Gazetecilik refleksi, iftira, özür

  • GİRİŞ22.09.2008 06:19
  • GÜNCELLEME22.09.2008 06:19
Deniz Feneri davası, yardım toplama ve basın etiği konularını ciddi tartışmamız gerektirdiğini gösteriyor.
 
Taraflara baktığımızda ve basının bir kısmını dinlediğimizde kesin kötü niyet ve ‘yardımların tokatlanması’ var diyorsunuz. Ancak karşı tarafın görüşlerini dinlediğimizde sadece açıklık olmamasının verdiği ve işlem hatalarının kötü zanna neden olması gözüküyor.
 
Gerçekler zamanla ortaya çıkacak. Çünkü gerçeklerin er geç anlaşılmak gibi bir özelliği vardır.
 
Ancak bu arada yıpranan bazı değerler oluyor. Birincisi toplumdaki hamiyet duygusu, ikincisi basında patron yararının kamu yararının önüne geçmemesi etik ilkesi…
 
Yolsuzluk yapan kimse cezasını çekmeli. Özellikle insanların merhamet duygusunun kötüye kullanılması varsa burda vicdansızlık var demektir.
 
İddia yardımların yerine ulaşmamasıdır. Böyle bir iddiayı az hapis yatmak için kabul etmek ise sosyal sorumluluk davasına ve iyilik hareketine ihanet anlamına gelmez mi? Kamuoyu hiç tatmin olmadı.
 
Basın etiği boyutu ise tam bir facia. Bir insana yeterli araştırmacı gazetecilik yapmadan iftira atıyorsun, yalan söylediğini manşete taşıyorsun sonra da doğru olmadığı anlaşılınca ‘gazetecilik refleksi, haber değeri’ kavramlarının arkasına sığınıyorsun.
 
Medya gücünü sopa olarak kullanmak şantaj aracı yapmak yargısız infazdır. Kendisini hakim ve savcı yerine koyan basın mensubu başını yastığa nasıl rahat koyabiliyor şaşıyorum. Siyasetçinin maliye memurlarını ve müfettişlerini hakim ve savcı yerine koydurmasından hiçbir farkı yok bu yöntemin.
 
Makyavellinin ünlü görüşlerinden birisi “Korkulmak sevilmekten daha emniyetlidir” görüşü idi. Sevgi ve korkunun bir arada çok güç bulunacağını kabul ederek bir yöneticinin kendinden korkulmasının şart olduğunu söylüyordu. Gerekçe olarak da insanlar, zaten kaypak, güvenilmez, kazanç hırsı ile tutuşan, menfaat sağlandığı sürece sadık, tehlike uzakta iken kahraman, tehlike yakınken sırtlarını dönen bireyler olduğunu söylüyordu.
 
Korku oluşturmak için hilekarlık, iftira, iki yüzlülük, yalan yere yemin etmek, zor kullanmak, kötü muameleyi zorunlu gören bu anlayışın tezahürleri herzaman görülebiliyor.
 
Bir gazeteci çıkıyor bir insana iftira atıyor. Sonra göstermelik özür dilerken ‘Çamur at izi kalsın’ yöntemi ile karşı tarafın imajını karalıyor. Yakın tarihimizde böyle bir iftiraya maruz kalıp mahkeme kararı ile aklanan ‘Medyazede’ o kadar çok insan var ki aklandığını kimseye duyuramıyor.
 
Medya yöneticilerini bir olayı ‘Double check’ yöntemi ile iki tarafın görüşünü alarak yayınlamak yerine iftirayı maksimize ederek yayınlamalarında bir gerekçeleri vardır: ‘Gazetecilik refleksi’.
 
Ancak hiç inadırıcı değil, bir insanın hayatını karart sonra zayıf bir özür dile veya küçük bir düzeltme yayınla. Bir doktorun mesleki merakla hastayı ameliyat etmesinden ve sakat bırakmasından bir farkı yok bu refleksin ve haber etiğinin.
 
Dindar görünümleri ile siyasette ve yönetim de olanların ise temsil özelliklerini unutmamaları gerekiyor. Dini duyarlılığı olan bireylerin dıştan gelen komplolara değil ‘nefis ve şeytan’ tarafından gelen iç komplolara daha çok dikkat etmeleri gerekmez mi?
 
Nasıl Silahlı Kuvvetleri Ergenekon uzantıları yıpratıyorsa, siyasi iktidarı da yolsuzluk uzantıları yıpratır. Aynı şekilde medyayı da yalan habercilik yapan kadrolar yıpratır.
 
Lütfen adil dövüşelim, yanlış yapılan bir şey varsa da özür dilemeyi bilelim. Olaylarda hep kötü niyetli bir neden değil, iyi niyetli bir neden de arama alışkanlığı kazanalım.
 
Özür dilemek insanı zayıflatmaz. Hatalı olmak daha az değerli olmak değildir. Hatayı kabul etmek erdemdir. Kişinin cana yakın ve anlayışlı olduğunu gösterir.
 
İnsanın her zaman haklı olması mümkün değildir ve haklı da değildir. Çünkü kimse mükemmel değildir.
 
İnsanın sürekli haklı olduğunu savunması ona güç ve itibar kazandırmaz. İnsanlar ya tartışıp ondan uzaklaşırlar veya ses çıkarmayıp yine uzaklaşırlar.
 
Hatayı kabul etmemenin cezası yalnızlıktır. Hatayı kabul etmenin ödülü ise insanların sizden uzaklaşmamasıdır.
 
Türkiye’mizin hedefleri büyüktür. Katı fikirler insanın güçlü olduğunu göstermez, dik kafalı ve can sıkıcı olduğunu gösterir. Esnek olmalıyız.
 
Belki ben güncel siyaseti bilmeyecek kadar safım ama olayları maksimize ve minimize etmeden, başkalarını kırmadan ve gücendirmeden tartışmayı başarmalıyız diyorum.
 
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - HABER 7

Yorumlar6

  • Sade Vatandaş 15 yıl önce Şikayet Et
    İşte Bu. Olması gereken de tam olarak işte bu.Bu yazıyı herkes ama özellikle gazeteciler ve siyasetçiler okumalı.Hatta hergün sabah bu yazıyı okumadan göreve başlamamalılar.
    Cevapla
  • Cengiz DEĞİRMENCİOĞLU 15 yıl önce Şikayet Et
    TARHAN HOCAM KALEMİNE VE YÜREĞİNE SAĞLIK. Ne oldu bizlere. Biz biz olmaktan hızla uzaklaşıyoruz. değerlerimizi, hasletlerimizi,benliğimiz en önemliside TÜRK'e has özelliklerimizi hızla yitiriyoruz. Böyle oluncada dışarıdaki leş kargaları halimize gülüp pastadan paylarına ne düşeceğinin hesabını yapıyor. Allah aşkına bu ülkenin aklı başında insanları hep bir ağızdan haykıralım. Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur. Osmanlıdan beri tarihimizi iyi annaliz edersek görürüz. Dünya bizim en zayıf noktamızı keşfetmiş. BİR BİRİMİZE OLAN GÜVEN DUYGUSU
    Cevapla
  • Mehmed Mustafa 15 yıl önce Şikayet Et
    .... ... Ama öbürkülerin iftira etmek veya bir iki kişi ile ilgili "iddiaları" bütün bir dindar kuruluşlar ve insanlar yelpazesine haksızca genellemek suretiyle kazandıkları veballerden ötürü pişman olmaları için yeterli saik yok. Doğru ve yanlışa dair kriterleri olsa da bu gastecilerin yaptıkları kötülüklerin cezasını başka bir âlemde ödeme diye bir inançları yok. "Ben de yok olucam gidicem, kötülük ettiğim adam da yok olup bir tür huzura erecek zaten canım" diye vicdanlarını rahatlatıyorlar kolayca.
    Cevapla
  • Mehmed Mustafa 15 yıl önce Şikayet Et
    .... Hatayı kabul etmeme yanında insanların işine gelmeyen bir doğrudan vazgeçmemenin bedeli de yalnızlıktır, hocam bunu da eklemeli. Galileo şayet deseydi "herkes benim buluşlarımda hatalı olduğumda müttefik, o yüzden ben de hatada ısrar edip kendimi yalnızlığa itmeyeyim, dünyanın dönmediğini itiraf edeyim", çok yanlış bir iş yapmış olurdu değil mi? Sizin vicdana dair çağrınıza gelince, İslâmî kesimdeki çoğu kişi sizin dediğiniz vicdan çağrısına uyacaktır, ama... (devamı var)
    Cevapla
  • Celil ZORLU 15 yıl önce Şikayet Et
    ORTA YOL. Hocam yazılarınızı fısat buldukça okuyorum. Yorumlarınızı çok beğeniyorum. Özellikle bu yazınızın hedefindeki kişi ve kurumların ders almalarını dilerim.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat