Davutoğlu: Kıbrıs'ta tüm sınırlar kalksın

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''Kıbrıs'taki bütün sınırların kalkmasını istiyoruz. Kıbrıs Rumlarına da bütün Türk limanlarının açılmasına hazırız. Karşılığında istediğimiz tek şey var:" dedi ve şu sözü verdi:

Davutoğlu: Kıbrıs'ta tüm sınırlar kalksın
Davutoğlu: Kıbrıs'ta tüm sınırlar kalksın
GİRİŞ 21.05.2010 12:14 GÜNCELLEME 21.05.2010 12:14
Bu Habere 20 Yorum Yapılmış

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kıbrıs'taki bütün sınırların kalkmasını istediklerini belirterek, ''Kıbrıs Rumlarına da bütün Türk limanlarının açılmasına hazırız. Karşılığında istediğimiz tek şey var: Bir Akdenizli olan ve Akdenizli olmak açısından Akdeniz'deki kullanma haklarına sahip olan Kıbrıslı Türklerin de limanlarının Girne'nin, Magosa'nın Ercan Havaalanının açılması... Dünya Kıbrıs Türklerine 3 liman açacak, biz Türkiye'nin bütün limanlarını Kıbrıslı Rumlara açacağız. Buna söz veriyorum'' dedi.

Ahmet Davutoğlu, İstanbul Sheraton Otelinde düzenlenen Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AAPA) Siyasi Komitesi toplantısının ''Türk Dış Politikası'' konulu oturumunda yaptığı konuşmanın ardından, soruları cevaplandırdı.

Güney Kıbrıslı bir parlamenterin, ''Eğer sınır istemiyorsanız niçin Kıbrıs ve Türkiye arasındaki limanları açmıyorsunuz, çünkü biz AB üyesiyiz. Kıbrıs Rumlarının, Annan Planı'na hayır oyu vermesinden sonra bu noktada Kıbrıs sorununu gidermek için yeni bir yaklaşım var mı? Kıbrıs Türk tarafında yeni bir cumhurbaşkanı seçildi? Adada çözüm arayışlarında bundan sonraki süreç nasıl olur?'' soruları üzerine Davutoğlu, Türkiye'nin 2004 yılında müzakereleri yeniden başlatmak ve bu konuda çok aktif bir tutumla müzakereler sonrasında da referandumda ''evet'' neticesinin alınması için elinde geleni yaptığını, bunu kimsenin reddedemeyeceğini söyledi.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Kıbrıslı Rumlar da bu barışa 'evet' demiş olsalardı, bugün ne Kıbrıs'ta bölünmüş sınır kalırdı ne kapalı liman kalırdı. Ama şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Bu barışa 'evet' demiş olan Kıbrıslı Türklerin limanları hiçbir yere açık değilken, Kıbrıslı Türkler hiçbir yere seyahat edemezken, hiçbir kültürel veya spor faaliyetine dahi katılamazken, Akdenizli oldukları halde şu masanın etrafında oturamazken, Barış Planı'na 'evet' dedikleri halde hiçbir platforma katılamazken, sadece konuyu Kıbrıslı Rumlara liman açmaya indirgemek kolay mı?

Ben şurada bir Akdenizli olarak bir Kıbrıs Türkü'nü de şu masanın etrafında görmek isterdim. Birleşmiş, barış içerisinde bir Kıbrıs'ın milletvekili olarak sizin yanınızda oturmasını isterdim. Bu niye gerçekleşmedi? Bunun gerçekleşememesinin sebebi Annan Planına 'evet' diyen Kıbrıslı Türkler mi yoksa 'hayır' diyenler mi? Kıbrıs'taki tüm sınırların kalkmasını istiyoruz. Kıbrıs Rumlarına da bütün Türk limanlarının açılmasına hazırız. Karşılığında istediğimiz tek şey var: Bir Akdenizli olarak ve Akdenizli olmak açısından Akdeniz'deki tüm limanları kullanma hakkına sahip olan Kıbrıs Türklerinin de limanlarının Girne'nin, Magosa'nın Ercan Havalimanının açılması. Dünya, Kıbrıs Türklerine 3 liman açacak. Biz Türkiye'nin bütün limanlarını Kıbrıs Rumlarına açacağız. Ama eşitlikte, özgürlükte bütün insanlara aynı hakkı tanımak şart. Aksi takdirde kuracağımız düzenin adı barış düzeni olamaz. Bunu yapmaya biz hazırız, eğer Avrupa Birliği hazırsa, eğer uluslararası toplum hazırsa, eğer Kıbrıslı Rumlar hazırsa. Biz yarın limanlarımızı açarız, ama Kıbrıs Türklerinin limanlarının açılmasını da bekleriz. Ancak o zaman kalıcı barış olur, ancak o zaman eşitlik olur.''

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kıbrıs Rum tarafının Annan Planı'na 'hayır' demiş olmasına rağmen Rum kesimi lideri Dimitris Hristofyas ile eski KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat görüşmelere başladığı zaman Türkiye olarak çok açık destek verdiklerini, bu desteğin sürdüğünü anlatarak, ''Şimdi sayın Eroğlu var. Eroğlu da Kıbrıs'ta müzakerelere kaldığı yerden devam edeceğini söyledi. Dolayısıyla Kıbrıs Rum kesiminde bir siyasi kararlılık olursa barışa ulaşmak çok zor değil. Ama herkesi eşit görerek, kimsenin kimse üzerinde hakkı olduğunu iddia etmeden. O zaman birlikte Kıbrıs'ı bir barış adası, Doğu Akdenizi de bir barış havzası haline dönüştürebiliriz'' diye konuştu.

''İRAN'IN TAHRAN KENTİNDE SAĞLANAN ANLAŞMA (URANYUM TAKASI), BELKİ DE SON 30 YILDA İRAN'IN ATTIĞI EN ÖNEMLİ ADIMDIR''

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, uranyum takasına ilişkin anlaşmanın, "belki de son 30 yılda İran'ın attığı en önemli adım olduğunu" belirterek, ''Son Tahran anlaşması, diplomasinin bir zaferidir. Yeni bir güven ortamı oluşturmuştur. Tabii ki Batı'da oluşan kaygıları anlıyoruz. Bu kaygıların giderilmesi için de elimizden gelen çabayı yapacağız'' dedi.

İstanbul Sheraton Otelinde düzenlenen Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AAPA) Siyasi Komitesi Toplantısı'nın ''Türk Dış Politikası'' konulu oturumda yaptığı konuşmanın ardından soruları yanıtladı.

Cezayirli bir parlamenterin, ''Türkiye'nin Orta Doğu sorununa ilişkin tutumu nedir? Bu bölgede barış nasıl sağlanır, özellikle Gazze'nin maruz kaldığı saldırılardan sonra...'' sorusu ile Suriyeli parlamenterin, ''Türkiye'nin rolünü takdire şayan görüyoruz. Türkiye'nin rolü Suriye hükümeti parlamentosu ve halkı nezdinde olumlu görülmektedir. Acaba Türkiye nereye vardı'' soruları üzerine, Davutoğlu, Türkiye'nin Orta Doğu'ya ilişkin tutumunun açık olduğunu ifade etti.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''1967 sınırlarına dayalı iki devletli çözüm. Bütün işgallerin bittiği, bütün yol kontrollerinin sona erdiği, Filistinlilerin insanca yaşama hakkının garanti altına alındığı, İsrail ile yan yana yaşayan bir Filistin Devleti'nin, başşehri Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti'nin kurulduğu ve barışın tesis edildiği bir Orta Doğu istiyoruz. Gazze'deki saldırılar konusunda en net tutumu alan biziz. Ama onun öncesinde, Suriye-İsrail görüşmelerini yapan da biziz. Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerini bizzat yürüten Başbakan Başdanışmanı olarak bendim. 4-5 ay içinde çok ciddi mesafeler aldık. Ama o mesafeyi almak için 2 sene iki taraf arasında onlarca ziyaret ederek, bunun altyapısını dokuyan da kişisel olarak da ben bulundum; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, (eski İsrail Başbakanı Ehud) Olmert ve (Suriye Devlet Başkanı) Beşşar Esad ile yaptığı görüşmeler sonrasında. Yarın da bunu tekrar başlatabiliriz. Ama her şeyden evvel bu barış iradesinin taraflarca deklare edilmesi lazım.

Suriye tarafının, bunu deklare ettiğini ve Türkiye'ye güvenini her zaman gösterdiğini belirten Davutoğlu, daha önce Olmert döneminde de İsrail hükümetinin bunu gösterdiğini kaydetti.

Bakan Davutoğlu, şunları söyledi:

''İsrail hükümeti, bu konuda kesin bir, görüşmeleri tekrar başlatma kararı aldıklarında ve iki tarafın da kabul ettiğinde, görüşmeleri kaldığımız yerden başlatırız. Ama hiçbir şey Gazze'deki ablukanın ve oradaki insanlık trajedisinin göz ardı edilmesini sağlamaz. Biz Gazze'deki bu durumun bir an önce düzeltilmesini, bütün uluslararası toplumun ahlaki bir sorumluluğu olarak görüyoruz. Bu konuda da elimizden geleni yaparız.''

Filistin meselesinin bölgesel tutulamayacağını belirten Davutoğlu, Kudüs şehrinin de orada olması dolayısıyla konunun bölge ötesi etkiye sahip olduğunu vurguladı.

Kudüs'ün, bütün Müslümanların kıblesi, bütün Hıristiyanların kutsal mekanı olduğunu, bütün Yahudiler için de yine kutsal mekan anlamı taşıdığını ifade eden Davutoğlu, ''Aslında Kudüs meselesini çözebilsek, 'Medeniyetler Diyaloğu'nu da 'Medeniyetler İttifakı'nı da birlikte çözeriz. Tarih boyunca Kudüs böyle olmuştur. Bundan sonra da Kudüs'ü tek bir dine tek bir etnisiteye ait gibi göstermek dünya barışına darbe vurur'' şeklinde konuştu.

Ahmet Davutoğlu, Filistin sorununun çözümünün, doğal olarak Filistin ile İsrailler arasında konuşulacağını, ancak Kudüs meselesinin bütün insanlığı ilgilendiren, medeniyetlerin barışının da sembolü olacak bir mesele olduğunu bildirdi. Davutoğlu, ''Kudüs'ün, bu şekilde, asli unsuru ve dini kimliği muhafaza edilerek, barışın merkez ve sembol şehri olması lazım. O olmadan medeniyetler ittifakı eksik kalacaktır. İşgal veya diğer politikaların zaten buna uygun düşmediği herkesçe malumdur'' dedi.

-TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ-

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin 3 yıl, 2 yıl öncesi ve geçen yılki gibi olmadığına dikkati çekerek, ortada imza atılan bir anlaşmanın bulunduğunu anımsattı.

Bu anlaşmaların TBMM'ye gönderildiğini kaydeden Davutoğlu, demokratik bir toplumda olduğu gibi Meclisin buna karar vereceğini belirtti.

Ermenistan için de aynı durumun geçerli olduğunu ifade eden Davutoğlu, ''Biz normalleşmenin gerçekleşeceğine dair inancımızı koruyoruz. Bu politikamızda da hiçbir değişiklik yok. Bu gerçekleşecek. Ama buna paralel olarak Ermenistan ile Azerbaycan arasında ihtilafların çözülmesi ve Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarıyla ilgili sorunun çözülmesi, bölgeye bütüncül bir barışın gelmesi açısından büyük bir imkan oluşturacaktır'' diye konuştu.

-''SON 30 YILDAKİ EN ÖNEMLİ ADIM''-

Davutoğlu, sorular üzerine de İran konusunda şunları kaydetti:

''İran'ın Tahran kentinde sağlanan anlaşma (uranyum takası), belki de son 30 yılda İran'ın attığı en önemli adımdır. Bu konuda uluslararası toplumun temel talepleri karşılanmıştır. Biz nükleer konuda çok net bir politika takip ediyoruz. Nükleer enerji elde etmek, barışçıl nükleer enerji elde etmek herkesin hakkıdır. Nükleer silah kimsenin hakkı değildir ve bunların çözüm yolu da diplomasidir. Son Tahran anlaşması da diplomasinin bir zaferidir. Yeni bir güven ortamı oluşturmuştur. Tabii ki Batı'da oluşan kaygıları anlıyoruz. Bu kaygıların giderilmesi için de elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Göstermeye de devam ediyoruz.''

-''NÜKLEER SİLAH İSTEMİYORUZ''-

Dün gece de birçok görüşme yaptığını belirten Davutoğlu, bu temaslarla, bu meseleyi, bölgeyi ve küresel barışı tehdit eden mesele olmaktan çıkarmaya çalışacaklarını bildirdi.

''Ümit ederiz ki herkes bu konuda pozitif bir gündemin, pozitif bir senaryonun parçası olur ve ona katkıda bulunur'' diyen Davutoğlu, ''Bölgemizde biz yeni bir savaş da istemiyoruz, yeni bir yaptırım da istemiyoruz. Nükleer silah hiç istemiyoruz. İnşallah bütün bölgedeki dostlarımızla, dünyadaki müttefiklerimizle, hem bölgemize hem küresel düzene yeni bir barış perspektifi getirmeye kararlıyız'' şeklinde konuştu.

İtalyan parlamenterin, Türkiye'deki azınlık haklarına ilişkin sorusu üzerine ise Ahmet Davutoğlu, bütün vatandaşların eşit olduğunu ve herkesin kültürünü sürdürme hakkına sahip bulunduğunu belirtti.

Son dönemde bu konuda çok ciddi adımlar atıldığını anımsatan Davutoğlu, ana dilde eğitim hakkı verildiğini, TRT'de Kürtçe yayınların başladığını, hatta yakında Balkan dillerinde de yayınların düşünüldüğünü anlattı.

''Vatandaşlar arasında herhangi bir ayırım gözetilmemektedir'' diyen Davutoğlu, özgürlük alanının genişletilmesini, hem demokratikleşmenin hem de Türkiye'nin istikrarı için zorunlu gördüklerini kaydetti.

Bu konularda da gerekli atılımların son dönemde demokratik açılım çerçevesinde yapıldığını, bundan sonra da süreceğini ifade eden Davutoğlu, gayrimüslim azınlıklar konusunda da yakın zamanda bir genelge yayımlandığını, gayrimüslim vakıfları ve diğer konularla ilgili pozitif ayrımcılık yapılması ve onlara yardımcı olunması konusunda Başbakan Erdoğan'ın genelgesinin yayımlandığını belirtti.

''TARİHİN AKIŞI BÜYÜK BİR İVME KAZANDI. EĞER KRİZLER BULUNDUKLARI YERLERDE KONTROL ALTINA ALINAMAZLARSA ÇOK KISA SÜREDE KÜRESEL NİTELİĞE DÖNÜŞEBİLİYORLAR''

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, tarihin akışının büyük ivme kazandığını belirterek, ''Eğer krizler bulundukları yerlerde kontrol altına alınamazlarsa çok kısa sürede küresel niteliğe dönüşebiliyorlar'' dedi.

Davutoğlu, Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AAPA) Siyasi Komitesi Toplantısı'nın ''Türk Dış Politikası'' konulu oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin küresel ve bölgesel düzene katkı perspektifinde çok önemli bir dönemde bulunulduğunu söyledi.

Akdeniz ve Avrupa'nın, insanlık tarihinde hep uluslararası akışın merkezinde olduğunu vurgulayan Davutoğlu, bölgenin, küresel açıdan son dönemde çok hızlı bir dönüşümün merkezinde bulunduğunu kaydetti.

Soğuk Savaşın bittiği 1989'dan bugüne geçen 20 yılda küresel düzenin yeni ve sağlam zeminlere oturduğunu söylemenin pek mümkün olmadığını ifade eden Davutoğlu, bugün gerek küresel siyasal sistem, gerek küresel ekonomik sistem, gerek küresel kültürel düzen bağlamında çok ciddi meydan okumalarla karşı karşıya olunduğunu bildirdi.

Davutoğlu, ''Her şeyden önce siyasal düzen bağlamında İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan BM yapılanmasında yeniden reformu söz konusu, ama bu reform süreci tamamlanamadı'' dedi.

1990'lı yıllarda bölgesel olarak sınırlı tutulabilen krizlerin bugün kısa sürede büyük küresel kriz haline dönüşebildiğine işaret eden Davutoğlu, 2008'de yaşanılan Gürcistan krizinin bunun en çarpıcı örneğini teşkil ettiğini anlattı.

Ahmet Davutoğlu, ekonomik anlamda da yine krizlerin küresel olarak bir anda yayılabildiğini ifade ederek, ''Tarihin akışı büyük bir ivme kazandı. Eğer krizler bulundukları yerlerde kontrol altına alınamazlarsa çok kısa sürede küresel niteliğe dönüşebiliyorlar'' dedi.

1990'lı yıllarda Balkanlar ve Kafkaslar'da yaşanan etnik çatışmaların 11 Eylül ile birlikte bütün dünyaya yayılan kültürel çatışmalar safhasına geçtiğini kaydeden Davutoğlu, ''Biz burada, bütün insanlık olarak, insanlığın temsilcileri olan parlamenterler olarak, bu siyaseti yürüten ve yönlendiren insanlar olarak çok ciddi ahlaki bir sorumlulukla karşı karşıyayız... Önümüzdeki dönemde küresel düzen nasıl bir şekil alacak'' şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ''Bugün küresel siyasal düzenin merkezi kurumu BM ise Türkiye de BM Güvenlik Konseyi üyesi. Türkiye, bütün bu küresel alanlarda sahip olduğu imkanları ve kapasiteleri kullanarak, küresel barışa katkıda bulunma çabasını sürdürecek'' dedi.

Akdeniz havzasının, Avrupa ile birlikte, küresel düzenin sorularına cevap verecek bir havza olma sorumluluğu bulunduğunu vurgulayan Davutoğlu, AB'nin bugün yoğun bir dönüşüm içinde olduğunu söyledi.

AB'nin çok ciddi meydan okuyan sorularının söz konusu olduğunu ifade eden Davutoğlu, ''AB önümüzdeki dönemde insanlık tarihinin merkezi olma konumunu sürdürebilecek mi? Küresel problemlere cevap oluşturabilecek çözümler üretebilecek mi? Siyasal anlamda etkin bir aktör olabilecek mi? Ekonomik anlamda rekabet gücü yüksek havza olma niteliğini koruyabilecek mi? Kültürel alanda yeni bir açılım sağlayacak mı? Yoksa tek kültürlü, tek dinli, kendi içine dönmüş, ekonomik rekabetini yaşlanan nüfusla birlikte kaybetmiş, siyasal alanda problemlere etki etme kabiliyetini kaybetmiş, yaşlı bir kıta haline mi dönüşecek'' diye konuştu.

Davutoğlu, Türkiye'nin, Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 için çok net hedefler ortaya koyduğunu dile getirerek, aynı hedeflerin AB ve Akdeniz için de konması gerektiğini belirtti.

Türkiye'nin düşündüğü küresel düzenin, ''kendi iç siyasal ekonomik kültürel düzeni'', ''bölgesel boyut'', ''Avrupa boyutu'' ve ''küresel boyut'' olarak sıralanabileceğini belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''AK Parti iktidarının tek bir hedefi vardır: Türkiye içinde, özgürlük-güvenlik dengesini sağlamış, siyasi meşruiyeti yüksek, aidiyet bilinci pekişmiş yeni bir siyasi ortamın oluşması. Güvenlik ve özgürlük birbirine feda edilemeyecek, insanlığın en önemli iki hedefidir. Siyasal sistemler bunları gerçekleştirmekle yükümlüdür. Geçmişte maalesef ülkemizde özgürlük alanı genişledikçe güvenlik riske edilir gibi bir kanaat yaygınlaşmıştır. Biz bu kanati yıkmak istiyoruz. Ülkemizde en geniş özgürlük alanının tüm vatandaşlarımıza tanınması ve bu özgürlük alanı içerisinde demokratikleşmenin çağdaş standartlar, Avrupa standartlarını gerçekleştirme hedefine ulaşmak istiyoruz.''

Davutoğlu, 2002'de dünyada 26'ıncı büyük ekonomik güç olan şimdi ise 16'ıncı sıraya yükselen Türkiye'nin, 2002'de komşularla sıfır problem ve çevre bölgelerde aktif rol oynama hedefi koyduğunu söyledi.

Tarihi ve coğrafi özellikleri ile özel bir konuma sahip Türkiye'nin tek bir coğrafya ile sınırlandırılmasının mümkün olmadığını kaydeden Davutoğlu, ''Türkiye bir Avrupa ülkesidir, Avrupa geleceğinin de bir parçasıdır. Biz Avrupa'nın bir parçasıyız. Bu bir vakıadır ve geleceğe dönük vakıa olmaya devam edecektir. Bu değişemez'' dedi.

Davutoğlu, Türkiye'nin aynı zamanda Asya'nın da bir parçası olduğunu, bir Balkan, Kafkas, Karadeniz, Akdeniz, Hazar ülkesi olduğunu ve Afrika'ya komşu olduğunu belirtti.

Kısa ve orta vadede, Türkiye'nin hiçbir komşusu ile bir kriz yaşamamasını hedeflediklerini anlatan Davutoğlu, son 2 yılda iki önemli aracı devreye soktuklarını ve tüm komşularla yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyleri kurduklarını bildirdi.

Ahmet Davutoğlu, bütün komşu ülkelerle en yoğun ekonomik ilişkiler içerisine girmek istediklerini belirterek, Türkiye'nin zihninde artık bir tehdit algısı olmadığını, komşu ülkelerin de zihninde böyle bir tehdit algısı olmasını istemediklerini kaydetti.

AB için son derece kritik stratejik bir sorunun bulunduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

''Önümüzdeki 20-30 yıl içinde Avrupa, küresel anlamda siyasal alanda etkili, ekonomik alanda rekabet gücü yüksek, kültürel anlanda içselleştirici ve kuşatıcı bir kimliğe sahip olacak mı olmayacak mı? Türkiye'nin, AB üyeliği aslında bu sorulara cevap niteliği taşıyacaktır. Biz AB içinde küresel ve bölgesel alanlarda, AB içinde ve onunla birlikte çözüm bulan bir aktör olmak istiyoruz. Türkiye'nin üye olduğu bir AB, bütün bölgelerde etkin, küresel alanda sesi yükselen bir AB olacaktır. Türkiye'nin üye olmadığı bir AB, kendi içine dönük, kültürel anlanda dışlayıcı, ekonomik alanda daha az rekabetçi, siyasal alanda daha az etkili bir AB olacaktır. Biz AB ile bütünleşmeye kararlıyız, ama tabii bu tek taraflı olacak değildir. Ümit ediyoruz ki AB de Türkiye'nin üyeliğine bu çok kapsamlı stratejik perspektifte bakar.''

Davutoğlu, Türkiye'nin 3 haftalık diplomatik takvimine ilişkin bazı bilgiler vererek, İstanbul'da İran gündemde olmakla beraber Somali'deki sorunun çözümü için düzenlenen konferansın bugün öğleden sonra yapılacağını, gelecek hafta, Brezilya'ya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Medeniyetler İttifakı toplantısına gideceklerini bildirdi.

Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

''Türkiye, Afrika'dan Asya'ya, Avrupa'dan Latin Amerika'ya Filistin'den Somali'ye insanlığı ilgilendiren tüm konularda 1 ay içinde ya ev sahipliği yapacak ya da yurt dışındaki toplantılara katılacağız. Perspektifimiz açıktır. Cumhuriyetimizin 100. yılına girerek kendi içinde, özgürlük-güvenlik dengesini sağlamış, çağdaş standartlarda demokrasiyi gerçekleştirmiş, çevre bölge ve ülkelere entegre olmuş bir ülke, barış içinde onların geleceğini şekillendiren bir ülke, AB içinde aktif roller üstlenmiş ve AB'nin küresel aktör haline gelmesine katkıda bulunan bir ülke, nihayet insanlığın geleceğini ilgilendiren tüm konularda tüm uluslararası platformlarda söz söyleyen bir küresel güç. Türkiye'nin gelecek vizyonu budur.''

KAYNAK: AA
YORUMLAR 20
  • kaans20 13 yıl önce Şikayet Et
    Zulme karsi cikmak,dünyanin vicdani olmak. Olaylara günlük bakmamak lazim.Türkiye ABD,Israil ve ABnin zulümlerine karsi dünyanin vicdani olmak istiyor.Ancak bu sekilde teknolojik ve ekonomik acidan bizden üstün olan bu ülkelere karsi dünyayi arkamiza alabiliriz.Bunun icinde ABD,Israil ve ABnin büyük gücleri disindaki tüm ülkelerle iyi gecinmemiz icab ediyor.Asil mesele budur.Ermeni,ekümeniklik,rum meseleleri bu büyük oyun icinde incir cekirdegini bile doldurmaz.Türkiye yolunu secmistir.Güclü ülkelere karsi dünyanin vicdani olmak.
    Cevapla
  • nizami cedit 13 yıl önce Şikayet Et
    muhsin çoruğ. biz İsraille yarışmıyoruz olaya yanlış açıdan bakıyorsun. ben şahsen İsraille yarışır bir pozisyonda olduğumuzu düşünmüyorum. ticaret bu kardeşim ne kadar az ithal edip ne kadar çok ihracat yaparsan bu bizim karımıza olur. ben İsraile hiçbirşey satmayalım aç susuz bırakalım diye bir düşünce taşımıyorum. ben diplomatik dış politika başarısını konuşuyorum. benim dış politika anlayışımda düşmanlık yok zafer var kazanç var dersini vermek var, kulağını çekmek var. yeri gelir bizimde kulağımız çekilir karşılıklı!
    Cevapla
  • nizami cedit 13 yıl önce Şikayet Et
    muhsin ağabey. yanlışın var. Ama seninle tartışmayacağım çünkü kafamı patlatamam şimdi işim gücüm var. Peki kıbrısta birşey yetişmiyor diyorsun sadece bu açıdan baksan limanların açılmasından birşey kaybetmeyiz. siyaseten kazanırız. herkes limanların, havaalanlarının kapatılması üzerinden siyaset güdüyorken yau bırakta açılsın kardeşim kıbrıs sorununun çözümüne bir katkısı olacaksa oyunları bozacaksa bırakta olsun.. kıbrıs mısır ve sudan üzerindeki haklarımızı ingilizlere bırakırken düşünmeliydik bunları..boşversene..
    Cevapla
  • GERÇEKLER 13 yıl önce Şikayet Et
    EVDEKİ UNDAN ÇUVALDAN OLURUZ. Sakın boş bulunup, saf görünüp aptallıkta bulunmayın. Geçenlerde İranla Üçlü Uranyum takas anlaşma sonrasının ertesi günü ABD, Rusya ve Çin döneklik yapıp sinsi ve gizli bir şekilde kötü niyetlerini ortaya koymadılar mı ?Sakın boş bulunup saflık gösterip elde kazanılmış hakların da elden gitmesine neden olacak APTALCA HAREKETLERDE BULUNMAYIN. Bosna da, BM sizleri koruyacak yalanını söyleyip Boşnakların silahlarını alıp, sonra da Masum Boşnakları Sırplara teslim ederek soykırım yapmalarına göz yummadılar mı?
    Cevapla
  • Ahmet Hamdi 13 yıl önce Şikayet Et
    hep merak ederdim. Bu kadar neden geziyor bu bakanlar birde ne göreyim sakaryaya uğramayan bir sakarya milletvekili 3 ay için 143 milyar harcırah almış maaş artı pirimler haric birazda bunları yazın beyler öyle güzel Din İman bahsediyorsunuzda şu gezilere yapılan masraflar ve bunlara ödenen harcırahlarıda bir yazın memleket için çalışıyorlar ne için çalışacaklar elbette cözüm arıyacak ama emekliye şuna buna 35 lira zam zor yapılırken kendilerinin aldıkları paralar dudaklar ucuklatıyor,belediye başkanlarıda aynı gezilerde
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Karamollaoğlu dönemi sona eriyor! Kongre tarihi belli oldu! İşte öne çıkan isim
Mehmet Özhaseki ile Hatay'da bir gün