Büyük rüyalar görmek

  • GİRİŞ11.10.2013 09:28
  • GÜNCELLEME11.10.2013 09:28

Avrupa'da Katolik ve Protestan mezhep mensupları arasındaki 30 yıl süren savaş, Almanya'nın Osnabrück şehrinde 1648 tarihinde imzalanan Vestfalya Antlaşması ile sona ermişti. Bu antlaşma modern çağın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Aslında “bugünkü Avrupa Birliği'nin temeli de bu barış antlaşmasıyla birlikte atılmıştır” denilebilir. Savaşın getirdiği kan ve gözyaşından bıkan Avrupa'lılar mezhep fanatizmini ve ayrımcılığını bir kenara bırakarak, inanç ve ibadetlere saygı ölçüleri içerisinde pekala birlikte yaşayabileceklerini görmüşlerdir. Birlikte yaşama kültürünün beraberinde getirdiği sinerji, Avrupa ülkelerini bilim, ekonomi ve teknolojide önemli bir seviyeye getirmiş; büyük keşifler ve icadlar yapılmıştır. En önemlisi devlet yönetimleri demokratik bir yapıya kavuşturulmuştur.

Malesef İslam Dünyası 34 yıldır adı konmamış bir mezhep savaşı yaşıyor. 1979 İran Devrimi'nden sonra başlayan İran-Irak Savaşı'nın gerçekte bir mezhep savaşı olduğunu, bugünkü olayları analiz ettiğimizde anlıyoruz. Bugün Suriye'deki Nusayri/Alevi-Sünni iç savaşının bir şekilde Türkiye'ye Alevi-Sünni çatışması olarak sıçratılmaya çalışıldığını, 1979'da çıkan Kahramanmaraş ve 1980'de yaşanan Çorum olaylarının İran-Irak savaşını Türkiye'ye sıçratmak için organize edilmiş provakasyonlar olduğunu fark edince, anlayabiliyoruz. 90'lı yıllardaki Irak Savaşı, 1993 Sivas olayları, 1995 Gazi olayları ve günümüzde yaşananlar, İslam Dünyası'ndaki mezhep çatışmasının birileri tarafından sürekli canlı tutulmaya çalışıldığını gösteriyor. Soru: Katolizm ve Protestanlık neredeyse ayrı birer din iken, pek çok müşterek inanç ve ibadet unsuru olan biz Sünni, Şii ve Alevi Müslümanlar masada veya gönüllerde neden bir barış antlaşması yapamıyor ve neden bu gereksiz ötekileştirmeye son veremiyoruz?

Çünkü biz Müslümanlar artık büyük ve anonim rüyalar göremiyoruz. Hepimizin bildiği sosyoloji kuralı şu: İç çekişmelerini, çatışmalarını sona erdiremeyen, kollektif şuurunu oluşturamayan, birlikte yaşama ve birlikte iş başarma alışkanlığını geliştiremeyen toplum, millet ve devletler, kısa sureli başarılar elde etseler dahi, tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Osmanlı Devleti'ni asırlarca ayakta tutan güç, kaynağını milletin her bir ferdinin ortak gördüğü rüyadan, birbirini olduğu gibi kabul ederek, diğerine gösterdiği gönüllü saygıdan almıştır. Hacı Bektaş Veli'nin; “sevgi esasımdır, saygı arkadaşımdır” sözü gönüllerde yer etmiş, “sövene dilsiz, vurana elsiz” olan Yunus misali dervişler, yetmiş iki millet devlet olmuşlardır.

Osman Gazi'nin gördüğüne inanılan meşhur bir rüya vardır: Şeyh Edebali'nin Dergahı'nda gece misafir olan Osman Gazi rüyasında göğüs hizasından çıkan bir çınarın altından ırmaklar aktığını, atlılar geçtiğini görür. Aynı zamanda kayınpederi olan Şeyh Edebali, rüyayı yorumlayarak; “Osman Gazi'nin sınırları yedi iklim- dört kıtaya ulaşan ebed-müddet bir devlet kuracağını müjdeler. Tarihçilerin bir kısmı, Osman Gazi'nin gördüğüne inanılan bu rüyanın gerçekte olmadığını, diğer bir kısmı da gerçek olduğunu iddia ederler. Üçüncü bir grup tarihçi ise çok önemli bir noktaya dikkat çeker: Osman Gazi'nin bu rüyayı görüp, görmediği o kadar önemli değildir. Bu rüyayı 13. yüzyılda Anadolu topraklarında yaşayan herbir ferd görmüştür ve bu rüya Osman Gazi'nin rüyası olmaktan çıkmış; milletin anonim bir rüyası haline gelmiştir. Kollektif, anonim rüyalar gören, sevinçleri ortak, kederleri ortak olan ve ortak bir gelecek inşa etmek için varını, yoğunu seferber edebilen milletler tarih sahnesinde başarılı olabilmişlerdir.

Asırlardır kendisi için birileri tarafından icad edilen problemleri çözme eforu sergilediğinden dolayı yorgun düşen milletimiz, son zamanlarda özellikle sosyo-kültürel problemlerini çözmeyi öğrendi. Kürt vatandaşlarımızla ilgili yaşanan problemleri çözmek için önemli adımlar atılıyor. Alevi vatandaşlarımızın asırlardır yaşadığı problemleri çözmek için de adımların atılacağı taahhüt ediliyor. Bu gelişmeler, 1000 yıldır Anadolu coğrafyasını paylaşan, Malazgirt'te gördüğü anonim rüyayı gerçekleştirmek için canını, malını veren Türk, Kürt, Alevi, Sünni kimliğine sahip insanımızın 21. yüzyıla umutla bakmasını sağlıyor.

Bu olumlu adımlar atıldıkça, “su uyur düşman uyumaz” diyerek, gece uykusunu bölen, komşusundan, hemşehrisinden kuşkuya düşen insanımız, döşeğinde rahatça uyuyabilecek, büyük düşünmeye, büyük rüyalar görmeye başlayacaktır.

Kırşehir'de medfun Aşık Paşa-yı Veli üçte birini birlik fikrine ayırdığı Garibname adlı eserinde şöyle bir metafor yapar: “Bir dağdan, az bir su çıksa, önce dereye, sonra nehre, daha sonra da denize karışmaya çalışsa, karışabilir mi? Karışamaz. Çıktığı yerdeki dağ, taş, çer-çöp, onu tekrar toprağa karışmaya mahkum kılar ve yok olur gider. Ama biraz mütevazi, alçakgönüllü olsa, bir başka su ile karışsa, serpilir, güçlenir. Önce dereye, sonar nehre karışır. Coşar, çağlar ve seller gibi ummana (denize) karışır.

Deniz; milletimizin geleceğidir. Birbirine karışan sular da, Anadolu'daki farklı etnik köken ve mezheplerdir. Eğer mütevazi ve alçakgönüllü olmayı başaramazsak, yakın ve uzak mekanlarda bizleri toprağa karışmaya mahkum kılmak isteyen çer-çöp, çalı ve dikenler var. En iyisi birlik gemisine binip, ortak rüyamız olan geleceğe doğru yelken açmak. Yelkenlerimizi dolduracak rüzgar sevgi ve saygı. Allah bizleri birbirimize sevdirsin. Büyük rüyalara hasret kaldığımız bugünlerde bu sevgiye çok ihtiyacımız var. Hakk nasip ederse, gelecek yazımda “Anadolu'da Birlikte Yaşama Kültürü'nün İmkanları”nı konu edeceğim.        

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat