Allah’ın savcısı ve hâkimi misiniz?
- GİRİŞ17.08.2012 09:13
- GÜNCELLEME17.08.2012 09:13
İlginç bir zamanda yaşıyoruz.
Maddi ve manevi anlamda kemale ermemiş, hayatında bir Allah’ın kulunu sevindirmemiş, kimsenin derdine deva, ağlayan bir göze mendil, düşen bir başa omuz, kan ağlayan bir yüreğe derman olmamış bir takım kimseler kendilerine benzemeyen veya kendileri gibi düşünmeyen insanları yargılamaya, onları dini argümanlarla vurmaya ve incitmeye bayılıyorlar!
İslamiyet hiç kimsenin tekelinde değildir!
“Ben Müslüman’ım” demek için neredeyse kendilerinden izin isteyeceğiz! Yüce Rabbimizin ahrette bize soracağı sorgu ve sualleri bu beyefendi ve hanımefendiler bu dar-ı dünyada kendi günah ve hatalarına, hilelerine, riyakârlıklarına, yalan ve dolanlarına bakmaksızın bizlere sorma ve kırıcı bir üslupla, hadsizce yüzümüze vurma densizliğini dahi gösterme cüretini gösterebiliyorlar.
“Cahilin cürümü büyük olur” sözünü galiba şimdi daha iyi anlıyorum.
Uzunca zamandır bu sitede yazıyorum.
Okuyucu bizim velinimetimizdir, elbette onların görüş ve düşünceleri, yerinde eleştirileri bizim için çok değerlidir. Bizim okuyucu ile buluşma noktamız, çizgimiz kişilik olarak değil, görüntü olarak değil, tamamen fikirlerimizle ve yazılarımızla olmalıdır. Biz hiçbir okuyucunun hakkına, dünya görüşüne, kişiliğine nasıl ki hakaret etme, kınama, aşağılama hakkına sahip değilsek, aynı şey okuyucu için de geçerlidir.
Bunu beklemek bizlerin de hakkıdır.
Ancak bazen bu söylediklerimiz asla gerçekleşmiyor.
Son yıllarda ilginç bir İslam anlayışına sahip bir takım kimseler kendilerini ya Yüce Allah’ın (hâşâ) avukatı zannediyorlar veya savcısı, hâkimi sanıyorlar! İslamın binlerce moral değerinden bihaber bu şahsiyetler, bizleri sadece bir şey üzerenden (başımızın açıklığı) sürekli gerek yorumlarıyla, gerekse mektuplarıyla hakaret nevinden suçluyor, imanımızı sorguluyor ve ahretimizin bile bilançosunu çıkarıp önümüze koyma hadsizliğini gösterebiliyorlar!
Bu densizlikten fena halde bunalmış, yorulmuş ve incinmiş durumdayım!
Yani bir zamanlar başörtülü kızları aşağılayan, eleştiren, ötekileştiren ve her türlü baskıyı yapan solcu, laik yobazların İslamcı geçinenleri muhafazakâr mahallede de türemiş durumda ve üstelik en az onlar kadar saldırgan, saygısız, cahil, fütursuz ve köhne bir zihniyete sahipler!
Ben ne zaman kalbimden düşen, sevgili Allah’ımla, moral değerlerimizle ilintili veya tasavvufi bir hususta bir fikir beyan etsem veya kalbimden kalemime uhrevi âlemle ilgili düşünceler sadır etse yazımdan çok benim kafama bakılıyor ve sözbirliği etmişçesine şahsıma saldırıyor bu “İslamcı geçinenler!”
Bu uhrevi mevzuları geçin de “mahalle dedikodusu ve boş şeyleri yazın” kabilinden bir hile ve basit bir yönlendirme, bıktırma çalışması de denebilir aslında bu yorumlara.
“Sen bu yazıyı yazmışsın ama “tesettür ayetine riayet etmemişsin, ne haber, samimi değilsin” kabilinden saçma sapan ve hatta zırva tabir ettiğim köhne düşünceleriyle saydırıyorlar saldırıyorlar!
Bunlara göre “başınız açıksa toptan dinden çıktınız” demektir!
Öyle ya bu “İslamdan geçinenler!” Yüce Rabbimizin bütün ibadet, emir ve yasaklarını kusursuz yerine getiriyor, hiç günah işlemiyor, hiç kalp kırmıyor, hatta melek kabilinden insanlar kendileri! Burada böyle tiplerin kadın olsun, erkek olsun ne haltlar yediklerini saymayacağım ama herkes artık böyle tipleri tanıyor. Güya İslam adına konuşup islama en büyük zararı veren bu bacılar ve ağalar kusursuzluğun abidesi zannediyorlar kendilerini!
Benim kusursuz, günahsız, hatasız olduğuma dair bir tek satırım yoktur zira kul olduğumun, insan olduğumun, zaaflarım olduğunun farkındayım. Günah işleme hakkımı kullanıyorum desem bana ne söyleyebilir bu “İslam’dan geçinenler?”
Evet, günah işleme ve ardından tövbe etme hakkımı kullanıyorum, size ne? Diyorum. Başım açık, siz istediniz diye örtmeye niyetim de yok! Siz kendinize bakın, hadi oradan!
Başım açık evet, kendimi böyle daha iyi hissediyorum. Bu tesetttür ayetini inkâr ettiğim anlamına gelmiyor. Sizin bana bunu sık sık hatırlatmanızın maksadı nedir acaba? Mesela ben de bir müslümanda öncelikle aşağıdaki hususların olması gerektiğine iman etmiş biriyim:
“İbadet, merhamet, vicdan, hakkaniyet, hilm, sevgi, adalet, nezaket, nezahet, zarafet, hikmet, fazilet, erdem, ahlak, güvenirlilik, vefa, sadakat, iyi niyet, sözünde durma, mertlik, kul hakkına riayet, rikkat, değergamlık” !!!
Bu mektupların sahiplerinde bunlardan sadece birisi olsa zaten o kırıcı, incitici ve nezaketsiz mektupları göndermez ve kul hakkına girmezler! Onlara hakkımı asla ve kat’a helal etmiyorum.
Bu vatandaşlar Yüce Allah’ın ahrette bana soracağı soruları soruyorlar!
Kendilerini göğün hangi katında görüyorlarsa artık!
Kâinat üzerinde bir tek kimse bile Allah’ın herhangi bir kuluna imanını sorgulama yetkisinde değildir. Allah hiç kimseye böyle bir yetkiyi vermediği gibi bunu yasaklamıştır!
Yüzyıllar önce aynı dertten muzdarip şair Bahayi ne güzel söylemiş böylelerine:
Bize kâfir diyenin kendinde iman olsa
Dinimize ta’an eyleyen bari müselman olsa!
Bu dinimizi sorgulayanlara bir de “Lütfen elinizi başımdan çekiniz” diyorum!
Eğer birisi bana, başıma bir taş atacaksa hayatında hiç kusur ve günah işlememiş birisi olsun!
Aranızda var mı öyle birisi?
Vesselam!
Meryem Aybike Sinan/Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar16