Resmi Diyanet'e Sivil Başkan….

  • GİRİŞ12.11.2010 15:44
  • GÜNCELLEME12.11.2010 15:44

“Bir elime güneşi bir elime ay’ı verseniz de….” diye başlayan o nebevî sözü bilmeyenimiz yoktur. Mekke’li egemenlerin kendisine devlet yönetimini teklif etmeleri karşısında Peygamberin (asm) tavrı böylesine aldırışsızdı. “Devlet şöyle dursun, güneşi ve ay’ı elime koysanız da, davamdan vazgeçmem.”

Güçlüleri haklı yapanların yoğurduğu zihnimiz, iktidarlarını haklılık diye belletenlerin ezdiği kişiliğimiz, bu nebevî tavrın epey uzağına düşmüş olabilir bugünlerde. Kolektif zihnimize yapılsaydı bu ayartıcı teklif, “Mekke’nin reisliğini alayım hele, gerisi kolay…” yollu bir aşırtmayla, davayı reisliğe satmasak bile, reisliğe sıvardık. İlkokul çocuklarını ana babasının elinden alıp devletleştirebilmeyi düşünebilen bir bilinçaltının dindarlığı, bu kadarına kolayca heveslenir ve hemencecik fit olurdu. Hakkı kuvvetin yanına koyar, haklıların güçlü olması gerektiğinden yola çıkar, saf hakikat olan dini devlet eline verirdi. Gücün sözüyle konuşmaya heveslenir, sözün gücüne fırsat vermezdi. Böylece, hakikatin hatırını otoritenin hatırına bulaştırır, “din”in duruluğunu iktidarın katran karasıyla bulandırırdı.

Hz. Peygamber’in [asm] bu tavrını, İslam’ın her daim sivil  kalışı olarak okuyorum. Çünkü hak hiçbir zaman kuvvete, iktidara, devlete yaslanmak zorunda olmadı. Hakikat, güçten bağımsız olarak vardır, güce yaslanmaya muhtaç değildir. İslam, devletten bağımsız olarak benimsendi, çoğu kez de devlete rağmen yaşandı. Sadece tükenmiş ideolojiler devlet rejimi olarak dayatıldı, silahlı ve paralı güçlerin koltuğunun altında beslendi. (Kendini “İslam”la makyajlayan din adına baskıcılar, dine sadece taraftar olan diktalar bahis haricidir.) Devletin “din”inin İslam olduğu, ülkeyi dindar halifenin yönettiği devirlerde bile, hakkın hatırını bilenler iktidarla yan yana durmadı. 

İslam hiç bir zaman devletleşmedi, devletleşmemeli. Çünkü, devletleşmiş bir din estetiğini kaybeder. Muktedirlerle yan yana duran/görünen bir din,en ayırt edici özelliğini yitirir. “Gönül işi” olmaktan çıkar. Bu yüzden olsa gerek, Kur’ân, “fetih”i, insan ile hakikat arasındaki engelin kaldırılması olarak tarifler. Bu engel, her iki yönde de olabilir. İnsanlar dini yaşamaktan alıkonulabilir; bu kadarını biliyoruz. İnsanlar dini yaşamaya zorlanabilirler; işte bunu anlamaya ihtiyacımız var. İnsanlığın son seçeneği olan hakikati, bir zorbalık haline getirdiğinizde insana da hakikate de kötülük edersiniz. Din adına zorbalık, dine karşı zorbalıktan daha ağır cürümdür.

Bu uzunca giriş, Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığının ne kadar çelişkili, işinin ise ne kadar zor olduğunu anlatmak için. Hem bir devlet kurumu olacaksın hem de sivil bir gönüllülüğü temsil edeceksin. Hem kuvvetin ürünü olarak var olacaksın hem kuvveti gerçeğin lehinde de aleyhinde de kullanmayacaksın. Hem yetkilendirilmiş olacaksın, hem yetkisiz ve tarafsız kalıp gerçeği incitmeyeceksin.

Diyanet’in bu konudaki genel performansı, beklendiği gibi, iyi bir puanı hak etmiyor. Devlet aygıtı bir erk olarak “din”in netlik ayarını bozduğuna sıklıkla tanıklık ettik. Şükür ki, Diyanet bu erkini “din”in değil devletin lehine kullandı. Bugüne kadarki Cuma hutbelerinin yüzde sekseninde yurttaşlık bilgisi verilmesi bunun tanığı. Resmi ideolojinin konforunu bozmaktan itinayla kaçındı, en çelişkili konularda devlet lehine susmayı tercih etti. Sivil cemaatlere açıkça karşı olmasa da, bigane ve kayıtsız kaldı.

Kabul etmek gerek ki, ikibinli yıllarda Diyanet’in resmi varlığının kaçınılmaz ve belki hedeflenen bu etkisi büyük oranda dönüştürüldü. Resmi kisve içinde sivil bir anlayış belirdi. Neler oldu?

Diyanet, resmi söylemin “sünnî” duruşunun dışına uzanarak, Aleviliği de bir inanç olarak kabullendi. Alevi-Bektaşî klasik kaynaklarının bizzat Diyanet eliyle özenli olarak yayınlanması hem Sünnilere hem Alevilere eşsiz bir iyilik oldu.

Diyanet, öteden beri şikayet edilen hac hizmetleri tekelini-yeterli olmasa da- bir ölçüde gevşetti.

Özellikle yurtdışında belirgin olarak hissedildiği üzere, Diyanet’in sivil cemaatlerin kurumları ve kişileri üzerindeki üstenci ve dışlayıcı bakışı terk edildi. “Dini ataşe”ler nihayet koltuklarından kalkıp insan arasına katıldı.

Karikatür Krizi’nde devletin “endişeliyiz” yollu soğuk söyleminin önüne geçerek, inisiyatif aldı. Halkın arasında, halkla birlikte hareket etti.

Papa’nın Almanya’daki talihsiz konuşmasına, ben de şahidim gibi, bütün İslam dünyasından önce, zarif ve yerinde bir tepki verdi. Papa’yı “özür ziyareti”ne zorladığı gibi, temsil ettiği dinin ve cemaatin onurunu Batı karşısında korudu.

Önceleri cemaate metazori sattırılan dergi ve benzeri yayınlar sahici bir içerik kazandı. Gerçekten satın alınmaya değer hale geldi.

Kutlu Doğum ve Kur’ân Yılı uygulamalarında halktan önce yola çıkıp, işi halkın eline bırakmasını bildi.

Camilerin halka yaklaştırılması kapsamında “kadınlara açık camiler gibi” özel yaklaşımlar başlattı. Bu yönde gayretli din görevlilerini-eskiden olduğu gibi cezalandırmak yerine-teşvik etmeye devam ediyor.

Camileri yerel ve aktif eğitim kurumları haline getirdi. Camilerde herkesin katılabileceği eğitim faaliyetleri düzenli ve düzeyli olarak sürüyor.

Diyanet’in “açılım”a katkısın ‘Kürtçe hutbe’ye kilitlemek insafsızlık olur. Kürtler lehine çok özel şeyleri özveriyle yapmakta Diyanet teşkilatı.

Diyanet, sadece Doğu’ya değil, Müslümanların olduğu her yere, devlet ve millet farkı gözetmeksizin özel bir gayretle ulaştı, derdini anlattı, dert dinledi. Prof. Mehmet Görmez’in yedi sekiz yıllık uçuş milleri buna şahittir.

Diyanet, sayamadığım bunca özel değişimi ekip ruhuyla başardı. Bu ekipte her daim zarafetine ve tevazuuna tanık olduğum muhterem Prof. Ali Bardakoğlu’nun liderlikle ve yetkilendirmeyi birlikte götürmesinin payı oldu. O ekip içinde yeni Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Mehmet Görmez’in ferasetli ve cesaretli, zarif ve incelikli yaklaşımı da belirleyici oldu.

Bence, Ali Bardakoğlu, görevden alınmak şöyle dursun, istifa bile etmedi. Görev devam ediyor. Çizgi, kırılmadan ama yükselerek devam edecek.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in Devlet kuruluşu Diyanet’i “hiç yokmuş gibi” yeniden var etmeye devam edeceğini biliyorum. Umudum; Görmez Hoca’nın ve ekibinin sivil duruşunu onca yıllık “devlet memurluğu” tozunu üzerinden atmakta zorlanan diyanet teşkilatının da benimsemesi. Umudum; Görmez Hoca’nın “din”in gönüllülükten yana duruşunu, İslam’ın güce minnetsizliğini milletin ve vekillerinin de net olarak görebilmesi. Umudum; Görmez Hoca’nın hakikati temsil eden İslam’ın iktidara ve kuvvete yamanmayacak kadar sivil kalması gerektiğini “sivil” cemaatlerin ve liderlerinin de fark edebilmesi…  Umudum; Görmez Hoca’nın bürokrasinin çarkları içinde yitirmediği ve hala daha amatör ruhla sürdürdüğü ideallerinin bir an önce gerçekleşmesi.

Senai Demirci - Haber 7
senaidemirci@gmail.com

Yorumlar14

  • remzi danaci 13 yıl önce Şikayet Et
    kimin neyin diyaneti. demirelin atasozunde diyanetin tapu kadastro mudurlugunden farkinin olmadigi soylenmistide bi takim cuhela tepki gostermisti halbuki cok guzel tanimlanmisti diyanetin konumu vede icindeki memurlarin durumu gecen sene denhak diyanet cemiyetine ankara ilahiyattan iki profesor davet edilmisti rotterdam din atesesi profesorler tarikatci diye konusturmamisti profesorlerden birisi bu olayi mehmet gormeze soyliyecem demisti ama pesindende ne farkederki albirini vur oburune demisti bu sebeple fazla umitlenmeyin
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    diyanet çevremizde olan soykırımlarda sessiz kaldı. bosna da çeçenistanda flistinde ÇOCUK KATLİAMLARINA soykırımlarına SES çıkarmadı, HALBUKİ DİN NEDEN VARDIR ,dinin DİN adamının GÖREVİ nedir , DİN ADAMI sadece namazmı kıldırır, BU kadarmı .DİN ADAMININ VE DİNİN BAŞKA amacı yokmu, mesela mazlumları fravunun elinden kurtarmak GİBİ MESELA.HUKUKU SAVUNMAK, yetimi garibi savunmak HAKKI AHLAKI SAVUNMAK,ALLAH ın KURALLARINI SAVUNMAK ,AVUKATLIĞI NI yapmak.Varmı yanlışım söyleyin. Diyanet sadece NAMAZ kıldırmakmı hepsi bu mu BU KADAR mı. DİN BU kadar mı.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    DİYANET HAKKI AÇIK AÇIK CANLI CANLI SAVUNMADIKÇA. son nefesime kadar diyaneti eleşdireceğim .TAKİ emri bilmağruf nehyi anil munker yapana kadar.UYUŞUK BİR DİYANETİ kabul etmiyorum.
    Cevapla
  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    DİYANET VURDUMDUYMAZ. EZAN bitene kadar ben namazımı kılar,çay faslına başlarım,YANİ teganni teganni gazel gibi. SONRADAN görmenin mikrofonu olmuş, KİMSEYE vermemiş, kablosunu koparmış. KÖTÜ EZAN OKUYAN okumasa DAHA hayırlıdır. ÇÜNKİ ne ezan OKUYANLAR VAR. BİZ inşaatda çalışırken ayağımıza çivi batardı AaAauuaAaHH diye bağırırdık ORDAN tecrübem var.EZAN ı okuyanlarlarda da AYNI SES tonu var. ELEŞDİRSEN ORDA seni hırpalarlar.DEMEZLER ki BU mümin kardeşimiz BİR EKSİKLİĞİ görmüş ,bir şey demeye çalışıyor. yok ELEŞDİREMEZSİNİZ
    Cevapla
  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    diyanet 100 bini aşkın görevlisi ile. FAHRİ PARASIZ ÇALIŞAN ,NUR cemaatinin yaptığı hizmetin 100 DE 5 İNİ başarabilmişmi.EĞER çalışdık başardık emribil mağruf nehyi anil munker yaptık, bizi hafife almayın ,DİYORLARSA gençler dünyasında NE gibi çalışmalar YAPMIŞLAR ,BURDAN anlatsınlar ,BİZDE İHYA olalım. ETKİLİ vaizleri yok gibi AZ ,ARTI ezan İÇLER acısı okuyanlar İNŞAATDA ayağına çivi BATMIŞ adamın AVAZI gibi bağırıyorlar.ELİFLER yani A lar ta gırtlaktan çıkıyor,VE ÇOK cırlak SES yapıyor. NEGATİF SES tonu.EZAN Iöyle uzun OKUNUYORKİ
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat