Çözülmemiş travma

  • GİRİŞ26.06.2008 16:03
  • GÜNCELLEME26.06.2008 16:03

Travma, şok yaşantı, psikososyal stresör psikiyatride eş anlamlı kullanılır. Travmanın hem olumlu, hem olumsuz anlamları vardır.

 

Kişinin psikolojik bütünlüğünü tehdit altına alan ve psikolojik dengesini (Homeostazis)bozan her şey travmadır. Sosyal olaylar da doğal afetler gibi toplu travma yapabilir. Devrim süreci evrim sürecinden farklı olarak travmatik puanı yüksek bir süreçtir.

 

İnsanda bir travma yaşandığında dört evre olur. İlk evre inkâr evresidir. İkinci evre protesto, üçüncü evre pazarlıktır. Dördüncü evre olarak depresyon gelir. Kabul evresine geçilirse travma çözülmüş olur. Eğer depresyon evresi uzun sürerse kişide yeti yitimi başlar, gelişememe ve psikosomatik hastalıklar ortaya çıkar.

 

Depresyon döneminin bitmesi için kişinin travmatik olaya mantıksal çözüm üretmesi gerekir. Beyin konuyu çözerek olaylar dosyasına koyduğu için kazanımlar kalır. Pikolojik savunmalar güçlenmiş olur, kişi olgunlaşır. Travma biter.

 

Bugün Türkiye'de laiklik ve bölücülük konusunun hala konuşuluyor olması büyüme, gelişme ve ilerlemeye odaklaşamamamız ile travmayı çözemememiz nedeniyledir.                                                    

Kimlik krizi travma ilişkisi

 

Travma, kişinin kültürel kimliği ile ilgiliyse yeti yitimi daha fazla olur. Kimlik çadır gibidir. Çadırı olmayan insan yeni girişimler yapamaz.

 

Türkiye modernleşme sürecinde birden toplumun üzerinden kıyafeti, elinden kitabı ve kafasını soktuğu kültürel sığınağı alındı. Psikolojik bütünlüğü sağlayan değerler zedelenince enerjisini hep bu değerleri korumaya verdi. Model aldığı kişiler topluma örnek olamadı. Kürt kökenli insanlar ana dilini koruma refleksi ile okula ve öğretmene direndi. Dindar insanlar despotizm ve totaliterizme karşı içe kapanmayı tercih etti. Bütün bu tepkiler toplumsal depresyon işareti idi ve yeti yitimine neden oluyordu. Askeri darbelerle travmalar tekrarlandıkça insanların motivasyonu kırıldı. Türkiye geri kalmaya devam etti. Kore, İspanya ve Japonya bizi geçti.

 

Modernizmi toplumun iyiliği için sunduğunu söyleyenler iyi örnek olamadılar. Kendi çocuklarını okuttular, şehrin iyi yerlerinde oturdular, halkı dışladılar ve kibirli bir imtiyaz oluşturdular.

 

Bugüne gelirsek Türkiye zorunlu olarak dünyaya açıldı. Yeni seçenekleri gördü. Depresif ruh halinden çıkmak istedi ve nedenleri sorgulamaya başladı.

 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir M. Fırat “The New York Times” gazetesinde Sabrina Tavernise ile bir röportaj yapınca ‘Kral çıplak’ denilmiş gibi olundu. Konuyu sosyologlar hep söylüyorlardı ama siyasetçi bir kişi söyleyince algı çarpıklıklarını daha iyi gördük.

 

Modernleşme travması daha sağlıklı olabilir miydi, bugün ne yapabiliriz sorusunu sormak yerine niyet okuma refleksi ortaya çıktı. Neyse ki, sayın vekil yalan ve kıvırma üzerine kurulu eski politik tarz yerine onurlu, tartışmaya açık bilimsel bir duruş gösterdi. Çok iyi oldu. Artık bu konuyu siyasetçiler değil bilim adamları tartışmalıdır. 

 

Sayın Fırat “Türk toplumu travmatize edildi, bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi. Dini alışkanlıklar altüst edildi. Böyle bir travma yaşamayan toplumlar kimin nasıl giyindiğini önemsemezler” diyerek şekilperest statükonun ezberini bozdu.

 

Bu gerçeği ifade etmek bazılarında travma etkisi yaptı. Derin analiz yapmadan modernleşmek kolaylarına gelmişti. Gerçeği olduğundan farklı algılayan(derealizasyon) veya gösteren resmi ideolojinin temel argümanı tartışılır oldu.

 

Derealizasyon içindeki kişi algı çarpıtması olduğu için olaylara orantısız tepki verir. Bina hafif sallansa deprem oluyor zanneder. Bugünde başörtülü bir genç kızı görünce ‘eskiye dönüyoruz’ diye aşırı tepki verdikleri gibi bu tartışmadan da rejim tartışması çıkardılar. 

 

Diğer algı çarpıtması da kendini olduğundan farklı algıladıkları için (Depersonalizasyon) kontrolü kaybettiklerini hissettiler. Biz özeliz, imtiyazlıyız savunması ile bir sosyal denge kurmuşlardı. Egolarını böyle koruyorlardı. Değişmeleri gerektiğini hissedince yine orantısız tepki verdiler. Ellerindeki silahı topluma doğrultmaları gerekip gerekmediğini düşünüyorlar.

Ret, inkâr ve olayları farklı algılayarak sorun çözülmüyor. Komplikasyonlu travma, seçilmiş travma şeklinde toplum ruh sağlığını bozuyor.

 

Bırakalım salınım ve titreşim sürsün. Sosyal bilimciler bir hekim gibi yol göstersinler. Pandomin etkisi yavaşlayarak dursun. Aksi takdirse sarkaç tekrar başa dönüp hızlanmaya devam edecektir. 

 

Toplumun sinirlerini bozmaya, geri bırakmaya kimsenin hakkı yok…

Nevzat TARHAN
ntarhan@gmail.com

Yorumlar15

  • Ali Yörükoğlu 15 yıl önce Şikayet Et
    Her şey yerinde güzel. Sürekli ileri sürülen bir iddia var:En güvenilir kurum ordudur!..Elbette öyledir, öyle olması lâzım.Çünkü bir tane ordumuz var.Dinle birlikte en güvenilir olması eşyanın tabiatı gereğidir.Ama "ordunun siyasete karışmasını,darbecilik yapmasını istermisiniz" diye bir soru sorulsa güvenilirlik yerlerde sürünür.Generallerin partisi olan MDP ve onun emekli general olan başkanı Turgut Sunalp tüm desteğe rağmen Özal karşısında yere serilmişti. Bunu yapan Türk Millet ordu düşmanı mı olmuştu?
    Cevapla
  • Ali Yörükoğlu 15 yıl önce Şikayet Et
    Din ve Oru siyasetin öznesi olursa ikisi de yıpranır.. Bu değerler yine milletin en güvendiği değerler olur ama o değerleri temsil ettiklerini söyleyenlerin değeri kalmaz.Din siyasetin öznesi olduğu için ordu siyasetin göbeğine giriyor demek de yanlış,Çünkü 12 Eylül'ün gerçek sebebinin ne olduğunu herkes biliyor.Dinci dedikleri, askeri mahkemelerde beraat ettiler.Diğerleri asıldı,sürüldü,fişlendi.
    Cevapla
  • Metin Yazar 15 yıl önce Şikayet Et
    Neden?. 11 Eylül'de hemen hemen Türkiye'nin her tarafında sıkıyönetim,sokaklarda asker vardı. Buna rağmen terör gittikce azıyordu. Nasıl olduysa bir gün sonra bıçakla kesildi.Maraş olaylarını bile zorlukla üç günde bastırabilenler bu terörü bir iki saatte nasıl bitirdiler.O terör belası hem iç hem dış destekliydi. Neden o destek bir anda kesildi? Madem iki saatlik bir şeydi neden beş bin ülkücünün öldürülmesi beklendi?...(Öldürülen komunist ve solcu sayısını bilmiyorum)
    Cevapla
  • Metin Yazar 15 yıl önce Şikayet Et
    Nato kafa nato mermer. "Our boys'lar darbe yaptıklarında ellerine ne geçti? Ya da Türkiye neler kaybetti? Bunları kendine hiç sordun mu? Hiç bir sivil iktidarın yapamayacağı şeyi yaptılar ve Yunanistan'ın Nato'nun askeri kanadına dönmesine (karşılıksız olarak) evet dediler. Belki de bu yüzden yeni bir darbeye cesaret edememişlerdir...Belki de yine başa geçersek başka(karşılıksız) tavizler veririz diye korkmuşlardır...Belki de daha fazla toprak satmayalım,göze batıyoruz,Özal satsın demişlerdir.Sormak lâzım:)
    Cevapla
  • Metin Yazar 15 yıl önce Şikayet Et
    Hık,mık,gık. "Ozal adeta devrim yapti bu ulkede,neden ordunun GIKI cikmadi cevap verin durustce!"...Bunun cevabını (dürüstçe) veremeyiz,çünkü sebebini bilmiyoruz.Aslında biliyoruz da sen kabul etmezsin:)...Öğrenmek istiyorsan "(y)our boys"lara sor. Babam ve annemden başka kimse bana "My Boy" veya "My Son" demedi.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat