Hem 25 kuruş, hem şoför mahalli, hem de...
- GİRİŞ26.05.2014 08:29
- GÜNCELLEME26.05.2014 08:29
'Boğaza nazır villalarda ahkam kesen ve lüks kafelerde aleme nizam verenler' eleştirisi canını sıkmış olacak ki; her ne demekse, 'din sömürüsü ile zengin olanlar' bahsine dalmayı tercih etmiş. Oysa Arcayürek'in Soma'da meydana gelen facianın bir daha yaşanmaması için alınabilecek tedbirler üzerinde söyleyebilecek sözleri olmalı ve bunları paylaşmalıydı.
Ya da en azından; yaşını başını iyice almış bir kişi olarak, Okmeydanı'nda Soma faciasını protesto bahanesiyle etrafı yakıp-yıkmanın pratik anlamından da bahsedebilirdi. 77 milyon, bu türden protestoları anlamakta güçlük çekiyor çünkü.
Başlıktaki söz, yolculukların otobüs ya da minibüs yerine kamyon ya da kamyonetlerle yapıldığı eski zamanlardan kalma. Kamyon ya da kamyonetin üzeri yerine şoförün yanında yolculuk yaptığı halde, normalden biraz fazla para vermeye yanaşmadığı gibi, bir de 'halası gilin kapısında' bırakılmayı isteyen yolcuyu, şoförün 'hem 25 kuruş, hem şoför mahalli, hem de halan gilin kapısı ha, in aşağı' diyerek yolda bırakmasını anlatır.
İçinde bulunulan halin gerektiği şartlara uymadıkları halde, farklı muamele bekleyen; yani 25 kuruş bile vermedikleri halde hem şoför mahallinde oturmak ve hem de istedikleri her şeyin olması gerektiğini düşünenlerin sayısında ciddi artış var şimdilerde.
Cüneyt Arcayürek ve benzerlerinin sıkıntısı bu. İçinde yaşadıkları 77 milyonu tanımamakta ve dahası anlamamakta ısrar ettikleri ve ilanihaye hükümranlıkları sürecek zannıyla da, bu konuda üzerlerine düşeni yapmadıkları için şu anda kenara itilmiş durumdalar.
İnsanımızın teveccühüne mazhar olmadıkları halde, boğaza nazır villalardan kestikleri ahkamın dikkate alınması gerektiğini düşünüyorlar hala...
Seçmenlerin oylarıyla işbaşına gelme şansları kalmadığını ve bir daha bu imkanı yakalayamayacaklarını iyi bilenler, sandığın her şey olmadığı, dolayısıyla işlerin nasıl yürüyeceği hususunda kendilerinin de fikirlerinin alınması ve buna mutlaka uyulması gerektiğini söyleyip duruyorlar.
Mesele, işlerin nasıl yürümesi gerektiği ile ilgili fikirlerinin sağlıklı olup olmaması ile alakalı. Yani makul ve mantıklı fikirlerin kabul edilmemesi gibisinden bir şey yok ortada. Bu tür davranış sahipleri, 'makul ve mantıklı şeyler söyledikleri halde kaale alınmıyorlarmış' havası vererek, insanımız üzerinde yıllardan beridir sürdürmekte oldukları hegemonyalarını devam ettirmenin hesaplarını yapıyorlar sadece.
İstedikleri gibi yaşıyor, konuşuyor, yazıyor ve çiziyorlar... Ama yetmiyor. Makul herhangi bir gerekçe bulamadıkları halde, insanımızın nasıl yaşayacağı hususunda da söz sahibi olmaları gerektiğini düşünüyor ve mevcut durumun buna imkan sağlamıyor oluşunu hazmedemiyorlar.
Çok belli etmiyor olsalar da, sürdürdükleri saltanatlı hayatın bir bedeli var çünkü. Bu bedelle ilgili olarak üzerlerine düşeni yerine getirme konusunda gösterdikleri/gösterecekleri zaafiyetin, hayat standartlarında ciddi düşüşlere sebebiyet verdiğinin/vereceğinin farkındalar.
Bir elleri yağda, bir elleri balda sürdürdükleri hayatın diyeti, içinde yaşadıkları toplumu ayakta tutan değerleri yok etmek, ya da en azından bu yönde çalışmak olarak belirlenmiş.
İnancımızın gereği olarak hayatımızda yer alan her türlü özellik, onların hedef tahtasında: Kılık kıyafetimiz, ibadetimiz, yiyip-içtiklerimiz, değişik konulardaki hassasiyetlerimiz, her şey...
İnancın çok önemli ama sadece kalplerde bulundurulması ve hayata kesinlikle karıştırılmaması gereken bir değer olduğu, başlıca sloganlarından birisi.
Uzunca yıllar bir şekilde baskı altında tutmayı başardıkları insanımız gerçekleri gördüğü ve seçtikleri vasıtasıyla ipleri ellerine almaya başladığı için, istikbale ümitle bakamıyorlar artık...
Netice olarak; 25 kuruş bile vermeden şoför mahallinde oturmak ve halaları gilin evinin önünde bırakılmayı istemek, yok artık...
Ekrem Kızıltaş - Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com
Yorumlar1