Düşünmeyen Adam heykeli nasıldır?
- GİRİŞ14.01.2011 06:55
- GÜNCELLEME14.01.2011 06:55
Dinde şablon ve klişecilikle hakikat ve nass olan arasındaki farkın ayırtına varamayanlar din adına konuşma yetkisini kendilerine Allahın verdiği bir ayrıcalık sayıyorlar.
Tefekkür penceresinin perdeleri örtülmüş, içtihat kapısı kıyamete kadar mühürlenip kapatılmıştır.
Ne de olsa düşünülmesi gereken her şeyi bizden evvelkiler ayrıntısıyla düşünmüşler bugüne ve yarına dair düşünecek bir şey kalmamıştır.
Bu zevata göre kim Kuran’ı referans alarak konuşuyorsa o haddi aşmış ya da dalalete düşmüştür.
Kuran’ı anlamak için yeterli beslenmek yetmez bir fırın ekmek yememiz de lazımmış.
Ne zaman Kuran’dan bahsederek söze girseniz ‘sapık’ yaftasını yemeniz işten bile değildir.
Sözümona Ehli-Sünnet hassasiyetiyle gösterilen tepkiler bunlar.
İyi de sünnet bu gösterilen tavırların neresinde?
Ehli Sünnet tavrı ile sünnet anlam ve muhteviyatı arasında tam anlamıyla bir uyumsuzluk var. Hz. Muhammed (S.A.V)’in yaşayan bir Kuran olduğunu ve peygambere itaatin Allah’a itaat (Nisa–80) anlamına geldiğini bilen her insan Hz. Peygamber’in sünnetinin Kuran sünneti (yolu) olduğunu idrak eder.
Esas itibariyle Sünnet Kuran’ın şerhi, tefsiri ve somuta indirgenmiş şeklidir.
İlahi kökenli akıl ve tabiat gibi peygamberin dini bağlayıcılık ifade eden sözleri de Kuran merkezlidir.
Merkezden sapma aynı zamanda tabiattan, akıldan, sünnetten ve fıtrattan sapmadır.
Son günlerde yapılan tartışmalara bir bakınız İslam adına yapılan konuşmalarda ipleri elinden kaçırmış insan tedirginliğini görmemek mümkün değil.
Heykel ve resim meselesinden tarihî değerler olgusuna yaklaşımımıza varıncaya kadar hâlâ yerine oturmamış bir şeyler var.
Bir sinema yönetmeni televizyonda, açık oturumda bir çırpıda “heykel haram” diye kestirip atabiliyor.
Üstelik bunu kendisinin de bir sinemacı olduğunu unutarak yapıyor.
Bir de heykelin haramlığının Kuran’da yeri olduğunu iddia edebiliyor. Teamüllere tevatür muamelesi yapmak gibi bir şeydir bu.
Evet, Kuran’ın Araf 148, Taha 88 ve Enbiya 52. ayetlerinde heykellerden bahsedilir.
Bu ayetlerden Araf 148 ve Taha 88’de Hz. Musa’nın kavmi Yahudilerin Buzağıya (böğüren buzağı heykeline) tapmasından bahsedilip “iclen ceseden” (Buzağı cesedi) ifadesi kullanılırken, Enbiya suresi 52. ayet Hz. İbrahim’in babasına ve kavmine hitaben söylediği “Kendilerine ibadete kapandığınız bu heykeller de nedir?” ifadesinde “temasil” kelimesi geçmektedir.
Her üç ayette de kalpte ve kafada bulunan şirk olgusuna vurgu yapılmaktadır.
Şirk insanın içinde bir virüs olarak varlığını sürdürdükçe her türlü unsuru kendine malzeme yapabilecektir.
Kuran’da ayrıca Hz. Süleyman’ın heykellerinden (Sebe-34/13)bahsedilerek herhangi bir yorumun yapılmaması manidardır.
Heykel ve resim geleneğimizin olmaması ayrı bir şeydir, bu sanatları Kuran’ın yasakladığını söylemek apayrı bir şeydir.
Resmin, heykelin ya da musikinin İslam dünyasında gelişmemesi bugün için bununla övünmek bir tarafa hayıflanmamız gereken bir durumdur.
Akif’in deyişiyle, İslam’ı ‘asrın idrakine söyletme’ meselesi olanların bugünün fıkhını göz ardı etme lüksü yoktur.
Taşa, betona, mermere ve granite tapma diye bir şey varsa, modern dünyanın gökyüzüyle aşık atan gökdelenleri put olmaya daha müsaittir.
İyiliklerin formu gibi kötülüklerin formu ve ambalajı da değişebiliyor zamanla.
Milenyum denilen yeni bin yılda küfür ve şirk kimsenin fark edemeyeceği yeni ve çağdaş kisveleriyle aramızda dolaşmaktadır.
Fıkıh bu ince ayrıntıyı görebilmenin adıdır.
Endişe edilmesi gereken heykellerin bir fikri dillendirmesi değil, fikirlerin zaman-ı camit ve mekân-ı sabit üzere heykelleşmesidir.
Hüseyin Akın
akinakinhuseyin@hotmail.com
Yorumlar7