Türkiye bölünüyor mu, büyüyor mu?

  • GİRİŞ13.12.2012 09:41
  • GÜNCELLEME13.12.2012 09:41

Hem ABD, hem de dünya için iyi ve kötü senaryolar geliştirilir. Bunların bir kısmı gerçekliğe yakın ya da gerçekleşme olasılığı büyük eğilimlere işaret ederken, bazıları da çok uçuk ve abartılı varsayımlar şeklinde olabiliyor. Ama sonuçta her biri bir tehlike ya da kazanım ile ilgili koşulların tasavvur edilmesine yönelik yeni bir ufuk getiriyor siyasete.

Örneğin, 1990'ların ortalarına doğru, Türkiye ve çevre ülkelerle ilgi olarak hazırlanan bir senaryoda, “İstanbul'un genç ve gelecek vaat eden Belediye Başkanı'nın seçimleri kazanarak Türkiye'de Başbakan olacağı, İran'ın Türkiye'ye savaş açıp bazı bölgeleri işgal edeceği, sonra ABD güçlerinin müdahalesiyle krizin atlatılacağı” gibi çeşitli varsayımlar yer alıyordu.

Bunlar, bir tür siyaset simülasyonu olarak düşünülebilir. Hangi durumlarda, nasıl bir siyaset üretilebileceğina dair düşünsel bir hazırlık amaçlanıyor. Burada kötü gelişmenin engellenmesi için ilgili devletlerin zamanında önlemler almasına imkân sağlanmış da olabilir tabii ki. Ama aynı zamanda, Amerikan çıkarları yönünde bazı küresel eğilimlerin zımnen tahrik ve teşvik edilmesi de söz konusu olabilir.

Bugünlerde de, Amerikan İstihbarat Konseyi bünyesinde çok sayıda araştırma kuruluşu tarafından hazırlanıp yayımlanan bir senaryo var: Küresel Eğilimler 2030. Alternatif Dünyalar.

Çok geniş boyutlu olan bu senaryoyu biz, öncelikle, Türkiye ile ilişkisi ölçüsünde incelemeye çalışalım.

“Diğerleri ve Batı arasında Türkiye”

“Dünyanın çok değişken ama stratejik bir bölgesinde” bulunduğuna dikkat çekilen Türkiye, bir yandan, “diğerleri ve Batı arasında” gösterilirken, diğer yandan, “Batı'nın tarihî bir üyesi” olarak anılıyor. Belki de bu bakımdan, “uygarlık kavşağında” bir ülke olarak tanımlanıyor. Uygarlık kavramı metinde tekil olarak geçse de, biz onu farklı kültür ve uygarlıklar anlamında düşünüyoruz.

Diğerleri” kavramıyla ifade edilenler, dün gelişmiş Batı'nın gerisinde kalan, ama bugün  “gelişen ekonomiler” olarak gösterilen ülkelerdir. Türkiye de bunlar arasında yer alıyor. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya gibi. Yine de bir fark var, o da şu: Türkiye, yukarıdaki sınıflandırmadan da anlaşılacağı gibi, birden fazla aidiyet unsurunu barındırıyor bünyesinde. Hem jeostratejik, hem de jeokültürel açıdan risk ve avantaj olgusu birlikte kendini gösteriyor. Bunlar iyi yönetildiği takdirde, Türkiye'nin gelecekte jeostratejik bir aktör (kendi kararlarını özçıkarlarına uygun biçimde kendisi alıp uygulayan bir bölgesel güç) olarak hareket etmesi kolaylaşacaktır.

Ne var ki, bunun önündeki engellerin en büyüğü, ülke içerisinde hâlen varlığı hissedilen, içsel tehdit ve meydanokuyuş olarak görülüyor. Bir yanda PKK terörü, diğer yanda bunun “Kürt Sorunu” kavramlaştırmasıyla uluslararası toplumda farklı algılanması, bütün bunlardan dolayı ise ülkede iç istikrarın sağlanamaması, en belirgin risk unsurunu oluşturmaktadır.

Senaryoda, Ortadoğu'daki Arap Baharı'nın bölgede dört ülkenin vatandaşları konumundaki Kürtler üzerinde de etkili olabileceğinden hareketle,   Türkiye topraklarından güneye doğru uzanan bir Kürdistan haritasının ihtimal dâhilinde olduğu belirtiliyor. Buna karşı en etkili önlem ise bölge ülkeleri arasında gerçekleştirilecek işbirliği olarak gösteriliyor.

Anlaşılıyor ki, PKK terörü ile bir anlamda ilintilendirilen Kürt Sorunu, bu vesileyle zımnen uluslararası siyasetin gündemine taşınmaktadır. Her ne kadar Türkiye'de Kürt vatandaşların büyük çoğunluğu tek devlet çatısı altında insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri temelinde bir tercihten yana olsalar da, söz konusu etnik farklılık bir siyasî istismara malzeme yapılabiliyor.

Güç unsuru olarak etnik çeşitlilik

Oysa Amerika'nın güçlü yanları dile getirilirken, ülkedeki etnik çeşitlilik ile çoğulcu toplumsal yapı örnek gösterilmektedir. Niçin orada avantaj unsuru olan bir özellik, Türkiye'de risk ve tehdit unsuru oluyor? Bunu iyi sorgulamak durumundayız. Herkesin bu konu üzerinde etraflıca düşünmesinde fayda görüyouz.

Konuyu Türkiye'nin jeostratejik aktör potansiyeli bağlamında ele aldığınızda, mesele netleşir. Bugün Suriye ile başa çıkamayan bir Türkiye mi var, yoksa Suriye Krizi'nden dolayı içeride PKK terörü ile daha fazla başı derde giren ve dışarıda da etkinliği kırılan bir Türkiye mi?

Tabii ki, ikincisi. Bu bir sonuçtur. Suriye ile doğrudan bir ihtilafı yoktu Türkiye'nin. Bölgedeki siyasî koşullar ve Batılı siyasetin tercihleri yüzünden komşu ülkelerle ilişkileri gerginleşmiştir. Biraz da kendi tercihi söz konusudur burada, doğal olarak.

Türkiye'nin ve bölgenin geleceğine yönelik olarak iki husus önemlidir. Bunlardan ilki, Türkiye'nin “büyüyen ekonomiler” ya da yeni olası aktörler arasında yer almasıdır. Bu, en azından umut verici bir gelişmedir. Ama tek başına yeterli değildir.

İkinci husus, dünyada artık “güç dengesi yerine fikir/düşünce (gücü) dengesi”nden söz edilmesidir. Türkiye bu zeminde de denge oluşturucu bir fikir üretimine katkıda bulunabilmelidir. Böyle bir düşünce/fikir üretiminin yol ve yöntemi, kaynakları iyi tespit edildiğinde, ülke içinde ve dışında yapıcı etkileri görülür bunun.

Büyüyen bir Türkiye denildiğinde, hem ekonomik büyüme hem de düşünce üretimi akla gelmeli. Ülkenin senaryodaki fizikî bölünmesine karşı en etkili çözüm yolu, sözünü ettiğimiz çok yönlü düşünce üretimiyle ekonomik üretimin birbirini tamamlaması olabilir.

Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

twitter/icanbol

Yorumlar5

  • Mehmet Ciranoğlu 13 yıl önce Şikayet Et
    çok yönlü düşünce!!!. evet hocam, çok haklısınız, çok yönlü düşünce/düşünme bir güçtür ve türkiye'nin bu güce ihtiyacı vardır.. bu gücün devreye girebilmesi için de "tek adam"ın gerçekten yönü olan düşüncelere yol vermesi gerekir.. ya da başka bir deyişle bu güce gerçekten zat-ı alilerinin de ihtiyacı olduğunu fark etmeleri gerekir.. (inşALLAH)
    Cevapla
  • İsmetlim 13 yıl önce Şikayet Et
    türkiye ve büyük devlet anlayışı. dünyadaki dengeler değişiyor artık.bu dengelerin mihenk taşlarından biri de türkiyedir.içerde bile olaylar karşısındaki kararlarıyla akılları karıştıran türkiye dünya devletleri içerisinde de ilgiyle ve (çıkarlarına halel gelir korkusuyla) kaygıyla izlenmektedir.onlara bu kaygıyı yaşatan elbette ki, türkiye’nin büyük devlet anlayışını tesis etme azmi ve girişimidir.ekonomide zafiyet yaşanmadığı sürece,siyasi istikrar da devam ederse bu çok da zor olmayacaktır.ortada konuşulan senaryolar bu devlet anlayışıyla belki de tersine dönecektir.tam bu noktada türkiye’nin de bir senaryosu olacaktır. avrupa'nın bazı ülkelerinde türkiye'ye atfedilen senaryolar konuşulmaya başlanmıştır bile.var olanlara baktığımızda bunları da rahatlıkla görebiliriz.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • ertan korkmaz 13 yıl önce Şikayet Et
    amerikan oyunu. amerikan istihbarat örgütünün sunduğu sadece rapormu ,yoksa ortadoğu üzerindeki senaryo ve uygulamalarının sonucu olacak şeyler mi?daha önceleride bu ülkenin dışişleri bakanı ve başbakanı olacak kişileri bilmiş olmaları uzun vadeli çalışmalar yaptıklarını göstermişti.türkiye'nin de doğusundan toprak alarak kurulacak olan ülke ise yıllardır arzuladıkları tek şey.büyüyelim derken küçülmeyelim de.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • kenan elli 13 yıl önce Şikayet Et
    ülkelerin geleceğini vizyonları belirler... ülkelerde ekonomik büyüme önemli ve değerlidir. ama asıl düşünsel derinlik ve vizyon ufku tüm değerlerin önündedir. günümüzde abd'yi süper güç yapan, planlamayı günlük olarak değil, gelecek 100 yıl ölçeğinde yapıyor olma anlayışlarıdır. ülkemizde cumhuriyet tarihinden buyana klasik birinci 5 yıllık, ikinci 5 yıllık gibi rutine dönmüş proğramlar ülkeyi yönetenlerin kısırlığını gösterdi hep. yeni yeni 2023 ve 2071 tarihleri hedef alınarak kimi planlamalar enazından konuşulmaya başlandı. bu anlayışın süreklilik göstermesi umulur..
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • mevhibe inal 13 yıl önce Şikayet Et
    var sayım!. ırak işgalinden önce general wesley clark, pentagon yetkilisinden 5-10 yıl içinde 7 müslüman ülkenin işgal edileceği planını duyduğunu açıkça söyledi. bunlar ırak-sudan-somali-libya-suriye-lübnan-iran. bu arada dünya kapitalini elinde tutan siyonistlerden soros, ulus devletler bitti, uluslararası şirketler var. dedi. siyonist yemin, nilden frata büyük israil ne pahasına olursa olsun kurulacak dedi. var sayımdan, var olanlara bakarsak plan tıkır, tıkır işliyor....
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat