Bu adamlardan çocuklarınızı koruyunuz

  • GİRİŞ05.03.2012 09:15
  • GÜNCELLEME05.03.2012 09:15

Aslında bu yazının başlığı “Edebiyat ve Alçaklık” da olabilirdi. Fakat sanki bir sinir harbinden yeni dönmüş insan intibaı vermemek için bundan vaz geçtim. Mesuliyet duygusunun ağırlığı altında sessizliği daha fazla uzatmadan böyle bir yazıyı kaleme almaya karar verdim. İş bu yazı çoktandır unuttuğumuz emr-i bil maruf nehy-i anil münker şuurunun yerinden fırlamış, masayı yumruklamış halidir.

 Konuşana sus, susana konuş deme hakkını elimizde bulunduruyorsak yazana da “haddini bil” deme hakkına sahibizdir herhalde. Yazan insanların aymazlıkları ve pervasızlıkları altında bir hikmet aramaktan ne zaman vaz geçeceğiz?

Son zamanlarda sırf edebi bir ortama dâhil olabilmek için patolojik tavırlarla dikkat çekmeye çalışan gençlerin sayısı öylesine arttı ki bunları kontrol edebilmek için özel bir ekip kurulsa yeridir.

Ağızlarından Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, İsmet Özel, Mustafa Kutlu gibi edebiyatçıların isimlerini düşürmeyen bu gençler her fırsatta referans gösterdikleri bu isimlerin edep ve erkân mektebinden zerre miktarınca nasip almış değiller. Edebiyatta holiganizmin en tipik örneğini bu kişilerin tavırlarında görmek mümkündür.

Bakmayın aynı mahallede oturduklarına kimse kimsenin kapısını çalmaz, herkes kendi edebiyat mezhep ve tarikatına mensup olanlarla oturup kalkar, herkes kendi ölüsüne ağlayıp kendi mutluluğuna sevinir.

Benmerkezciliğin ve narsizmin tavan yaptığı ortamlardır edebiyat ortamları. Ürünü birkaç sayfa arkada yayınlanan şair surat asma hakkını kendinde bulur, bunu kendi ‘ben kalesi’ne atılmış bir gol sayıp nefis kıblegahına yapılmış bir saldırı kabul eder. Ömründe tek bir satır yazmamış birisi sırf edebiyat ortamlarının çay sohbetleri kontenjanında yer bulduğu için değme şairi beğenmez, ona buna laf sıçratıp asap bozucu twitler atar.

Edebiyat ortamları taşradan merkeze doğru artarak süregelen dedikodu üretim merkezleridir. Sanal ortamlar merkezle taşra farkını hükmî anlamda bile olsa kaldırdığı için artık Hakkâri’den birisi İstanbul’daki edebiyatın pazarcı kavgasına dâhil olabiliyor. Kim peşinde daha fazla insanı sürüklerse yılın edebiyat enleri arasında yer bulabilir, kim daha fazla edebiyat medyasına hükmedebiliyorsa o denli çok yerde görünebilir.

Yazdığınız bir ürün ya da kitabın değeri ne kadar çok yerde tanıtılıp paylaşılmasına bağlıdır. Gazetelerin kültür-Sanat sayfaları mezhep, meşrep ve menfaatlerine uygun olan isimlerin dışındakilere kolay kolay yer vermez. Bir yazar için en büyük çaba gazetelerin Kültür –Sanat editörleri ile arayı hoş tutmak, bir yolunu bulup tanışma fırsatı yakalamaktır.

Camianın sesi olma iddiasında olan kimi internet sitelerinin durumu ise tam anlamıyla evlere şenliktir. Sevmediğiniz biri için burada bir tetikçi tutup rahatlıkla vur kaç taktiği ile eylemlerde bulunabilirsiniz.

Çoğunlukla birileri hesabına çalışan bu tetikçiler ne kadar çok aklı başında insana saldırabilir, çamur sıçratabilirlerse efendilerini o denli memnun ettiklerine inanırlar. Efendileri de bu tetikçilere şairlikte çok büyük sıçramalar kat ettikleri noktasında taltifte bulunurlar. Sokağa salınan bu gençlerin pıtrak gibi üremesinde belki içinde yaşadığımız konjonktürün payı olsa da asıl vebal önden giden edebiyatçı ağabeylerin gereksiz iltifatı ve yersiz –abartılı övgü cümlelerdir.

Bir şey oldum zehabına kapılan muhteris edebiyatçının akıbeti bellidir. Daha dün elinde dosyasıyla Küçük Emrah pozisyonunda yayınevi yayınevi dolaşarak dergilerin kapılarında sabahlayanlar bugün ellerinden tutup yağmurdan korumak için kendilerine evlerini açanlara olmadık hainliklerde bulunabiliyorlar. Şeytanın verdiği vehim ve vesvese ile kendilerini Türk Şiirinin bulunmaz Hint kumaşı sanan ve üstelik bunu biyografilerine yazmaktan bile utanmayan tipler acaba hangi zemin ve iklimde yetişmiş olabilirler?

Her fırsatta Müslüman ya da İslamcı olduklarını söylemekten geri durmayan bu marazi kişilikler “Müslümanlar kardeştir” ilahi düsturunu görmezden gelip kasaba kurnazlığıyla varlıklarını çekemedikleri kişilere çelmeler takıp akla hayale gelmeyecek tezgâhlar hazırlayabilmekteler. Kutsal kelimeleri kara para aklar gibi karanlık yüzlerini örtecek bir maske gibi kullanırlar.

İslami camianın ve de âkil insanların edebiyat ortamlarındaki bu kirlenmeyi görmezden gelip hiç hak etmediği halde belli isimlere İmam-ı Azam muamelesi yapmasını anlamak kolay değil.

Yaşamakla yazmak arasındaki mesafe hiç bu kadar açılmamıştı.

Ahlakla inanç hiç bu kadar birbirine sırt dönmemişti.

İmanla amel –konu edebiyat ve edebiyatçı olunca- hiç bu denli birbirinden koparılmamıştı.

Edebiyat hiç bu kadar metalaşmamış, edebiyatçı hiç bu kadar hakikate yabancılaşmamıştı.

Birileri hayatın balkonuna çıkıp ya da can havliyle penceresine fırlayıp çığlık atmalı!

Edebiyat süsü verilip kutsal sözlere bandırılan bu seremoniye birileri son vermeli artık.

Hiç olmazsa elindeki kelimelerle Kızıldeniz’de yollar açacağını iddia ederek yalvaçlık taslayanlara karşı çocuklarınızı koruyabilirsiniz.

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat