Başörtüsü özgürlüğü ile kim kazandı, kim kaybetti?

  • GİRİŞ04.11.2013 09:43
  • GÜNCELLEME04.11.2013 09:43

Hal böyleyken, başörtüsünün hala yasak olması bir paradokstu.  Ancak geç de olsa siyası partilerin 31 Ekim günü TBMM'de başörtüsü konusunda gösterdiği tutum, her aşamada olumlu etkisini göstermeye devam edecektir.

Siyasi tarihimizde az görülen bu uzlaşı örneği, bazı partilerin konjonktür gereği “kerhen” desteklemek zorunda kalmasına rağmen, demokratik olgunluk adına olumlu bir ses getirdi. Bunun uzun vadede hem siyasi partilerin kendileri, hem de ülkenin geleceği açısından son derece önemli sonuçları olacağı da kesindir.

Çünkü öncelikli olarak; başörtüsü maalesef “siyasi bir sembol” olarak lanse edildiği için, yıllardır demokrasiye geçişte bir bariyer gibi karşımızda durmaktaydı. Bilindiği gibi birçok konuda demokratik bir tavır gösteren çevreler, başörtüsüne gelince tavizsiz bir otoriter kesilip, İslami kimliğe sahip olanları ötekileştirmekten vazgeçmiyorlardı.  Bülent Ecevit'in “atın şu kadını dışarı” şeklindeki aşağılayıcı sözleri, bu tavizsiz tutumun sadece bir örneğidir. 

Bu katı laiklik anlayışından dolayı başörtüsü birçok yerde; hastanelerde, orduevlerinde, garnizonlarda, tüm resmi toplantılarda, üniversitelerde dünyada eşi benzeri görülmeyen yasakçı bir zihniyetle karşı karşıyaydı. Şimdi Meclisin bu bariyeri kaldırmasıyla, kamuda Ecevit örneğinde olduğu gibi anti-demokratik tepkilerin sayısı çok daha azalacaktır. Artık kimse, “hassas” kesimlerin veya onlara destek veren bir kısım medyanın veya siyasilerin desteğini çekmek için, ideolojik saplantısına ODTÜ örneğinde olduğu gibi başörtüsü üzerinden destek aramaya kalkışmayacaktır.

İkinci olarak başörtüsü, yıllarca devlet ile muhafazakâr halkın kaynaşmasını engelleyen bir olgu olarak kaldı. Başörtüsüne izin verilmediği için, küsüp evine çekilen hanımlar, okuyamadığı için, ülkesini terk edip yurt dışına giden kızlar, sorgu odalarında bir parya gibi “efendileri” tarafından hesaba çekilenler, bunun nedenini hep rejimde ve devletin zihniyetinde gördüler. Bu kesimin Cumhuriyete ve Devlete karşı aidiyet duyguları da zayıfladı.

Geçmişte yaşanan acılar ne kadar unutulur, hangi oranda affedilir orasını kestirmek zordur. Ancak en azından bundan böyle her defasında dilimizden düşürmediğimiz o “devlet-millet kaynaşmasının” daha sağlam olacağını söyleyebiliriz. Yeni yetişen ve başörtüsü takmak isteyen kuşakta bu aidiyet duygusunun daha güçlü olacağı ise kesindir.

Üçüncü olarak başörtüsü, kendisine verilen “bayrak,(!) başkaldırı”(!) gibi o farazi ve irite edici, korkunç simgesel değerlerden dolayı, bir istismar aracı haline gelmişti. Din adına ortaya çıkan istismarcılardan, bazı Marksist-Leninist sol örgütlere kadar Türkiye'de geçmişin yaralarını kaşımak isteyenler, sempati devşirmek isteyenler hep başörtüsünü kullandılar. Buna, inanmayacaksınız ama Türkiye'deki bazı gruplarla ilişkili dış örgütler ve vakıflar da dâhildir.

Başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla onların da elinden bu istismar araçları alınmış oldu.

Dördüncü olarak muhafazakârların bir kısmı, kendilerinden esirgenen, ama ötekine cömertçe dağıtılan bazı özgürlüklere karşı mesafeliydiler. Bu karşı duruşlarına gerekçe olarak da genellikle başörtüsünü gösteriyorlardı. “Bana bu özgürlüğümü vermeyenler, sana da şu hakları neden versin?” şeklinde bir siteme gidebiliyorlardı. 

Şimdi bu kesim de rahatladığı için toplumda hoşgörünün katsayısı daha da artacaktır.

Son olarak; başörtüsüne sağlanan özgürlük CHP'nin de işini kolaylaştıracaktır. Çünkü CHP, sadece kendi seçmenini memnun edecek bazı yasal düzenlemeler konusunda muhafazakâr cepheden istediği desteği her zaman alamıyordu. Kişi özgürlüğü, yaşama müdahale gibi argümanlarla söylediği çoğu şey bu tarafta bir karşılık bulamıyordu.  “Madem yasaklara karşısın neden başörtüsüne karşı çıkıyorsun?” şeklinde haklı bir soruyla karşılaşıyordu. Şimdi o da bu algı prangasından kurtulmuş olacaktır.

Aslında başörtüsüne verilen özgürlük sonucunda kazananların listesini daha da uzatmak mümkündür. Ancak bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum.

Bence bu konuda parti liderleri veya sözcüleri daha fazla konuşmasalar iyi ederler. “Halkın çok büyük bir kısmının talepleri bu doğrultudaydı, biz de buna uygun davrandık” deseler, toplum da devlet de, onlar da daha çok kazanacaktır.  Bunun üzerinden daha fazla siyaset yapmanın, oy devşirme hesapları yapmanın kendilerine de başörtüsüne de zarar vereceğini düşünüyorum.

Gerekçesi ne olursa olsun, demokratik olgunluk konusunda gelinen noktanın adı da, %72 ile bireysel özgürlüklere destek vererek tüm partileri uzlaşmaya zorlayan halkın yaptığının da adı, Türkiye Baharı'dır.

Sabri Eyigün - Haber 7

www.sabrieyigun.com

Twitter:@sabrieyigun

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat