Bilinmeyen anılarıyla Said-i Nursi

Araştırmacı yazar Vehbi Vakkasoğlu, adı özellikle son günlerde yeniden hemen her ortamda farklı şekilde tartışma konusu olan Said Nursi'nin hayatından farklı ve bugüne dek bilinmeyen ilginç kesitler sunuyor:

Bilinmeyen anılarıyla Said-i Nursi
Bilinmeyen anılarıyla Said-i Nursi
GİRİŞ 01.12.2005 18:14 GÜNCELLEME 01.12.2005 18:14

Başkasının Günahına Ağlayan Adam” isimli kitap şimdiye kadar büyük ölçüde sadece “tefekkür adamı” kimliğiyle tanınan Bediüzzaman Said Nursi’yi sevgisi, şefkati, merhameti ve insan ilişkilerindeki ölçüleriyle tanıtmayı amaçlıyor.


Örnek insan ihtiyacının had safhada olduğu günümüzde Bediüzzaman’ın gönül kazanma sanatını nasıl uyguladığı, kullandığı iletişim metotları ve gençlerle kurduğu sevgi iletişimi, örneklerle okuyucunun zihninde canlandırılıyor.


Bediüzzaman’ın tabiata ve hayvanlara karşı gösterdiği hassasiyete de daha önce hiçbir kitapta bu kadar dikkat çekilmemişti.
Onun kavrayıcılığını, kuşatıcılığını insan sevgisini ve ölçülere bağlılığını
Sultan Hamid’den Adnan Menderes’e , Ahmet Hamdi Akseki’den Ömer Nasuhi Bilmen’e , Nurettin Topçu’dan Necip Fazıl’a, Osman Yüksel Serdengeçti’ye ve hapishane arkadaşlarına kadar hayatı boyunca görmek mümkün…

Vehbi Vakkasoğlu, kitabının önsözüne, 'Ne dert değişti, ne de ilaç' diyerek başlıyor ve Bediüzzaman'dan ne anladıklarını dile getiriyor. Vakkasoğlu'nun eserinde Said Nursi, şu ifadelerle tanımlanıyor:

Günahkara değil, günaha karşıydı…

- Her düşenin acısı, önce onun yüreğine yansırdı.

- Gıybetsiz bir ömür yaşadı…
Başkasının aleyhinde konuşturmazdı.
Kendi aleyhinde konuşanı da korurdu.

- Ebubekir gönüllü idi. Sevgi ve şefkati bütün varlıkları kuşatmıştı.

- Kainatta hiç bir şeye kıyamazdı.

- Bütün davası Allah’ı kullarına sevdirmekti.

Bütün engellere, acılara, işkencelere, hapislere, sürgün¬lere, zehirlemelere rağmen Kur’an’a, imana, İslâm’a hizmet duygusundan hiç ayrılmadı.
En zor şartlarda bile hiç ümitsiz olmadı.
En olumsuz şartlardan, daima en olumlu sonuçlar çı¬kardı.
Kendisini batırmaya, bitirmeye çalışanları da huzura ve mutluluğa, yani kulluğa çağırdı.
Çünkü ona göre, kul olmak, “kurtulmak” demekti.
Kendisine en acımasız hakareti ve dayanılmaz işkenceyi lâyık görenleri bile iman hakikatleriyle tanıştırmak ve kur¬tarmak telâşındaydı.
Güle oynaya günah bataklıklarına batanlara da merha¬metle baktı.
Günahına ağlayamayanların günahına da ağladı.
Çünkü onun insana ve olaylara bakışı, veli bakışıydı.
Geçitlerde, köprülerde, uçurum başlarında titreyenlere, “İnşaallah geçer.” duasındaydı.
“Ha geçti, ha geçecek!” şevkiyle, dertlerini dert edinirdi.
Her düşenin acısı, önce onun yüreğine yansırdı.
Her ezilenle, evvelâ onun içi ezilirdi.
Çünkü o, şefkatten ibaretti.
Sevgiyle sarıp sarmaladı yaralı yürekleri.
Manevî kiri, pası, yarayı acısız ameliyatlarla tedavi etti.
Gönülleri çelen, ruhları çeken bir muhabbet merkeziydi.
Benim sevdalandığım yürek, bu yürekti.
Benim ve neslimin kendine gelişiydi.
Uyanmamızdı heyecanla ve gafletten silkinmemizdi.
Uyanalım diye uyanıktı.
Ebediyen gülelim diye ağlıyordu.

KİTAPTAN ÖRNEK PASAJLAR

Türk bayrağı ve Bediüzzaman


'Devlet ve millet zararına gizli cemiyet kurmak' suçlamasıyla yargılanıyordu. Olmadık ezaya cefaya, azaba tek başına dayanıyordu. Hapisteki 54 talebesinden hiçbiriyle görüş rülmüyordu. Görüşmek isteyenler, acımasızca dövülüyordu..

Camları kırık kocaman bir koğuşun dondurucu soğuğunda, âdeta ölüme terk edilmişti.

Bu sırada Cumhuriyet Bayramı gelmişti.

Hapishane müdürü, Bediüzzaman'ın kapısına bir Türk Bayrağı astırdı.

Bu bayraktan onun çok rahatsız olacağını ve olay çıkara­cağını, böylece, 'Kürtçülük' iddiasının, 'cumhuriyet düş­manlığı' iftirasının ispatı yapılmış olacaktı.

Oysaki Bediüzzaman'ın hayatı, o bayrağın temsil ettiği mana uğruna yapılmış fedakârlıklarla doluydu. Birinci Dün­ya Savaşında Ruslara karşı gönüllü alay kumandanı olarak çarpışmış ve yaralanıp esir düşmüştü. İstanbul'u işgal eden İngilizlere karşı ise, kimsenin cesaret edemediği çıkışlarla halkı uyandırmıştı.

Dolayısıyla, Bediüzzaman'ın bayrak asılmasına verdiği tepki, beklenenin tam tersine oldu. Koğuşunun kapısına Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bayrak astıran hapishane müdürüne şunları yazmıştı:

'Müdür bey, size teşekkür ederim ki, kurtuluş bayramının bayrağımı koğuşuma taktırdınız. Millî hareket günlerinde İs­tanbul'da, İngiliz ve Yunan aleyhinde yazdığım eserlerle, bel­ki bir tümen asker kadar vatana hizmet ettiğimi Ankara bil­miş ve Mustafa Kemal beni mükâfatlandırmak için iki defa Ankara'ya davet etmişti. Hatta demişti ki: 'Bu kahraman ho­ca bize lâzımdır.' Demek benim bu bayramda, bu bayrağı tak­mak, hakkımdır.'



Bediüzzaman, kendisini bayrak asarak rahatsız etmek is­teyenlere, anlayacakları dilden bir cevap vermişti, ama onları kendilerine getirebilmiş miydi? Yaptıklarından utandırabilmiş miydi? Cür'et ve cehaletlerinden dolayı özür dilemeyi be­cerebilmişler miydi acaba?

Ermeni çocuklarını kurtardı

Birinci Dünya Savaşı, medeniyetten uzaklığı gösteren kanlara kinlere ve canavarlıklara çokça şahit oldu. Doğu Anadolu bu kandan oldukça nasiplendi. Özellikle de Ermeniler, istilâsından istifade ederek, yıllarca komşuluk yaptıkları ra acımasızca saldırmışlar, hatta çocuklarını da öldürmekten çekinmemişlerdi. Müslümanlar da, bazen aynı şekilde davranıp, intikam peşinde olmuşlardı.

Savaş sırasında, Bediüzzaman'ın bulunduğu beldeye, binlerce Ermeni çocuğu toplanmıştı.

Bu durumu fark eden Bediüzzaman, hemen müdahale etti: 'Sakın dokunmayın bu masumlara! Hepsini gönderin ailelerine...' dedi.

Bu emir, ilk anda itirazla karşılandı:
'Ama onlar, bizim çocuklarımızı da öldürdüler. Ermeniler yüzünden yerimiz yurdumuz harap oldu, her şeyimizi yakıp mahvettiler!' denildi.

Bediüzzaman, 'Biz onların yaptığını yapamayız. Biz Müslümanız. Bu çocukları serbest bırakın!' diye ısrar etti.

Bu olaya şahit olan Ermeniler, gözlerine inanamıyorlardı. Olmadık acımasızlığı reva gördükleri insanlar, çocuklarını öldürmekten vazgeçmişlerdi.
Bu durumdan etkilendiler ve 'Madem onlar bizim çocuklarımıza dokunmadılar, biz de bundan sonra onların çoluk çocuğuna zarar vermeyelim.' dediler.
Bu suretle, o havalideki binlerce masum, felâketten kurtulmuş oldu.




Kitap hakkında ayrıntılı bilgi ve sipariş için: Nesil Yayıncılık

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Ayhan Bora Kaplan davasında 7 şüpheli tutuklanma istemiyle Hakimliğe sevk edildi
En çok endişe ettikleri bölgeyi açıkladı: 'Korkuyorum ki tarih yine tekerrür edecek'