Benim oğlum can verirken Çiçekler çığrışıp açtı

  • GİRİŞ23.10.2011 08:45
  • GÜNCELLEME23.10.2011 08:45

Bugünkü edebiyat notlarını, son günlerde yaşadığımız yürek burkan olayların etkisiyle ağıtlara ayırmayı uygun buldum. Bildiğimiz gibi Anadolu denilen acılı toprakta ağıt eksik olmuyor.

Şiirin belki de en has formu bu ağıtlar. Çünkü şiir olsun diye yazılmıyor. Genellikle şair olmayan analar tarafından, sadece yüreğindeki derin acıyı ortaya koymak için ağızdan dökülüyor.

Savaş ve Barış romanının bir bölümünde Nataşa ve Andrej bir akşam vakti avdan dönerler ve çiftlikte bir köylünün söylediği türküye kulak verirler. Tolstoy, bu söyleyiş biçiminin “en saf ve katışıksız müzik” olduğunu yazar çünkü köylünün derdi iyi müzik yapmak değil derdini paylaşmaktır. Bu yüzden söyledikleri, hançereden ya da dudaktan değil doğrudan doğruya yürekten gelir.

Ağıtlar da böyledir. Anaların, sevgililerin yaktığı ağıtlarda, yanan bir yürekten fışkıran lavları hisseder, iliklerinize kadar ürperirsiniz. Hiçbir şair bu samimiyete ulaşamaz çünkü bir yüreğin o derece yanması, tutuşması, kahrolması mümkün değildir.

Ağıtlar içinde “asker ağıtları” çok önemli bir yer tutar. Çünkü Anadolu her dönemde evlatlarını kurban vermiştir. Sarıkamış ağıtları buna müthiş bir örnek oluşturur:

(Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz)


Zülfü Livaneli / Vatan

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat