Takva yatak odasından başlar!
- GİRİŞ12.09.2011 10:22
- GÜNCELLEME12.09.2011 10:22
Kim demiş “yatak odasında takva olmaz” diye. İstanbul’un “renkli” başörtülü ablaları şimdide muhafazakâr kızlara böyle mi “yaşam koç”luğu yapıyor?
Geçtiğimiz yirmi yılı evine misafir gelen amcaoğluna bile “hoş geldin” demeyi “haram” gören, ancak semt pazarında bir kilo patates alırken çatır çatır pazarlık yapmayı doğru gören bir anlayışla geçirdik. Yaşam koçluğu dersi veren ablalar ve hatta ağabeyler gençleri “kamplara” bölmüştü. Sonuç tam bir fecaat tabi…
Aslında sosyal bir vakadır bu konu. Bizim Esra Elönü konuyu açtı (Bakınız: Yatak Odasında takva olmazmış!) diye yazıyorum. Yoksa bu konuları işlemek bir yazar olarak ne kadar bana düşüyor onu da bilmiyorum! Belki de bu konuda yarası bulunan biri olduğum için kalem rahat durmuyor! Bazılarının “edep yahu” başlıklı yorumlarını okudum, illa edep illa edep tabi! Yatak odası muhabbeti yapacak değiliz ya!
Eyvallah, edebe mugayir düşmeden de bu konuda birkaç çizik atalım. Bırakında “edepsizlerden öğrendim edebi” diyenler gibi çizgi dışılıkları da konuşalım ki doğruların limanında demir atalım. Konuşulmayan alanlar yaratarak, yeni yeni kutsal kavramlar oluşturarak tabiiyet bekleyenlere “sorgulayıcı” zekâ cevap versin.
Bu yüzden “yaz Esracım, yaz” diye hem de “başındaki örtünle yaz ki önümüze konulan tabuları İbrahim gibi bir bir devir” demek gerekiyor.
Evet tabular; dinin değil, ama dinden algıladıklarımızın ve sonra “dine dâhil” ettiğimiz tabuları yıkmak gerekiyor. Evet, dini bütünüyle öğrenmeden sofiliğe dalış yapanların bu halkın sokaklarına, evlerine, sosyal hayatına ördüğü ama asla dinle alakası olmayan duvarları yıkmak gerekiyor. Dini kabala kültüründen gelen adetlerle ören sokak ağzına, kenardaki türbe ağacına çaput bağlatan din anlayışına, kendisi dışındakini küçümseyen insanlık anlayışına savaş açmak gerekiyor.
Ancak, bunları tartışalım derken aile kavramını, sosyal hayatın temeli sayılan evlilik müessesesini küçümsemek olmaz. Sevgili Esra, “erkeksi gezegen” cümlesi bile bir reddiye gibi dursa da, meseleye bakış açısını gösteriyor. Feministçe yaklaşımlara kurban edilmeyecek kadar mühim bir meseledir aile. Bu yüzden bir hatayı konuşalım derken, başka bir hataya kurban vermeyelim.
Erkek “kamyon taşıyıcılığı” yaparken, kadın her şeyini erkeğine göre neden ayarlıyor? Diye sorgulamışsın. Bu olayın bir tarafı birde erkek tarafından bakmak lazım meseleye ki doğru çıksın ortaya. Erkek, kadını için hiçbir şey yapmıyor mu? Kadın erkeğine süslenirken, erkek temizliğini yapmıyor mu? Erkek de hayatını varsa bir ilişkisi buna göre kurmuyor mu? Her şey karşılıklı.
Bu yüzden erkek içinde kadın içinde aslında takva yatak odasından başlıyor. Zira en takva Müslüman yatak odası “iyi” olandır. Çünkü yatak odası “dinin kapsama alanı” dışında değildir.
Cinselliği “din dışı” gösterme çabalarına isyan ediyorum. Cinselliği konuşmayı “edepsizlik” sayanlar yüzünden bu milletin gençliği ya korsan cd’lerden, ya internet aleminden yahut arkadaş ortamlarından öğreniyor bu konuyu. Bu yüzden asıl “edepsizlik” iksirini buralarda içmeye başlıyoruz. Bu yüzden aile faciaları yaşıyor, cinsel açlık çekiyor, ensest ilişkiler çoğalıyor, çocuk istismarı artıyor ve dahi bir yığın “ahlaksızlık”… bir kaç kuşağı böyle kaybettik.
Şimdi yeni bir başlangıç yapacaksak, insana dair ne varsa, insani olan hangi şey varsa insanca öğrenmek ve öğretmek zorunluluğu taşıyoruz. Bu yüzden yatak odası zayıf olanın evliliği yürümüyor. Bunu “cinsel düşkünlükle” izah edemezsiniz. Nihayetinde insan; kadın veya erkek! Dedik ya “insani” olanı “yok saymak” kimin haddinedir…
Kadını hor gören, “cennetten kovulduk sizin yüzünüzden” diyen ham softaların alayına tam da bu yüzden isyan bayrağı çekiyorum. Allah’ın yarattığı bir taşa bile saygı duyan bir din nasıl olurda hayatın dengesinin önemli bir parçası olan kadını suçlu sayan bir dindar ortaya çıkartır diye merak ediyorum.
Ve ez cümleden; sevgili Esra, Feride’ye söyler misin kadına bahşedilen doğurganlığı “yumurtlamakla” izaha kalkışmasın. Aynı yatakta aynı adamla ya da kadınla uzun yıllar yatmak yerine “odaları ayıralım” gibi bir “ayrılık” cümlesi kurmasın. Aile birlik demektir, aynı ev, aynı oda, aynı mutfak, aynı yatak… Yatakları ayıranların, odaları, odaları ayrılanların evi ayrılır aile yok olur gider…
Ve bu dünya “erkek egemen” değil, asıl “kadın egemen” bir dünyadır… Her zaman erkeği de, evi de idare eden, yürüten, kadındır.
SAYFA 2: Eymir Gölü, ODTÜ ve Gökçek!
SAYFA 3: Banu Avar bizi “cemaat medyası” yapmış!
Fatih Bayhan - haber7
bayhan.f@gmail.com
info@fatihbayhan.com.tr
www.fatihbayhan.com.tr-
Eymir Gölü, ODTÜ ve Gökçek!
Ankara’da yaşıyorum, evim tamda ODTÜ ormanına bakıyor. Başkan Gökçek’in içinden yol geçirmeyi düşündüğü alanı bu yüzden her sabah görüyorum. Ankara’da estirilmeye çalışılan “Gökçek’e Hayır” kampanyaları olmasaydı belki bugünkü Gökçek başarısı da olmayacaktı. Bu yüzden diyorum ki “Gökçek’e ve yapacaklarına hayır” kampanyaları her zaman Gökçek’e yaramıştır.
Benim bu konudaki düşüncemi twitter izleyenlerim biliyor. ODTÜ arazisi olarak tanımlanan alandan bir yol geçirmek eğer daha sonrasında buraların imara açılması anlamına gelmeyecekse kabul edilebilir. Çünkü böyle bir yol bağlantısına gerçekten ihtiyaç var. Ancak dediğim gibi, daha sonra bu alanda kesinlikle bir yapılaşmaya gidilmeyeceği ifade edilmeli, meclis kararıyla kesinleştirilmelidir.
Bu garanti sanırım Gökçek tarafından veriliyor. O halde “yol verin” açılsın, kent ve orman buluşsun, yollar kısalsın.
Twitterden bizzat sayın Gökçek’e başka bir önerim olmuştu. O da Eymir’in Ankaralılara kazandırılması konusu. Eymir gölü maalesef ODTÜ’nün imkanları el vermediği için bakamadığı eşsiz bir alan. Burası yoluyla, temizliğiyle, oturma alanlarıyla, ilaçlanmasıyla, güvenliğiyle büyükşehir’in kontrolüne verilmelidir. Böyle giderse doğallığı korunuyor” geyiği adı altında “korunaksız” bir alana dönüşerek yok olacak.
Banu Avar bizi “cemaat medyası” yapmış!
Geçtiğimiz hafta bu köşede yayınladığım “2050’de Türkiye haritası böyle olacak” başlıklı yazımızdan sonra Banu Avar’ın facebook sayfasında bir tartışma başlattığını gördüm. Banu Hanım diyor ki tartışma başlığında, “Cemaat medyası arsızca CIA haritalarını pazarlıyor...
Pensilvanya'nın görevlerinin arasında, Pentogon'un stratejilerini belirleyen Stratfor'un kurucusu ve "Gölge CIA" lakaplı George Friedman'ın haritasını Türk milletine hayal olarak satmak da var...”
Ve tartışma Face üzerinden almış başını yürümüş.
Banu hanım’ı bir yazar olarak saygıyla anarım.
Ancak, yazımız üzerinden bizi Pentagon’a hizmetle suçlamasına doğrusu anlam veremedim. Zira biz “bazıları gibi” talimatla yazı yazmayız. Kimsenin haritalarını da pazarlamıyoruz. Haber7 ve yazarlarını “cemaat medyası” diye tanımladığınıza göre, ya yaşınız ilerledi olanların farkında değilsiniz yahut aç karnına ve ilaçlarınızı almadan bu yazıyı yazdınız. Siz Face cemaatinize tartıştıracak başka konu bulun lütfen.
Fatih Bayhan - haber7
bayhan.f@gmail.com
info@fatihbayhan.com.tr
www.fatihbayhan.com.tr
Yorumlar18