Ah bir bilseydiniz!

  • GİRİŞ19.01.2015 08:11
  • GÜNCELLEME20.01.2015 09:18

Sevgili genel yayın müdürümüz İbrahim Erdoğan, hakkımda hüsn-i niyet sahibi olmasaydı, sanırım yazı yazmadaki bu istikrarsızlığımdan dolayı bu sütunda sizlerle buluşamazdım. Bu demlerde o da bizleri idare ediyor sağ olsun. Ben de şu kabz halinden sahil-i selamete ermek için kendimi zorluyorum.

Allah (cc), âlemi ve hallerini, El-Bâsit ve El-Kâbid esmaları ile hallaç pamuğu gibi atıyor. Eğer El-Bâsit ismiyle mahlukuna lütufta bulunmasa her şey bir hal üzere rakîd kalırdı. Bela içinde olan hep belada, nimet içinde olan hep safada olurdu. Hâlbuki âlemde esas, ‘kemal’dir. O da halden hale geçmekle mümkün olur.

Ben dahi bir mahlûk olarak, el-Bâsitu ve’l-Kâbidu cenderesinde savruluyorum yine. Molla Cami’nin “Binger hâl-i mâ ki bark-i cihânest/ Gehi pinhân u diğer dem nihânest” (Şu halimize bak. Çakıp çakıp kaybolan şimşeklere benzeriz. Bazen görünür bazen kayboluruz.) beytinde tarif ettiği gibiyim şu sıralarda. Ama çoğu kere kayıp! Bir hal üzere kalmak ne zor bu günlerde... Ama bu da güzel. Ne diyor Mevlana “Her gün bir yerden göçmek ne iyi her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan donmadan akmak ne hoş!”  ve nefsi de buna razı kılmak ne güzel. Zira insan egoisttir; rahatını daha doğrusu bir şey yapmamayı, öylesine zamanın akıp gitmesini ölümüne sever.

Oysa hayatı ve rahatı devimindedir. Bilmez. Durgunluk, dinginlik ve atalet ademdir, adem halidir. Adem (Âdem ismiyle karıştırma) ise her haliyle şerdir, batıldır. Ama bazen insan, ademin adem olduğunu bile bile o hal içinde öylece kalır. Ya hadiselerin seyri karşısında hayranlık –akıl sır erdirememe hali- içini düşer veya şaşkına döner ve hiçbir şey yapmamak üzere teslim olur.

Ben şu anda bu haldeyim! Kaf dağına giden yolun “Hayranlık Vadisi’nde şaşkın şaşkın âlemi seyrediyorum. Âlem, daha doğrusu insanlık ve özellikle de atalet ve hayret uykusundan bir türlü kurtulamayan İslam âlemi,  “Ve-mekeru ve mekerallah” (âl-i İmran, 54) ayetinin teknesinde bir o yana bir bu yana savrulup duruyor. Türkiye merkezli şu coğrafya, Avesta’nın tasvir ettiği Ahuramazda –Ehrimen cenginin bire bir tekrarı. Şimdilik Ehrimen (İblis) galip görünüyor Ahuramazda (Rahman) karşısında. Ehrimen’in maydana sürdüğü dillere destan savaşçısı Fitne, önüne geleni deviriyor. Bir iki adım sonra Fitne haddini aşarak, -(malum, eski savaşlarda savaştan önce cengaverler birbirine meydan okurlar ve bire bir savaşlardı. Ama hiçbir askerin karşı tarafın komutanına meydan okuması olmazdı. Herkes haddini bilirdi)- doğrudan karşı tarafın başkumandanına meydan okuyacak. Çünkü fitne o kadar başarılı olmuştur ki her önüne geleni devirmede, artık doğrudan tanrının elçisi olan Ahuramazda’ya meydan okuma cesaretini bulur kendinde. Nitekim bugün İsrail, tüm dünyaya meydan okuyor. Hatta şu sıralarda artık ‘tanrıya da kafa tutacak’ hale geldiğini sanıyor. Düşünsenize birtakım insanlar “Tanrıyı Kıyamete Zorlama” planı yapabiliyor kendince…

Olur mu, olur. Zira âlemin düzeneklerini, insanın fıtratını bozdunuz mu, hadiseler de öyle gelişir ki akıbetinizi çarçabuk önünüze getirir. Hani denilmiş ya kıyamet vaktinden önce kopmazsa diye… kıyameti vaktinden önce koparmak istiyorlar…

Deccalizm, son demlerini yaşıyor. Ye teslim olacak gelmekte olan mehdi-mesih ittifakına. Ya da kendisi ile birlikte tüm insanlığı da yakacak! Batı hızla, değer ve insan kaybediyor. Materyalist düzen insanlığı daha fazla Allahsızlık cenderesinde tutamayacağını anladı. Avrupa’nın tüm ülkelerinde İslamiyete hızlı bir yöneliş var. “İza cae nasrullahi vel feth ve raaytennase yedhuluna fi dinillah…” ayeti tecelli etmeye başladı. İseviyyeti intac edecek haller oluşmaya başladı. Çoğu deccalın ve siyonizmin uşağı olan Batılı liderler bunun farkında. O yüzden de bunu durdurmak istiyorlar. İslama yönelişi durdurmak için de sürekli İslama saldırıyorlar. Herkes vazifesini yapıyor. Yarasalar neden karanlığı seviyorlar diyebilir misiniz? Seviyorlar işte. Fıtratları o! Yarasaların karanlığa itibar etmeleri, ‘Güneş’in doğmasına mani değil. Şu anda yarasalar çokça gözüküyor. Demekki ortam hala onlara uygun. Pek yakında güneş doğacak. Güneş tüm yıldızları örter. Ve yıldızları rehber edinen karanlıklar halkı güneşin doğmasıyla helak olur.

İşte şimdi yapılanlar, güneşin doğuşunu durdurmaya, ertelemeye yöneliktir. Elbette bunu yapamazlar. Ama insanlığı yok ederek sabahın doğmasına mani olabilirler. O yüzden de dünyanın dört bir tarafında fitneler çeviriyorlar ve tuhaftır bütün bu fitnelerin uçları getirilip getirilip Türkiye’ye bağlanıyor. Deccalin taşeronu Siyonizm, hedefe Türkiye’yi koymuş ve onu ayağa kalkamadan imha etmek istiyor. Bunu tek başına yapamadığı için de, -içimizdeki hainler dâhil- dünyadaki tüm dostlarını ve “oğullarını” bize karşı kullanıyor. Mallar zaten onların elinde. İsra suresinde belirtildiği gibi (“Ve emdadnakum bi emvalin ve benine…” İsra, 6). Afrika’da işlenen barbarlıklardan Paris’te işlenen cinayete kadar her bir şeyde, ucunu getirip Türkiye’ye bağlayacakları bir iz bırakıyorlar. Dertleri, Türkiye’yi, Irak, Libya, vs gibi dünya ittifakıyla cezalandırmak! Benim içimi acıtan, içimizde birtakım beyinsizlerin de gözlerini bürümüş siyasi intikam hırsıyla bu planlara çanak tutmalarıdır…

Ne istiyorlar? Türkiye eski uşak Türkiye kalsın. Öyle anlaşılıyor ki bütün dertleri Erdoğan. Ne yapıp edip onu bu bölgede rol sahibi olmaktan çıkarmak. Demek ki, Erdoğan iliklerine dokunacak işler yapmış veya yapıyor! Şimdi halka demeye getiriyorlar ki, bu başınızda kaldıkça size rahat yok. Bu onların “mekri”; tuzağı, stratejisi. Allah’ın da bir “mekri” var elbette.

Bu kavganın kimin lehine tecelli edeceğini sizin samimi dualarınız ve güzel amelleriniz belirleyecek. Emin olun, her gün (Gün izafidir malum. Yani dünya üzerinde sabit bir gün yoktur. Dünya her daim gece ve her daim gündüzdür zira) yapılan dualar gece alem-i misalde tartıya çekilir. Kimin zikri, fikri ve ameli halisane ise, samimi ise; kim cehdinin arkasına kalbini ve niyazını koyabilmiş ise yeryüzünde onun arzusu gerçekleştiriliyor.

Demek ki biz Müslümanlar ve özellikle de Türkiye Müslümanları amel ve ezkar cihetinden yeterince samimi ve halis olamıyoruz ki şu köprü durumu devam ediyor. Hani güreşte hasmını alıp üstünden öbür tarafa atarsın ya sırtını yere dokundurmadan. Buna köprü denir malum. İşte Türkiye üç yüz yıldır kendisini karanlığa mahkum etmeye çalışan hasmıyla bir güreşte. Rakibini bir köprü ile sağından soluna atmak istiyor. Murad-ı ilahi atması, onu yenmesi yönündedir. Ama rakip de boş durmuyor. Köprü esnasında bastırıp Türkiye’nin sırtını yere getirmeye tuş etmeye; devre dışı bırakmaya çalışıyor.

Ey millet şimdi güreşçinizin tezahürata ve desteği ihtiyacı var. Türkiye’nin şu süreci salimen geçmesi için çokça hatimlere, kelime-i tevhid tekrarına ve salavata ihtiyacı var.

Bilindiği gibi Fatih, İstanbul’u alınca, lalasına, “Ey lala bu fethimizin daim olması ve bu toprakların bir daha elimizden çıkmaması için ne etmek lazım” diye sorar. O da şu kadar kelime-i tevhid, şu kadar hatim, şu kadar salat ve selam bu şehrin ufkunden eksik edilmemeli der. Bu konu, Ayasofya vakfiyesinde de zikredilir.

Evet defalarca el değiştiren ve sonra Alparsan ceddinizin eliyle ebediyyen bizde kalmak üzere yurt kılanan şu güzel Anadolumuzun, bundan böyme de Allah’a ve onun dinine hizmet etmesini istiyorsak, dünyanın merkezi, doğunun ve batının nadide incisi, Sultan Fatihimizin bize armağanı, Rasulullah’ın (sav) beşareti olan İstanbul’un  elimizde kalması için dualarımızı, hatimlerimi, salavatlarımızı çoğaltalım. İnanın aklınız almasa da asıl savaş oralardadır.

Bizi kâfirler ve zalimler karşısında mağlup ettiren güçsüzlüğümüz değil, günahlarımızdır. Hatırlayın Hz. Ömer (ra) bir komutanına talimatlar verirken ona “Sakın sakın askerlerine günah işleme imkanı verme. Çünkü İslam ordularının galip gelmesinin hakiki sebebi, bizim askerlerimizin karşıdaki ordunun efradından daha günahsız olmalarındandır. Mağlubiyete sebep ise günahlarımızdır.” der…

Evet, aklınıza tam yatmasa da zikir, hatim, kelime-i tevhid ve salavat müminin en güçlü silahdır. Zafer veya mağlubiyeti sağlayan asıl güçler arka planda duran güçlerdir. Rahman’ın orduları olduğu gibi İblis’in de orduları vardır. Hatırlayın Bedir gününü. İblis savaş meydanına kadar müşriklerle birlikte geldi. Sonra o ashabın hemen üstünde saf tutmuş –tabii ashabın da farkında olmadığı- bin atlıyı görünce oradan sıvıştı. Onlara “Ben sizin görmediğiniz orduları da görüyorum…” demişti.

Manevi orduların gıdası istiğfar, dua ve zikirdir. Benim istiğfarımdan ne olacak, benim okuduğum hatimden ne olacak demeyin lütfen. Duayı çoğaltın, zikri çoğaltın, tevhidi ve hatimleri çoğaltın. Bakın âlemin rengi nasıl değişiyor. Cenab-ı Allah bize haber vermiyor mu “İmma yenzeğanneke nezğun mineşşeytani festaiz billah!” ayetiyle Şeytan’dan bana sığının diye… O zaman hareket ne kadar hak ve hakikat ise, sizin istiğfar ve dualarınızın ve hatimlerinizin sizin hayatınızı temizlediği ve beslediği de o kadar haktır ve gerektir.

Ah bir bilseydiniz!

Yorumlar14

  • Nihal Ercan 9 yıl önce Şikayet Et
    Surenin(iza cae)anlamı: 1- Allah’ın yardımı ve fethi geldiği zaman 2- Ve Allah’ın dinine İnsanların kabile kabile girdiklerini gördüğün zaman 3-Artık Rabbine hamd ederek zikirde bulun ve O’ndan bağışlanmak dile. Şüphe yok ki ; O tövbeleri çok kabul edendir.
    Cevapla
  • mehmet 9 yıl önce Şikayet Et
    Hocam geri kalmanizin gercek sebebinin ilimden fenden teknikten uzak olmamiz, maddi sebepleri ihmal etmemiz oldugunu surekli vurguluyordunuz.hatimler onemlidir ama ilim fen ekonomik guc olmadan makus talih nasil degisir?
    Cevapla
  • abdurrahman karyel 9 yıl önce Şikayet Et
    nasıl Alparslan kendinden 10 kat büyük orduyu(gücü) yendi ve Allah nasip ederse bu toprağı kıyamete kadar bize yurt kıldı. dünyadaki paranın (gücün) %90'ına sahip deccalizm ve uşaklarınada bu fakir gariban Müslümanlar eliyle galip gelip tüm dünyayı islamiyete yurt kılacaktır. hemde onların kitabındaki uyarılarla magog'un önderi gog (guz yani oğuz) eliyle bütün yafesin çacuklarını onun emrine vererek! siz yazmaya anlatmaya devam edin hocam asur aslanı yuvasından çıktı. ezelde seçildi beni israile 3. ve son kez, haddini bildirmek için beni kantura!
    Cevapla
  • abdurrahman karyel 9 yıl önce Şikayet Et
    hocam her yazınızı, kitabınızı okurum hele ki bu aralar dediğiniz gibi seyrek yazıyorsunuz sürekli bakıyorum yazınızı bekliyorum. ne güzel demişsiniz güneş doğunca yıldızları rehber belleyenler dağılır, kaybolur. Allah bu güneşi doğurmaya şüphesiz ki kadirdir yalnız bizim her fert tek tek bunun için durmadan çalışmamız lazım. sizde hocam elinizden geldiğince doğru bildiğinizi okuyun. bazen mücadelelerde fizik kanunları işlemez. iman işin içine girer.
    Cevapla
  • syt 9 yıl önce Şikayet Et
    hocamız darlanmış... tabiki darlanır düşünen insanlar bu yerde darlanmasın ne yapsın herkez derdime koş diyor herkez bişeyler talep ediyor hocanın bir görünen birde yazılarından çıkarılmayacak bir yüzü var oda insanlara hayır diyememek Allah yardımcısı olsun boş insanlardan uzak tutsun sıhatini artırsın zamanını genişletsin amin
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat