28 Şubat’ta ordudaki FETÖ’cüler değil muhafazakar subaylar hedef alındı

TSK’ın eski en yetkili isimleri İlker Başbuğ ve Hilmi Özkök’ün üst üste gelen açıklamaları adeta 28 Şubat’ı aklama çalışmasına dönüştü. Oysa o günlerde yaşananlar 28 Şubat’ın mimarları ve FETÖ’nün sıkı ilişki içinde yürüdüğünü gösteriyor

28 Şubat’ta ordudaki FETÖ’cüler değil muhafazakar subaylar hedef alındı
28 Şubat’ta ordudaki FETÖ’cüler değil muhafazakar subaylar hedef alındı
GİRİŞ 17.02.2020 18:02 GÜNCELLEME 17.02.2020 18:02
Bu Habere 55 Yorum Yapılmış

Haber7 - Tarık Dağlı

 

Eski Genelkurmay Başkanları İlker Başbuğ ile başlayan ve Hilmi Özkök ile devam eden dönemin Genelkurmayını FETÖ’den aklama çalışması son hızla devam ediyor. Ancak arşivler tam aksini söylüyor. 28 Şubat’ta ordu içindeki muhafazakar camia hedef alınırken Gülen’in emrindeki kimseye dokunulmaması, Gülen’in Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’e bin bir güzellemeler yaparak yazdığı mektup ve Ertuğrul Özkök’ten Emin Şirin’e kadar dönemin tanıklarının aktardıkları ise 28 Şubat’ta Genelkurmay ve FETÖ’nün son derece samimi bir şekilde hareket ettiğini gösteriyor. 25 yıllık bu ilişki yumağı günümüzde ise ABD’den gelen komutlarla adeta güncellenerek aynı tezgahı bir kez daha sunmaya hazırlanıyor.

İlker Başbuğ.

FİŞEĞİ İLKER BAŞBUĞ ATEŞLEDİ

 

İlker Başbuğ, 26 Haziran 2009'da Meclis'ten geçirilen torba yasadaki “asker kişilerin özel yetkili mahkemelerde yargılanması”na ilişkin maddeyi hatırlatmış ve "26 Haziran 2009'da askeri şahısların, askeri mahalde işlediği suçlarda dahil özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının önünü açan yasa teklifi getiriliyor. Bunu kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili, bu araştırılsın" demişti.

Bizzat kendisi, Tuncay Özkan tarafından verilen ve içinde ordudaki FETÖ’cü subayların listesi bulunan flaş bellek hakkında soruşturma gereği bile görmeyen Başbuğ’un bu sözleri vesayet özlemi içindekiler için tam bir işaret fişeği oldu.

SÖZCÜ VE HİLMİ ÖZKÖK DEVREYE GİRDİ

CHP’nin yanı sıra Sözcü, Cumhuriyet ve Odatv gibi yayın organları da bu sözlerin üzerine balıklama atlayarak hükümet ve FETÖ’yü bir araya getirme karalamalarına başladı. Hep bir ağızdan “2000’li yıllarda TSK, FETÖC’üleri atmaya çalıştı ama hükümet engelledi, buna rağmen birçoğu ordudan atıldı” yaygarası yapıldı. Evet o dönemlerde de tıpkı 28 Şubat döneminde Başbakan Necmettin Erbakan’ın yaptığı gibi o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan da YAŞ kararlarıyla ordudan atılan bazı isimlere şerh düşüyordu. Ancak bu isimler FETÖ’cü değil, sadece namaz kıldıkları, anneleri veya eşleri kapalı olduğu için fişlenen, Türk ordusunu peygamber ocağı gören kişilerdi.Sözcü Gazetesi'nin Hilmi Özkök haberi.

28 ŞUBAT OLMAMIŞ GİBİ KONUŞUYORLAR

Yapılan haberlerin ve sarf edilen sözlerin içeriğine bakıldığında ise vesayetçi ve darbeci zihniyeti aklama propagandası yapıldığı da görüldü. Bunun en büyük örneğini ise 2002-2006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Hilmi Özkök ile konuşan Sözcü gösterdi. Özkök, “TSK içindeki FETÖ’cüleri temizlemediği” iddialarına "O zaman adı Cemaat olan Fetullahçılık kanunen suç değildi. Ordudan atmak gibi ağır ceza verilemiyordu" cevabını verdi.

Bir kez daha insanların özel hayatlarını bile takibe alan, başı örtülü diye analara evlatlarının yemin törenini bile izletmeyen, namaz kılmayı-oruç tutmayı suç, içki içmeyi terfi sebebi sayan hatta bu bahanelere sığınarak darbe yapmaktan da çekinmeyen dönemin Genelkurmayı aklanmaya çalışılıyordu.

28 ŞUBATTA FETÖ'CÜLERE DOKUNMADILAR

Oysa Özkök döneminde FETÖ’cüler ordudan atılmıyordu. Hatta Özkök de bu durumu “Biz elimizden geldiği kadar sivri sinekleri bertaraf ettik. Ancak uzun yıllardır var olan bu bataklığı biz kurutamadık. … kendilerini çok iyi sakladıklarını bildiğimiz bu kişilerin bu kadar çok olduklarını benim dönemimde tam olarak değerlendirebildiğimizi düşünmüyorum” sözleriyle de bunu itiraf etti.

Bu röportaj üzerine gazeteci Nedim Şener ise "2003 yılında Hilmi Özkök geldikten sonra bir tek kişi bile FETÖ’cü üye diye atılmadı. FETÖ’cünün başı Hilmi Özkök diyorum" ifadelerini kullandı.

1990’larda yüzlerce subay namaz kılmak, dini sohbetlere katılmak, dini cemaatlerle ilişkide olmak gibi sebeplerle ordudan atılırken, Özkök’ün “Fetullahçılık kanunen suç değildi. Ordudan atmak gibi ağır ceza verilemiyordu” sözleri hiç de inandırıcı bulunmadı.

GÜLEN: HİLMİ ÖZKÖK GENELKURMAY BAŞKANI OLURSA VESAYET BİTER

Eski milletvekili Emin Şirin ise 1999’da Pensilvanya’da Fetullah Gülen görüştüklerini ve sohbet sırasında “Askeri vesayet ne zaman biter” sorusuna Gülen’in “Hilmi Özkök Genel Kurmay Başkanı olduğunda…” dediğini hatırlatarak eski paşanın sözlerine farklı bir değerlendirmede bulundu.

Vesayet özlemi içindeki medya ve partilerin Başbuğ’un sözleri ile başlayan ve Özkök’ün ifadeleriyle zirve yapan dönemin Genelkurmayı’nı aklama ve FETÖ ile AK Parti ilişkisi bulma çabası zaten tam da burada tıkandı.

GÜLEN’DEN ÇEVİK BİR’E MEKTUP

Gülen ile paşaların ilişkisi sadece Şirin’in iddiasındaki sözlerden ibaret değildi. 28 Şubat’ta imam hatipler kapatılırken, başörtülü kızlar üniversitelerden yaka paça atılırken, irtica bahanesiyle Müslümanlara zulmeden zihniyetin ekmeğine yağ sürercesine “Türban teferruattır” diyen Gülen, 28 Şubat’ın mimarı, o dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’e ise güzellemeler yaptığı bir mektup yollamıştı. O mektupta tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

KAHRAMAN ORDUMUZUN ŞEREFLİ BİR MENSUBU…

Genel Kurmayımız'ın çok değerli İkinci Başkanı

Sayın Komutanım

Son günlerde medyamızda yeniden gündeme gelen ve yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullarla ilgili olarak, şu birkaç satırla huzurlarınızı işgal edeceğim için yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum.

"Yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar" ifadesini kullandım. Bir defa, bizzat Atatürk gibi, bir enkazın üzerinde büyük bir devlet kurmuş askerî, siyasî ve idarî bir dâhî bile, "Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhûriyeti, ilelebed pâyidâr kalacaktır" derken, vatan, millet ve ülkeye hizmet aşkı tıpkı İstiklâl Harbimiz yıllarında olduğu gibi şahlanan insanımızın ortaya koyduğu bir hizmetin, benim gibi, ne askerî, ne idarî, ne siyasî hiçbir dehası bulunmayan ve "nâçiz vücudu toprak olup gidecek" aciz bir insana mal edilmesi, o insanların hizmet, aşk ve şevklerinin ve gayretlerinin mahsûlünü gasp etmek manâsına geleceği için, "yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar" dedim. Mutlaka mâlum-u âlîleriniz olduğu, âcizâne her zeminde fedalarca tekrarladığım ve bizzat okulları yapan ve işletenlerin de itiraf edecekleri üzere, bu okullarla alâkam, sadece bir teşvik, bir çağrı ve bazılarının yanlışlıkla hakkımda taşıdıkları hüsn-ü zannı ülkeme ve devletime hizmet adına bir kredi kartı gibi kullanmaktan ibarettir.

Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı olarak takdir buyuracağınız üzere, bilhassa Kars, Erzurum, Ardahan gibi serhat şehirleri sık sık düşman işgaline uğradığı için, bu şehirler halkında milliyetçilik duyguları çok ileridir. Birinci Dünya Harbi'nden çıkmış, Kurtuluş Savaşı'nı vermiş bir ülkede, İkinci Dünya Harbi'nin hemen arkasında Sovyetler Birliği tarafından tehdit altında tutulan bir doğu vilâyetimizde çocukluğu geçmiş ve büyük acılar içinde büyümüş bir insan olarak, çocukluğumdan beri içimde uyanan milliyetçilik ve ülkeme hizmet duygularımı, resmî bir Diyanet görevlisi olarak görev yaptığım hemen her yerde ve cami kürsülerinde dile getirmeğe çalıştım. Fırsat bulduğum her defasında, insanımızın ruhunda taşıdığı kabiliyetleri, vatan ve millet sevgisini ateşlemeğe ve onları, dünyada, hattâ Ahiret'te bile hiçbir karşılık beklemeden devletimize ve milletimize hizmete davet ettim. Batı, Rönesansını ilme ve sanata açılarak yaptığı ve dünya devletleri arasında geri planda kalışımızın en büyük üç sebebi cehalet, fakirlik ve tefrika olduğu için, cemaati her defasında çocuklarını okutmaya, bilhassa müsbet ilimlerle zihinlerini aydınlatıp, bağnazlıktan ve hurafelerden kurtulmaya, çalışıp kazanmaya ve devletimize ve kanunlara bağlılık içinde iç bütünlüğümüzü korumaya çağırdım.

Bu şekilde teşvik ettiğim insanlardan bazıları, devletimiz özel okullar açılmasına izin verince, değişik yerlerde bir araya gelip, birbirleriyle yarış içinde malûm-u âlîleriniz olan okulları kurdular. Verdikleri eğitim ve gerçekleştirdikleri başarılarla kendilerini Türkiye'mizde ispat eden bu okulların benzerlerini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkî Cumhuriyetlerde ve ardından, küçülen bir dünyada, ülkemizin önünü açmak ve dünyanın her tarafında ülkemiz adına lobiler oluşturmak, her yerde Türkiye dostluğunu mayalamak için gidebildikleri her yerde açmaya çalıştılar.

DEVLETİMİZ İSTERSE OKULLARIMIZI DEVRALABİLİR

Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti'nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim. Eğer, bazılarının iddia ettiği gibi, bu okullarda herhangi bir dış ülkeden veya ülkemize düşman kuruluşlardan alınmış tek kuruşluk destek varsa, zaten hastalıklarla sonuna gelmiş hayatımı bizzat kendi ellerimle noktalarım. Bununla birlikte, devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir. Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız'ın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz.

Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim. Fethullah GÜLEN

ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN ÇARPICI GÜLEN ANISI

FETÖ’cüler sadece mektupla kalmamıştı. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, 2004’te kaleme aldığı yazısında Gülen, ABD’ye gitmeden önce FETÖ’nün en önemli adamlarından, Zaman Gazetesi’nin sahibi konumundaki Alaattin Kaya vasıtasıyla İzmir’de FETÖ elebaşı ile nasıl görüştüğünü anlatmıştı. O yazıda 28 Şubat’ın en alevli günlerinde Alaattin Kaya’nın kendisini arayarak Çevik Bir’e ‘Eğer devlet isterse bu okulları Milli Eğitim’e devredebilecekleri’ teklifini götüreceklerini söylediğini belirtti. Kaya’nın ifadesine göre Çevik Bir bu teklifi “Okulları devretmek için kaç para istiyorsunuz” diye yanıtlanıştı.

ÇEVİK BİR’İN 28 ŞUBAT VE FETÖ İTİRAFI

Gülen’in “İsterseniz okulları devlete devredelim” teklifini köylü kurnazlığı, yani kendisini çok kurnaz, karşısındakini ise çok saf yerine koymak olarak tanımlayan Hüseyin Gülerce ise bu teklifin Çevik Bir tarafından bir kandırmaca olarak değerlendirildiğini söylemişti. Çevik Bir de “FETÖ'nün tehdit olduğunu ilk kez Genelkurmay tespit etmişti. Ancak yalnız bırakıldık. Genelkurmay Başkanımız bizi yalnız bıraktı” diyerek 28 Şubat döneminde ordudan atılanların FETÖ’cü değil, FETÖ ile bağlantısı bulunmayan muhafazakar insanlar olduğunu itiraf etmişti. Bir’in “Bizi yalnız bıraktı” dediği Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ise Gülen örgütünün üst düzey yöneticilerini ağırlayarak, Gülen'in adamlarına plaket vermişti.

Zaten 28 Şubat döneminde ordudan, bürokrasiden, okullarından atılan, hapsi cezası alan isimler 28 Şubat Darbe Davası’na müdahil olurken, hiçbir FETÖ’cünün bu davalara müdahil olmaması veya destek vermemesi de o dönemin FETÖ’cülerin korunduğunun bir başka göstergesi oldu.

Hilmi Özkök’ün de kabul ettiği gibi uzun yıllardır TSK içine giren ve en çok da kendi döneminde önemli kademelere ulaşmayı başaran FETÖ’cülerin 28 Şubat’taki vesayet odakları gibi 15 Temmuz’da darbe teşebbüsüne başvurmaları da başlı başına aynı zihniyetin farklı yansımaları olduklarının bir kanıtı olarak değerlendirildi.

TEKRARDAN SAHNEYE ÇIKTILAR

Bugün ise Başbuğ’un sözleri ve yıllardır ortada olmayan Özkök’ün sözleri ile cesaret bulan vesayet odaklarını tatlı bir heyecan sarmasına da şaşırmamak gerek. Öyle ki Sözcü, Odatv ve Cumhuriyet ortada hiçbir şey yokmuş ve hükümet tarafı kendi kafasından darbe senaryoları üretiyormuş gibi yayın yaparak ortada tüm somutluğuyla duran bazı gerçekleri görmezden gelmeye çalışıyor.

Mesela işlerine geldiğinde neredeyse siyasetin temel referans kaynağı olarak gösterdikleri Pentagon’un alt kuruluşu RAND’ın raporu hiç ortada yokmuş gibi yapıyorlar.

RAND’ın hiç küçümsenmeyecek bir kurum olduğunu, bu kurumun hazırladığı raporda TSK içinde bazı subayların FETÖ soruşturmalarında sıranın kendilerine geleceği endişesi duyduklarını ve bir darbe planlayabileceklerini yazdığını hatırlatmakta fayda var.

Graham Fuller.

RAND, DAHLAN VE FETÖ’CÜLER DARBE DİYE SAYIKLIYOR

RAND denince akla gelen ilk ismin, kağıt üzerinde kurumun danışmanı görünen Graham Fuller olduğunu da buna ekleyelim. Fetullah Gülen’in ABD’de kalması için bütün gücünü seferber eden CIA’ın eski Ortadoğu ve Türkiye masası şefi olan daha sonra CIA’dan emekli olup RAND’a danışmanlık yapmaya başlayan Fuller…

Tabii bu arada FETÖ’cülerin de bu gelişmeleri büyük bir mutluluk ve umutla takip ettiğini de söylemeliyiz. FETÖ’cüler Başbuğ’un bu açıklaması sonrası heyecanlanarak “Başbuğ fitili ateşledi. Sulh bozuldu” ifadelerini kullanmaya başladı. Hatta FETÖ’cü gazetecilerden Tarık Toros bu açıklamayı fırsat bilip “Silahlı güce hükmeden ülkeye hükmeder. Yargı, medya, politika, sivil toplum yan unsurlardır. Derhal hizalanırlar” diyerek vesayet ve darbe aşkını gizlemedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu önceki gün El Cezire televizyonuna verdiği röportajda ise Abu Dabi yönetiminin Türkiye’de yeni bir kaos ve ayaklanma çıkarmak için çalışma yaptığını söylemesi de üst üste gelen bu somut gelişmelerin son halkasını oluşturdu. Unutmayalım ki Abu Dabi hizmetindeki Muhammed Dahlan, 15 Temmuz’un finansörlerinden biriydi.

Daha açık ifade etmek gerekirse Türkiye’de halen FETÖ kalıntıları ve benzerleri bulunuyor. 15 Temmuz’a kontrollü darbe diyen siyasi güç de tam gaz çalışıyor. Üstelik her dönem göreve hazır teröristler ve terör uzantıları da var. Sokak olaylarını finanse eden harici aktörler de cabası… Özetle; 28 Şubat’ın mimarları, yeniden sahneye çıkıyor. 28 Şubat’ta koruduklarını bir kez daha yanlarına alıyor. 28 Şubat’ı kullanarak 28 Şubat’ta zulmettiklerine yeni bir tuzak kuruyor.

KAYNAK: HABER7 | ÖZEL
YORUMLAR 55
  • Ahmet Duman 4 yıl önce Şikayet Et
    İnançlı Müslümanlar, hem kemalist ve hem de fetö'cüler; yani hep olduğu gibi, siyonizm tarafından yapıldı 28 Şubat.
    Cevapla
  • Cold 4 yıl önce Şikayet Et
    Darbe hayali kuranın beyni sulanmış olmalı.
    Cevapla
  • millet 4 yıl önce Şikayet Et
    yaptığı açıklamalar yirmisekiz şubatı aklamıyor, ne mal olduklarını tekrar be tekrar ortaya koyuyor, hazırlığını yap millet, bu adamlar uslanmadı
    Cevapla
  • Murat 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah bunların belasını verecek.O zamanlar ben askerde teskere birakmistim .imam hatipliyim diye orduya almadılar beni.Gerekçe de okul turu nedeniyle kabul edimedim.Benim kadar Vatanını seven varmı.canini seven varmı.O şarlatan hain yahudi mason fötöş elime geçse hic şansı yok inşaallah Tuvalette geberir ve kendi pisliğinde yok olur.28 subatida kim cikardiysa Allah sürüm sürüm surundursun.
    Cevapla
  • YOLCU 4 yıl önce Şikayet Et
    vaz geçmeyecekler, krallık yaptıkları günleri özlüyorlar. sahiplerine sadakat ten taviz vermiyorlar. ...vatan hainleri
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
MEB'den son dakika yeni müfredat açıklaması
Fitch Ratings'den Türkiye açıklaması: 'Atılması gereken adımlar var'