'Hıristiyanlara huzur! Türklere ölüm' veya Fail yalnızca Türkler mi?

  • GİRİŞ06.05.2013 09:30
  • GÜNCELLEME06.05.2013 09:30

Bu olayı "soykırım olarak(!)" kabul etmeyen ülkelerin bile 2015 yılını iyi değerlendireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Kimileri siyasal iktidarlarını sağlamlaştırmak veya ulusal bütünlüğünü korumak,  kimileri emperyal emellerini gerçekleştirmek, kimileri de suçlu oldukları için bunu karşı tarafa yansıtarak yok saymak gibi nedenlerle milyonlarca insanın beynini kan, öfke ve kinin zehriyle yıkamaya devam ediyor.

Sözde tehcir iddiaları, yüz yıllık bir tarihin şahadetiyle, kalplerdeki kin ve nefretin kökleşmesinden başka bir sorunu çözmedi, belki de perdeledi. Etyen Mahcupyan'ın ifadesiyle, 1915 Olayları çerçevesinde Türkiye'nin “siyaseten sıkıştırılması ve ahlaken aşağılanması sanki acının taşınma ve ifade edilme biçimlerinden biri haline gel(di). Öyle ki en sert söyleme sahip olanın en fazla acı duyan kişi olduğu sancısı üreti(di)."

 Hal böyleyken hala içeride ve dışarıda bu iddialarını dile getirmeye devam edenlerin samimiyetine ne kadar güvenebilirsiniz? İçeride “taşları yerinden oynatma” gibi bir gerekçe ile vicdan sahibi(!) sözde aydın kimliğinin arkasına sığınanların ayında, Hırant Dink'e “vefa borcunu” ödeme gerekçesini perde yapanlara, son günlerde “din kardeşlerinin hakkını” korumak gibi haçlı zihniyetini çağrıştıran söylemlerde bulunan din adamları da eklendi. Kısaca;  bahaneler farklı farklı da olsa araç aynı:  İki halkın kan ve acısı üzerinden bir şeyler elde etmek.

Nitekim yeni göreve başlayan Papa Fransuva bu göreve gelmeden hemen önce yazdığı bir kitapta şunları söylüyor: " 20. yüzyılda kendilerini tanrılar olarak görenler, tüm köyleri yerle bir ettiler. Türkler, Ermenilere yaptı, Naziler de Yahudilere." Papa, bu sözleriyle muhakkak ki,  iktidarının yolunu açtı, ama barışın, kardeşliğin, huzurun asla! Batı tarihinin en kanlı ve huzursuz yılları, maalesef sorumluluk sahibi olmayan din adamlarından gelen kışkırtıcı sözlerin neden olduğu katliamların yaşandığı yıllardır.  Bunun için ciddiye alınmalıdır. Örneğin Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı  kanlı  “Otuz Yıl Savaşları”, “Yüzyıl Savaşları”, dışarıya karşı yürüttüğü Haçlı Savaşları, hep din adamlarının tahriki sonucudur. 1821 yılında Osmanlı'ya karşı yürütülen Yunan isyanının sloganı, bugün olduğu gibi dün de maalesef Hıristiyan din adamlarından gelmişti "Hıristiyanlara huzur! Türklere ölüm”.

Din adamları mı?, Osmanlıyı sürekli "fail", Osmanlının son dönemlerinde yaşanan milliyetçi ayaklanmaları çıkaranları da "mağdur" şeklinde konumlandırdılar. Şimdi de her ne pahasına olursa olsun "fail" olarak gördükleri Türkiye'nin  ‘geçmişiyle yüzleşmesine' odaklanmış durumdadırlar.

Eğer sözlerinde samimiyseler, eğer yüzleşmek bu kadar önemli ve aynı zamanda ahlaki ise ve sorunları çözecekse, o zaman gelsinler hep beraber yüzleşelim.

Balkanlar'da yaşadıkları için ölüme ve göçe zorlanan milyonlarca Müslümanın failini de “aşağılayalım”. Balkanlarda yaşayanlarla aynı kaderi yaşayan Kırım, Kuzey Kafkasya ve Rusya Ermenistan'ında bulunan Müslümanları öldürenlerin faillerini de “siyaseten sıkıştıralım.” Buna yüreğiniz ve cesaretiniz yeter mi? Justin McCarthy' nin ifadesiyle o dönemde "Çoğunluğu Türk olan milyonlarca Müslüman ölmüş, milyonlarcası da  Türkiye'ye  kaçmışlardı. 1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman da ölmüştü; bir kısmı savaşlar sırasında katledilmişti, geriye kalanı da mülteci olup açlık ve hastalıktan kırılmıştı"

Durum böyleyken, Batı'da bugün Bulgar, Ermeni ve Yunanlıları anlatan tarih ve ders kitapları, aynı olaylarda Müslümanların da katledildiğinden hiç söz etmez. Müslümanların sürüldüğü ve öldürüldüğü bilinmez.  Tarihçi George Finly 1861'de şunları söyler: " İki ay geçmeden (Yunan Yarımadasında yaşayan Türklerin) çoğunluğu kadın çocuk demeden acımasızca ve pişmanlık duyulmadan vahşiye katledilmişti. (J.Ms. 10)

 Konuya “fail-mağdur” çerçevesinden baktığımızda Osmanlılar'da milliyetçi ayaklanmaların tarihi, çoğunluğu Türk olan Osmanlı Müslümanlarının mağduriyet tarihi olduğu anlaşılacaktır.

Şimdi birileri diyebilir ki, “onların yaptıkları bizim yaptıklarımızı mazur göstermez.” Tabii ki göstermez. Amacım da bu değildir. Ancak burada faili ortaya çıkarmak, faili, yaptıklarıyla yüzleştirmeye zorlamak bir aydın duyarlılığının, bir din adamı hassasiyetinin gereği ve ahlaki bir duruş ise, yapılan bunca katliamları görmezlikten gelip Türkiye'yi sanık sandalyesine oturtmaya kalkışmak da o kadar gayriahlâkî değil mi? Bu insanları da söyledikleriyle yüzleştirmek gerekmez mi?

1915 Olayları sırasında yapılan bir zulüm varsa, bu asimetrik olmasa da karşılıklıdır, bireyseldir veya grupsaldır.  Yapılanlar bir halka mal edilemez,  ancak tarihin şahadetiyle herkesin içinde  "fail" olan gruplar vardır.  O zaman, sizin anlayışınıza uyarak,  sorunlarımızı çözmek için ilkel kabilelerde olduğu gibi mezardaki ölülerimizi sayalım. Kimin ölüsü daha fazla ise onu mahkûm edelim, taşlayalım, geçmişiyle zorla yüzleştirelim, o zaman göreceksiniz ki, bütün acılarımız dinecek(!) ve aramızda hiçbir sorun da kalmayacak(!)

Bu şekilde acılar dinmeyeceğine göre, acılarının peşinde olan samimi Ermeniler, Türkler ve diğerleri, kendi acıları üzerinden rant elde etmeye çalışanlara itibar etmeyip, karşı tarafı da suçlamaktan vazgeçseler ve aynı zamanda kendi geçmişlerine dönüp aynaya baksalar, belki birçok sorun kendiliğinden çözülecektir. Çünkü bir diğerinin suçuna odaklanmak, sadece öfke ve kini artırır, sorunları çözmez, aksine katmerleştirir.

Ermeni vatandaşlar emin olsunlar ki, “Türk kardeşleri, ‘Ermeni hali'ni ‘idrak” ediyor. Öyle olmasa, Ermenilerin sembolü konumundaki Hırant Dink'in öldürülmesine böylesine üzülür, Rakel Dink'in acısını böylesine içten paylaşırlar mıydı?

Prof. Dr. Sabri Eyigün - Haber 7

sabri.eyigun@hotmail.com

Twitter: @sabrieyigun

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat