Cübbe neyi gizliyor?
- GİRİŞ29.10.2010 00:28
- GÜNCELLEME29.10.2010 00:28
Bu memlekette hakikatin diğer adı ‘çıplak gerçeklik’ olarak bilinir. Gerçeğin üryan hali ona tahammüle edemeyen mutaassıplar için her zaman sıkıntı konusu olmuştur.
Hakikati ketm edip çıplak gerçekliği setretmenin en kestirme yolu dolaylı ve dolayımlı konuşmaktır. Dolaylı konuşanlar için lafın kavrama noktası yoktur. Neresi daha kullanışlı ise kendileri için sözü oradan kavramaya çalışırlar.
İlginçtir, kelamı el yordamıyla kavradıkları yere hiç tereddüt etmeden ‘kavram’ adını verirler ve kelimeleri zihinleriyle değil meyvelerin olgunluğunu test eder gibi elleriyle yoklayıp kavramaya çalışırlar.
Zihniyet ve ideolojilere kostüm biçen anlayıştan kostümlerin zihniyetine doğru uzanan bir yaklaşımdır söz konusu ettiğimiz.
Forma ve üniforma kendilerini doğrudan ifşa etmek üzere ortada dolaşan kıyafetler olduğu halde cübbe adı konulmamış bir manevi rütbenin zımni göstergesidir. Zira cübbede görünmeyen taraf görünür olandan çok daha fazladır.
Bağlayıcı olmasa da şekilsel yönden örfi anlamda dini bir kisvedir cübbe.
Kisvede en belirgin olan taraf kıyafete göre kendini ayrıcalıklı addetmesidir. Bu özelliği ile kisve bedeni değil kıyafeti örten bir şeydir.
Asıl itibariyle kıyafet kişinin bedeninden çok da bağımsız bir şey değildir. Kisve kıyafete dışarıdan bir statü kazandırma çabası iken, kıyafet beden için tanımlayıcı ya da tamamlayıcıdır.
Klasik Türk Edebiyatı’nda insanların fiziki özelliklerinden yola çıkarak karakter özellikleri hakkında yorumlar yapan eserlere Kıyafetname denildiğini biliyoruz. İnsanın tipine göre karakter belirlemenin bütüncül adı kıyafet ise kıyafetin insana dair bir netlik taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Şu halde netliği bozan (kamufle eden) cübbe ve rütbedir.
Peygamberler bu anlamda cübbesiz ve rütbesiz kişilerdir. Resul ve nebilerin muhalifleri tarafından en çok sade kişilikleriyle eleştirildiğini dikkate aldığımızda kılık kıyafet olarak da net kişilikler olduğunu görürüz.
Şimdi tam da burada cübbe neyi örtüyor sorusu akla gelebilir.
O halde lafı hiç dolandırmadan söyleyelim: Cübbe dinden ödünç anlamlar yüklenerek gerçekliğin çıplak yüzünü örter.
İmamın, yargıcın, avukatın, papazın ve rektörün üzerinde başka başka durur.
İmam’da yüz olan cübbe sözgelimi rektörde astar olabilir.
Yargıçlarda tarafsızlığı ve eşitliği ifade etmek üzere var olan cübbe (kimi ülkelerde peruk) zamana ve konuma göre dogmatik sübjektivizm’in somut göstergesi olabilir.
Seküler alanın dini kisveyle kendini ifade etmesi dinsel otoriter gücün heybetli elbisesine duyduğu özel ilgiyle alakalı bir şey olsa gerektir.
Kim ki kıyafetinin üzerinde bir cübbe taşır o kişi resmi olarak dini ya da ladini anlamda bir dizgeyi omuzlarında taşıyor demektir.
Cübbeyi çıkaran kişinin ilk önce omuzları sonra da dili ağırlıklardan kurtulup hafifler.
Siyasetçilerin yargı mensuplarına sık sık ‘cübbeni çıkar da öyle gel’ demesi ‘bulunduğun yer ne senin rahat konuşacağın ne de benim sana rahat cevap verebileceğim bir yerdir’ demenin daha kestirme şeklidir. Ne de olsa bilimsel dogmatizm ve mutlakıyet hayatın her alanında kendi değişmez doğrularını dayatmaktadır.
Din anlatıcısı samimiyet göstergesi olarak dini insanlara tebliğ ederken üzerine kıyafetini gölgeleyecek hiçbir şey almaz. Üzerine dışarıdan aldığı her ağırlık kelamın sıkletini artırır. Takva elbisesine en iyi yakışacak kıyafet dışarıdan değil içeriden elde edilen kıyafettir. Sağlam karakter kumaşı olanlar bundan kendilerine çok iyi elbiseler dikebilirler.
Kıyafetin (karakterin) üzerine giyilen her kisve bir tebliğci için dikkati kendi bedeninin gölgesinde taşıyacağı için adı cübbe bile olsa asıl itibariyle dünya elbisesidir.
Cübbeye bedenin etrafında tavaf eden ruh muamelesi yaparak kalplerinin bedenleriyle birleştiği sınır noktalarından habersiz yüksek perdeden konuşanlara da herhalde söyleyecek söz bellidir: ‘ Cübbeni çıkar da öyle konuş!’
Yorumlar5