Ümit ve korku

  • GİRİŞ01.01.2009 07:35
  • GÜNCELLEME01.01.2009 07:35

 YILBAŞI ışıklarını çok severim. İnsanlara mutlu bir yıl dileyip hediyeler vermek çok güzel bir âdet.
Hele de çocukların sevinci.

Işıklar, mutluluk dilekleri, hediyelerle gösterilen sevgi... Bütün bunlar insanoğlunun içindeki “yaşama sevinci” arayışının dışavurumlarıdır.

Hıristiyan âdeti olan, 25 Ocak’taki ‘Christmas’tır. 1 Ocak’taki yılbaşı artık bütün dünyada kutlanıyor. Bayramlar, kandiller, nevruzlar, hıdırellezler, festivaller, yortular hep insan ruhundaki sevinç arayışının yansımalarıdır.

Ama insan ruhunun bir tarafında kan ve vahşet de vardır! Bakın, dünya yılbaşını kutlarken İsrail, barbarca saldırılarla Filistinlilere ölüm yağdırıyor; çocuklar dahil!

İnsan, kudurabilir!

William Shirer, “Nazi İmparatorluğu” adlı üç ciltlik muhteşem eserinde, Weimar Cumhuriyeti dönemindeki sevecen ve neşeli Almanların nasıl Nazileşip canavarlaştığını anlatır.

Aynı psikolojik mekanizma İsrail’in vahşetini de izah ediyor.

Kendi başına ve normal şartlarda ışığı ve mutluluğu arayan insanoğlu... Siyasi, sosyal, ideolojik bir çok sebepten kin ve nefretle dolduğu zaman kuduruyor, canavar olup çıkıyor.

Yugoslavya, etnik uyum ve kaynaşmanın örneği değil miydi? “Güney Slavları” anlamına gelen “Yugoslav” üst kimliği, gruplardan hiçbirini rahatsız edecek bir içeriğe sahip değildi.

Ama ne oldu? Komşu, komşusunu katletti! Bosna faciası insanlığın utancıdır.

Onun içindir ki, ışığı, mutluluğu, yaşama sevincini ne kadar alkışlasam da, içimde sürekli bir korku var: Türkiye de öyle bir felakete sürüklenir mi diye!

Alevilik konusundaki açılımları, Sünni ve Alevi kesimler arasında gelişen karşılıklı saygı anlayışını sevinçle karşılıyorum.

“TRT Şeş” adıyla Kürtçe TV yayınının başlaması, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Kürtçe “Hayırlı olsun” demesi güzel gelişmeler ama içimdeki korku dinmiyor; Yugoslavya olur muyuz diye! Korkuyorum çünkü, etnik milliyetçilik tatmin edilmesi fevkalade zor bir marazdır.

Balkan komitacılığının kanlı tarihi ortada!

Nefret psikolojisi

Ahmet Türk, Süryanilerden özür dilemiş; iyi etmiş. Ama “dün Ermenilerle Süryanilerin yaşadıklarını şimdi Kürtlerin yaşadığını” söylemiş!
İşte beni korkutan, bu sözlerdeki mariz psikolojidir.
Ahmet Türk hiç olmazsa Diyarbakırlı Ali Emiri Efendi’nin “Vilayât-ı Şarkiyye” kitabını veya Kürt Orhan Miroğlu’nun kaleme aldığı “Canip Yıldırım’la Söyleşi”yi okusaydı, bölgede etnik çatışmaların nasıl başlayıp nasıl facialara yol açtığını görürdü.
Fakat Ahmet Türk’ün sözleri bilgisizlikten değil, içindeki mariz “mağduriyet” psikolojisinden ve onun yarattığı nefretten kaynaklanıyor.
“Mağduriyet” duygusunun böylesine mariz boyutlara tırmandırılmasının ne tür vahşetlere yol açabileceğinin bir örneği, Miloseviç’in Sırplarının da aynı mariz “mağduriyet” psikolojisiyle döktüğü kanlardır. Demokrasi, çağdaş insan hakları; muhakkak ve elbette! Ama bunlar etnik milliyetçilikteki mariz psikolojiyi “ölüm”den “yaşama sevinci”ne yöneltebilecek mi? Bilmiyorum!
O yüzden, içimdeki korkuyu, kaygıyı atamıyorum. Yeni yıla girerken, insanı ölmeye ve öldürmeye iten mariz psikolojiler yerine hepimize yaşama sevinci ve mutluluklar diliyorum; bütün kalbimle...

Yorumlar1

  • ahmet emre 16 yıl önce Şikayet Et
    tek gaye türkiye. taha beye yürekten katılıyorum. türkiye de . türk kürt zaza ve daha bir çok millet arasında ayırım yapılmıyor. çünkü hepimiz de okula gidiyoruz hepimizin de hastane si var. ve daha bir çok şey. elbetteki köy ve bazı ilçelerde biraz daha . kısıtlı ama bu her bölgede aynı. çünkü ülkemizin .imkanları kısıtlı. bazı kesimlere ne verilirse verilsin memnun olmayacaklar . çünkü içlerindeki mağduriyet duygusu kin nefret menfi milliyetçilik var. ama Allah onlara ne vereceğini çok iyi biliyor. gelecek Türkiye nin olac
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat