Dini güvenlik bilgisi
- GİRİŞ05.11.2010 06:31
- GÜNCELLEME05.11.2010 06:31
Din bir kültür ahlak bir bilgi değildir. Bunun ayırdına varmak için birinci şart inanmış olmaktır. Dini kültüre, ahlakı bilgiye dönüştürdüğünüz zaman ister istemez kargaşayı da göze almışsınız demektir.
Kültür kelimesini toplumun hafıza birikimi yani hars( ekin) olarak düşünürsek durum biraz daha kolaylaşır. Zira her dinin kök saldığı toplumda kendine özgü bir yaşam biçimi, estetik anlayışı, renk ve ses tonu vardır.
Eğer Din Kültürü ifadesinden üç semavi dinin bu alanda oluşturdukları kültür ve medeniyet unsurları kastediliyorsa verilen dersin sınırları ve mahiyeti netleşmiş olur. Öğrencilere din cihetinde ve doğu batı ekseninde medeniyetler tarihi öğretmiş olursunuz.
Fakat bu sefer de “ahlak bilgisi” ifadesini doğru bir yere yerleştirme sorunuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Eğer felsefi anlamda ahlak irdelemesi ise maksat o zaman “etik” demeniz icap eder.
Kastınız evrensel ahlâk değerlerini öğretmekse, bu kez de bilgiyi aşan bir çabanın içerisine girmişsiniz demektir. Ahlâk bilgisi yerine “ahlâk dersi” ya da “ahlâk eğitimi” ifadelerini kullanmak daha isabetli olur.
Şu haliyle Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi din-kültür, ahlak-bilgi arasında kurulmak istenen zorlama ilgiden kaynaklı bir tanımsızlık yaşamaktadır.
Bu noktada din kültürü öğretmenlerin işlevi devreye girmektedir.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin tanımsal boşluğu muntazaman tanımlanmış din kültürü öğretmenleri tarafından doldurulmaktadır.
Memlekette din kültürü üzerinden yapılan tartışmanın eğilip bükülerek bir türlü açıkça dile getirilemeyen sebebi budur.
Din Kültürü öğretmenleri şayet tanımsız kişilik ve kimlikler olmuş olsaydı o zaman verdikleri tanımsız dersle uyum içerisinde olacaklar ve belki de şimdiki kadar muhalif ses çıkmayacaktı.
12 Eylül anayasasıyla zorunlu hale getirilen Din Kültürü dersi gariptir yine o dönemin ürünü olan Milli Güvenlik Bilgisi dersiyle aynı ortak kaderi paylaşmaktadır.
Doğrudan ve cesaretle seslendirilmeyen fakat esnek ve tanımsız bırakılan bir durum var ortada.
Bu durum Din Kültürü derslerinin her an öğretimden eğitime doğru eğilip bükülebilen esnek tarafıyla yakından ilgilidir. Ne tam eğitim ne de tam öğretim olmayan, ama ikisi arasında gelip giden bir yaklaşım tarzıdır bu.
Aslında öyle zorlanılan ya da dayatılan bir din falan da yoktur.
Öğrenci matematikte nasıl sayılara iman etmeye zorlanmıyorsa Din Kültürü dersinde de aktarılan bilgilere cebren inanmaya zorlanmak gibi bir durumla karşı karşıya değildir.
Bu alanda zorlama gibi görünen şey aslında tahammül sıkıntısından kaynaklı zorlanmadan başka bir şey değildir.
Bu fakir de İlkokul sıralarından lise son sınıfa kadar cebir derslerinde zorlanmıştır.
Oysa cebirin benim üzerimde anlamının zorlama olmasının dışında bir zorbalığı falan da olmuş değildir. Yani zorlayan yoktur, sadece zorlanan vardır.
Din Kültürü derslerinin varlığından hoşnut olmayanlar için bütün mesele iki noktada toplanmaktadır.
Birincisi: Dine dair bir bilgiyi kabul etmeme direnişidir. Bu tarz kişiler dini bilgi düzeyinde dahi dağarcıklarına barındırmak istemeyen ‘karşı bilgi’ savaşımı verenlerdir.
‘Karşı bilgi’ ya da ‘karşıt bilgi’ olgusu her ne kadar literatüre girmiş olmasa da memleketimizde bilim adamlığı değil bilimcilik yapanların zorla hayatımıza sokmak istedikleri modern dogmatik bir tavırdır.
Zorunlu Din Kültürü derslerine karşı çıkma sebeplerinden ikincisi ise müfredatta Aleviliğe yeterince yer ayrılmamış olması ve kitapların Sünni yorumla hazırlanmış olduğu iddiasına dayanıyor.
Eğer dersin adı Din Kültürü ise tarafsız bir bakış açısıyla sadece Sünni yorumlara değil aynı zamanda Alevi yorumlara da yer ayırmak gerekir.
Sadece Aleviliğe yer ayırmakla da sorunun çözüleceğini sanmamak lazım.
Bu kez anlayış ve kavrayış olarak mutezile mezhebinden bir vatandaşın çıkıp çocuğuna sadece Sünnilik ve Alevilik yorumu değil ayrıca Mutezili bir yoruma dayalı bir müfredat uygulanmasını istemesi durumunu da hesaba katmak gerekiyor.
Din ve din öğrenimi konusunda bir şeyi kaldırıp yerine başka bir şey koymak iddiasında olan kişilerin büyük çoğunluğu ne yazık ki dini bilgi anlamında fazla yetkin olmayan kişilerden oluşuyor. En azından bugüne kadar yüksek sesle bu konuda muhalefet yapanların genel manzarasının böyle olduğunu söyleyebiliriz. İstedikleri ve reddettikleri şeyleri sağlam akademik bir dini bilginin yanı sıra sosyolojik vakıalara dayandırmadıkları için Din Kültürü dersi konusundaki tanımsızlık katmerleşerek devam etmektedir.
Sünni yorum yapılıyor diye eleştiri yağmuruna tutulan Din Kültürü müfredatından acaba kendini Sünni kabul eden insanlar memnun mudurlar?
Evrensel inanç ve ahlâk esaslarının zaten Sünni ya da Alevi herhangi bir mezhebe indirgenmesinin de hiçbir anlamı ve gereği yoktur.
Yeter ki evrensel inanç, ahlâk ve insanlık değerleri ilmi ciddiyet içerisinde körpe beyinlere, genç dimağlara hakkaniyetle sunulabilsin.
Hüseyin Akın -
akinakinhuseyin@hotmail.com
Yorumlar5