'Türban kocaman bir YÖK yalanıdır'

Prof. Dr. Toktamış Ateş türban sorununun nasıl doğduğunu anlattı ve "Türban', Sayın Doğramacı ve YÖK'ün, 1984'te uydurdukları bir yalandan başka bir şey değildir' dedi.

'Türban kocaman bir YÖK yalanıdır'
'Türban kocaman bir YÖK yalanıdır'
GİRİŞ 25.09.2007 08:27 GÜNCELLEME 25.09.2007 08:27
Bu Habere 38 Yorum Yapılmış

Toktamış Ateş'in köşe yazısı


Başörtüsü ya da türban

Yıllardır güncelliğini yitirmeyen başörtüsü sorununun günümüzdeki boyutlarına geçmeden önce, başörtüsüyle ilgili görüşlerimi, sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira, herkes okuduklarından kendince bir anlam çıkartıyor ve yorumlamaya girişiyor.

İnsanlar, (hangi dinden olurlarsa olsunlar); tanrıların huzuruna, başlarını örterek çıkarlar. Bu olgu, tek tanrılı dinlerde de böyledir. Ve bu nedenle, cenaze vb. gibi dinsel seremonilerde, insanlar başlarını örterler. İslamiyet'ten önce, Hristiyanlık'ta da yoğun bir örtünme vardı. Günümüzde, Katolikliğin hâlâ bağnaz bir biçimde sürdüğü kimi bölgelerde, bu örtünmeyi görebiliriz. Örneğin; Güney İtalya ve Güney Fransa'nın bazı yörelerinde, kadınlar öyle örtünürler ki, bizim çarşaflı hanımlar bile, onların yanında modern ve çağdaş kalır. Evet Hristiyanlık'ta örtünme vardı fakat zaman içinde, modern yaşam çerçevesinde ve giysi çeşitlenmesi sonucunda, neredeyse ortadan kalktı.

Müslümanlığın birinci kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de, örtünmenin nasıl olacağı hakkında net bir açıklama yoktur. Bu konudaki ayet'te, kadının 'zinet (ya da ziynet) yerinin', örtünmesi gereği belirtilmektedir.

Fakat zinet yerinin neresi olduğu konusu belirsizdir. Zinet yeri kimine göre, kadının 'edep yerleridir.' Kimi, sadece saçlarının zinet yeri olduğunu söyler. Kimine göre, kadının tüm vücudu zinet yeridir. Ama bu kavramın nasıl Türkçe'ye çevrileceği konusunda, herkesin kabul ettiği bir tanım yoktur. Fakat bu kısmi belirsizliğe rağmen; kimi hanımlarımızın, başörtüsünü böylesine dinin temel gereği ve yaşamlarının en önemli şeyi olarak algılamalarını ve bu uğurda, eğitim haklarından bile vazgeçebilmelerini anlayamıyorum. Ne diyelim, inanç meselesi...

* * *

Üniversite ve yüksek okullarımızda başörtüsünden kaynaklanan sorunlar, '12 Eylül' sonrasında ortaya çıktı. 12 Eylül'ün sahte ve sözde Atatürkçüleri; bir yandan, dillerinden Atatürk ilkelerini düşürmezken; öte yandan, devrimci ve sol düşüncenin 'kazınması' için, ellerinden geleni yaptılar. Bu konudaki temel araçları da İslamiyet'ti. Sanıyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, emekli cuntacı Kenan Evren'e bir teşekkür ziyareti yapsa, Allah çok hoşnut kalır. Üstelik sevabı da olur...

Ve sonunda, Türkiye'de öyle bir noktaya gelindi ki; insanlık tarihinin en 'ileri' düşüncesi olan solculuk, içi boşaltılmış bir kavram haline dönüştürüldü ve bağnaz bir ulusçulukla kaynaştırılarak, çağın gerisine düştü.

* * *

12 Eylül yönetiminin getirdiği anlayışın bir sonucu olarak, Türkiye üniversite ve yüksek okullarında, başörtülü öğrenci sayısı hızla arttı. Kimi arkadaşlar bunu, bir tür 'modernleşme' olarak değerlendirdiler. Ben öyle görmesem bile; bence, başörtülü genç kızlarımızın sayısının artmamasına karşın, 'evden çıktılar' ve toplumsal yaşamda yer aldılar. Yani, önceleri evden dışarı bırakılmayan genç kızlarımız, okumaya başladılar. Aynı biçimde; araba kullanmaya, 'cafe'lere gitmeye vb. başladılar.

Fakat, 'serde Atatürkçülük var ya' (!), kimi üniversite yöneticileri, bundan rahatsız oldular. Başbakanlıkta, bir Nakşibendi tarikatı üyesi otururken ve kimi üniversitelere, 'tarikat ehli' (!) kimi rektörler, Atatürkçülük adına tayin edilmişken; bazı üniversitelerde, başörtüsü tartışması başladı. Bazı üniversitelerde ise, 'çıt çıkmıyor', isteyen istediği gibi örtünerek okuluna gidebiliyordu.

Ve sonunda, İhsan Doğramacı'nın pırıltılı zekası, (kendince) bir çözüm yolu buldu. 10 Mayıs 1984 tarih ve 35.527 sayıyla yayınlanan YÖK çoğunluk kararına göre; başörtüsü kullanmanın, etkin bir biçimde engellenmesi gereği üzerinde duruluyor, 'Öancak, modern bir şekilde 'türban' kullanılabileceği görüşü...' dile getiriliyordu.

Türban; kalın kumaş ya da ince deriden yapılan ve kenarları büzgülü, bir tür 'şapka' dır. Fakat bir gün sonra başörtünün adı türban oluverdi... Başörtüsünün, değişik bağlanma biçimleri vardır. Fakat nasıl bağlanırsa bağlansın, bunun adı başörtüsüdür. 'Türban', Sayın Doğramacı ve YÖK'ün, 10 Mayıs 1984 tarihinde uydurdukları bir yalandan başka bir şey değildir.


tokta@bugun.com.tr


(Bugün)

YORUMLAR 38
  • Adem Ceren 16 yıl önce Şikayet Et
    Nasıl giyinilmesi gerektiği alenen bellidir. Bunu bilmek için Kuran\'a bakmak yeterlidir. Kuran her şey için tamamlayıcıdır fakat bununlada yetinilmez ise Hadis ve Sünnet\'leri incelemek yeterlidir. Aradıklarını mutlaka bulurlar
    Cevapla
  • mehmetsiler 16 yıl önce Şikayet Et
    başörtülüler de laik olabilir.. laiklik = din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması. bir zamanlar devlet kuran kurslarını yasaklamıştı. ezan\'ın sözlerine karışmıştı. O ZAMAN LAİKLİK HAT SAFHADA İDİ(!). TÜRBANLILAR GERÇEK LAİKLİK İSTİYOR.
    Cevapla
  • Ahmet Fatih 16 yıl önce Şikayet Et
    Bir taraf yalan söylüyor ama KİM?. İnsanlar karınlarını doyurmaya çalışırken birde sorun olmayan bu iddia birileri tarafından epeydir gündem de tutuluyor. Asıl sorun üstte değil alttakilerde, kraldan daha fazla kralcı olanlar da. Şunu açık ve net iddia ediyorum ki sorun gösterilen başörtüsü sorun filan değildir. Kimlik bunalımı içerisinde git geller yaşayanların bir köprü üzerinde karşılıklı inatlaşmalarından başka bir şey değildir. Türkiye de ne laiklik problemi vardır nede baş örtüsü, tek sorun tepedeki dinazorların tepişmesidir.
    Cevapla
  • hasanates 16 yıl önce Şikayet Et
    . biri yök ü durdursun artık
    Cevapla
  • safakturk 16 yıl önce Şikayet Et
    ne konuşuyorlar anlamıyorumki. Bu salatalıklar işlerine geleni söylüyor.( Başörtüsü karşıtı kesimden bahsediyorum )Kardeşim ben yurtdışındayım.Burdada kadınlar başlarını kapatıp kiliseye giriyorlar...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Bakan Koca duyurdu: MHRS'de yeni dönem pazartesi başlıyor!
Okan Buruk'un raporu ortaya çıktı! 9 yabancı isimle yollar ayrılacak