Böbrek yetmezliği sebepleri, tedavi yolları

Böbrek yetmezliği çok sinsi ilerliyor. Ancak idrar ve kanda yapılacak testlerle hastalık erken safhalarda yakalanabiliyor. Şeker ve yüksek tansiyon hastaları, böbreklerini mutlaka kontrolden geçirtmeliler.

Böbrek yetmezliği sebepleri, tedavi yolları
Böbrek yetmezliği sebepleri, tedavi yolları
GİRİŞ 01.04.2010 07:11 GÜNCELLEME 01.04.2010 07:11
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Emin Akdağ'ın röportajı

Böbrek, en hayati organlardan biri. Vücuttaki her türlü zararlı madde buradan ve karaciğerle dışarı atılıyor. Dünyada her yıl mart ayında çeşitli etkinliklerle toplum böbrek hastalığı hakkında bilgilendiriliyor. Konu tahminlerin çok ötesinde önem arz ediyor. Bu cümlenin daha iyi algılanması için birkaç istatistikî veri: Türkiye’deki yetişkinlerin yüzde 15,7’si bu hastalığın bir evresini yaşıyor. Organ yetmezliği içindeki hasta sayısı ise 60 binin üzerinde. Buna yılda yüzde 12 ekleniyor. Son aşamada kişi ya nakledilecek böbrek bekliyor ya da kanını diyalizle temizletiyor. Hastalık ileriki evrelerde kendini gösteriyor. Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, kişilerin yüzde 50-60’ının, bu sinsi hastalığa yakalandıklarını yetmezlik kapıyı çaldığında öğrendiklerini belirtiyor. Aslında bazı bilgileri dikkate alıp uyanık davranarak erken teşhis mümkün. Prof. Süleymanlar, “Şeker ve tansiyon hastaları, sürekli taş düşürenler, devamlı ağrı kesici kullananlar, ailesinde böbrek hastalığı olanlar, bir de 65 yaş grubu yüksek risk altında.” diyor. Diyalizdekilerin yüzde 32,5’i şeker, yüzde 27’si hipertansiyon hastası. Özellikle bu hastalar yılda en az bir defa bir nefroloji uzmanına gidip idrar ve kanlarındaki ilgili değerleri kontrolden geçirtmeliler. Sosyal Güvenlik Sistemi her türlü tedaviyi kuruşu kuruşuna karşılıyor; ancak, sağlığı kaybetmemek esas. Peki, bunun için neler yapılmalı? Böbrek rahatsızlıkları nasıl oluşuyor? Son aşamada mecbur kalınarak karından (periton) ya da makine bağlanarak (hemodiyaliz) gerçekleşen diyaliz türlerinin birbirinden ne gibi farkları söz konusu? Süleymanlar, Aksiyon’un konuya dair sorularını cevapladı.

-Böbrek neden hayati bir organ, vücudumuzdaki ana fonksiyonları nedir?

Böbrek, sağlığımız ve varlığımız için çok önemli. Her organ önemli ama böbreğin çok ciddi fonksiyonları var. Ne yaptığını üç ana başlıkta toplayabiliriz. Birinci vazifesi, vücuda girmiş yabancı maddelerin atılmasını sağlamak. İkincisi, vücut sıvılarının hacmini ve bileşimini belirleyen, kan hacmini ve tansiyonu ayarlayan esas organ. Üçüncüsü, iç salgı bezi gibi de fonksiyon görüyor. Yani hormonal fonksiyonları da var. Mesela kan imalindeki temel madde böbreklerde yapılır. Kemiklerin olgunlaşması için gereken madde de... Böbrek fonksiyonları bozulunca kansız kalıyorsunuz. Kemiklerde zayıflama ortaya çıkıyor.

-Böbrekler kanı temizliyor öte yandan, değil mi?

Proteinler üreye kadar parçalanıyor. Yan ürünler açığa çıkıyor. Bunlar böbreklerce atılıyor. Atılamazsa kanda birikiyor. Üremik toksinler diyoruz. Bu durum organizmada kalp damardan kemik ve sinire her sistemi etkiliyor.

-Bu organdaki bozulma nasıl anlaşılıyor? İlk safhalarda neler hissediliyor?

Böbrek yetmezliği erken döneminde belirti vermiyor. Taş olayı farklı, erken dönemde ağrısıyla dikkati çekiyor. Kronik böbrek yetmezliği belirtisi yok ama. Bozukluğu klinik değil, laboratuvar bulgularıyla anlıyoruz. İdrar analizi. İdrarda protein tayini; kanda da, kreatinin dediğimiz süzme fonksiyonunun değerlendirildiği maddenin ölçülmesi önem taşıyor. Üre de var ama. Onu çok faktör etkiliyor.

-O zaman ciddi bir handikapla karşı karşıyayız. Böbrek sağlığını kontrol etmek isteyenler çok hassas mı davranmalı? Yaşam tarzını mı değiştirmeli örneğin?

Bu iki ölçüm böbrek sağlığı konusunda çok önemli bilgiler veriyor. Kreatininle süzme fonksiyonunu formülle hesaplıyoruz. İki testle hastalığın varlığını ve derecesini belirleyebiliyoruz. Kan böbrekten geçiyor. Organlar içinde miligram başına en fazla kan alan organ böbrek. Böbrek kadar fazla kan alan organ yok. Sürekli deveran ediyor kan.

-Şeker ve yüksek tansiyon hastalıklarının böbrekleri etkileme sürecini anlatır mısınız?

Böbrek hastalığının geliştiği kişilerde iki hastalık öne çıkıyor: şeker ve tansiyon. Şeker birinci sırada. Her iki tipi de (Tip 1, Tip 2) etkin. Sıklığı artıyor giderek. Tip 1 oranı daha düşük ama böbreği ciddi etkiliyor. Şeker hastalarının yüzde 90-95’i Tip 2. Bu tip neredeyse salgın hâline geldi. Her iki tip de (kan şekeri bozukluğu ve bunun doğurduğu sorunlarla) metabolik ve (böbreğin iç ve genel dolaşım yapısına olumsuz etkilerle) hemodinamik mekanizmalarda ciddi hasar oluşturuyor. Hasarda genetik yatkınlık ve sigara da etkin. Sigara kullanımı şekere bağlı risk oranını yükseltiyor. Sigara böbrek hastalığının direkt sebebi değil ama zararlı. Mevcut hastalığı hızlandırıyor.

-Alkolle ilişkisi var mı?

Direkt ilişkili değil. Günde 20–25 gramın üstünde alınırsa tansiyon hastalığı oluşuyor. Tansiyon üzerinden etkiliyor.

-Tansiyon hastalığının böbrekleri etkileme süreci…

Böbrek, kan hacminin ve tansiyonun ayarlanmasında birinci derecede sorumlu. Böbrek hastalandığında vücut sıvılarının kan volümünün düzeni bozuluyor. Nedeni belirli ya da belirsiz tüm tansiyon hastalıklarında böbrek işin merkezinde; bu hastalığın ortaya çıkmasında, devamında, hızlanmasında aktif rol oynuyor. Yüksek tansiyon özellikle birtakım organları hedef alıyor. Beyni, kalbi, büyük damarları, böbreği… Böbreğin büyük damarlarında hasar meydana getiriyor. Daraltıp zarar veriyor. Küçük damarlarını kalınlaştırıp daraltıyor. Kanlanmayı bozarak böbreğin fonksiyonlarını azaltıyor.

-Şeker ya da tansiyon hastaları ömür boyu ilaca bağımlı. Bu gerçek de böbreğe ilave zarar sanırım…

Böbrek vücudu bir yandan metabolizmanın ürettiği atıklardan, diğer taraftan da dışarıdan alınan ilaç ve benzeri kimyasalların atıklarından temizliyor. Pek çok maddenin, özellikle suda eriyen ilaçların, kimyasalların ve yan ürünlerin atıldığı tek organ. İlaç tümüyle böbrekten atılıyor ve elimine ediliyorsa o ilacın böbrek hastasında kullanımında çok özen gösterilmeli. Vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırıldığı, elemine edildiği iki organ var. Suda eriyen kimyasallar böbrekten, yağda eriyen pek çok ilaç ve ilaç hammaddeleri de karaciğer yoluyla atılıyor. Yağda eriyen ilaçlar da karaciğer hastalarında daha dikkatli kullanılmalı.

-Şeker ve tansiyon ilaçları hangi kategoriye giriyor?

Elimizde çeşitli ilaçlar var. Şeker tedavisinde diyeti bir kenara bırakırsak ilaçlar iki tip. Ağızdan alınan “oral anti diyabetikler.” İkincisi insülin ve türevleri. Anti diyabetiklerin bir kısmı böbrekten atılıyor. Böbrek yetmezliği hastalarında bu ilaçlar sıkıntı oluşturuyor. Şeker hastalığı gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar da böbreği etkiliyor. Tansiyon ilaçları da aynı. Böbrek üzerinden atılan ilaçlara azami dikkat. Doz araları açılabilir.

-İlaçlar geliştirilirken bu durum ön planda tutuluyor mu peki?

İlaçların atıldığı organlar saptanmalı. İlaç kullanımı buna göre düzenlenmeli.

-Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, gereksiz ilaçtan kaçınmak en güzeli…

İlaç bilinçli tüketilmeli. Neye yaradığını bilmek kadar, hangi yollarla vücuttan atıldığı da önemli. Diğer ilaçlarla uyumu da değerlendirilmeli. İlaç tedavisi başlı başına bir sanattır. Kombine tedavi mantığı. Bir ilacın olumsuz etkisini, diğer ilacın olumlu etkisiyle düzeltmek; vücuda zarar vermeden, uyumlu kombinasyonlar yapmak tedavinin ana felsefelerinden. Rasyonel tedavide en düşük doz esastır. Her bir ilacın pek çok yan etkisi var. Bu doz ve miktara göre değişir.

-Testlerle bozukluk belirlendi, hastalığın ilerlemesi durdurulabiliyor mu?

Olayı yavaşlatma ve durdurma adına erken teşhise ihtiyacımız var. Son aşamada müdahale şansımız çok az. Ülkemizde hastalık yüzde 50–60 son aşamada öğreniliyor. İki yoldan birine başvurulacak o zaman: nakil ya da diyaliz tedavisi. Hastalığı olabildiğince erken yakalamayı ve müdahaleyle hızını kesmeyi arzuluyoruz. Bilinçli bir şeker hastası, böbrekte de sorun çıkma ihtimaline karşı böbreğini kontrol ettirip takibini yaptırırsa müdahale fırsatı doğuyor. Şeker hastasının kan şekeri çok iyi ayarlanmalı. Açlık tokluk hedeflerine harfiyen uyulmalı. Tansiyonda da tam kontrol sağlanmalı. Kan yağları yönünden de risk altında şeker hastaları. Kan yağı kontrolü de iyi sağlanırsa, hele sigarayı da keser; sağlıklı beslenir, egzersiz yaparsa, böbrek hastalığının riskini en aza indiriyoruz. Şeker ve tansiyon hastalarının yanı sıra, sürekli taş düşürenler, devamlı ağrı kesici kullananlar, ailesinde böbrek hastalığı olanlar, bir de 65 yaş grubu yüksek risk altında. Vereceğimiz mesaj şu aslında: Yüksek risk grubundakiler böbrek yetmezliğine yakalanabileceklerini öngörerek hekime başvurmayı ihmal etmemeliler. 30 yıllık hekimim, 25 yılı böbrekle geçti. Öyle vakalarım var ki, şekeri erken dönemde yakalayıp hedeflere ulaştığımızda, yetmezlik gelişimini önemli oranda geciktirebiliyoruz, hatta önleyebiliyoruz.

-Böbrek hastalığında kalıtsallılığın rolü…

Şeker ve tansiyon genetik zeminli. Böbrek hastalığının da genetik formları var. Yüz böbrek yetmezliğinin yüzde 4-5’i polikistik. Ciddi bir oran. Normal popülasyonda 400 kişide bir. Gelecekte gen tedavisiyle iyileşecek belki.

-Böbrek hastası oranı…

Yetişkinlerin yüzde 15,7’si böbrek hastası. ABD’deki oran yüzde 11.

-Çevresel faktörlerde en fazla neler böbreği etkiliyor?

Beslenme çok önemli. Örneğin tuz, yüksek kalori ve yağ yüzdesi…

-Böbreği direkt etkileyen diğer unsurlar…

Ağır metal, kurşun, cıva… Kadmiyum işçilerinde risk yüksek. Vücut kronik olaylarda baş edemiyor. Ağır metalli balıkların tüketilmesinde miktar ve periyot önemli.

-Yaşam biçimiyle alakası…

Doğrudan doğruya. Beslenme tarzı gibi egzersiz alışkanlığı da mühim. Teknolojiyi de kullanarak az hareket ediyoruz. Bilgisayar başındayız, arabalardan inmiyoruz. Obezite artıyor. Kan yağlarının dengesi bozuluyor. Şeker riski tırmanıyor. 2002’de şeker hastalığı riski yüzde 7,2 iken şimdi 12,7. Neredeyse ABD’yi sollayacağız. ABD’de diyabet oranı 25 yılda ikiye katlanmıştır. Bizde 10 yıl sürmedi.

-Doğuştan böbrek hastalığıyla dünyaya gelenlerin tedavisi…

Değişik doğuştan anomali var. İdrar yollarında görüleni, böbrek yetmezliği riski oluşturuyor. Çünkü enfeksiyona zemin hazırlıyorlar. Böbreğin gelişmemesi de bir anomali. Mesane ile idrar kanalı arasındaki kapak sistemi iyi çalışmadığında kaçak oluşuyor. Enfeksiyon yukarıya ulaşırsa böbrek iltihaplanıyor. Ne kadar tekrarlarsa, böbreğin çalışan kitlesi, enerji üreten birimleri devre dışı kalıyor.

-Taş olayı böbreği doğrudan etkiliyor mu?

Elbette. Taş hastalığı ülkemizde önemli sorunlardan biri. Pek çok nedeni var. Dört ana grupta sıralanabilir. Ama taşta böbreğin başını yiyen iki sebep var. Birincisi idrar yolarındaki tıkanıklar, darlıklar. İkincisi taş hastalığı idrar akışını bozarak enfeksiyona yol açıyor. Tekrarlayan enfeksiyonlar dolaylı yoldan böbreği etkiliyor. Birden fazla taş düşüren kişi nefrolojik yönden takibe alınmalı. Taş düşüren, kum dökenin yakın takipte tutulmasını öneriyoruz. Bu vakalarda zamanında tedbirler alınmalı. Sebep araştırılmalı. Yeterli sıvı alınmalı. Beslenmeyle ilgili müdahaleler tekrarı önler. Tıkanıklık erken teşhisle ortadan kaldırıldığında taşın böbreği harap etmesine fırsat verilemiş olunur. Önlenebilen bir nedendir. Tıkanıklıkla baş edilemediğinde, kırma ya da cerrahi müdahale gündeme gelir.

-Sıvı alımındaki ölçü nedir?

Böbreğin vücuttaki zararlı maddeleri dışarı atabilmesi için günde en az yarım litre idrar çıkarması gerekir. İdrar miktarını pek çok faktör belirler. Yeme içme alışkanlıkları. Çevresel faktörler. Günde 750–800 mililitre görünmeyen sıvı kaybı olur. Girdi ve çıktı dengelendiğinde 1,5 -2 litre sıvı alımı kâfi diyebiliriz.

-Sıvı mutlaka su olmak zorunda mı? Çay, ayran, süt vs…

Sıvı olmalı. Meyvelerin, sebzelerin büyük bir oranı sudur. Karpuzun yüzde 95’i örneğin. Onlar da sıvı girdisidir.

-Çok su içmek sakıncalı mı?

Çok su içmenin böbrekteki division ve konsantrasyon mekanizmalarını bozduğunu gösteren çalışmalar var. Böbrek sağlıklıysa yarım litre idrarla bile zararlı maddeleri atıyor. 1,5-2 litre yeterli. 2,5 litreyi aşmanın âlemi yok. Özel durumlar hariç 3 litrenin üstünü önermiyoruz.

-Aşırı sıcak ve soğuk ortamların böbreğe etkisi…

Direkt etkili olacağını sanmıyorum. Daha çok efsanevi tarafı var. Organların üşütülmesi halk arasında çok önemsenir. Akciğer ve böbreğimi üşüttüm denilir, bununla soğuğun ilgisi yok.

-Stres ve böbrek…

Direkt olmasa da tansiyon üzerinden endirekt etkisi olur.

-Çay ve kahveyi seven toplumuz… Böbrek sağlığına etkileri oluyor mu?.

Kahveye biraz vurgu yapmalıyız. Kafein tüketenlerde, yoğun kahve içenlerde; ağrı kesicilerin böbreklerdeki olumsuz etkisi çok daha fazla.

-Nefroloji uzmanı sayısı yeterli mi?

Hacim itibariyle Avrupa’daki muadil ülkeler İtalya, Almanya ve Fransa. Bu ülkelerde sayı binlerle ifade ediliyor. Bizde 300’ü geçmiyor, 280 civarında. Bini yakalamak hedef olmalı. Eğitim süreci uzun. 5 yıl dâhiliye. Üzerine 3 yıl nefroloji yan dal eğitimi alınıyor. Pek çok yan dalda sıkıntı büyük. Nefrolog sayısını yeterli bulmuyoruz. 900 civarında diyaliz merkezi var. Her merkeze bir uzman düşmeli.

-Yaklaşık 600 merkez uzmansız mı çalışıyor?

Başarılı bir çözüm ürettik bu duruma. 2005’ten bu yana 45 civarındaki merkezde istekli pratisyenlere 3 ve uzmanlara ise 6 aylık eğitim veriliyor. Sınavı başaranlar sertifika almaya hak kazanıyor. Boşluğu bu arkadaşlar dolduruyor şimdilik. İdeali takip ve tedavinin nefrologca üstlenilmesi. Bu ara çözüm dünyaya model olabilir. Arkadaşlar konuya sahip çıkıyorlar. Diyaliz kalitemiz ABD’den daha üstün, yaşam süresi itibariyle. Bu pahalı tedavinin her hastaya sunulması olağanüstü bir durum. Bir devletin gücünü gösteren unsurlardan biri. Bir devleti devlet yapan insanına verdiği değerdir. Hastalık durumunda ona sahip çıkması çok önemli. Hiçbir hastamız diyalize giremediği için ölmüyor. Hindistan ve Pakistan’da bu imkan yüzde 5 ya da 10 ile sınırlı. Ülkemizde yüzde yüz. ABD’de yüzde yüz değil örneğin.

-Diyaliz masrafı yakında sağlık bütçesine eşitlenecek gibi…

Derneğimizin iki hedefi var. Birincisi Türkiye’nin tablosunu ortaya koyup araştırmalar yapmak. Otoriteye, Sağlık Bakanlığı’na rapor hâlinde sunmak. Bakanlığın etkili adım atması sağlıklı veriyle ancak mümkün. Çalışmalarla bunu sağlıyoruz. Çalışmalarımız sürüyor. Resmini çektik, haritayı çıkardık, boyutunu ortaya koyduk. Bu bağlamda bu gerçeklerle geleceğe dönük yatırımlar yapmamız lazım. Problemin önünü kesecek tedbirler almamız gerekiyor. İkincisi halka dönük çalışmalar. Halka da ulaşmalıyız. Böbreğin önemini, böbrek hastalığını, böbrek yetmezliğini anlatmalı; farkındalık, bilinç oluşturmalıyız. 

Aktif iş adamı ve öğrencilere periton diyaliz öneriyoruz 

-Yetmezlik oluştu. Diyalize ihtiyaç var. Periton ya da hemodiyaliz seçimi neye göre belirleniyor?

Son aşamaya gelmiş hastalara en rasyonel tedavinin sunulmasında sadece tıbbi ilkeler geçerli değil. İşin psikolojik, sosyal ve ekonomik tarafı da belirleyici. Hekim hastaya ve hasta yakınına söyler. Hasta, hasta yakını ve hekim sacın üçayağıdır. Tıbbi durumlar var. Makineye bağlanarak yapılan hemodiyaliz dünyadaki gibi yüzde 85–90 oranla bizde de ağırlıklı tercih. Periton-makine oranı yüzde 90’a 10 ülkemizde. Hastanın işin içine katılmaması hemodiyalizin artısıdır. Etkili bir diyalizdir. Metabolizma yönünden herhangi bir risk yok. Şeker yüklemesi olmadığı için şişmanlık riski içermez. Ancak ciddi handikapları da söz konusu. Haftanın üç günü dört saat iş güç bırakılır. Kişi aktif ve çalışan biriyse, empati yapın. Sosyal yönden kişiyi çökertir. Diyaliz sonrası halsizlik olur. Kendini iyi hissetmesi, işine vermesi zaman alır. Aktif çalışanlar, öğrenciler, resim yapanlar periton kullanmalı. Periton hayattan kopmamayı sağlıyor. Peritonda hasta aktif olarak yardımcımız. Değişimi kendi yapıyor. Hastada herhangi bir tıbbi engel yoksa, periton diyalizi öneriyoruz.

-Tıbbi engeller nelerdir?

Peritondan diyaliz yapıldığı için, geçirilmiş bir operasyon; karın içinde yapışıklık ya da büyük bir fıtık; karın ile göğüs boşluklarını ayıran diyafragmada problem, ileri obezite ve yaşlılık, diyabetiklerde birtakım sıkıntılara yol açabilir. O vakalarda hemodiyalizi tercih ediyoruz. Bunlardan biri yoksa, karın içinde herhangi bir enfeksiyon riski bulunmuyorsa birinci tercihimiz periton. Çünkü sürekli bir diyaliz.

-Sağ kalım oranları…

Bu yönden birbirine çok yakınlar. Derneğin çalışması, peritonun lehine gibi.

-Devletin tedaviyi üstlenmesinde fark var mı?

Devlet hakikaten sosyal devlet özelliğini böbrek tedavisinde gösteriyor. Periton, hemodiyaliz ve böbrek naklini karşılıyor. Peritonun iki türü var. Standart dediğimiz günde dört defa değişim yapılanı. Diğeri otomatik, aletlisi. Daha da konforlu. Bunu öğrenci ve aktif iş adamlarına öneriyoruz. Diyaliz sadece gece boyunca yapılıyor. Gündüz hiçbir işlem yok. Gece uyurken karın zarından kanın temizliği yapılıyor. 8–9 saati diyalizle geçiyor. Geri kalanı diyalizsiz, normal bir kişi gibi. 

Böbrek yetmezliğinin merkezinde nefrolog var

-Böbrek hastalığında birincil muhatap kim?

Multidisipliner yaklaşım. Sadece nefrologlarla sınırlı değil. Kalp damar hastalıkları da devrede. Böbrek yetmezliği hastaları son döneme gelerek ölmüyor. Genellikle kalp sorunlarından yani kardiyovasküler nedenlerle vefat ediyor. Endokrinoloji uzmanları da işin içinde. Çoklu bir yaklaşım içinde olunmalı. Mahşerin dört atlısı olarak tanımlıyoruz, tansiyon, şeker, böbrek ve kalp-damar hastalıklarını. Buna bütün bakılmalı. Hepsi bir araya gelip ulusal program oluşturmalı. Birinci sırada aile ve pratisyen hekimlerinin eğitilmesi ve olaya farklı bakmaları sağlanmalı. Orkestrasını yapan nefrologdur. Kronik böbrek yetmezliğinin merkezindeki hekim nefrologdur. Ürologdan da destek alınır. Tümör ve taş olayında genel cerrahi ve ürologlar olaya dahil olur.

-Tümör oluşumunun sebepleri…

Böbrek kanserlerinde birtakım risk faktörleri var. Ağır metallere maruziyet, sigara içilmesi. Kronik böbrek hastalığında da kanser riski maalesef daha yüksek. Namert bir hastalık, genellikle erken teşhis edilemiyor. İdrarından kan gelen biri uyanık olmalı; hafife almamalı. Araştırılmalıdır. Yetişkinse, 50-60 yaşın üstündeyse mutlaka bakılmalı.

(Aksiyon)

YORUMLAR 1
  • derya bayraktar 7 yıl önce Şikayet Et
    Eşimin tahlil sonucu kretenin 2.34 ure 122 çıktı ne anlama geliyor
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Fiat Topolino Türkiye’de 449 bin TL’den satışa çıktı! İşte özellikleri...
Yeniden Refah Partisi’nde aklın yolu bir: “Büyükşehirlerde destek Cumhur’a!”