'Aptal sarışın' Şeriat'tan korkmuyor

Başta Güngör ve Ruhat Mengi çifti olmak üzere Vatan'ın bir çok yazarı kara tablolar çizerken gazetenin 'aptal sarışın' rolünü oynayan yazarı demokrasi savaşı veriyor..

'Aptal sarışın' Şeriat'tan korkmuyor
'Aptal sarışın' Şeriat'tan korkmuyor
GİRİŞ 22.05.2007 09:53 GÜNCELLEME 22.05.2007 09:53

Tuğçe Baran'ın köşe yazarı

Kim gafil, kim cahil...

Bu seçimler bir geçse de bu hayhuy bir bitse, ortalık biraz yatışsa -mümkün mü bilemiyorum- çok mutlu olacağım.

Günde 200 kere “ya kardeşim, laiklerin açılma hakkı varsa diğerlerinin de kapanma hakkı vardır. Geldiklerinde bizi kapatacaklar ama paranoyasıyla insan hakları ihlal edilemez. Ayrıca bu bir laik/dinci çatışması değildir. Bal gibi bir sınıf çatışmasıdır. 80 yıldır başörtüsüne bir şey demezken kimse, başörtülüler şehirleşmeye, zenginleşmeye, mal mülk ve iş sahibi olmaya, çocuklarını sizin gibi liselere, üniversitelere göndermeye başlayıp, pekala sınıf atlayıp sonra da yetmiyormuş gibi iktidar olunca mı fark ettiniz Türkiye’nin sıkı Müslüman bir ülke olduğunu? Sıkı dindar bir millet olduğumuzu? Mevlitsiz, hocasız, kurbansız, adaksız, imam nikahsız birkaç bin kişiden başka kimsenin olmadığını? Toplumun ezici çoğunluğunun zaten dini kurallar çerçevesinde yaşadığını? Düne kadar “sevimli başörtülü köylü teyzenin” fotoğraflarını çekerken birden onun kızının veya kızı olabilecek birinin first leydi olabileceğini görünce mi Türkiye’deki aydınlık-karanlık hadisesi ilginizi çekti? Başörtülüler 80 yıldır olduğu gibi köylerinde, kasabalarında yaşasalardı, etliye sütlüye karışmasalardı, “dekoratif unsur” olarak kalsalardı yine çok ilginizi çekecek miydi kuran kursları, cehalet, gericilik, milletin sabah akşam ibadetten başka bir şey yapmıyor olması, Fettullah, şu bu..” demekten sıkıldım. Sıkıldım ama başka bir şey ne düşünebiliyorum ne de düşünmemize izin veriliyor.

Türkiye sanki AKP’den önce acayip açık saçık, acayip aydınlık, acayip bilinçli, acayip okumuş yazmış, acayip anti-dindar, nefis bir ekonomiye sahip, üniversiteleri lise üstü saçma sapan kurumlar değil, mahkemeleri süper bağımsız, anayasası acayip demokrat bir yermiş gibi.. Müslümanlık mı? O da ne diyen bir yermiş gibi..

Bildim bileli bu ülke açığıyla kapalısıyla, bikinilisi çarşaflısıyla süper cahildir, bildim bileli bu ülkede kadınların ezici çoğunluğu örtülüdür, bildim bileli kasabalarda HERKES ama HERKES yazları kuran kursuna gider, bildim bileli mevlitsiz geçen bir gün yoktur, bildim bileli hurafeler gırladır, bildim bileli Ramazan’da bu ülkenin İzmir, Ankara ve İstanbul dışındaki şehirlerinde, kasabalarında, köylerinde lokantaları kapalıdır, sokakta yemek yemek hoş karşılanmaz, bildim bileli erkek doktorlara kadınlar gitmek istemez...

Ama ne memleket batmıştır ne de İstanbul, İzmir ve Ankara “elitleri” bununla ilgilenmiştir..

Bikinimiz giyebilip rakımızı içebiliyor muyuz imbatımıza, lodosumuza karşı? Tamam o zaman..

Ne zamanki o “ıyyyy” insanlar diplerine geldi, “kıllı kolları, kısa bacakları, kocaman göbekleriyle parklarda sere serpe mangal yaptı, felllllaket bir görüntü kirliliği yarattı, yetmiyormuş gibi bir de kafasının türlü türlü örtü”, (benim laflarım değil bunlar) ve üstelik o diplerine gelen “ıyyy” insanlar da bir güzel kendilerinden birini seçti.. “Aaa! Yok yok.. Çok dinci oldu bu ülke.. İmdat!”

Akrabalarının yarısı küçük bir kasabada yaşayan ve bütün akrabaları gayet dindar, gayet hali vakti yerinde ve gayet kendine saygılı insanlar olan ve hemen hemen bütün yaz tatilleri orada geçen biri olarak bana cidden çok komik geliyor. Eskiden olmayıp da şimdi olan bir şey görmek için çok uğraşıyorum. Başörtülerin modası değişti, iğneli iğnesiz, bağlamalı, sallamalı, tek katlı, iki katlı, renkli, sade, kimisi türban dedi, kimisi sıkmabaş dedi, kimisi başka bir şey dedi ama örtü örtü olarak kafalarda HEP vardı.. Kenarı işle yemeni değil de VAKKO olunca mı batıyor? (Ki Vakko 60 yıldır servetinin büyük bir kısmını başörtüsünden kazanmıştır diyebiliriz..)

Hadise bir yer değişimidir. Kasabalarda olanın yayılması, kendilerine güvenlerinin gelmesi, süklüm püklümlüklerinin yok olması ve ayrıca evet, zenginleşip sınıf atlamasıdır. Hadise Nişantaşı Bağcılar savaşıdır.. Bağcılar’dakinin gelip Nişantaşı’nda oturmak istemesidir.. İSKİ’de, Tapu Kadastro’da, Adliye’de çalışmak istemesidir. Ve bana bugüne kadar neden onların orda olmaması gerektiğine dair makul bir açıklama yapılamadı.

Beğenirim beğenmem ayrı. Ülke böyle olsun isterim istemem ayrı. Ama kuralları hem sen koy, hem maç ona göre oynansın hem de sen gol yiyince, al topunu git. Ahlaksızlıktır bu her şeyden önce.

Milletin dinle kafayı bozup cahil cahil dolaşması, doktora orasını göstermemek uğruna hastaneden kaçıp sokakta doğurması ne kadar sinirimi bozuyorsa öteki tarafın da çekirdek çitletip yarışma programı izleyip, ömrü hayatında tek bir kitap okumayıp sonra da “biz çok aydınlıkız heyo heyo hey” mitinglerine bayraktan yapılma kıyafet kreasyonlarıyla katılması da o kadar sinirimi bozuyor. Kim daha az cahil, tümüyle şüphe içindeyim. Bu dediklerimi anlamayıp da “senin kara çarşafın gelmiş.. Soksunlar o sarı aptal kafanı burkalara da gör gününü” diye mektup atanları da son cümleme “teyit” olarak görüyorum..


tugce.baranotti@gmail.com


(Vatan)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Yapay zeka nasıl düşünüyor?
İsrail Gazze'de Kemal Advan Hastanesi çevresini vurdu, çok sayıda ölü ve yaralı var