Hatipoğlu ve Döngeloğlu’nun üslubunu eleştirme üslubum hakkında…

  • GİRİŞ16.09.2010 11:11
  • GÜNCELLEME16.09.2010 11:11

Münâfikûn Suresi’nin ayan beyan ortaya koyduğu gibi, her mümin izzet sahibidir. “Ben Allah’ın kuluyum” diyen her mümin, Allah’ın bizzat ayetiyle ortaya koyduğu kadar izzetlidir. “Ben Allah’ın Elçisi’nin ümmetiyim” diyen her mümin, Allah Resulü’nün “kardeşlerim” hitabını hak ettiği ölçüde izzet, şeref ve onur sahibidir.

Bu cümleden son yazımın başlığına isimlerini koyduğum Nihat Hatipoğlu ve Ömer Döngeloğlu aziz birer mümindir. İzzetleri ve onurları ise benim dememe ve öyle bilmeme bağlı değil, benim de Rabbim olan Allah’tandır, ümmeti olduğum Allah Resulündendir. Daha önceleri ve bundan sonra da eleştirme ihtiyacı hissettiğim her kardeşimin şerefinin ve  onurunun bekçisiyim. Altını çiziyorum: Nihat Hatipoğlu ve Ömer Döngeloğlu şeref ve onur sahibi insanlardır.

Gıybet konusunda canı hayli yanmış, ciğerleri parçalanırcasına derin pişmanlıklar yaşamış bir kardeşiniz olarak, yanımda bu iki muhterem hocamın, bu iki izzet sahibi müminin gıybeti yapılacak olsa ve yapılmışsa ilk frene basanlardan olurum.

Bundan böyle de benim hakkımda yazan/konuşan ve benim hakkında yazdığım/konuştuğum her kardeşimin onurunun ve şerefinin korunması Rabbimin emriyle bana aittir. Kişiliklerine ve şahsiyetlerine, üzerlerinde taşıdıklarına şahit olduğum imanlarına kıl kadar halel gelsin istemem. Bir haysiyet kırımı ve onur katli olan gıybetten hep uzak durmak isterim, uzak kalmaya gayret ederim.

“Eeeee…” dediğinizi duyuyor gibiyim.  “Bunlar giriş cümleleri, dilinin altındaki baklayı çıkar!”

Hayır, sizi sevindirmeyeceğim. Hep kendini haklı gören, hatasını başkasına yamayan İblis’in yolundan, en azından bu yazıda, yürümeyeceğim.

Yukarıda cümleleri yüreğimle yazdım. İnananlar olarak, hatta insanlar olarak birbirimize borçlu olduğumuz asgari nezakettir, en temel hürmettir bir insanın gıyabında onurunu korumak.

Ancak…

Gıybet etmek ve eleştirmek aynı iş değildir.

Gıybet etmeden eleştirebilirsiniz, hatta gıybet etmemek için eleştirmelisiniz.

Sahabe ahlakından net olarak öğrendiğim üzere, birbirimizi eleştirmenin bir hak olduğuna, dahası bir görev olduğuna eminim.

Öyleyse gıybet ile eleştiriyi birbirinden ayıralım.

Gıybet, insanın kişiliğini hedefler. Eleştiri, insanın eylemine ve/ya ürününe yöneliktir.

Gıybet, kişinin gıyabında yapılır. Eleştiri, gıyapta da yapılabilir, yüz yüze yapılırsa daha iyi olur.

Gıybet, gizlice yapılmış bir işi açığa çıkarmaya, gizlenen bir ayıbı ifşa etmeye denk gelir. Eleştiri ise açıktan yapılan işlere yöneliktir. Ürün ve eylem herkesin gözü önündedir zaten.

Gıybet onarıcı değildir, yıkıcıdır. Eleştiri yapıcı olabilir. Eleştiride maksat, kişiyi bir yanlıştan uzak tutarak onarmaktır.

Gıybette bir yanlış ve/ya ayıp kişiye ebediyen yapıştırılır ve yakıştırılır. Eleştiri, o işi ya da hizmeti o kişiye yakıştırmama tavrını içerir.

Gıybette, kişi yanlıştan ibaretmiş gibi gösterilir; başkaca güzel sıfatlarının da olabileceği göz ardı edilir, hepten kötü ilan edilir. Eleştiride ise, kişi, daha önce yaptığı ve yapabileceği güzel işlerle kıyaslanarak değerlendirilir. Güzel işler de yaptığı/yapabileceği baştan kabul edilir. Hepten yanlış yapanlar eleştirilmeye layık değildir zaten.

Ben iki hocamın da televizyonda ayan beyan yaptıkları işlerine dair eleştirilerimi, endişelerimi paylaşıyorum.

Diyorum ki, bu üslup televizyonculuk açısından doğru bir iş olsa da, hakikati incitiyor, insanların saf zihinlerini bulandırabilir, bulandırmıştır da…  

Dikkat çekiyorum: Kendileri istemese de özellikle ajite edici konuları gündeme getirmelerinin istenmesi televizyoncuların reyting iştahına hizmet edebilir ama anlatılanları estetikten ve nezaketten uzaklaştırır.

Demek istiyorum ki, İslam tarihinin, doğru olmaması muhtemel, doğru olsa bile anlatılmasının doğru ve yararlı olmayacağı muhtemel, özellikle de ajite edici, yürek dağlayıcı detaylarını genel izleyiciye aktarmak İslamî ve insanî açıdan doğru değildir. Bir üslup zaafıdır.

Hepsi bu…

Bu görüşümde ısrarlıyım.

Beni assanız da kesseniz de, diri ve diriltici olan vahyin geçmişte kalmış, miadı dolmuş bir “hatıra” olarak nakledildiği, böyle anlaşılarak ve/ya anlaşılacak şekilde dile getirildiği üsluplara şiddetle muarızım.

Yasin Suresi’nin sınırsız derinlikteki anlamı, berrak ve diri bir nehir olarak önümüzde akıyorken, hiç olmazsa bir ayeti üzerinden vicdanları uyarma fırsatımız varken, ekranın yarısını arabesk çiçek böceklerle süsleyip “Yasin’i okuyan zayıfsa şişmanlar, şişmansa zayıflar…” türünden mesajlar vermek, kelimenin tam anlamıyla, dini köylüleştirmek ve estetikten uzaklaştırmaktır. (Bakınız: Star TV)

Farz namazların anlamına dair bir şeyler söylemek dururken, “Az sonra: gerdek gecesi namazımı kılmadım, kaza etsem olur mu?” gibi altyazı erotizmi yapmak elbette ki edepsizlik ve lüzumsuzluktur. (Star TV’nin KJ’cisine sorun!)

Arabeskten devşirme, oyun havalarından uydurma, cistak’çı ve zikir sandıkları boğaz hırıltılarıyla sözüm ona ilahicileri starlaştırmak, din üzerinden bir tür zevksizlik üretmek değil de nedir? (Star TV’nin başka hiçbir programına çıkarılmaz bu tür Abdurrahman’lar!)

 

Beni taşlasanız da, hasetçi ilan etseniz de, şimdi ve burada “aramızda olan Allah Resulü’nün” [Hucurat, 7] kendisine tâbi olunacak “özne peygamber” değil de; sadece ayakları kanayan, dişi kırılan, kuru hasırda yatan, karnına taş bağlayan yanıyla hatırlanacak ve ardından ağlanacak zavallı bir peygamber olarak tasvir edildiği anlatımlara ısrarla muhalefet edeceğim.

Her şeyi bir kenara bırakıp, Hz. Hüseyin’in [ra] “ciğerlerinin parça parça ağzından geldiği”ni anlatmak ne kadar gerekli?

Hasan’ın [ra] göbeğinden yukarısı, Hüseyin’in [ra] göbeğinden aşağısı Peygambere benziyordu diye gözyaşları içinde anlatmanın ne kadar önceliği var?

Hz. Peygamber’in [asm] ölüm döşeğinde bile ağız temizliğini öncelemesini Hz. Aişe [ra] ve Hz. Peygamber’in [asm] tükürüklerinin karışması edebiyatına konu edinmek lüzumsuzluk değilse nedir?

Bu üslup ve anlatımın reyting kazanması ne bu üslubu meşrulaştırır ne de bu üslubu iyi niyetle benimsemiş, bu üslupta hayır gören, belki başka da seçeneği olmayan hocaları hain yapar.

Ama yapanlar hain değil diye, seyredenler estetik yoksunu oldukları için benimsiyor diye hiç mi sesimizi çıkarmayalım! Alan memnun veren memnun diye, alanların daha iyi seçeneklere layık olduklarını hiç mi dillendirmeyelim! İnsaf!

Bu arada ben de hatalar yaptım:

Mükemmeliyetçilik yaptım: Hatipoğlu’nun ve Döngeloğlu’nun da anlattıklarına ihtiyaç duyan insanlar olabileceğini hesap edemedim.

Bencilce davrandım: Hatipoğlu’nun ve Döngeloğlu’nun sözleri ve gayretiyle bir insanın dahi imana kavuşmasının yeryüzündeki her şeyden kıymetli olduğunu unutmuşum.

Yeterince empati kurmadım: Hatipoğlu ve Döngeloğlu’nun kapattığı boşluğu küçümsedim ve ettiği hizmetleri hepten yok saydım.

Acele ettim: Hatipoğlu ve Döngeloğlu’nun üsluplarına dair haklı eleştirimin, onların kişiliklerine yönelik haksız bir saldırıya dönüşebileceğini de düşünmeliydim. Ama bunu önlemenin bir yolunu da bilmiyorum. Eleştiri ahlakımız yerlerde sürünüyorsa, n’apayım!

Sırası değildi: Bayram vakti, hepimizin “Evet”le coştuğu, bayram kardeşliğini yaşadığı günlerde böyle bir polemik gereksiz görülebilir. Ama Ramazan programlarının değerlendirmesinin Ramazan sonrasından başka zamanı da yok gibi…

Ama içim yanıyor: Birilerinin eminin bıyık altından gülerek seyrettiği gibi, dini ötekileştiriyoruz, Mekke’ye ve Medine’ye, çöle ve deveye, sarıklı ve cübbeli adamlara özgü zannettiriyoruz. Hep ağlayarak, hep acıyarak adam olacağımızı sanıyoruz. Şimdiye ve buraya dair bir fikrimiz olamazmış gibi,  geleceğe dair bir inşa projemiz, hayatın içinden çıkan bir vizyonumuz yokmuş gibi görünüyoruz.

Sonuç olarak: Hatipoğlu ve Döngeloğlu muhterem insanlardır. Ne benim yazım vesilesiyle yapılan yorumlardaki aşağılamaları hak ederler ne de ben bu yazıyı yazdım diye aldığım s/övgüleri hak ediyorum.

Hadi hocalarıma ben de tâbi olayım. Bir menkıbe de benden:

Bize, hem de devlet başkanı iken “Eğrilirsem, beni nasıl doğrultursunuz?” diyebilen Hz. Ömer [ra] hakperestliği kadar, devlet başkanına “Seni kılıcımızla doğrulturuz!” diyebilen sahabe cesareti ve kalenderliği de lazım.

Baba ocağının soğuk küllerini tozutan tembeller gibi, bu hatıradan sadece kuru bir burun sızısı çıkarmayalım. Bu hatıranın tam ortasında, sımsıcak bir köz olarak duran Ömer’ce hesaba çekilişi göze almayı da, sahabece hesap soruşu da  hemen şimdi ve burada avuçlarımıza alalım. Küllerle oyalanmayalım, közleri bulalım. Ağlamayalım, zırlamayalım, sızlanmayalım. Kalkıp ayağa, ileri yürüyelim.

Yoksa, yine tarihle kalırız, yine tarihte kalırız.

Senai Demirci - Haber 7
senaidemirci@gmail.com

Yorumlar60

  • ALEV YALMAN 13 yıl önce Şikayet Et
    leke atmayın.geri teper.. hatipoğlu hocaya olan bu düşmanlığın kodlarını çözemedim.ya medyada veya dinsizlerin dünyasında dine bir ilgi başladıysa bunu nihat hoca başlattı.bu çamur niye..doğan gurubu diye mi?oradakilergavur mu?onlar yahudi mi?onlara islamı sevdirmek kötü mü?diğer dini tvlerdeki hocaları oralara çağırsalar koşmazlar mı oraya.senati bey.sizi çağırsalar,inanıyorum ki gece heyecanından uykun kaçar.leke atmayın.geri teper.hatipoğlu hoca aklınızın eremeyeceği kadar sevilen,faydalı olan biri.çatarsanız,çatarlar.
    Cevapla
  • BURHAN YILDIZ 13 yıl önce Şikayet Et
    edeb ey senai bey... hatipoğlu hoca üslubunu izleyiciye göre seçiyor.gazetedeki yazısı,soru cevap proğramı veya konuk olduğu proğram ile sahur ve iftarlar tamamen üslubu farklı.niye bunu yazmıyorsunuz..senai demirci doğru demiyorsun.haoca on yıl önce de radyo ve salonda aynı olayı aynı üslubla anlattı.ne reyting ne de başka şey vardı.senai kardaş! her yerden kovuluşunun fatursını hocaya çıkaracaksa yanlış kayaya kafa vurdu sanırım.ileride ne demek istediğimi anlar.edeble yazarsanız yazın.ama edebszilik kimseye kar getirmez.
    Cevapla
  • gulsevdazesi 13 yıl önce Şikayet Et
    beğenmeyen izlemesin. nihat hocanın,ömer hocanın programını beğenmiyorsan izleme kardeşim,aç kon tv yi senai hocayı izle,ilahilere gelince ben abdurrahman önül ilahilerini seviyorum beğeniyorum çokta kaliteli ve seviyeli ilahiler yapıyor türkiyede en çok albüm satan kişi abdurrahman önül acaba sizin albümünüz satmıyorda bu yüzdenmi abdurrahman beye sataştınız senai bey,ama reyding yapabilmek ve ilk ikiye girebilmeniz için çok yol kat etmeniz gerekiyor,şuanda bu çıkışınızla sıfırın altında eksiye düştünüz sizde farkındasınız..
    Cevapla
  • gulsevdazesi 13 yıl önce Şikayet Et
    senai bey siz önce kendinize bakın. habip yılmaz kardeşim sana canı gönülden katılıyorum senai bey ilk ikiye giremedi bu yüzden sataşacak yer arıyor nihat hocaya,ömer hocaya laf atıyor,haset etme ne olur çalış seninde olur senai bey,haber7 de şaşırdım doğrusu bir kaç yorum yazdım küfür ve hakaret içermiyordu neden yayınlanmadı sayın yönetici objektif olun lütfen,senai bey abdurrahman önülü beğenmiyorsun ama sen önce dön kendine bak abdurrahman önülün kendisi star,onun star olmak için bir kaygısı yok bizler star tvyi onun için izliyoruz..
    Cevapla
  • murat kaya 13 yıl önce Şikayet Et
    devam!!. 4.) herkesin bir uslubu, tarzı vardır ama sizinki tarz değil farklı bir durum insanın kendini haklı göstermek için herkesi suçlayıp (izleyiciye estetikten yoksun demişsiniz ya) bi kendini akıllı görmek herşeyi anladığını zannetmek hayır böyle bir durumdan ben kendim için söylüyorum ALLAHa sığınırım..alanların daha iyi seçeneklere layık olmadığını dillendirmek?? bende bu konuda size katılıyorum bi haber7 keyfimiz var ve bu durumda sizin ifadenizle bn bir alıcıyım ve bu yazıyı burada okuyunca üzüldüm..
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat