Said Nursi'nin gençlik aşkı

  • GİRİŞ09.10.2012 09:42
  • GÜNCELLEME12.10.2012 09:56

Başlangıçta hemen yazabileceğimi sanmıştım. Fakat iş roman olunca meselenin hiç de düşündüğüm gibi olmadığını gördüm.

Roman tabii ki sıradan bir biyografi değildi. O yüzden de günlerce normal bir romanda kurgulanabilecek bir çelişkiyi bir mecazi aşkı aradım. Mesela bir gençlik aşı olsaydı, ne ilginç bir hikâye olurdu. Aylarca öyle romansı bir unsur aradım.

Galiba o kalbi arayışlarım sebebiyle olacak ki üstat rüyama bile girdi. Rüyamda bana “Said'i yaz” dedi. Ben de “üstadım biraz dram ve beşeri zaaflar arıyorum”. Tebessüm etti. “Var” dedi. “Birincisi ilk defa geldiğim İstanbul'dan ayrılışım, ikincisi de Ankara'ya veda edişim. İkisinde de her insan gibi ben de meyus oldum üzüldüm, kederlendim ve ağladım”

Evet, Bediuzzaman ilk defa İstanbul'a, doğuda bir üniversite açtırmak için gelmişti. Başına gelmedik kalmamıştı. Önce tımarhane sonra hapis… Sona büyük bir inkisar ile İstanbul'dan ayrılış. Demek ki o acılar ona insani acılar yaşatmıştı.

Ankara ise daha büyük acı yaşatmıştı ona. Milli Mücadeleyi, gerçek anlamda “Batıya bir baş kaldır” sanmış ve umutlanmıştı. Kendisi de o mücadeleye destek verdiği için, Anakara'ya çağrılmasını memnuniyetle kabul etmişti. Gidip de meselenin hiç de kendisinin sandığı gibi olmadığını görünce bu kere de “Eyvah İslam elden gidecek, Kuran mağlup olacak” diyerek derin bir kedere gömülmüş dünyayı ve ona ait her şeyi arkaya atarak, Van'da mağaraya çekilmişti. Demek ki bu yenilgi de onda derin beşeri acılar yaratmıştı!

Sonunda romanı bu yenilgiler üzerine kurgulamak istedim ama bu kere de roman sanatındaki eksikliğim buna mani oldu. O çaba öylece kaldı!

Ama çabalarım boşa gitmemişti. Benim düşündüğüm gibi bir şey olmasa da Bediuzzaman'ın da bir aşkı olduğunu öğrenmiştim!

Medresetüzzehra!

Ben aylarca, yaşadıklarımıza benzer bir zaaf aradım hayatının içinde. Bir kadını sevmiş olmasını, bir kıza meyletmiş olmasını, bir hazzın peşine düşmüş olmasını aradım. Bulamadım.

Acaba bu hayat, ayıklanmış bir kurgu muydu gerçek mi? Yani Bediuzzamanın yaşamında da kurgu, gerçekliğin önüne mi geçmişti?

Bilemiyorum. Ama ben bulamadım aradığım o romansı zaafı. Zaman zaman Risale-i Nur ve ona hizmetler konusundaki titizlenişleri, asabileşmeleri, talebelerini hırpalamaları dışında haller bulamadım. Bunlar da bir roman için yeter miydi, bilemiyorum.

Evet, bir aşkı vardı ama bizim bildiğimiz cinsten değil. O Kur'an davasını aşk edinmişti. Onu dünyaya anlatmak, yüceliğini tüm beşere tasdik ettirmek!

İşte o zaman derk etmiştim Medresetüzzehra'nın manasını, maksadın, kıymetini ve Bediuzzamaanın yaşamı içindeki yerini. O anlaşılmadan Medresetüzzehra projesinin hakikati de kıymeti de bilinmez. Nitekim Nur talebeleri de bugüne kadar onu hakkıyla anlayamadılar. Dünyanın dört bir yanını  medreselerle, okullarla donattılar da üstadın,  “55 yıllık gaye-i hayalim ve tam elli beş senedir Risâle-i Nur'un hakaikına çalıştığım gibi ona da çalışmışım” (Emirdağ Lahikası) dediği “Van'da bir Medresetü'z-Zehra” açmayı akıl edemediler.

Üstelik o medresenin nasıl inşa edileceğini, kaynaklarını, hayatını idame etmesi için hangi parasal kaynakların kullanılacağını dahi haber vermiş olmasına rağmen…

Ben bunu, nurcuların bir ayıbı, bir eksikliği görüyordum. Birçok şeyi başardılar evet, ama üstadın 55 yıllık aşkını, hayalini, gayesini ihmal ettiler sanıyordum. Belki de zamanı gelmemişti.

Şimdi herkes ondan söz ediyor. Risale Akademi ve Risale haber elbirliği yapıp Van Valiliği ile birlikte Bediuzzaman'ın bu arzusunu masaya yatırıyorlar. Akademisyenler ve konunun uzmanları ile “ne yapabiliriz, ne edebilir” diye bakacaklar. Demek ki zamanı yeni yeni geliyor…

12 -14 Ekim tarihlerinde Van'da yapılacak Mederesetüzzehra Sempozyumu onun müjdesi olabilir. Çünkü o proeje ilk defa enine boyuna tartışılacak. İnşallah akabinde de Van'da o medresenin tam da hayal edildiği gibi inşasına başlanır.

O medrese için elini cebine atacak milyonlar olduğunu biliyorum artık. Demek ki vakti geldi. Onun davasına sahip çıkanlara eminim o da sahip çıkacaktır. Nitekim ta yüz yıl önce, bu çabaları görmüş, bu maksatlarla Van'a gelenleri Mezarından selamlaşarak ‘henien leküm' demiş, adeta sempozyumun sahipliğini üstlenmiştir… İşte onun bu çabaları sergileyeceklere yüz yıl önceden seslenişi:

“Neden dünya herkes için terakki dünyası olsun da yalnız bizim için gerileme dünyası olsun, öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum. Gelecekteki insanlarla konuşacağım.

Ey üç yüz yıl sonra gelecek yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sessizce Nur'un sözünü dinleyen ve gaybi ve gizli bakışlarıyla bizi izleyen Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar ve Ahmetler, vesaireler!... Sizlere ihtap ediyorum. Başınızı kaldırıp beni doğrulayınız. Ve beni doğrulamak sizlere borç olsun. Şu çağdaşlarım varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek geleceğinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, ben acele edip kışta geldim. Sizler cennet gibi bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları sizin zemininizde çiçek açacaklar. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz: Mazi kıtasına geçmek için geldiğiniz zaman, mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin (Van Kalesini kast ediyor) başına takınız. Kapıcıyı tenbih edeceğiz. Geldiğinizde bizi çağırınız. Mezarımızdan, “henien leküm” (hoş geldiniz) sedaları işiteceksiniz... Mamafih gelen misafirleri yüzlerinin aydınlığından hemen tanıyacağız.

Şu zamanın memesinden bizimle birlikte süt emmeyen ve gözleri arkaya takılmış, maziye bakan ve hayalleri kendileri gibi hakikatsiz olarak dünyadan ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar şu kitabın (Risale-i Nur'a da işaret var) içinde yer alan gerçekleri hayal sansınlar. Ama biliyor ve inanıyorum ki şu kitapta yer alan hakikatler sizde gerçekleşecektir.

Ey muhataplarım, Ben çok bağırıyorum. Çünkü 13. asrın minaresinin başında durmuş, görünürde medeni ama dine karşı lakayt, fikren mazinin en derin derelerinde kalmış olanları camiye çağırıyorum.

Ey, hayatın ruhu olan İslamiyeti bırakmış, iki ayaklı yürüyen mezarları andıran bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor. Onların önlerinden çekiliniz ki, İslam gerçeğini yeryüzünde dalgalandıracak o yeni nesil gelsin.” (Munazarat)

Evet, Van, inşallah 12-14 Ekim tarihleri arasında “İslam gerçeğini yeryüzünde dalgalandıracak nesillerin” nasıl inşa edileceğini tartışacak bir sempozyuma ev sahipliği yapacak. Dün ile Yarın arasındaki şu en kritik tarih sahnesinde yer alacak olanlar ne bahtiyar!

Mehmet Ali Bulut- Haber7

mabulut@gmail.com

Yorumlar13

  • Tolga Saglamer 12 yıl önce Şikayet Et
    300 yıl. bence bahsi geçen 300 yıl mevzusu, mehmet ali bulut hocamın da sair yazılarında belirttiği üzere bu milletin yere düştüğü ve bir daha ayağa kalkamadığı zaman dilimini kapsamaktadır. yani 18. yüzyıl itibarı ile bahsedilen bir zaman dilimini kapsamaktadır. bu vesileyle sayın hocama buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • avarel 12 yıl önce Şikayet Et
    bediüzzaman.... üstad said nursi dense hatırasına daha bir uygun olur,kemimleri de sızlamaz rahmetlinin zira el bedi esmaül hüsna dandır ve örneği olmadan,yoktan,modelsiz ilkten yaratmak demektir ve ALLAH tan gayri kimse için kullanılmamalı,kuran da zaten bildiğim mkadarıyla ALLAH dışında da kullanılmıyor..haliyle bediüzzaman sıfatı sevenlerinin ölçüsüzce bir yakıştırması olmalı,yarım aklım bu mevzunun tahsisini tavsiye ediyor,e tabi tam akıllılar ne der bilemiyorum..
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    hasan seyrenin durduğu nokta. bence hasan seyre de çok müsbet gelişmeler var...sayın hasan seyre! sünniliğe karşı ettiğin lafları saymazsak islami üniversitelerin ders programları din ilimleri ve fen ilimleri olarak hepsini barındırmalı..diğer üniversitelerde de din ilimleri olmalı ki dinine yabancı ilim adamları olmasın...tek kanatlı kuş uçamaz....dünya medeniyetinin önüne geçmek dinide fenni de bilmeyle gerçekleşir..en azından yabancılar,kendi kutsiyetleri çerçevesinde inançlı bilim adamı yetiştiriyor..bizlerde kendi inancıyla donatılmış bilim adamı yetiştirebilirz...bu konuyu said nurside görmek mümkündür
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Hasan Seyre 12 yıl önce Şikayet Et
    medresetüz zehra üniversitesi..bakalım el-ezherden ne kadar ayrışabilecek... doğrusu bunu çok merak ediyorum. yoksa bir farabi ve ibn-i sinanının akibetine uğrayacak, el ezher gibi klasik sünniliğin içinde boğulup kaybolacak. kaderi öncekilerimi benzeyecek.yoksa bizi yanıltarak batı ve modernizmden çok çok ileri gidip nano-teknoloji, sanayii geliştirme planı, teknoloji ve arge merkezi, siyasal strateji yöntemleri, dünya markası olabilme stratejileri, en iyi pazarlama teknikleri, hassas-teknoloji ve ilaç sanayiciliği, kalp ve beyin görüntüleme cihazları üretimi, elemental ayrıştırma ve saflaştırma teknolojisi, sezyum çubuk üretme metalurjisi, afrika’da su arıtma teknikleri, çölleri yeşillendirme projeleri, havadan-sudan faydalanabilme ve enerji üretme yöntemleri, enerji tasarrufu gibi bu ülkenin geri kalmışlığının göstergesindeki negatif rakamları ayıklayan said nursi adına yakışır bir üniversitemi olacak. ama ben söyliyeyim hocam..sadece fıkıh ve tefsir üniversitesi olacak.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • kamil hisarlı 12 yıl önce Şikayet Et
    üstad, mezarının van kalesinde olacağına işaret ediyor. "kemiklerimizi misafir eden ve horhor toprağının kapıcısı olan kalenin (van kalesini kast ediyor)" evet ALLAH'ın izniyle kerametvari bir işaret gibi görünüyor.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat