Hikmet Kıvılcımlı'nın arşivi kurtuldu

Türk Sosyalist Hareketi teorisyenlerinden olan ama onlarca da dışlanan Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın, 1972’de Hollanda’ya kaçırılan arşivinin gizli bölümleri gün ışığına çıkarıldı.

Hikmet Kıvılcımlı'nın arşivi kurtuldu
Hikmet Kıvılcımlı'nın arşivi kurtuldu
GİRİŞ 18.04.2008 03:05 GÜNCELLEME 18.04.2008 03:05

Metin Under'in haberi


22 yılını hapiste geçiren ve 50 bin sayfalık külliyatı bulunan sosyalist teorisyen Doktor Hikmet Kıvılcımlı, 12 Mart'ta arananlar listesine alınınca yurtdışına kaçmıştı. Arkadaşı Fuat Fegan ise, Kıvılcımlı'nın emanet ettiği iki çuval dolusu arşivi, Kıvılcımlı'nın ölümünden sonra yurtdışına kaçırmıştı.


Fegan garip bir şekilde ortadan kaybolunca, eşi Latife Fegan tarafından Hollanda Uluslararası Sosyal Tarih enstitüsü'ne verilen arşivde bulunan Kıvılcımlı’nın yazdığı 'Bergsonizm' kitabı 72 yıl sonra okurlarla buluştu.



Sırada Kıvılcımlı'nın bilinmeyen başka kitapları da var. İşte 1971'de Kıvılcımlı'nın 'Bir yerlerde saklayın” cümlesiyle başlayan 37 yıllık serüven.






“Bitsin bu zindan hayatı artık!'



Göztepe Gülistan Sokak'ta, eşi Emine Kıvılcımlı’ya ait evi Laleli'de bit otele yerleşmek üzere terk ederken ağzından bu sözcükler dökülmüştü Doktor Hikmet Krvılcımlı'nın.



12 Mart Muhtırası'nın verildiği, sol görüşlü aydın ve yazarların türlü baskı ve tutuklamalara maruz kaldığı günlerdi. Hayatının yaklaşık yansı hapiste geçen, Türkiye sosyalist hareketinin en önemli teorisyenlerinden Kıvılcımlı da baskılar yüzünden evinden ayrılırken iki çuval dolusu yazı, belge ve kitabı dostu Fuat Fegan'a teslim etmişti. O an Fegan'ın sorusuna, Kıvılcımlı'nın verdiği yanıt, yıllarca süren gizemli bir hikayenin de ilk cümlesiydi:



-Ne yapalım şimdi bunları?



-Bir yerlerde saklayın işte!



Dr. Hikmet Kıvılcımlı, o günlerde siyasi baskıların yanı sıra, birkaç yıl önce yakalandığı kanserle de mücadele ediyordu ve hastalığı hızla ilerliyordu. İçinde irili ufaklı binlerce kağıda yazdığı notlarının da bulunduğu eşsiz arşivini Fegan'a bıraktıktan sonra, sıkı yönetimin baskısından kurtulmak ve amansız hastalığına çözüm bulmak amacıyla yurtdışına çıktı.



Kıvılcımlı'nın arkadaşı Suat Şükrü Kundakçı o günleri şu sözlerle anlatıyor 'Doktor evinden ayrıldıktan sonra 15 gün kadar Laleli'de bir otelde kalıp Ankara'ya gitti ve orada daha sonra beraber yurtdışına kaçacağı arkadaşlarından Orhan Aksungur'un babasının evinde kaktı. Mayıs ayında küçük bir tereyle Kıbrıs'a gitti. Sonra Lübnan'a, oradan da Suriye'ye geçti. Suriye'den sınır dışı edildikten sonra uçakla Sofya'ya, buradan da sınır dışı edilince Doğu Berlin'e gitti. Oradan da sınır dışı edildi. Fransa'ya geçip 20 gün kaldıktan sonra Yugoslavya'ya gitti. Doktor'un Yugoslavya'ya geldiği istihbaratı dönemin Yugoslavya Devlet Başkanı Tito'ya ulaşınca, Tito'nun 'Hemen bir hastaneye yerleştirilsin ve bana uygulanan prosedür uygulansın' talimatıyla Belgrad'da devlet hastanesine yatırıldı. 10-15 gün kadar daha yaşadı ve sonunda vefat etti.'



Kıvılcımlı'nın gittiği ülkelerde barınamamasının nedeni TKP yöneticilerinin hakkında olumsuz referans vermesiydi. Bunun nedenini ise şöyle anlatıyor Kundakçı: 'Doktor, 1921'den itibaren TKP yönetimindeydi. 1927de gençlik sorumlusu olmuş ve merkez komitesinin sözcülüğünü yapmıştı. Böyle bir çizgi takip edilirken Komünist Partisi içinde Nazım Hikmet ve Hamdi Şamilof önderliğinde bir muhalefet grubu teşekkül ediyor. Nazım Hikmet kamuoyunda büyük sempati toplamış bir adam. Doktor Hikmet, 'Parti etiğine uygun davranmıyorsunuz' diyerek bunlara karşı parti içinde acımasızca eleştiri yapan ilk ve tek adam. Dr. Hikmet'e karşı, kendisinin 'suskunluk konspirasyonu' dediği bir görmezden gelme politikası başladı. Adından dahi bahsedilmemeye başlandı. Yurtdışına çıktığında, TKP idarecilerinin onun aleyhinde davranmalarının temelinde bu vardı.'



Arşivi kaçıran Fuat Fegan kayıp!



Kıvılcımlı ölmeden önce Belgrad'da Fuat Fegan'la tekrar buluştuğunda ilk sorduğu, çuvalların akıbetidir. Fegan'ın olumlu cevabına çok sevinir ve en doğru hareketin çuvalları yurtdışına çıkarmak olacağını söyler. Fegan, Kıvılcımlı'nın ölümünden sonra, 1972 sonunda vasiyetini yerine getirir ve çuvalları parça parça yurtdışına kaçırır. Çok titiz bir çalışmayla, arşivin bibliyografyasını da çıkarır. Bibliyografyaya bir sunuş yazısı yazan Fuat Fegan, arşivin durumundan şöyle bahsediyor: 'Uzun yılların kahırlı yeraltı ve hapishane hayatı her şeyden önce ekonomik sorunlar yaratıyordu. Sonra, yazıları polis ve gardiyan çapulundan kurtarma endişesi de söz konusuydu. Bu şartlar altında Kıvılcımlı, eline geçirdiği her kağıda kimi zaman ambalaj kağıdına, hatta sigara paketine notlar almış, düşüncelerini yazmıştır. Ayrıca kağıdın her köşesini, mümkün olan en küçük eski yazıyla doldurmaya çalışmıştır. Bu notlar ve yazılarla dolu binlerce çeşit ebad ve türden kağıtlar, yıllarca oradan oraya taşınmış, zulalarda muhafaza edilmiş, kimileri yangınlardan zor kurtarılmıştır.'



Ancak, arşivi tanzim eden Fuat Fegan 1984 yılında aniden ve gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Yaşayıp yaşamadığı da hâlâ bilinmiyor. Kayboluşuyla ilgili çeşitli rivayetler var ama kesin bir bilgi mevcut değil. Doktor Kıvılcımlı’nın yurtdışına çıkarıldıktan sonra uzun süre Stockholm'de banka kasalarında saklanan arşiviniyse, Fuat Fegan'ın eşi Latife Fegan, bankaya borçlanarak günışığına çıkarır ve Hollanda'da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'ne (USTE) bir protokol karşılığı teslim eder.


 


İşte binbir badire atlatan bu arşivde bulunan bir felsefe kitabı, yazıldığı 1936 yılından tam 72 yıl sonra, geçtiğimiz günlerde okurlarla buluştu. Kıvılcımlı'nın Osmanlıca el yazısıyla yazdığı 'Bergsonizm - Göçen Sermaye Dervişliği' adlı kitabı yayımlayan Sosyal İnsan Yayınları yöneticilerinden Ahmet Kale, arşivde Osmanlıca ile yazılmış başka kitapların da bulunduğunu ve bunları da yayıma hazırladıklarını belirtiyor: 'Bulunan kitaplardan 'Hegel' ve 'Hapishane Etütleri' çeviri aşamasında. 1968'in kırkıncı yılı nedeniyle Kıvılcımlı'nın Dev-Genç'lilere verdiği seminerlerini ve çeşitli dönemlerde gençlik için yazdığı yazılarını da bu yıl bir kitap olarak yayımlayacağız. Ayrıca Türkiye'den kaçtığı 24 Nisan 1971'den, ölümünden 10 gün öncesine, yani 2 Ekim 1971 gününe kadar günlük olarak tuttuğu notlan yayıma hazırlıyoruz.' Kale, Sosyal İnsan Yayınları’nın Kıvılcımlı konusunda her türlü danışmanlığın verileceği bir enstitü gibi çalışma amacında olduğunu da sözlerine ekliyor.



Hayatımı Kıvılcımlı'ya borçluyum!



Sosyal İnsan Yayınları'nın ortaklarından ve '68'liler Vakfı' eski başkanı Haşmet Atahan, 72 yıl önce yazılmış 'Bergsonizm' kitabının bugüne dek tozlu raflarda kalmış olmasını hem Kıvılcımlı'nın hem de Türkiye'nin trajedisi olarak görüyor: 'Kıvılcımlı'nın Bergson'a dönük eleştirileri aynı zamanda Türkiye'de Bergson'un acenteliğine soyunan insanların da eleştirisi anlamına geliyor. Türkiye ayakları üzerinde durabilen bir ekonomiyi bir türlü yaratamadığı için, ayakları üzerinde durabilen ve düşünen insanlar da yaratamıyor. Aynı ekonomide olduğu gibi Batı'daki fikir adamlarının ve akımların da acenteliğine soyunuluyor. Bugün de etrafımızda nice yeni Bergson'lann acenteliğine soyunan ve Türkiye'nin gerçek konumunu yeteri kadar değerlendirmeden Batı takipçiliğiyle, Batı'daki fikirleri Türkiye'ye bire bir uygulamaya çalışan birçok aydın ve akımımız var. Ve bu ne yazık ki günümüzde daha da güçlenmiş vaziyette. O nedenle, Kıvılcımlı'nın Bergsonizm'dekİ eleştirileriyle günümüzdeki birçok Batı taklitçisi aydının bakışı ve mantalitesi arasında bağlantılar kurmamız mümkün olabiliyor. O yönüyle de geride kalmış bir eser değil, günümüzü de aydınlatan bir eser.'



Atahan ayrıca, kendisinin bugün hayatta olmasını da o dönemde Kıvılcımlı'nın görüşlerini benimsemiş olmasına bağlıyor:”68 gençliğinin emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesine yönelik o dönemde CIA kaynaklı birtakım provokasyonlar tezgahlandı. Polis destekli saldırılar başladı. Dinci ve ülkücü kamplarda yetişen kadrolar, devrimci gençlere saldırtırdı. Gençler sağ-sol çatışmasına yönlendirildi. Kıvılcımlı o dönemde uyarı yapmak durumundaydı. Gençlerin işçi sınıfının içerisinde olmasını, silahlı mücadeleyle bir noktaya varılamayacağını savundu. Ben o dönemde Deniz Gezmişlerle beraberdim. O mücadele içerisinde Denizlerin gittiği yola gitmemişsem, bunu Kıvılcımlı'ya borçluyum. Yani bugün hayatta olmamı da Kıvılcımlı’ya borçluyum.'



'Kıvılcımlı cuntalara karşıydı'



Kıvılcımlı'nın bilinmeyen kitaplarının gün yüzüne çıkması, tam da Ergenekon soruşturması kapsamındaki gözaltılar nedeniyle 9 Mart ve 12 Mart cuntalarının tartışıldığı günlere denk geldi. Bu nedenle, sosyalist teorisyen Kıvılcımlı'nın dönemin siyasi tartışmalarında takındığı tavrı, orduya ve cunta faaliyetlerine bakışını Kıvılcımlı'nın arşivinin saklandığı Hollanda'daki Uuslararası Sosyal Tarih Enstitüsü Türkiye Direktörü Zülfikar Özdoğan'a sorduk.



Özdoğan, Kıvılcımlı'nın Türkiye sosyalizmindeki yerini ve dönemin siyasi yelpazesini şu sözlerle anlatıyor: 'Sosyalistler içinde dönemin en büyük karakteristiği Sosyalist Devrim - Milli Demokratik Devrim (MDD) tartışmasıdır. Sosyalist Devrimciler, Türkiye'de demokratik devrimin tamamlanmış okluğunu, doğrudan Sosyalist Devrim'e geçilmesi gerektiğini, bunun öncüsünün de işçi sınıfı olacağını savunurken; MDD'ciler Milli Demokratik Devrimin tamamlanmadığını, asker - sivil zümrenin öncülüğünde bu tamamlandıktan sonra sosyalist devrime geçilmesi gerektiğini savunuyordu. TİP yöneticileri Behice Boran ve Sadun Aren Sosyalist Devrim tezini savunurken, Mihri Belli'nin MDD tezi en fazla rağbet gören fikirdi. Al Aydınlık, Ak Aydınlık, THKP-C, THKO, Doğu Perinçek hep oradan çıktı. TİP zayıf kaldı. Doktor Hikmet ise bu tartışmaların uzağında kaldı. Doktor'un bir Kuvayı Milliye çizgisi vardır. Kemalizmi anti-emperyalist alarak nitelendirir ve ikinci Kuvayı Milliye'yi savunur. Türkiye'nin emperyalizmle bağlarını koparması gerektiğini söyler. Bu anlamda Mustafa Kemalcilere değer verir.'



Ahmet Kale, Kıvılcımlı'nın dönemin cunta faaliyetlerinin hiçbiriyle ilgisi olmadığının özellikle altını çiziyor: 'Kıvılcımlı, 'Devrim Zorlaması Demokratik Zortlama' adında MDD'yi eleştiren bir kitap yazdı. Ondan sonra MDD'nin teorik olarak belini doğrultması mümkün olmadı. Kıvılcımlı'nın en çok tartışılan ama en az bilinen iki yazısından biri 13 Mart tarihli 'Ordu kılıcını attı' başlıklı yazısıdır. Bu yazıda Kıvılcımlı, muhtıranın maddelerini tek tek tartışır ve yazısını 'Dediklerini yapacaklar mı, göreceğiz. Haydi hayırlısı' diye bitirir. Çünkü gelen, o çok tartışılan 9 Mart sol cuntası mı, yoksa değil mi; bunu bilmek mümkün değil o tarihte. Türkiye solu o yazısından ötürü utanmazca Kıvılcımlı'yı cuntacılıkla suçlar. Oysa en ufak bir cuntacılık faaliyeti yoktur.'



Haşmet Atahan ise Kıvılcımlı'nın orduya bakışını şöyle özetliyor: 'Ne darbe kışkırtıcılığını, ne de ordu düşmanlığı temelindeki bir politikayı doğru bulurdu. Maalesef Türkiye'de 68'lerde biz 'Ordu gençlik el ele' diye sloganlar attığımız bir süreç yasarken, 12 Mart ve 12 Eylül süreçleri içerisinde ister istemez ordu düşmanlığı temelinde kuşaklar yetişti. Bunda 12 Mart ve 12 Eylül'ün sorumlularının çok büyük veballeri var. Olaylara özeleştiri yaparak bakmaları gerekiyor. Ordu düşmanlığı temelinde politika yapanların da olayı bir kan davası şeklinde bakmaksızın ele almaları ve bugün ordu düşmanlığı temelindeki bir politikanın geniş halk yığınlarına, emekçi kesimlere bir yaran değil , zararı olduğunu görmeleri gerekiyor.”



(Aktüel Dergisi)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
 ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Eadeh'tan F-16 açıklaması
Borsa İstanbul'dan tarihi zirve! Rekor üstüne rekor kırıldı