40'ından sonra Hukuk Fakültesi
- GİRİŞ31.03.2010 08:09
- GÜNCELLEME31.03.2010 08:09
Pazar günlerinin herkesin hayatında farklı bir yeri olduğu kesin…
Benim için yoğun geçen, stres dolu bir haftanın ardından evimde tembellik yaptığım ve dinlendiğim şahane gündür.
Benim için Pazar demek, evden çıkmak zorunluluğu olmamak…
Tembellik yapma lüksü…
Ayna karşısında vakit harcamamak…
Akşamdan saat kurmamak… sabah saatin çalmaması…
İstediğin saate kadar uyuyabilmek, uyumasan dahi öylece yatıp bazen tavanı seyretme özgürlüğüne sahip olmak…
Saysan bir sürü sebep ortaya koyabilirim…
Bütün bu saydığım ve sayabileceğim nedenlerden dolayı şahane Pazar günlerinde evden çıkmak istemiyorum.
Ama zaman zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor, benim kurallarım da dostlarıma geçmiyor…
Bu pazarda öylesi günlerden birisiydi.
Binbir “onu isterim, böyle isterim” nazıma katlanarak hatta çoğu isteklerime “evet evet” diyerek beni ikna etmeyi başardılar ve “Haydi Salacak’a kahvaltıya” gidiyoruz deyip kapıya dayandılar.
Bir şeyi itiraf etmek istiyorum (gerçi bu yönümü arkadaşım bildiği için ona zaten sökmüyor) benim bütün nazım, inatlaşmam evden çıkana kadar… evden çıkınca da böylesi durumlarda acayip keyifli oluyorum…
Mekan Salacakta Kızkulesi karşısında, Redd Black…
Gördüğüm o manzara bütün negatifliğimi aldı.
Oldum olası cami minareleri beni çok büyülemiştir.
Kız kulesinden İstanbul’un Fatih camii, Süleymaniye camisini, Topkapı Sarayı ve Ayasofya’nın muhteşem bir görüntüsü var. İstanbul her köşesinden farklı güzel. İnsan İstanbul’da şair olur diye boşuna dememişler.
Kahvaltı devam ederken, sohbette de aynı lezzette devam ediyordu. Konu döndü dolaştı insanın öğrenme yaşına geldi. 40lı yaşlara kadar artık öğrenmenin tamamlanması gerek. İş hayatı, sorumluluklar, geçim telaşı derken dolayısıyla insanın beyninin meşguliyeti artıyor. Ben de aynı fikirdeydim.
Belli yaştan sonra algının dağıldığını, öğrenmenin zorlandığını düşünüyordum. Tam da hemfikir olduk derken masamıza arkadaşlardan birinin ablası ve eşi geldi. Yarım saatliğine uğrayıp bizim tüm tezlerimizi çürüttü. Ve gitti. Elli yaşını aşmış üç çocuk sahibi bir hanımefendi.
Çocuklarının hepsi üniversite mezunu ve çok önemli yerlerde görev yapıyorlar.
Sohbet konumuzdan bahsedince şöyle bir bakış attı. “Ben 41 yaşında hukuk fakültesine girdim. Çocuklarımla birlikte üniversite okudum.Ve şu anda avukat olarak çalışıyorum” dedi. Oldukça ilginç bir hikayesi var. Kırk yaşından sonra üniversiteye girdiği yetmiyormuş gibi üzerine birde dereceyle mezun olmuş. Gözlerim çakmak çakmak oldu. Röportaj yapmayı teklif ettim. O geçiştirdi benim bu talebimi ancak ben ikna etmeyi ve bütün hikayesini sizinde okumanızı istiyorum. Yarım bir söz aldım bakalım. Umarım kendisiyle dost meclisinde konuştuklarımızı “kayda” geçirmeyi de başarırım.
Hikayenin en enteresan yanı dershane macerası.. Kendisi dershaneye gitmek istemiş. Fakat çok popüler dershaneler bile yaşı ileri olduğu için kabul etmemişler. Bir dershane de kendisini sınava tabi tutmuş. Sınavda yüksek bir not alınca da artık söyleyecek bir bahane bulamamışlar ve kabul etmişler onu…
Demek ki öğrenmenin yaşı ve zamanı yokmuş. Avukat hanım iyi bir örnek oldu kendime yatırım için...
Güneşli bir Pazar gününden geriye kalanlar..
Nasıl derler, kısa günün karı…
TWİTTER ÇILGINLIĞI Twitter çılgınlığı tam gaz devam ediyor. Devam etsin etmesine ama sohbetlerin içine de dalmış durumda. Geçen hafta “bütün kızlar toplandık..toplandık” şarkısında olduğu gibi buluşalım ve kaynatalım dedik. İstikamet İstinye Park deyip evlerden çıkıp öğle yemeğinde buluştuk. Habertürkten Oylum Talu, vatan gazetesinden Elif Ergu, Takvim gazetesinden Ece Vahapoğlu ve Taraf gazetesinden Elif Çakır kız kıza buluştuk. Ece rahat bırakmadı ki muhabbet edelim. Hepimiz gerilmeye başladık. Zira ne konuşsak bir elinde defter kalem elinde telefon “ayy dayanamıycam bunu Twittlemem lazım… ay bunu köşemde mi yazsam” deyip hepimizi perişan etti. Bir tarafta Oylum bir tarafta Elif Çakır “dur sakın yazma” diyerek ellerine sarıldılar. Şaka bir yana, biz yinede Twitter tehditi altında şahane bir gün geçirdik. Ama bir süre sonra her cümlenin sonu “aman Ece sakın yazma, lütfen yazma” diyerek bitmeye başladı. Teknoloji elbette hayatımızı kolaylaştırıyor ama bir tarafıylada özelimize müdahale ediyor. Önümüzdeki hafta yeniden “Ece ve twitter adrenali yaşamak” üzere randevulaşıp ayrıldık. |
Nursel Tozkoparan - Haber 7
ntozkoporan@kanal7.com
Yorumlar10