Siyasi alınganlıklar nasıl oluşuyor?

  • GİRİŞ04.08.2008 07:11
  • GÜNCELLEME04.08.2008 07:11
Rövanş duygusu ve mikser adamlar!
  
Büyük büyük yargıçların hukuki değil siyasi düşünmelerinin, yine büyük büyük siyasetçilerin ergenlik dönemindeki gibi davranışlar göstermelerinin arka planını incelemek istiyorum bu yazımda.
 
Siyasi alınganlıklar nasıl oluşuyor?
 
‘Dindar Cumhurbaşkanı’ sözünü yahut ‘İlahi söyleyen çocukları’ tehlike olarak gören hastalıklı algılamayı tartışmamız gerekir.
 
Bazı duygular toplumda düşmanlık hislerini artırır ve bozuk iletişime neden olur. Kuşatılmışlık duygusu içinde, kendini baskı altında hisseden insanların yaptıkları pek çok hata, yaşadıkları çevrede etkileşimi bozar.
 
Bir kalabalığa girdiğinizde kim daha akıllı, kim daha şık, kim daha başarılı, kim daha popüler, kim daha seksi şeklinde düşünüyorsanız ve bu sıklıkla, uzun süreli oluyorsa kendinize dikkat etmelisiniz. Her olayı ‘Kişilik’ yapabilirsiniz. Bir arkadaşınız sıkıldığını söylerse, sizden sıkıldığını düşünürsünüz. Yaşam tarzınıza uymayan bir insan görseniz ‘Bu adam beni kendine benzetmeye çalışıyor’ diye düşünürsünüz. Tebessüm eden bir bayanı kur yapıyor diye yorumlayabilirsiniz.
 
Olayları kişiselleştirmenin en büyük sakıncası insanı uygunsuz davranışlara itmesidir. Bu insanlar aslı olmayan nedenlerle kavga çıkaran tiplerdir. Kimin daha şık olduğuna kafayı takmış birisi dikkatle elbisesine bakan bir kişiyi gördüğünde birşeyler ima ettiği önyargısı ile tepki verebilir.
 
Bazı insanlar her konuda etiketlere sahiptir. İşadamlarını ‘kapitalist solucan’, patronunu ‘yayın ağası’, diğer köşe yazılarını ‘nörotik karalamalar’ olarak görür, sokaktaki insanı “bidon kafalı”, eğitimsiz insanı “göbeğini kaşıyan adam” olarak etiketler. Badem bıyıklı birisini gördüğünde ‘mürteci’ etiketini yapıştırır. İsim takarlar, insanları makaraya sararak eğlenirler. Basmakalıp klişeler oluşturarak yaşayan bu kişiler insanları farkında olmadan birbirine düşüren etiketleyicidirler. Kendisini savunan birisini ‘Sen rövanş duygusu gösteriyorsun’ diyerek susturmaya çalışarak onları etiketlerler.
 
Bir diğer etkileşimi bozan düşünce bozukluğu da ‘Zihin okuma’ yanılgısıdır. ‘İçimden bir his öyle dedi, seziyorum, ben böyle şeyleri anlarım’ gibi sözleri çok söyleyenler akıl okuma hatasını çok yaparlar. Böylece gerçek kanıtlara sahip olmadan sonuçlara ulaşırlar ve insanları mahkûm ederler. Niyet okuma zihin okumanın bir türüdür, en tehlikelisi de büyük yöneticilerde ve yargıçlarda olanıdır. Adil karar vermeyi engeller.
 
Gerçek dışı melodram oynayan karekterlerle dolu dünyaları olan böyle kişiler dikkat edilmesi gereken kişilerdir.
 
‘Daima gerçeği aramak, gerçeği bütün yönleri ile anlamak, bütün kanıtlara ulaşmaya çalışmak’ ilkesi bazı insanlar için bir anlam ifade etmez.
 
‘İnsanları niyetlere bakarak değil sonuçlara bakarak yargıla’ ilkesi bazı insanlar için anlam ifade etmez.
 
‘Kendini önemsemeden insanlığa hizmet sunabilmek’ ilkesi ‘mikser insanlar’ için anlam ifade etmez.
 
‘Gerçek asalet diğer insanlardan üstün olmak değil kendini aşmayı başarabilmek ve kendini gerçekleştirmek olduğunu bilmek’ ilkesi bazı insanlar için yanlıştır.
 
‘Kendi çıkarına olanı değil doğru olanı yap’ ilkesi bazı insanlar için uygulanamaz bir değerdir.
 
‘Başkalarının derinlerini bilmek ve araştırmak insanı geliştirmez, kendi derinlerini bilmek ve araştırmak kişiyi geliştirir ve yüceltir’ ilkesi bazı insanlarca gereksiz bir filozofik anlayış olarak değerlendirilir.
 
‘İyi niyet, saflık ve dürüstlük çekici bir manyetik güç oluşturur, kötü niyet, kurnazlık ve fırsatçılık, itici zihinsel bir manyetik güç oluşturur’ öğretisi karıştırıcı insanlar için önemsiz bir öğretidir.
 
‘Başkalarının hatalarından zevk almak ve çıkar sağlamak, başkaların hatalarını konuşarak ve yayarak o insanı değersizleştirmek ve böylece kendini iyi hissetmek’ bir davranış biçimi olan kışkırtıcı tip insanlar vardır.
 
Yukarıda saydığım özellikleri çoğaltmak mümkün...
Böyle insanlar kendilerine karşı kördürler. Kendilerinden haberdar olmayan, yetileri zayıflamış böyle insanlar yanlışlardan sonuç çıkaramazlar ve yaptıklarının doğru olduğuna inanırlar. Bu nedenle bulundukları yerlerde tartışma çıkar. Aileyi karıştırırlar, arkadaşları ve kardeşleri birbirine düşürürler.
 
Korkuları öyle yoğundur ki, gerçekleri inkâr ettiğinin farkında değildirler.
Değişimden korkan bir insanın yeni şeyler öğrenmek yerine hatalarının olumsuz sonuçlarını küçümsemek ve acı veren hatayı tekrarlamaya devam etmesi bir örnektir. Kötülük yapmaktan öyle zevk alırlar ki, bunu yılanın ısırmaktan zevk alması gibi doğal bir davranış olarak kabul ederler.
 
Bu bilgileri inceledikten sonra önce kendimizi, sonra yaşadığımız olayları, çevremizi ve tanınmış kişileri farklı bakışla gözden geçirmeyi tavsiye ediyorum.
 
Prof. Dr. Nevzat TARHAN - HABER7 / 04.08.2008

Yorumlar7

  • mazlum dal 15 yıl önce Şikayet Et
    geçen sene c.başkanı seçimi. hocayı okuyunca aklıma geldi c.başkalığı seçimi olacak. chp diyor ki bu meclis seçemez. halk seçsin halk seçemez. tam bela, tam geçimsiz, tam klinik vaka.
    Cevapla
  • orhan sahun 15 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun. Sevgili hocam sizi izlemeye devam ediyoruz. Saygılarımla
    Cevapla
  • oğuz kağan kaya 15 yıl önce Şikayet Et
    demek ki. bu türden kötü insanlara karşı kendimizi koruyabilmek için böyle kötü insanların varlığını ve özelliklerini bilmek gerekiyormuş...
    Cevapla
  • isa ertuğrul 15 yıl önce Şikayet Et
    Yine döktürmüşsünüz Hocam.. Bu yazdıklarınız herhalde birçok kürsüde ders mahiyetindedir.Bu yazdıklarınızdan çok kişinin ders çıkarması gerekir.Bu dediğiniz kişiler toplumumuzda okadar çokki,şahsenbu kişilerle ben tartışmaya girmiyorum.Yavuz hırsız ev sahibini bastırır hesabı en çokbilen onlardır.En haklı onlardır,en aydın..vs.onlardırALLAH şerlerinden korusun.Biz onları oldukları gibi kabul ediyoruz onlarda bizi kabullenseler sorun kalmayacak.
    Cevapla
  • Ahmet Çapar 15 yıl önce Şikayet Et
    Çocukluktan gelen bir alışkanlık. Eminim hepimiz çocuk iken okulda öğretmenlerimize birer etiket yapıştırmışızdır. Her birini kafamıza göre yaftalardık ve aramızda onlardan bahsederken uydurduğumuz yaftaları kullanırdık. Mesela din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin sabit yaftası bellidir, "dinci". Hatta bizde daha da ileri gidip müdür yardımcısına şarapçı diyenler bile olurdu (adam hayatında alkol kullanmamış birisiydi). Yani çocukluktan gelen hastalıklı alışkanlıklar bazı şahıslarda hiç kaybolmuyor gibi.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat