Basının da hesap vereceği gün gelecek

  • GİRİŞ16.07.2008 08:28
  • GÜNCELLEME16.07.2008 08:28

“Yıl 2008... Türkiye’nin artık kendisini geçmişinden sıyırıp, yarına dönük yaşamasının zamanıdır. Bu arada ‘Hukuk’ kavramını da eskisinden farklı algılamamız gerekiyor. Söylentiler ve hatta iddianameler bile, ‘Suçluluk’ için yeterli değil. Nasıl dini siyasete karıştırmak yanlışsa, siyaseti hukuka karıştırmak da aynı ölçüde yanlış. Nasıl bir iktidarı beğenmeyip, onun sona ermesini istemek darbecilik değilse, El Kaide ve Hizbullah gibi global ölçekte din temelli şiddet örgütleri varken, bir ülkenin demokratik yolla seçilmiş siyasi partisini ‘Rejim düşmanı’ ilan edip kapatmaya çalışmak da herhalde Cumhuriyetçilik değildir. Ama karşıt görüşler birbirlerini önce suçlu ilan edip, yargı kararını daha sonra bekledikleri sürece, bütün bu akıl dışılıklar sona ermeyecektir. Herkesin kendi savcısı olacak, her kesim yargı kararı beklemeden iddianameleri ‘Karar’ gibi sunmaya çalışacaktır. Burada en büyük sorumluluk yargıçlarımızın omuzlarında. Bu kafa karışıklığından ancak onların gerçekten adil ve doğru kararlarıyla çıkabileceğiz. Dileriz yargıçlar da, kendilerini savcıların yerine koymazlar. Çünkü şu anda herkes kendini savcı sanıyor.”

Barlas’ın bahsettiği ve kendini savcı sananların başında Türk medyası gelmiyor mu? Özellikle de Sabah gazetesi bu süreçte son derece yaralı bir görüntü çizmiyor mu? Hatalı habercilik, yanlış yönlendirmeler bu gazetenin prestijini günden güne azalttığı gibi, okur da kaçıyor.

İddianamenin açıklanmasıyla nispeten rahatlamış olmamız gerekiyor. Tam 13 aydır Türkiye belirsiz bir kaosun için sürükleniyordu ve Kristal Gece misali korku operasyonlarıyla insanlar damgalanıyordu. Ancak, açıklanan iddianame hukukun işleyişiyle ilgili kimi soru işaretleri de oluşturdu.

Bu davanın süresiyle ilgili herkesin soru işaretleri var. 10 yıllık bir davadan bahsediliyor; bir kuşak değişmesi demek bu. Davanın ciddiyeti de, etkisi de, inanılırlığı da kaybolacak.

Ama kesin olan şu ki, gün gelecek bugünlerde yargısız infaz yapan basından bunun hesabı sorulacak. Bir kısım gazeteler, Türkiye buna benzer süreçleri hiç yaşamamış, hiç haber sızdırılmamış, basın hiç yanıltılmamış gibi davranıyorlar. Oysa en yakın tarihli benzetmeyle 28 Şubat’taki dezenformasyonun benzeri bir süreç yaşadık 13 ay boyunca.

Bir gün Ergenekon davası sonuçlandığında pek kimse bugünkü ortamı hatırlamayacak, büyük ihtimalle bugünkü dezenformasyonda payı olanlar da görevden alınmış olacaklar ama tarih elbette bu gazetelerden hesap soracak.

Bunu bile bile gazetecilik mesleğini bu kampanyaya alet edenler ne düşünüyorlar acaba?

İddianamenin açıklanması bu açıdan da sevindirici oldu. İddianamaye dair kimi farazi haberler, sızdırılmalar, komplo teorileri bir anlamda son bulmuş oldu. Basının kendi kendilerine fantezi haber yazma süreci kapanmış oldu; en azından bir süreliğine.

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kürdenraus!

Bundan birkaç ay önce Alaçatı’daki yerellerden birinin ensesinde dikiş ve bandaj görünce ne olduğunu sormuştum. Bir gece önce kavgaya karışmış ve bıçaklanmış tam ensesinden. Kavganın neden çıktığını sordum, verdiği tek cevap “Kürtlerle kavga ettim” olmuştu. Az gelişmiş bir kasabanın az gelişmiş bir gencinin verdiği ilkel ve milliyetçi bir tepki diye geçiştirdim, sonra da bu kavgayı soruşturdum.

Çarşıdaki bir dükkanın sahibi Kürt’müş ve Alaçatı’daki kimi gençler onlardan hoşlanmıyormuş. Kış aylarında da, yaz başında da bu tür gerginlik çıkıyormuş. Neden sorusuna aşağı yukarı herkesin yanıtı aynı: Kürt oldukları için.

Böylesi bir zenofobinin açıklaması olabilir mi?

Sadece çarşıdaki az gelişmiş çocuklar değil, Alaçatı’da aklı başında olduğunu düşündüğümüz kimi insanlar da Kürtlerin gelmesinden şikayetçi galiba. Bu yönde yüksek sesler yükseliyor. Kürt dükkan sahiplerine baskı yapıldığı, hayatın zorlaştığı konuşuluyor.

Anlayacağınız Alaçatı’da gizliden gizliye bir terör yaşanıyor. En enteresan olanıysa, yerel güvenliğin mağdurun tarafını tutmaması.

Bırakın Ergenekon’u ya da parti kapatmayı, Türkiye’nin öncelikli sorunu budur: Küçük insanın ırkçılığı. Bu bütün diğer gelişmelerden daha tehlikelidir.

Bu olan bitene seyirci mi kalacağız? Irkçılık tam da böyle kıvılcımlardan, mikro provokasyonlardan beslenip büyümez mi? Yarın öbür gün hepimizi sardığında erkenden tedbir alınmamasının bedelini ödemeyelim.

oray.egin@aksam.com.tr  

Yorumlar6

  • Metin Yazar 16 yıl önce Şikayet Et
    aksan. Türkçeyi Amerikan aksanıyla konuşanları kaale almıyorum.
    Cevapla
  • yasar ceylan 16 yıl önce Şikayet Et
    Elbete Gelecek. Ama kesin olan şu ki, gün gelecek bugünlerde yargısız infaz yapan basından bunun hesabı sorulacak. Yüce Allah zamanı geldiğinde yazılan her şeyin hesabını soracak hayır yazana hayır şer yazana halkı yanlış yönlendirene ayrı mükafat verecek.YOL yakınken tevbe edin hayır yazın şer yazmaktan vaz geçin doğruları yazın yazan gazeteciler gibi yazıları menfaat için değil doğru oldugu için yazın.Saygılarımla
    Cevapla
  • hursit dilaver 16 yıl önce Şikayet Et
    önce siz beyler... gerektiğinde,huzuruna alındığın patronunun suratı niye asık bu günlerde. hesap verme korkusu mu, ihaleleri alamama korkusu mu. yeni gelecekler sanki ona ihale mi verecek sanır. vermeyeceklerini gördü, tayyip beyi harcamasının ona bir şey kazandırmayacağını gördü demek.önce sizinkiler hesaba çekilecek. yılların hesabı tabi. bizimkiler yeni palazlandı, pek bir geçmişleri yok.para ve takviyeli güç sizde.
    Cevapla
  • mehmet sanlı 16 yıl önce Şikayet Et
    çok haklısın kardeş. doğan barışakatılıyorum bu adamın yazılarını neden böyle güzüde internet sitesine koyuyorsunuz.
    Cevapla
  • fevzi demirci 16 yıl önce Şikayet Et
    `Küçük insanın ırkçılığı` ne demek?. büyük insan kim? bu büyük küçük kavramı içinde senin konumun ne? nerden kaynaklanıyor? ülkenin en büyük sorunu ırkçılık değil sizsiniz. şu insanları büyük küçük kürt türk öteki beriki diye ayıranlar. siz! kimsiniz siz?
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat