Türk Bayrağına sığınan ABD askerleri

  • GİRİŞ21.04.2011 08:18
  • GÜNCELLEME21.04.2011 08:18

Amerikan askeri Türk bayrağıkalkan ediyor
Ah, benim de kalkan olsa tül yüreğime  

     Afganistan… Ah, Afganistan. Dünya politikalarının deneme alanı olmak varmış kaderinde. İkiyüzlü politikanın çelişkileri de su yüzüne çıkıyor senin doğal mihenk taşını andıran tarihinde, toplum ve kültür dokunda. Topraklarında güç gösterisinde bulunmaya yönelik işgal siyasetiyle ne Sovyetler Birliği, ne de Amerika ulaşabiliyor hedefe.

     Üstelik bir de kadim tezler çürüyor… Karl Marks’ın din eleştirisi üzerine tezleri de,  !980'lerde hâkim olan Amerikan yeşil kuşak siyasetinin pragmatik sahteciliği de kısır ve geçersiz kabul ediliyor artık Afganistan tecrübesiyle.

       Bilindiği gibi, Marks, dinin insanı yanlış bir bilinçlenme sonucunda bu dünyadan el etek çektirip öte dünya beklentisine yönlendirdiğini savunur. Ona göre, dindar insan bu dünyada mücadeleci olmak yerine pasif ve pısırık bir hayatı tercih eder. İşte, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali karşısında Afgan halkının kararlı ve yürekli direnişi tüm dünyada  onların “Mücahitler” kavramıyla anılmasına yol açtığı gibi, dindar insanların bu dünyada haksızlık karşısında pasif kalmayan mücadeleci tavrını da gözler önüne serdi. Aynı dönemde Polonya’da Katolik işçilerin Komünizme karşı ayaklanması da dikkate alındığında, Marks’ın yukarıda değinilen tezinin tutarlı olmadığı anlaşılır.

      Diğer bir husus da Afganistan’da emperyalist siyaset cambazlarının iplerinin pazara çıkarılmasıyla ilgili. Bir zamanlar Sovyetlerin Afganistan’ı işgaline karşı geri püskürtme stratejisinin gereği olarak  “yeşil kuşak” politikasıyla desteklenip vurucu güç haline getirilen Müslüman gruplar (buna kısmen Afgan Mücahitleri de dâhil), daha sonra kendileriyle savaşılan “teröristler”  durumuna düşürülmüştür. Zamanın koşullarına göre yapılan tanımlama ve yürütülen siyaset; yerli halk üzerinde, Afganistan ülkesinde onarılması çok zor yaralar açmıştır. Dünyanın acıyan bir yarasıdır bugün Afganistan.

Evet, Afganistan.

      Göğüslerine gömüp hıçkırığı çocuklar, analar ve sevgililer
      diz verirken,  sırt verirken tanklara
      insan avcılarının gölgelediği kayalıklara
      tırmanırlarken çıplak ayaklarla
      dönüp şöyle bir baktıkları ülke
      sevimli, melâlli gözlerle.

       Ve kuşların uçuştuğunu içlerinde duyup
       koşarak, koşarak yanan gözlerle çocuklar
       seyrederken döküldüğünü bulutların
       ve bulutlar yosunlu kayalar gibi
       katmer katmer sararken güneşi
       bir dehşet çığlığının düştüğü ülke.

       1970’lerin sonu… Ve 2000’li yılların başları: Afganistan’da dünyanın yalancı siyaseti. Yalan billur kaplarda saklanır, bunu böyle bilmek gerek.

      Afganistan’da NATO bünyesinde görev yapan Amerikan askerlerinin belirli yerleşim bölgelerine rahat girebilmek için araçlarına Türk bayrağı çektiklerini belirtiyor gözlemciler. Bunu niçin yaptıkları belli. NATO’da görevli Türk askerinin Afgan halkına sıcak yaklaşımı, öldürücü değil hizmet edici ve onarıcı davranışından etkilenen yerlilerin Türk bayrağının olduğu yerde kendilerini güvende hissetmeleri, Amerikalı komutanlara da ilham kaynağı oluyor belli ki. Ama esas işin ruhuna uygun biçimde değil, kurnazlıkla yapmaya çalışıyorlar bunu da. Kurnazlık, realpolitiğin temel öğretisinde var: İnsan  her zaman savaş halindedir.

     Savaş… Hangi savaş? İnsanın insanla savaşı mı? Yoksa insanın kendi benliğiyle savaşı mı? Eğer insanın öz doğası kötü ise, bu özelliğiyle onun kendi benliğine karşı savaş vermesi beklenemez. Realpolitik açıdan bakıldığında, insanın öz doğasının kötülüğü söz konusudur; bundan dolayı da hiç kimseye güvenilmez,  karşıdaki hep düşman olarak algılanır.

     Oğul Bush’un 2003 Irak saldırısı öncesinde sürekli tekrar ettiği bir söylem vardı: “Ya bizden yanasınız, ya da şer ekseninden… İyiler ve kötüler…” Buna benzer söylemler Thomas Hobbes’ta “Tanrı’nın krallığı, şeytanın krallığı”, Carl Schmitt’te “aydınlığın çocukları, karanlığın çocukları” ifadeleriyle kendini gösterir.

     Bize göre, bu yaklaşım tarzında bir çelişki, bir de yanlış var. Çelişki şurada: Hem doğası itibarıyla insanın kötü olduğu ileri sürülüyor hem de  “iyiler”, “Tanrı’nın krallığını oluşturanlar” ve “aydınlığın” taraftarlarından söz ediliyor. Öylesine kötü olan insanın bu iyi hasletleri bünyesinde barındırıp yararlı davranışlarda bulunması mümkün olmamalıydı. Burada bir tezat var.

     Yanlış ise söylemin kendisinde.  İnsanın öz doğasının kötü olduğu varsayımıdır yanlış olan. Bu belki tahrif edilmiş Hıristiyanlık inancındaki ilk günah anlayışına dayanıyor. Ve insanın doğuştan günahkâr ve kötü olduğu varsayılıyor. Oysa bu kabul edilemez bir haksızlık olur. Hakkaniyete sığmayan bir ifade ve bir iftira olur. Varoluşun sebebi olan en yüce iradenin merhametiyle bağdaşmaz insanın doğuştan günahkâr ve kötü kılınması.

      Burada temel varsayıma dair bir yanlışlık, isabetsizlik vardır. Esasen, sonunda başarı ve iyilik beklenen işin başında doğru tercih ve hakikî yol haritası bulunmak zorundadır. Hakikî yol haritasında,  kısa vadeli belirli hedeflere ulaşmaya yarayacak stratejik önlemler yeterli olmaz.  Gerekli olan, tüm varlık âlemi içerisinde insanın ödevini hakkıyla ifa etmesini sağlayacak bir donanım için yerel ve çevresel koşulların üretkenliğe dönüştürülmesidir. Bu, yıkımla değil, merhametle olur ancak.

      Merhamet... Ara ki bulasın.
      Her gün yeni umutlarla yollara düşer gibi
       yürek vurup tutuyorum kuşların kanadından.
      Öyle bir tüy öyle bir tüy tutsam ki
       kalkan olsa tül yüreğime savaşta kalkan.[*]

       Korunmak kalkanla mı olur? Nasıl bir kalkan gereklidir insanın korunması için? Merhamet de bir kalkan sayılmaz mı?

       Türk ve Amerikan askerinin birbirinden farklı tutumu nasıl açıklanabilir? Buradan nasıl bir ders çıkarmak gerekir?  Siyasetçilere ve karar alıcılara önerimiz ne olmalıdır? Bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken sorulardır.

       Amerikan askeri eğer Afgan halkının arasına katılmak, sokakta güvenli biçimde gitmek için Türk askerini temsil eden bayrağı aracına takma gereksinimi duyuyorsa, biz bundan merhametin işlevsel bir kalkan yerine geçebileceği sonucunu çıkarabiliriz.  Çünkü Türk askerinin yerli halka yumuşak ve sevecen bir tarzda yaklaşması örnek teşkil ediyor.

     Türk ve Amerikan askerinin Afganistan’da farklı muamelede bulunması ve farklı muameleyle karşılaşması; yalnızca din ortaklığı ve farklılığıyla değil, yukarıda belirtilen insan ve siyaset algılaması ile buna dayalı zımnî savunma refleksi ve varlık bilinciyle açıklanabilir.

      Türkiye’nin bir NATO üyesi ülke olarak son zamanlarda çevresindeki (Müslüman) ülkelerle ilişkileri; oralardaki krizlere, Libya örneğinde olduğu gibi, müdahale olasılığıyla birlikte düşünüldüğünde, bugün dünden çok daha öncelikli ve önemli hâle gelmiştir. Bununla beraber, NATO’nun diğer üyeleri nezdinde de Türkiye,  ilgili krizin ateşini alacak nitelikte bir merhametli siyaset ve çözüm tarzının uygulayıcısı olarak, vazgeçilmez biçimde kabul görebilir. Bu gerçekliği iyi değerlendirmek herkesin yararına olabilir.

    Ama şeytan da boş durmaz. Onun avukatlığını başkalarına bırakalım. Biz güzel ve iyi olanı arayalım, yeter. En azından şimdilik.  Şu merhamet günlerinin hatırına.

İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com


[*] İbrahim Serhat Canbolat, Dünyanın Poetik Dili. Kültürlerarası Şiir,  3. baskı, Alfa Aktüel, 2009.

Yorumlar7

  • kenan elli 14 yıl önce Şikayet Et
    mesele türk abd' nin ötesinde... ismetlim yorumu ile yazıdaki mesaj ve içeriği en güzel şekilde ifade etmiş. yazarın son parağrafı da güçlü ve etkili anlatım ile ihata edici final olmuş. idrak ettirici güzel bir yazı. tebrikler..
    Cevapla
  • maymunlar cehellnemi 14 yıl önce Şikayet Et
    çok güzel bir yazı. buna ilave etmek istiyorum: 2003 dünya kupasında koreli kardeşlerimiz kendi takımlarıyla maç yaptığımız halde hepsi türk bayraklı tişört giymişlerdi. Bunun nedeni ya sanırım yazıya paralel nedenlerdedir. Kore savaşındaki türk askerinin karakteri bugün futbolcumuza sevgi olarak geri dönüyor. Bir amerikalı bunu anlayamaz. Ve o günü CIA'sı kore için savaşan ABD için böyle bir sevgi gösterisi olmamasını analiz edebilmiş değildir. Yazıyla bir parallelik burda da var, koreliler müslüman değil. Dinimiz farklı ama dilimiz bir demekki, anlatılamayan bir şey var kalbimizde saklı...
    Cevapla
  • İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Et
    Aradaki fark. Amerika,Avrupa ve Sovyetler birliği, bizim gibi müslüman ülkelere karşı tutumlarını şartlara göre,kendi çıkar ve menfaatlarına göre belirlemişlerdir.Bazan yandaş bazan da karşı güç olarak varlıklarını ortaya koymuşlardır.Ama bizim kültürümüzde 'Hak ve Doğru'şartlara göre şekil değiştirmez.Aramızdaki fark bu olsa gerek.Merhamet ve koruyuculuk vasfımız da o yüce "Merhamet" menbaından beslenmektedir.Yazı bu incelikleri hatırlatma bakımından bir hassasiyet taşımaktadır.Özellikle ortaya konulan örneklerde görülen "Duruş-düşünüş ve eylem" yönünden.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Serdar Hasan 14 yıl önce Şikayet Et
    Bayrak. Bazı arkadaşların belirttiği gibi Türk bayrağının altına sığınıp, bu silüetle zulüm işleme gibi istismara açık bir durum ortaya çıkabilir, zaten yazar da son paragrafta "şeytan boş durmaz" diyerek bu gibi durumlara vurgu yapmış. Ancak ne olursa olsun, bu durum Türk askerinin kucaklayıcı ve doğru tavrının tüm dünya tarafından takdir edildiğinin ve doğru olanın bu olduğu gerçeğini değiştirmez, velev ki birileri bunu kötüye kullansın.
    Cevapla
  • tuncay tezel 14 yıl önce Şikayet Et
    TÜRKÜN İSMİ CİSMİ DEĞİL, MANEVİYAT RUHU SARDI DÜNYAYI. Türkün fedakar, cefakar, sevgi dolu, samimiyet özellikleri Allah tarafından bahşedilmiştir. Türk kafatasçılığı, ırkçılığı sevmez. Türkiye topraklarında yaşayan herkes Türk kabul edilir. Türkün ruhu güzeldir, üstünlüğü budur. Fiziğe bakmaz Türk. İmana, kalbe, güzelliğe, sevgiye, huzura bakar. Bunu ister. TÜRKLER İSLAMIN HADİMİDİR, BU YÜZDEN TÜRKLER ETRAFINDA TÜM MÜSLÜMAN ÜLKELER RAHATLIKLA, HUZURLA, GÖNÜLDEN BAĞLA BİRLEŞEBİLİRLER.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat