Sınavlarda başarıyı getiren faktörler
- GİRİŞ30.10.2025 09:07
- GÜNCELLEME30.10.2025 09:07
Sınavlar ülkesi Türkiye’de en öne çıkan sınavlardan ilk ikisi kuşkusuz LGS ve YKS…
Sekizinci sınıf öğrencilerinin girdiği ve son yıllarda ortalama bir milyon öğrencinin katıldığı LGS’de dumanlar henüz çıkmaya başlamadı. Yani kamuoyu sakin, öğrenciler harıl harıl çalışmaya devam ediyorlar, aileler ise kısmen de olsa uzaktan çocuklarını takip ediyorlar.
Onikinci sınıfların ve mezun öğrencilerin yani önceki girdikleri yıllarda puanları tutmayan ya da tutsa bile istedikleri yerlere yerleşemeyenlerin yarışacağı YKS’de hem rekabet hem de sınav LGS’ye göre oldukça sert.
YKS’de 2025 yılında ortalama 2.5 milyon öğrenci sınava girerken, önceki 3 yıl ortalaması ise 3 milyon öğrenci civarında idi. YKS’de ise aileler daha endişeli ancak öğrenciler yaşları itibariyle çok da işlerine karışılmasını istemiyor ve bu durumdan hoşnut olmuyorlar.
LGS’de ise öğrencilerin yaşları ve yaşadıkları ağır ergenlik sendromları gereği aileler daha çok işin içindeler.
Hem LGS hem de YKS için aileler bir adım geriye çekilerek özellikle psikolojik danışman ve rehber öğretmenler üzerinden çocuklarının eksiklerini, sınav kaygılarını, streslerini ve motivasyonlarını takip ettirmek peşindeler. Aslında doğru olan da bu. Nihayetinde bu işin uzmanları hiç kuşkusuz değerli Psikolojik Danışmanlar ve Rehber Öğretmenler.
Aileler kendi halletmeye çalıştıkları sorunları ki bu sorunlar çoğunlukla çalışılmayan LGS ve YKS temelli sorunlar. Devamında ekran bağımlılığı, akran bağımlılığı, motivasyonsuzluk, plansızlık, stres, kaygı, heyecan şeklinde uzayıp gidiyor. Her bir sorun her bir başlık kendi içinde uzmanlık isteyen kocaman birer başlık ve derinlemesine çocuklar ile görüşmeler yapılmalı, gerektiğinde envanterler uygulanmalı, aileye geri bildirimler yapılmalı aynı şekilde aileler de yine geri bildirimde bulunmalı.
Sınavlar optik kâğıttan ibaret değil
Yukarıda gördüğünüz gibi sınavlar, sınav başarıları optik kağıtlarıyla sınırlı değil. Soru bankaları, yaprak testler, deneme kitapçıkları hiç birisi tek başına başarıyı getirmiyor maalesef.
Öğrencilerin konuları biliyor olması da tek başına başarıyı getirmiyor.
Başarının geri planında doğru iletişim kurgusu, planlı olmak, programlı olmak, disiplinli olmak, sınavların öncesini, içini ve sonrasını kontrol altına almak da var.
Gördüğünüz gibi konu sınavlarda başarı olunca, ülkemizde birden çok özne ve yüklem harekete geçmeli. Yani aslında hem zamanlama olarak hem de senkronizasyon olarak ciddi anlamda bir uyum gerekiyor.
Sınav önümüzdeki yıl refleksinden, eyvah sınav bu yıl kaosuna
Öğrenciler çalışıyor, öğreniyor, netleri artıyor ama sınava aylar kala istenilen sonuçlar gelmiyor ve öğrenciler paniklemeye başlıyorlar. Neden acaba hiç düşündünüz mü?
İçinde bulunduğumuz aylar artık 2025 yılının son iki ayı ve öğrencilerin girecekleri LGS ve YKS 2026 yılının Haziran ayında… Aslında sınavlar öncesindeki en sakin dönemlerde sayılırız. Henüz 2026’ya girilmemiş, öğrencilerin zihinlerinde “sınav önümüzdeki yıl” refleksi var.
Asıl tehlike 2026 yılına girildikten sonra… “Sınav önümüzdeki yıl” refleksi yeni yıla girildikten hemen sonra “eyvah sınav bu yıl” kaosuna dönüşüyor. Hal böyle olunca da öğrencileri bir telaş alıveriyor. Öğrenciler Ocak 2026’da birinci türbülansı yaşarlarken, özellikle Mart-Nisan 2026’da daha da tehlikeli olan ikinci türbülansı yaşamaya başlayacaklar.
Doğru hedef öğrenciyi harekete geçirir
Aslında öğrencilerin yaptıkları en büyük hata sınavlardan önceki yıllarda en azından sınavın olacağı dönem okula başladıkları dönem ya da şöyle özetleyeyim LGS’ye girecek öğrenciler yedinci sınıfta, YKS’ye girecek öğrenciler de onbirinci sınıfta “söyle bakalım ne olacaksın?” sorusuna LGS’ler Ankara Fen Lisesi, Galatasaray Lisesi tarzında ilk akla gelen fen liselerini ya da bulundukları şehirdeki en yüksek puanlı Fen Liselerinin isimlerini bir çırpıda söyleyip adeta bayrak sallıyorlar.
YKS’de ise yine benzer bir durum oluyor ve öğrenciler birbiri ardına tıp, hukuk, bilgisayar mühendisliği vb bölümleri hatta bölüm adı yerine ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe, Ege, İTÜ, Ankara, Marmara gibi ülkemizdeki ilk akla gelen üniversiteleri bir çırpıda söyleyiveriyorlar.
Buraya kadar her şey normal… Ancak az önce bahsettim ocak ayındaki birinci türbülans ve mart-nisan aylarındaki ikinci türbülans özellikle hedef belirleyen daha doğrusu yanlış hedef belirleyen daha da doğrusu kendi potansiyellerinin çok çok üzerinde hedef belirleyen öğrencileri adeta ellerinden kollarından yakalayarak zangır zangır sallıyor.
Ne yazık ki özellikle tam da sınavdan 90 gün öncesinden başlayarak onbinlerce öğrenci tam bu esnada iki şey yapıyorlar.
Birinci olarak hedef küçültüyorlar. Yani ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği isteyen öğrenci eğer cidden mantıklı bir hedef küçültme yapacaksa Hacettepe Bilgisayar Mühendisliği istiyor, mantıksız ve yanlış bir hedef küçültme yapıyor ise ODTÜ Maden Mühendisliğine çeviriyor hedefini.
İkinci olarak sınavdan vazgeçiyorlar. Yani Ankara Üniversitesi Hukuk isteyen öğrenci Ankara’daki başka bir hukuk fakültesini tutturacak olsa bile istemiyor. Maalesef ikinci türbülanstan sonra ders çalışmayı da bırakıyor, inanılması güç ama bazı öğrenciler başvurdukları TYT ve AYT sınavlarına bile girmiyorlar.
İşte en kritik konulardan bir tanesi öğrencilerin doğru bir hedef belirlemesi.
Yani ulaşabilecekleri, çalışmalarının karşılığında elde edecekleri netler ile hedefledikleri bölümlerin netlerinin örtüşeceği bölümler öğrencilere hem psikolojik üstünlük sağlıyor hem de öğrencileri kazanma adına daha da motive ediyor ve çalışma masasına öğrenciler daha azimli ve enerjik şekilde geçiyorlar.
Ama istedikleri bölümün neti 35 matematik iken gerçek sınavların öncesindeki mart-nisan aylarında öğrencinin neti 15’lerde ise işte o zaman yandı gülüm keten helva… İşte öğrencilerin zihinleri tam o esnada bulundukları nokta ile hedefledikleri noktayı eşleştiriyor ve eşleşmiyor ise yukarıda söylediğim gibi ya hedef küçültüyorlar ya da sınavdan vazgeçiyorlar.
İşin daha da kötüsü hedef küçültürken de sınavdan vazgeçerken de bunu bir tek kendileri biliyor. Ne annelerine, babalarına ne de öğretmenlerine söylüyorlar. Sadece kendileri biliyorlar.
İşte tam bu noktada bir defa daha kıymetli psikolojik danışman ve rehber öğretmenlerimiz ile gerekli iletişimin sadece işler yolunda gitmiyorken değil iyi gidiyorken de kurulması çok büyük önem arz ediyor.
Çocuklar, öğrenciler maalesef tek taraflı iletişim kurma taraftarları özellikle son dönemlerde. İşler yolundayken netleri iyi iken, öğreniyor iken iletişime açıklar ancak işler yolunda gitmeyince özellikle eve geri bildirimde bulunmuyorlar.
Bugün sınav başarısı için sadece öğrencileri değil yaşadıkları, yaşayacakları olumlu ve olumsuz faktörleri kısaca ele aldım.
***
Sevgili anne ve babalara son olarak şu cümleleri kurmak isterim:
Sınav başarısı sadece optik kağıtlardaki netler üzerinden değerlendirilmemeli. Yani sınavı sadece çocuğunuz kazanmıyor ya da kaybetmiyor. Unutmayın ki ülkemizde sınavlara ailece girer ve ailece çıkarız.
Sınav sabahı kuracağınız cümleler ya da kuramayacağınız cümleler çocuklarınıza sınavları kazandırır ya da kaybettirir.
Çocuğumu en iyi okula yazdırdım, en iyi kursa yazdırdım, onlarca kitap aldım, aldım da aldım şeklindeki duruşunuz çocuğunuza yapacağınız temel bir sorumluluk yani göreviniz. Zaten bu tarz cümleleri de asla ve asla çocuklarınıza karşı kurmayınız. Özellikle işlerin kopma noktasında yani yukarıda belirttiğim türbülans esnasında aileler ve çocuklar birbirlerine karşı negatif bir tutuma girer ve olumsuz cümleleri birbiri ardına savururlar. Zaten o esnada artık sınavın akademik yönü ikinci plana iner ve iletişim yönü birinci plana çıkar. Ve ne yazık ki kurulamayan iletişimsizlikler, iletişemeyen aileler ve çocukları sınavı çoktan kaybetmişlerdir bile.
Çocukların belirledikleri hedefler özellikle içlerinden gelen, onları motive eden, ders çalışmaları için daha da çok hızlı adımlarla masaya yönelten hedefler ise başarının %51’i kazanılmıştır. Geriye kalan %49 için doğru bir iletişim kurgusu, öğrenci takibi ve rehberlik servisi ile koordineyle birlikte gelecektir.
Son olarak sınav başarısızlıklarının ilk kıvılcımlarından bir tanesi de maalesef “kıyaslama”dır. Aileler çocuklarını yan komşunun çocuğu ile, kuzeni ile, sınıftaki başka bir arkadaşı ile ya da ilan edilen sınav sonuçlarındaki “sınavda kaçıncı oldun?”, “kaç net yaptın?” tarzında başlayan cümleler ile çoktan uzun sınav maratonunun daha başlarında yarışı bırakan öğrenci hikayeleri ile doludur ülkemiz sınav maratonları.
***
LGS ve YKS sınav maratonunda ter döken tüm öğrencilerimize ve ailelerine en kalbi sevgilerimi sunuyor, hepsine canı gönülden başarılar diliyorum.
Günün Sözü:
“Ve ne yazık ki kurulamayan iletişimsizlikler, iletişemeyen aileler ve çocukları sınavı çoktan kaybetmişlerdir bile." (İsmail Yolcu)
İsmail Yolcu / Haber7
Eğitimci-Yazar
 
 
								 
	 
	
Yorumlar5