Ben artık 'dindar' değilim.

  • GİRİŞ18.12.2011 09:05
  • GÜNCELLEME18.12.2011 09:05

Dindarlık”tan istifamdır…

Geçenlerde yabancı bir misafirim yazdıklarımı bilerek sordu: “Are you personally religious?” (Peki siz de şahsen dindar mısınız) Önce “Evet!” dedim. Sonra düzeltmek zorunda kaldım. “Ama sizin sandığınız gibi değil…” 

Doğru cevap: “Dindar değilim!” 

Açıklayabilirim:

Ortada bir varoluş gerçeği var. En iyi bildiğimiz gerçek bu değil mi? Hepimiz bu gerçeğin şahidi değil miyiz? Göğü denizi, ormanı nehri, dağı deresi, çölü ovasıyla, canlısı cansızıyla muhteşem bir cümbüşün orta yerindeyiz.  Bu varlığın bir anlamı var. Bu varlığın ortasında düşünen bir insan olarak bulunmanın da bir anlamı var. Bu muhteşem varoluşun muhataplarıyız. İşitebilen, görebilen, akıl yürütebilen, iradesini kullanabilen varlıklarız. Kasten buradayız ve kasten varlığa muhatap edildik. Sanat galerisindeki sanatları takdir etmek üzere çağırılmış davetliler gibiyiz. Öyle seyrettiğimiz de sanat,  seyreden bizler de sanat seyretmesini bilen apayrı sanatlarız.

Peygamberler ve kitaplar, insanı bu varoluş karşısında sorumluluk almaya çağırır. [Ki bu anlamda Kur’ân’ın üçte ikisi varlıktan söz eder ve muhataplarını “insanlar” olarak seçer. Kitab din adamlarına, dindarlara hitap etmez; aklı olanlara, görenlere, duyanlara, konuşanlara, düşünenlere seslenir!] Adam olan adamdan kendisini ve muhatabı olduğu evreni var edene karşı görevinin ne olduğunu sorması beklenir. Üç duraklık minibüs yolculuğunu bile “Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? Burada işin ne?” sorularını cevaplamadan yapmayan bir insanın koskoca ömrüne bu soruları sorması niye yadırganır ki? 

Aklı başında her insanın sorusu olmaya değmez mi şu soru: “Hiç kimsenin yolunu gözlemediği, var olmasını ummadığı biri iken, anılmaya değer bir şey bile değilken ben, niye bu varlık sürpriziyle karşılaştım, niye varım ki ben?” Gören ve işiten her insanın merakı değil midir şu: “Sonsuzluğu bu kadar sevdalıyken ben, neden ölümlüyüm? Neden ayrılıyor sevdiklerim benden ve ben sevdiklerimden?” 

Bu sorular “insan” sorularıdır; “dindar” soruları değil.  Sonlu bir ömürde sonsuzluğa aç bir kalple yaşamanın çelişkisi adam olan herkesin sorunudur, muhafazakârların takıntısı değil. Bu muhteşem varoluş karşısında muhteşem bir bilinçle durmamın anlamını bulmak kafası olan herkesin işidir, “mistik”lerin hobisi değil.

İşte bu yüzden, işte bu apaçık gerçek hatırına, “Peki sen dindar mısın?” sorusuna cevap vermiyorum. Biliyorum ki, “dindar” sıfatıyla kategorize edecekler beni, bir kenara koyacaklar. Camiye ya da kiliseye daha düzenli ve daha sık giden insancıkların davranış biçimidir “dindarlık”. Soruyu soran ve beni “dindar” diye tanımlayan kendince normaldir ama ben biraz marjinalimdir. Rengim koyu yeşile kaçar. Normallik onda kalır, ben olurum tuhaf. Hem sonra ben “muhafazakâr”ımdır, “tutucuyum”dur; onlar açık fikirlidir, geniş görüşlüdür. Evrensel değerler onlara aittir, bana ise dar ve kıytırık bir din köşesi kalmıştır. “Zavallı” ben;  onlar tanımlamasa adım bile olmayacak, anılmayacaktım. Şükür ki paketlediler, etiketlediler ve bir kenara koydular beni (!).  Varlığın ihtişamı karşısındaki hayretsizliklerine ve gördükleri sayısız iyilik karşısındaki minnetsizliklerine “normal” adı koyup, kutsal laiklik huzuruna gark oldular. 

Oysa, Yaratan’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak ana varoluş seçeneğimizdir. Elimizde bi’tane kâinat var, onun da bir Allah’ı var. Bu biricik gerçekliğe kendini ayarlamak "dindarlık" ya da "muhafazakârlık" diye küçümsenemez; dar bir alana hapsedilemez.

Güzelliğe ve ihtişama hayran olmak, iyiliğe ve ikrama minnet duymak adam gibi adam olmanın icabıdır. Standarttır ve evrenseldir. Güzellik karşısında hayretsiz kalmak, iyilik karşısında şükran duymamak kabalıktır ve kazmalıktır. 

İbadet, insanın varlığın ihtişamı karşısında hayretini ifade etmesidir ve bu ihtişamın her detayının her an kendisine iyilik olarak sunulmasına karşı minnetini seslendirmesidir. 

"Dindar" ve "muhafazakâr" terimleri, kendi hayretsizliğini ve teşekkürsüzlüğünü standart sananların hayret ve şükür ehline taktığı etikettir. Ben kabul etmiyorum, iade ediyorum.

Ne "muhafazakâr" ne de "dindar" terimi "mümin"i tanımlamaz. Mümin olmak adam olmanın hakkını vermektir. İman etmek ve imanına uygun eylemlerde bulunmak, varlığa karşı insani bir sorumluluktur. İman etmek ve ibadet etmek bir kategori değil hayattır. Hayatın ta kendisidir. Din, insanın Allah karşısında esaslı duruşudur; minnet ve şükran, hayret ve tefekkür borcudur. 

Ben “din adamı” değilim, “dindar” değilim, “muhafazakâr” hiç değilim. Hayret etmeyi meslek edinmiş bir adamın tutuculuğu mu olur? Ölüme razı olmuş, ölümünü düğün bilen bir adamın muhafaza ettiği mi olur? 

Sizin kategoriniz size kalsın, ey dini “dar” sananlar.

Senai Demirci - Haber 7
senaidemirci@gmail.com

Yorumlar32

  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    Yabancılaşmak. bazı sapkın gördüğümüz insanları suçlamak doğru olmaz zira onlarada bir yabancı nazikçe bir soru sormuştur...biz kendimizi kral, bulunduğumuz yeri saray, oturduğumuz yerede taht gözüyle bakarsak bizim dinimiz elbetteki yerde oturanlarla aynı olmamalı hatta kıblemizde mi ayrı olmalı ne..zira bizler seçkinleriz,bizler avamın adam ettiği entel kesimiz..bizler sözlerimizi ekranlarda güzel bir fon müziği eşliğinde kendilerinden olmadıklarımıza ileten onların sevgisiyle yücelip onları aşağılayan müstekbirleriz...bizlerin inandıklarıyla kölelerin inandıkları ilahlar aynı olmamalı..en azından toplantılarda körler sağırlar olmamalı..Senai Bey sende biliyorsinki sorudaki anlam içtenlikle dine yönelen bir kişi misiniz? anlamında yani bu işin ticaretini mi yapıyorsunuz anlamında.. şey kem kümlere gelince o yabancının ağzından size kıyamette yapacağı şahitliğide öğrenmek isterdim..Senayi Demircinin müslüman ve müminliğine şahit misiniz??sorusuna cevabı, hesaplardan uzak merak ediyorum..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    Doğru Düşünmek İçin Bi Yabancı. Keşke bizlerede bir yabancı gelse ve bize de soru sorsa..Bizde bir anda değişsek sonra başka bir yabancı daha gelse oda sorsa yine değişsek..Sorsalar Sorsalar..
    Cevapla
  • hacı mustafa ersözlü 12 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel bir yazı !. Senai bey yerine Senai Hocam diyorum çünkü düşünce ufkumuzu genişleten paslanmış zihinleriaçan hocaların en güzellerinden biri. Allah (CC) razı olsun.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Abdullah CEYLÂN 12 yıl önce Şikayet Et
    YAZI GÜZEL!.... Yapanlar yazı hakkında yorum yapmalı, Yazarın kişiliği veya karekteri hakkında değil. Bir de yazarı ne kadar tanıyorsunuz? Bir de Müslüman hüsnüzan beslemeli. Yazı hakikaten güzel, hakikatlerle dolu. İşin bu tarafına bakın...
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • faran 12 yıl önce Şikayet Et
    .... senai beyin sahici bir imanı ve inatçı bir kavgası olduğundan şüphem yoksada içime sinmeyen yönleri var, karakteri öyle midir bilmiyorum ve lakin egosu hususunda hüsnü zan etmeyi çok başaramıyorum ancak yazısını birkaç şerh düşmek kaydıyla kavramsal düzlemde onaylıyorum...yorumcuların bazıları da sanırım bu ''görüntüye''takılıyor! ama derim ki bu görüntü bahsi diğer olmalı,yazar, yazısı,kavramları üzerinden kritik edilmeli! Kendisi üretmediği halde kendi çıkarımlarıymış gibi kavramları dolaşıma sokma üslubu beni rahatsız ediyor,bunu emeğe saygısızlık olarak addediyorum.ama nihayetinde kendisi üzerinden bu söylemelere ulaşma imkanı buylan da bir kesim var,bunu da bir kazanım olarak değerlendiriyorum..her ne kadar işin ehli tarafından iki ayrı ekolu bir arada tutma gayretinin bir takım arızalara neden olduğu farkedilse de kendisine bu yolculuğunda yol açıklığı dilemekteyiz..
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat