Paket, Alevîler İçin Tarihî Bir Adım Olabilirdi…

  • GİRİŞ02.10.2013 08:47
  • GÜNCELLEME02.10.2013 08:47

1

T. C. Hükûmeti tarihî bir adıma imza atabilirdi. Ancak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamalarına ve bugün basına yansıyan bilgilere bakılırsa, cemevleri ve dedelerle ilgili nasıl bir adım atılabileceği konusu henüz sonuçlandırılmış değil. Hükûmet Alevî camianın ileri gelenleriyle görüşmelerini sürdürüyor ve yakın bir zamanda bu tarihî adımı atmaya hazırlanıyor.

Kısaca bugüne kadar alınan mesafe özetlenecek olursa; Devlet Bakanı Faruk Çelik'in öncülüğünde Alevî Çalıştayları düzenlenerek Alevîlerin yaşadığı problemler ve çözümleri masaya yatırılarak, il etapta Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarında Alevîlik, Bektâşîlik, Caferîlik ve Nusayrîliğin yer alması sağlandı. Madımak Oteli bilim ve kültür merkezi haline getirildi. En önemli ve bir o kadar da zor konu olan cemevlerinin hukûkî statüsünün belirlenmesi ve dedelerin kamu görevlisi sayılması ile ilgili çalışmaları ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ sürdürüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün açıkladığı Demokratikleşme Paketi'nde Nevşehir Üniversitesi'nin isminin Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi, hükûmetin Alevîlik konusunda adımlar atmaya kararlı olduğunu gösterdi.

Alınan ve alınacak kararlar gelecekteki tarihçiler tarafından, Alevîlerin son 400 yıldır devam eden süreç içerisinde devletle ilişkileri bakımından önemli bir onarılma noktası olarak değerlendirilecektir. Atılacak bu tarihî adım Alevîlerin vatandaşlık algılarını güçlendirecek, Türkiye'mizdeki, Balkanlar'daki ve Avrupa'daki vatandaş ve dindaşlarımızın birlik, beraberlik ve kardeşliğine büyük katkı sağlayacak, iç bünyemize vifâk ve ittifâk, dışarıya ise kalp ve gönüllerde, bilim, teknoloji ve ekonomide fetih olarak yansıyacaktır.

Alevîler 1514 Çaldıran Savaşı'ndan sonra bu topraklarda siyaseten yazılan fetvâların acısını çekmişlerdir. “Tâife-i kızılbâşiyyân, tâife-i revâfız (râfızîler)” olarak isimlendirilen Alevîler “öteki” olmanın dışlayıcı duygusunu asırlarca yaşamak zorunda kalmışlardır. 1826'da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Hacıbektaş Dergâhı'nın da kapatılması, Alevî-Bektâşî geleneğine büyük zarar vermiş; yazılı kaynakların önemli bir kısmı yok olmuştur. Harf devrimi ile birlikte ellerinde kalan yazılı kaynakları da okuyamaz hale gelen Alevîler, varlık mücadelesi veren bir topluluk durumuna düşmüşlerdir.

Ak Parti hükûmeti döneminde Türkiye Diyanet Vakfı 2007 yılından bu yana 13 tanesini yayımladığı Alevî Bektâşî Klasikleri ile aydınından cahiline bütün toplumumuza şu mesajı vermiştir. “Biz kurum olarak Alevî Bektâşî yazılı kaynaklarının ve Alevî Bektâşî değerlerinin yok olup gitmesini değil; yaşamasını istiyoruz. Hacı Bektaş Velî'nin, Kaygusuz Abdal'ın, Cabbâr Kulu'nun, Âşık Virânî'nin bize miras bıraktıkları dinî, tasavvufî, ahlâkî ve irfânî değerler, sadece Alevîlerin değil hepimizin değerleridir.” Alevî kaynaklarını yayınlayarak, Alevîleri asimile etme niyetinde ve hedefinde olmadığını gösteren hükûmet, atacağını beklediğimiz adımla Alevîlerin âdâb ve erkânlarını yürüttükleri, tevhîd okudukları, salavât getirdikleri, tebkirleyerek kurban kestikleri (tığladıkları), musâhiplik (yol kardeşliği) kavline girdikleri, “Allah, Allah” sesleriyle semah döndükleri, Hakk'a yürüyen cân için dâr cemi yaptıkları, görgüden sorgudan geçtikleri, kul hakkından kurtulup birbirlerine rızâlık ve helâllik verdikleri cemevlerini yasal güvenceye kavuşturmuş olacak.

Şu anda okullarımızda yavrularımız “Alevîlik-Bektâşîlik, Cemevi, Cem ve On İki Hizmet, Kul Hakkının Sorulması ve Râzılık Alınması, Musâhiplik, Hızır Orucu, Muharrem ve Aşûre, Hacı Bektaş Velî, Dört Kapı Kırk Makâm vb.” başlıklar altında Alevîlik Bektâşîliğe ait bilgileri ve değerleri öğreniyorlar. Alevî ve Sünnî ailelerin çocukları, gençleri Allah'larının bir, Peygamber'lerinin bir, Kur'ân-ı Kerîm'lerinin bir ve Ehl-i Beyt'inse hepsinin gönlündeki sevgililer olduğunu öğreniyorlar. Değerlerini paylaşıyorlar, tanışıyorlar, kaynaşıyorlar; saygı ölçüsü içerisinde birlikte yaşama kültürlerini geliştiriyorlar. Eğitim-öğretim alanında sosyo-kültürel değişim için, eğitim sosyologlarının gerekli süre olarak gördükleri “on yıl” sonra Alevî Sünnî gençler birbirleriyle, birbirlerinin geleneğine, inancına saygıya dayalı daha güvenli iletişim ve ilişki kuracak. Alevî Sünnî arkadaşlıklarının sayısı artacağı gibi, Alevî Sünnî evliliklerinin de sayısı çoğalacak. Ne yazık ki ABD'de Katoliklerle Protestanlar arasındaki evliliklerin oranı %40 iken, ülkemizdeki Alevî Sünnî evliliklerinin sayısı %10 civarında. Cemevlerine hukûkî statü verilmesi şüphesiz sosyal uyum ve bütünleşme sürecini hızlandıracak. Çünkü öğrenciler okullarda öğrendikleri teorik bilgilerin pratiğe yansımış halini cemevlerinde görebilecekler.

 

2 

Atılacak bu adımlardan şüphesiz yine iki grup rahatsız olacak: Birincisi; Alevîliği yeniden tanımlamaya ve inşâ etmeye çalışan, “Ali'siz Alevîlik” peşindekiler. Bu gruptakiler hükûmet hangi adımı atarsa atsın memnun olmayacaklar. Çünkü onlar geleneksel Alevîliği ve onun değerlerini önemsemiyorlar. İslâm dışı, siyasal ve ideolojik bir Alevîlik oluşturma gayretindeler. Bu kişiler ceme girip, bir dedenin önünde ikrâr vermezler, musahip edinmezler, seslerinin çıktığınca “lâ ilâhe illallah” demezler, gönülden gelerek ellerini göğüslerine koyup Hz. Muhammed Mustafâ'ya salavât getirmezler, duâ ve gülbanklara “Allah, Allah” diyerek iştirak etmezler. Alevîliği İslâm dışı yeni bir din haline getirmeye çalıştıkları için İslâmî hiçbir ögeye, sembole, söyleme, eyleme tahammül edemezler. İkincisi ise; bir Alevî, ağzıyla kuş bile tutsa, “o Alevîdir” diyerek Alevî'yi dışlamayı sanki Sünnîliğin olmazsa olmaz bir esası gibi gören, dışlamanın, horlamanın ülkemize zarar verdiğinden haberi olmayan insanlardır. Onlar da tıpkı diğerleri gibi Alevîleri Müslüman olarak görmezler. Bu gruptakiler Alevîlerin herhangi bir göreve gelmesine, devletin “eşit vatandaşlık ilkesi”ne uygun olarak Alevîlere de hizmet götürmesine tahammül edemezler. Çok şükür ki demokratikleşme sürecinin tüm hızıyla devam ettiği ülkemizde artık bu iki gruptaki insanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Sağduyu sahibi Alevî ve Sünnîler birbirlerinin değerlerine saygı duyarak, bu ülkenin daha da yaşanabilir bir coğrafya haline geleceğini, farklılıkların bir eksiklik değil; zenginlik olduğunu biliyorlar. 

Demokratikleşmenin, birlikte yaşama kültürünün ve çoğulculuğun, sosyal ve ekonomik nimetlerini yaşamaya başlayan, anti-demokratik söylem ve uygulamalara mesafe koyan insanımız, niyet okumaları bir kenara bırakarak, iyi ve doğru olan her şeye destek oluyor. Sevginin, hoşgörünün, uzlaşmanın, önyargılardan kurtulmanın kalp ve gönül rahatlığına sebep olduğunu, rûh sağlığına iyi geldiğini öğrenen vatandaşlarımız kin, nefret, önyargı, dışlama ve ötekileştirme gibi duygu ve davranışlardan uzak duruyorlar. Aynı işyerinde huzurla çalışıyorlar. Alevî işveren Sünnî personel, Sünnî işveren de Alevî personel çalıştırıyor; Alevî Sünnî evlilikleri gün geçtikçe artıyor. Cemlerde sohbetini Alevî Bektâşî Klasikleri'nden yapan dedeler olduğu gibi, bir vesileyle Alevî Bektâşî Klasikleri'ni hediye eden Sünnî vatandaşlarımızı biliyorum. Görev yaptığım İlahiyat Fakültesi'nde “Alevîlik Bektâşîlik Araştırmaları” dersini seçen öğrencilerim heyecanla Alevî kaynaklarını, âdâbını erkânını öğrenmek istiyor, bir dedeyi dinlemeyi, bir ceme katılmayı talep ediyorlar. İzzettin Doğan Dede ile Fethullah Gülen Hocaefendi cami, cemevi ve aşevini aynı bahçede buluşturuyorlar.  

Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul'un fethinden önce Anadolu'daki birlik ve beraberliği sağlamak, fetih ve gazâ ruhunu canlandırmak için evlâd-ı Rasûl olan, Balkanlar'ın gönül fâtihi Seyyid Sarı Saltuk Gâzî'nin menkîbelerini Ebu'l-Hayr er-Rûmî'ye yazdırarak, tüm Anadolu'ya dağıttırmıştı. Sosyo-psikolojik bu strateji sonuç vermiş, İstanbul'un fethi müyesser olmuştu. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gâzî, Rûm'un Gözcüsü Hünkâr Hacı Bektaş Velî'ye saygı gösteriyor, Şeyh Edebâlî'nin, Ahî Evran Velî'nin ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin himmet ve bereketinden, paramparça olmuş Anadolu insanının iki yakasını bir araya getirerek, bir cihân devleti kurmak adına istifade ediyordu.

Ne diyelim? Darısı 21. yüzyıldaki Türkiye'ye. “Bir olmanın, iri olmanın, diri olmanın” yolu, herkese ve her nefese saygıdan, sevgiden geçiyor. Tarih Fâtih'lerin evlâdı olan bu millete birlik ve beraberlik duygularını tattırarak, onu fetihten fetihe, zaferden zafere koşturanları altın harflerle yazacak. Türkiye'deki Alevî ve Sünnîler arasındaki birlikte yaşama kültürü, İslâm Dünyası'nı kasıp, kavuran, Müslümanların kan ve gözyaşlarına neden olan Şiî Sünnî çatışmasının sona ermesi için de bir model olacak… Yoksa Alevîlerin evlerini işaretleyen, Alevîlerin mezar taşlarını parçalayan, cami ve cemevlerini karşılıklı olarak kundaklayan şer güçler, 12 Eylül'den önce olduğu gibi bir Alevî Sünnî çatışması çıkartmak için ellerinden geleni yapmaya devam edecek…  

Yorumlar1

  • adam turk 10 yıl önce Şikayet Et
    BEŞ PARMAĞIN BEŞ DE BİR OLMAZ. bırakın parmağı, tırnaığın biri olmasa veya derisindeki bir gözenek eksik olsa eksikliğini hissderiz, kimse kimseye benzemek zorunda değil, alevilik biryana tüm din ve inanç sistemlerinin türkiyede inancı gereği gibi yaşaması, içinde daha çok çeşit kitap olan kütüphane gibi zengin bir ülke yapar,farklılıklarıan mutluluk duyuyoruz, ALEVİLİĞİN tüm beslenme kaynakları ve bağlantıları koparıldıysa istimara açık bir toplum haline gelecektir, temelsiz bir inanç sistemi olsaydı toplumda bu kadar talep görmezdi o halde yok saymaya değil kabul etmeye ve geliştirmeye mecburuz, oysa türk ve osamanlı toplumunun sürekli geçmişiyle bağlantıları koparıldı, alevilikde sünnilik de diğer inançlarda nasibini aldı, kökünden kopunca türeme alevilik ortaya çıktı, islamın değişik yorumlarına müsamahalı olmalıyız. fark yaratılıştandır,proton nötron elektreon aynı atomun içindedir, alevilik kötü gösterildiği gibi değil..
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat