Her Müdür, Müdür müdür?
- GİRİŞ21.08.2025 09:19
- GÜNCELLEME21.08.2025 09:19
Değerli Okurlarım!
2026 yılı için hükümet, memur maaşlarına ilk altı ay %11, ikinci altı ay %7; 2027’de ise iki dönemde de %4 zam teklif etti. Milyonlarca kamu çalışanı ve emeklisini doğrudan ilgilendiren bu teklif, ister istemez kamu istihdamı tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Kamu istihdamı, on yıllardır tartışılır, durur.
Kimi,
• “Efendim devleti küçültmek lazım, herkes devletten maaş alıyor, devlet hantallaşıyor, herkes memuriyete kapak atmaya çalışıyor” der.
Kimisi de,
• “Devlet çalışanına hak ettiğini vermezse hizmetler aksar, nitelikli iş gücü artık devleti tercih etmiyor, en kritik işleri standart elemanlarla yapıyoruz” diye karşı çıkar.
KAMUDA İŞ GÜCÜ FAZLASI MI VAR? PEKİ VERİM VAR MI?
Bugün kamuda, kadrolu ve sözleşmeli dahil, 5 milyondan fazla çalışan var.
Peki işler hızlı ve doğru yürüyor mu?
Oysa bilgi teknolojilerini dünyada belki en iyi kullanan devletlerden biriyiz. Eskiden adli sicil kaydı almak için savcılığın çaycısına ulaşmaya çalışırdık. Savcı Bey’e çay götürürken arada bizim evrakı da imzaya arz etsin diye.
Şimdi e-Devlet’ten iki dakikada barkodlu alıyoruz.
İşler böyle hızlandı hızlanmasına ama, yine de birçok iş ve işlem, olması gerekenden yavaş ilerliyor.
MEMURLAR YOĞUN
Özellikle son dönemde, ne zaman devletdairelerine işimiz düşse, çok fazla bir iş yükü olduğunu, memurların yoğun olduğunu görüyoruz.
Bu gerçekten böyle mi?
Eğer memurlar yoğun olmadıkları halde yoğunmuş gibi gösterip işten kaçıyorlarsa, ortada ciddi bir ahlaki sorun var demektir.
Bilgi ve beceri eksikliğinden ötürü işlerin birikmesi de mümkün; bu durumda da yeterli nitelikte personel istihdam edilmediği ortaya çıkar.
Veya gerekli nitelikte iş gücü var ama, sayıca yetersizlik nedeniyle işler aksıyor.
Yani bunların birinden bir sebep bu işleri aksatıyor.
Ancak tablo, birkaç bilinmeyenli bir denklem gibi görünse de, sonuç hep aynı yere çıkıyor: İş insanda bitiyor.
Teknoloji ve sistemler ne kadar gelişirse gelişsin, işi yürüten insanın niteliği, ahlakı ve yeterliliği belirleyici oluyor.
Yani hep birlikte şu sonu varıyoruz: Devletin personel yönetimi başlı başına ele alınması gereken stratejik bir konu.
PERSONEL YÖNETİMİNDE YENİ BİR BAKIŞA İHTİYAÇ VAR
Şimdi mesela Maliye Bakanlığı’na bakıyorum.
Bakanımız ekonominin uzmanı, alanında tecrübeli bir kişi. Yardımcıları da gerçekten öyle.
Ama işler sadece mevzuata yönelik düzenlemeler yapmakla ya da uygulamaya dair kararlar almakla bitmiyor; asıl mesele bunların sahada doğru insanlarla, doğru şekilde hayata geçirilmesi.
Kurumlar, çalışanlarını kendi amaçları doğrultusunda motive etmeli, aidiyetini sağlamalı ve niteliğini korumalı, öyle değil mi?
Ben de Maliye’den özel sektöre çıkmış birisi olarak duruma bakıyorum ve görüyorum ki;
Maliye, özel sektöre en çok eleman kaybeden bakanlık haline geldi. Ayrıca memuriyet olarak daha az tercih edilen bir bakanlık oldu.
Bizim zamanımızda Türkiye’nin en başarılı üniversitelerinden mezun genç yetenekler Maliye’de kariyer yapmak için kuyruğa giriyordu. Sınavlarına çalışıyordu.
Peki ya şimdi?
Gelir Uzman Yardımcılığı sınavı açılıyor, açıklanan kadro kadar başvuru olmuyor. KPSS puanı düşürüldü, sonra bir kez daha düşürüldü ve 65’e kadar indi.
Şimdi akıllara şu soruyu geliyor:
Bu puanla seçilen adaylar, milyarlarca liralık vergi dosyalarının sorumluluğunu üstlenmekte yeterli donanıma sahip olabilecek mi?
Bakın, bugün bütçe gelirlerimizin aşağı yukarı %85’i vergiden geliyor; bunun yarısına yakını da İstanbul’dan.
Bütçe gelirleri 2024’de 8,67 trilyon TL’ye ulaşmış; bunun 7,3 trilyon TL’si vergiden elde edilmiş. Yani her 100 TL’lik bütçe gelirinin yaklaşık 84 TL’si vergi gelirlerinden geliyor.
Bu da göstermekte ki, devleti ayakta tutan en kritik kaynak vergi, ama bu can damarı yönetecek nitelikli kadro ve iş barışı olmazsa ne olacak?
Geçenlerde, bir vergi dairesinde, kısa sürede 20’den fazla personelin ayrıldığını duydum.
Kimisi başka bakanlığa geçiyor, kimisi özel sektöre.
Peki neden?
Kamu lojmanlarını sattık, “devlete masraf” dedik. Bana göre doğru da bir hamleydi.
Ama şimdi öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki!
Mesela, dev bütçeleri yöneten defterdarlarımızın, lojmanların kaldırılmasıyla birlikte kiracı durumuna düşmesi dikkat çekici bir tablo. Ekonomik büyüklük olarak ilk 10’a giren bazı şehirlerde bile, bu durum böyle.
Aynı şeyi vergi dairesi müdürleri için de söylemek mümkün.
Bazı durumlarda vergi dairesi kendi maiyetinde çalışan memurdan daha az maaş alabiliyor.
Olmaz demeyin!
Medeni durum, çocuk sayısı ve benzeri maaş unsurlarıyla birlikte vergi dilimi etkisi birleşince, amirin maaşı memurun gerisine düşebiliyor.
Yahu bir amir, maiyetinde çalışan elemandan az maaş alırsa, memur amiri takar mı, dinler mi?
Orada sağlıklı bir yönetim olur mu?
DENETİME ÇIKANLARA EKSTRA PRİM
Geçtiğimiz günlerde Resmî Gazete’de bir düzenleme çıktı. Maliye’de, fazla mesai ücreti artırıldı ama sadece fiilen daire dışında görev yapan personele verilecek. İlk bakışta iyi gibi, ama iş barışını bozacak cinsten.
Vergi dairesinde masa başında çalışan gelir uzmanı, “Ben de denetime çıkayım, onlar otursun” diyecek. Çünkü fark 17 bin liraya kadar çıkıyor.
Vergi dairesindeki herkes, tahakkuktan tahsilata, hacizden yoklamaya, mükellef iletişiminden dosya incelemeye kadar sürecin her noktasında yer alıyor.
Ama yeni düzenleme, aynı sorumluluk ve iş yükünü paylaşan personel arasında ciddi bir adaletsizlik hissi yaratacak ve iş barışını, aidiyet duygusunu zedeleyecek.
Eğer tasarruf ekonomisi gereği maaş artırmayacaksak, hiç kimsenin maaşını artırmayalım daha iyi.
Fazla mesai ve benzeri uygulamalar, memurların arasını açıyor, gereksiz kıyaslamalara yol açıyor.
Bu böyle yapılmaz!
DEVLET KURUMLARININ İTİBARINI KORUYALIM
Ben tabii ki, olaya Maliye açısından bakıyorum. Çünkü oralardan bilgi alıyorum, uygulamaları görüyorum.
Diğer kurumlarda da benzer gelişmelerin olduğunu duyuyorum, ama ahkam kesmek ne haddime?!
