olumsuz, 3 Yunanlı olumludur. Yani Yunanlıların %96'sı kötü.
Fakat adları geçen üç yazarımızın hatıralarına baktığımızda, netice şaşırtıcıdır. Bahsettikleri 20 Yunanlı'dan 17'sini hayırla yâdederler. Yani gerçek hayatlarında tanıdıkları Yunanlıların %85'i hoş ve sevilen kimselerdir!
Yani tanıdığım Rumlar iyi, ama romanlarımda sadece kötü Rumlardan bahsediyorum!
Hem de bunlar öyle böyle kötü Rumlar değildirler. Ne türlü ahlâksızlık varsa, hepsinin canlı timsalidir bu Rumlar.
Ömer Seyfettin subaydı ve hatıralarını Yunanlılar tarafından savaş esiri olarak hapsedildiğinde yazmıştı. Savaş esiri Ömer Seyfettin'e göre, Yunanlı subaylar ve erler hoş ve terbiyeli insanlardı! Hatta bir Yunanlı subayın oğlu savaşta diye de çok üzülür. Dikkat edin: Yunanlı subayın oğlu Türk ordusuna, Ömer Seyfettin'in sınıf arkadaşlarına karşı savaşmaktadır!
Halide Edip’in hatıralarında anlattığına göre, annesi öldükten sonra onu Eleni adında bir yaşlı kadın büyütmüş. ‘Eleni’nin varlığının verdiği huzur ve güven'den, 'Eleni'ye duyulan sevgi'nin unutulmamasından sık sık dem vurur. Hatıralarında sözü geçen 13 Yunanlı’ın 10’u çok olumlu kimselerdir. Bu Yunanlılar ona destek vermiş, yardım etmiş iyi insanlardır. Gelgelelim romanlarında bütün Yunanlıların çok olumsuz olmalarının yanı sıra, özellikle kadınlar siyasal ve etik açıdan çok kötüdür. Sinekli Bakkal romanında ‘tiksindirici bir hizmetçi Eleni’ bile buluyoruz.
***
Hayvanlardan korkanlar veya tüyünden kakasından tiksinenler 'Hayvanları uzaktan severim' derler.
Aşırı milliyetçilerde durum bunun tersi: Düşman milletlerden 'uzaktan' nefret ediyorlar. Yakına gelince seviyorlar o düşmanı, 'Aa, o da bizim gibi insanmış' hissini yaşıyorlar.
''Hayvanları severim, ama ızgarada' diye bir espri patlatmıştı, bir zamanların Çocuklar Duymasın dizisinin kahramanı Halûk.
Ama tanıdığımız, hayatımıza girmiş; evimizde, komşumuzun bahçesinde, sokağımızda yaşayan bir hayvanın ölümünü görmek, bir insanın ölümünü görmek kadar acı vermez mi?
Irkçı işte böyledir. Düşman komşusu olunca sever, ama uzak olunca ızgarasını sever.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Oğuz Tan - Haber 7
oguztan@mcaturk.com
Yorumlar8