Bıktık artık!
- GİRİŞ14.11.2010 10:20
- GÜNCELLEME14.11.2010 10:20
Başörtüsü sorunu neredeyse 40. yılına girecek hâlâ kimsenin bu konuyu çözmek için ciddi bir adım attığına şahit olmadık. Meseleyi çözmek şöyle dursun doğru düzgün konuya bile girilmiş değil.
Peki, o halde bu zamana kadar memleketin yegâne değişmez gündemi olarak yüksek sesle konuşup durduklarımız nedir diye sorabilirsiniz.
Tek kelimeyle söyleyelim: Gevezelik!
İsteyen buna havanda su dövmek de diyebilir.
Samimiyetle çözüm üretmek için yola çıkanlar da ne yazık ki bu kısır döngü oyunun halkasına dâhil oluveriyor.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül Türkmenistan dönüşü Esenboğa Havalimanı’nda bir gazetecinin türbanla ilgili soru sorması üzerine, halkın içinde bulunduğu duruma tercüman olacak şekilde artık başka bir mesele yokmuş gibi bu konuyu konuşmaktan bizar olduğunu ifade etmiş.
Bu bıkkınlığı hiç saptırmadan çok iyi anlamak gerekir.
Zira başörtüsü ile ilgili çok konuşulduğundan dem vurarak bıkkınlığını dile getiren iki ayrı anlayış var memleketimizde.
Bunlardan birincisi, yasağın devamından yana oldukları halde bunu cesaretle dile getiremedikleri için ‘ülkenin başka sorunu yok mu’ diyerek başörtüsü sorununu konuşmaktan rahatsız olanlardır.
Bu kesim işsizlik, eğitim, pahalılık gibi sorunları art arda sıralayarak akılları sıra başörtüsü sorununun bu önem sırlamasında yeri olmadığını söylemek isterler.
Kendilerine mazlum ve mağdur insanlar hatırlatıldığı zaman gösterdikleri yol, ‘ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ kabilinden şeylerdir.
Dini bilgi yoksunluğuna bakmadan bir de kalkıp müftü edasıyla fetva vermekten de geri kalmazlar.
Engellenen namazsa, ‘kaza yaparsın’; oruçsa, tutmasan da olur kuşlara yem atarsın; şayet hacsa, hac insanın kalbindedir oraya git, boşuna Araplara döviz kazandırma gibi evlere şenlik fetvalar üretirler.
Başörtü konusunda da yasağın karşısında durmak yerine akıl verirler. Verdikleri akıl ise kendilerine bile yetmeyecek denli sathidir: ‘İçerde açın dışarıda örtün!’ gibi.
Sanki hiç kimsenin uzun süre düşünüp de bulamadığı bir çözüm yoluymuş gibi böyle bir tavsiyede bulunmaktan çekinmezler.
Başörtüsü sorununun gündemi işgal etmesinden fena halde sıkılıp müşteki olan ikinci kesim yukarıda bahsettiğimiz kısır döngü oyununu fark eden kesimdir.
Sayın Cumhurbaşkanı da bu problemle beslenenlere, bundan rant umanlara bir nevi ‘kral çıplak!’ demiştir.
Tesettür insan bedenini değil de bir ülkenin olması gereken gündemini örtüyorsa birisi bunu çoktan ortaya çıkarması gerekliydi.
Oysa başörtüsü değil ama başörtüsü sorunu bugün çok kullanışlı bir malzemeye dönüştürülmüştür.
Sanki çözüldüğü zaman eldeki koz gidecekmiş gibi gizli bir hava esmektedir.
Halkın kahir ekseriyetini ilgilendiren böyle bir problemle alakalı öze inmeyip kabuk cihetinde bu denli çok konuşmuş olmamız bu mesele yüzünden mağdur edilip zarar görmüş on binlerce başörtülü öğrenci ve çalışanın yıllardır çektiği kahır ve eziyeti sömürüp yağmalamak değilse nedir?
Başörtü ve başörtülüler konusunda otuz yılı aşkındır bıkmadan usanmadan değiştirip dönüştürmeye dönük muhalif bir ağızla söz söylemenin de ötesine geçip yaygara yapmak yasakçılık, toplum mühendisliği, jakobenizm falan bir tarafa kendine ait olmayan bir bedene hükmetme cüretidir.
Kıyafete yönelik her dayatmacı hareket dolaylı anlamda insan bedenine bir saldırıdır. Cumhurbaşkanının “artık bıktım!” dediği şey cumhurun çözümsüzlüğün gayya kuyusuna iteklenme halinin soğukkanlı ifadesidir.
Fazla konuşmak meselenin dışında dolaşmak ve ilk fırsatta konudan firar etmektir. Bir şey ne kadar çok konuşuluyorsa mecrasından sapmış ve çözümle arasındaki mesafeyi alabildiğine açmış demektir.
Meseleyi çözüme kavuşturmak yerine meseleden yeni meseleler üretme konusundaki maharetimiz çözümsüzlüğü kökleştirirken dünden bugüne uzanan sağırlar diyalogunun da gelenekselleştirmiştir.
Hüseyin Akın
akinakinhuseyin@hotmail.com
Yorumlar3