Maliye’ye dönecek olursam, Dünya’da Maliye başka bir şeydir.
ABD’de Gelir İdaresi çalışanı olmak prestijdir. Avrupa’da maliye memuru, kariyer basamaklarının en itibarlı rollerinden biridir.
Türkiye’de de Maliye, sadece bir bakanlık değil; devlet yönetiminin hafızası gibidir, devlet geleneğinin sürekliliğini temsil eder.
Maliye, tarih boyunca devletin ayakta kalmasını sağlayan temel kurumlardan biri olmuş; bugün de aynı stratejik rolünü sürdürmektedir.
Bakın, her zaman söylüyorum; kamudaki atıl iş gücüne katiyetle karşıyım.
Ama “devleti küçülteceğiz” diye kurumların saygınlığını küçültmeye, değerini düşürmeye de karşıyım.
Bu topraklarda bin yıldır ayaktaysak, bizi ayakta tutan şey devlet olgusudur.
Güçlü ordun olacak, güçlü istihbaratın olacak, güçlü maliyen olacak!
BİR HATIRA
Yıllar önce bir ilçede teftiş görevine gitmiştim. Maliye’de müdür bir abimizle şöyle bir diyalog geçti aramızda. Dedi ki:
Üstad, bir daha memuriyete girersem ya imam olurum ya da seçim müdürü.
İmam esprisini anlamıştım. Malûm ya, imamın mevzuatı değişmez; hem dünyada rahat edersin hem de ahirete yatırım yaparsın.
Ama “seçim müdürü” kısmını anlamamıştım. Meğerse seçim müdürü ile arkadaşmış bizim müdür. Dedi ki:
• “Bak, ben binlerce evrağa imza atıyorum. Kamu zararı riski var, Sayıştay’ın hesap sorma ihtimali var. Ama seçim müdürü ayda üç evrak imzalıyor, benden 500 lira fazla maaş alıyor.”
Yıl 2012, 500 lira oldukça anlamlı bir maaş farkı.
Merak ettim: “Neymiş o üç evrak?”
• Biri maaşı, biri fazla mesaisi… Üçüncüsünü ben de unuttum.
Sonra oranın seçim müdürüne bir sohbet esnasında şaka yoluyla bunu söyledim.
O da; “sadece genel seçim olarak algılamayın, meslek odaları seçimi dahil her türlü seçimde biz görevliyiz” demişti.
Yorum sizin!
SON SÖZLERİM
Şimdi bunları yazmak kolay değil. Çünkü toplumda memur kesimine karşı derin bir ön yargı var.
“Yahu bu devlet memurları hep zam istiyorlar, iş garantileri var halen istemeye devam ediyorlar. Devlet dairelerinden iş çıkmıyor, sen de gelmiş bunları savunuyorsun”
diye bana kızabilirsiniz.
Belki de bazı açılardan haklısınız. Vatandaş devlet dairesine gidip işinin çözülmediğini görürse, başka ne düşünsün?
Devlete kapağı atalım, emekliliğe kadar yan gelip yatalım zihniyeti yoktur diyemeyiz.
Ancak bu düşünceyi kamu emekçilerine geneline mâl etmek de haksızlık olur. İşini özveriyle yapan, gerçekten büyük bir yükün altına giren çok sayıda memur var.
Eğer kadrolar şişmişse, azaltalım. Ama kalanların niteliğini artırarak, kurumlarımızı, gençlerin hayalini kuracağı birer kariyer yuvası haline getirelim.
Kaliteli okullardan mezun, zeki ve becerikli memurlarımız olsun. Az olsun, öz olsun. Çünkü bir kaliteli memur, belki de birkaç standart memura bedeldir.
Devlette çalışanlar memnun, devlete aidiyetli, verimli çalışsınlar ki, vatandaşın hizmetleri de en mükemmel şekilde görülsün.
Demek istediğim şu: Devletin geleceği, liyakat ve adaletle kurulmuş bir personel sistemine bağlı.
Ve evet, her müdür müdürdür… Ama her müdür aynı değildir!
İsmail Vefa AK / Haber7
Yorumlar32