'Tasma' köpeğin omuzunda değil, boynunda olur!
- GİRİŞ11.05.2012 09:27
- GÜNCELLEME11.05.2012 09:27
Bu sebeple de, aslında başka bir yere ait olduklarını ispat çabası peşinde harcarlar ömürlerini. İşin garibi, ne kadar mesafe aldıklarını düşünüyor olurlarsa olsunlar, hep yerlerinde sayar ama bu arada kendilerine ait özelliklerini de yitirirler.
Bir kesim gibi davranmanın asla öğrenilemeyeceğini; o kesimden birisi olarak dünyaya gelmek ve hayata onlardan birisi olarak devam etme halinde ancak onlardan olunabileceğini fark ettiklerinde de; geçmiş olsun! Ne ileri gidebilir ve ne de artık başladıkları yere dönebilirler.
Eskiden beridir, Bekir Coşkun ve ona benzediğini düşündüğüm başka bazı yazarlar aklıma geldiğinde, bu türden felsefi düşüncelere dalarım, nedense artık.
İçinden çıktıkları insanlara ‘göbeğini kaşıyan adam’ ya da ‘bidon kafalılar’ şeklinde hitap edebilmek, ancak bu makuleden insanların harcı olsa gerek!
Son olayı biliyorsunuzdur: Zeki Müren henüz sağ iken ve o da sadece özel sohbet ortamlarında anlatılabilen bir fıkrayı, -burada anlatmam yakışık almaz, bilmeyen bilenden öğreniversin artık- biraz değiştirerek, ‘Paşa…’ başlıklı bir yazı yazdı Bekir Coşkun.
Bu yazı, aynı günlerde katıldığı bir toplantıda TSK ile alakalı değişik yorumlarda bulunan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın söyledikleri ile beraber, Genelkurmay tarafından yapılan bir açıklamaya da konu oldu.
Sonra tartışmalara başlandı.
Yazıyı okuyan herkes bu yazının hangi saiklerle yazıldığının farkındaydı.
Böyle bir yazı yazıldığı için yüreklerinin yağları eriyenler de, böyle bir yazının asla yazılmaması lazım geldiğini düşünenler de kast edilmeye çalışılanın ne olduğunu biliyorlardı.
İhtimal, birçok kişinin aklından ‘keşke böyle bir yazı yazılmasaydı’ dileği geçmiş olabilir. Çünkü her nasıl gelişirse gelişsin, bundan sonraki sürecin can sıkıcı olacağı kesin.
Bekir coşkun, kastetmeye çalıştığı şeyin, kast ettiği zannedilen şey olmadığını söylüyor. Hayvanları, özelde de köpekleri çok sevdiği için onlarla ilgili bir Pazar yazısı yazmakmış niyeti… Bir köpeğe neden ‘paşa’ dediğini izah sadedinde de; paşalık ünvanının 1934’te kanunla kaldırıldığını, ordumuzdaki generallerin paşa olmadığını; bir köpeğe ‘bekir’ ismi verilirse alınmayacağını söylüyor.
Ancak mızrağın çuvalı zorladığı bir yer var.
Yazıda, iki köpek arasında geçen konuşmanın bir bölümü şöyle:
Kurt sordu: “Peki şu omuzunda parlayan ne?..” / “Tasmam…” / “Ne işe yarar?..” / “Sahibim beni yönettiğine göre bu lazım… Nereye çekerse oraya…”
Mızrağın çuvalı zorladığı yer, işte tam da burası: Köpeklerin tasmaları omuzlarında değil boyunlarındadır.
Boyundaki tasmayı omuza yerleştirip, bir de o köpeğin adına paşa derseniz, bundan sonra söylenebilecek fazla bir söz kalmaz.
Bu sebeple, yazı mahkemelere intikal eder mi ve ettiğinde ne olur, bilmem.
Söz konusu yazının, edebiyatımızda hayvanları konuşturma sanatı denilen ‘intak’ ve kişileştirme sanatı olan ‘teşhis’ açısından örnek teşkil edip etmeyeceği ve ders kitaplarında ‘okuma parçası’ olarak yer alıp almayacağı ise uzmanların problemi.
‘Sahipsiz kurt’ ile boyalı kulubesinde öylece oturmakta olan ‘çok bakımlı, şişman, keyfi yerinde, aynı soydan gelen köpek’ arasında geçtiği varsayılan konuşmayı uzmanları değerlendirir elbette.
Son olarak söyleyeceğim de şu: Coşkun, bir köpeğe Bekir adı verilirse ‘alınmayacağını’ söylüyor. Öğrenmesi gereken esas şey tam da bu işte; Bekir Coşkun alınmayabilir, ama bir kısmı ‘göbeğini kaşıyan adamlardan oluşsa da’ Milletimiz alınır, hem de çok!..
ekremkiziltas@gmail.com
Yorumlar2