Hastalarının yüzde 90'ı kızlarına adını verdi

Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak -her ne kadar kendisi ser verip sır vermese de- devletin zirvesi de dahil pek çok tanınmış ailenin doktoru... Uluslararası Albert Einstein Akademisi’nin yönetim kurulu üyesi... Kim bilir kaç bebeğin isim annesi, öğrencilerinin “Speedy Gonzales”i...

Hastalarının yüzde 90'ı kızlarına adını verdi
Hastalarının yüzde 90'ı kızlarına adını verdi
GİRİŞ 01.08.2010 14:19 GÜNCELLEME 01.08.2010 14:19

Şükran Pakkan

Marmara Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, kısa bir süre önce Einstein’in kurucusu olduğu Dünya Bilim ve Sanat Akademisi’nin 15 kişilik yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Türkiye’den seçilmiş ilk yönetim kurulu üyesi oldu. Yönetimdeki tek tıpçı. Eşi, eski bakan Cavit Kavak, “Evlenmeseydik, Harvard’a kürsü başkanıydın” diyormuş. Hayatımda böyle bir doktor, böyle bir kadın tanımadım. Tam 45 sayfa özgeçmişi var. Harika bir aile hayatı, kendisine tapan hastaları, sözünden çıkmayan asistanları, 18 ile 12 yaşlarında iki de çocuğu.... Güzelliği de cabası.

“Bir tercih yaptım, tıp okumayı seçtim ve o yolda yürüdüm” diyor. Bugün dünyanın en saygın bilim insanları arasına seçilen Prof. Dr. Kavak, yürüdüğün yolun hakkını fazlasıyla veriyor.
Daha da vereceği aşikar...

CV’niz kaç sayfa?
45. Hatta işte masamda duruyor.

Yaşınız kaç?
47.

Nerden baksanız, yaşamınızın her yılına bir sayfadan fazlası düşüyor.
Sizin gibi şaşıran çok oluyor. 45 sayfanın hikayesi de oldukça ilginç. Akademi Başkanı Prof. Dr. Jeffrey Schwartz, geçen yıl özgeçmişimi istedi, ben de 1,5 sayfalık özet gönderdim. Ardından yine arayarak kibarca daha detaylı bir özgeçmiş talep etti ve kendi CV’sini de örnek olsun diye gönderdi, baktım 33 sayfa. Enteransandır; aynı dönem Sağlık Bakanlığı’na göndermek için bir özgeçmiş hazırlıyordum, böylelikle benimki ortaya çıktı, yoksa ben de bilmiyordum bu kadar iş olduğunu.

“Barroso’nun kurul üyeliğine destek verdim, kabul edildi”

Neler var bu sayfalarda?
Uzun bir akademik yaşam var. Okullar, çalışmalar, konuşmalar, kongreler, sunumlar. Mesela tam 32 kez, dünyanın değişik ülkelerine konuşmacı olarak davet edilmişim. Dünya üzerinde konuşarak bir tur atmışım yani.

Bir kadın olarak Bilim Akademisi’ndeki tek Türk üyesiniz. Bu bize ne ifade etmeli?
Ben bunu; Türkiye ve kadın olayı olarak görmüyorum. “Şimdiye kadar ne yaptın?” sorusunun yanıtı önemli, yani sizi oraya Türk ve kadın olduğunuz için seçmiyorlar.

Orada “imza attığınız” bir iş oldu mu?
Kısa süre önce, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Bilim Akademisi’ne üyeliği teklif edildi. Ancak Amerikalılar sıcak bakmadı. Oysa Barroso akademik çalışmaları olan, çok kıymetli biri, ayrıca Türkiye’nin de AB üyeliğini destekliyor. Sonuçta, bir konuşma yaptım, üyeliğini kabul ettirdik.

Hep mi doktor olma hayaliniz vardı?
Bizim dönemimizde çok çalışkan öğrenciler her zaman tıp ya da mühendislik seçerdi. İlk tercihimi kazandığım için bu yolda yürüdüm.

“Hastaları anlayabilmek için normal doğumu tercih ettim”

Peki neden kadın doğum?
Bilinçli bir tercihtir. Kadınlarla uğraşmak istedim. Kadın objesi bana her zaman enterasan gelmiştir. Kadın doğumcularla çok direkt ve mahrem bir ilişki kuruluyor. Bana çekici gelen tarafı da çok lokal, dağınık olmayan bir branş olmasıdır. Çabuk sonuç alırsınız ve yüzgüldürücüdür. Doğum olayı zaten baştan sona bir mucize. Hızlı ve dinamik bir daldır, benim yapıma çok uygundur.

Ama sabaha karşı doğuma, tatilin ortasında ameliyata çağrılmalarınız da var...
Başta gözümü korkutan şeyler oldu. Ama insan bir şekilde başa çıkıyor. Hayatımıza o kadar sinmiş ki bu olaylar, zorluk gibi gelmiyor.

Doğumu mu, ameliyatları mı daha çok seviyorsunuz?
İkisinin de kendine göre zorlukları var, ikisini de severim. Tabi doğumun heyecanı bambaşka. Bir de elinize doğan bebekler, büyüyüp elinizi öpmeye geliyor, tarifsiz bir zevk.

Normal doğum mu, sezaryen mi?
Normal doğum daha heyecanlıdır. Bence bütün kadınların normal doğumu tatmaya hakkı var. Sağlık Bakanlığı da karar verdi; artık sadece endikasyonlu hastalara sezaryen uyguluyoruz. Şu anda da hastanede sezaryen oranı yüzde 30-35’lerde. Ama ben bu tercihin hastaya bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Artık kadınlar çok geç yaşta anne oluyor ve çok bilinçli bir hasta grubu var. Tabii sonuçta pahalı bir ameliyat. Ülke ekonomisi için maliyeti yüksek.

İki çocuğunuz var. Siz neyi tercih ettiniz?
İlk doğumum normal, ikisincisi sezaryendi.

Niye farklı tercihler?
Bir kadın ve kadın doğumcu olarak hastaları anlaman için doğum sürecini yaşaman lazım. Normal doğumu denemeliyim, hissi oluyor. İlk doğumumda 29 yaşındaydım. Ve derbeder bir hamilelik... Karnım burnumda, jinekoloji ihtisasımın son yılı ve günde dört-beş ameliyata giriyorum. Arada tansiyonum düşer, ameliyat aralarında serum takarlardı. Hatta bir gün öyle kaptırmışım ki kendimi, “Çocuklar ben niye masaya yaklaşamıyorum?” demişim ameliyatı yaparken. “Hocam karnınızdan” dediler.

Doğumlar nasıl geçti?
Dört saat yoğun sancıdan sonra doğum yaptım. Ama anladım ki terzi kendi söküğünü dikemiyor. O ağrıyı yaşamak farklı bir olay. Hastalarımı anlamama çok yardımcı oldu. İkinci bebeğim 4 kilo 200 gram olduğu için epidural anestezi altında sezaryen oldum.

“Evlenmeseydik Harvard’da kürsü başkanı olurdun”

Çocuklarınız tıp okusun ister misiniz?
Kesinlikle hayır. Çünkü çok zor. Sürekli bir belirsizlik, bir kanun değişikliği var. 50 yaşıma geldim, hâlâ öğretim üyesi mi olacağız, yoksa part time özel sektörde mi çalışacağız, belirsizliği var. Doktorların önüne her aşamada bir bariyer koyuluyor. Tam Gün Yasası çıkarmaya çalıştılar ve üniversitelerden büyük kopuş olabilirdi. Allah’tan Anayasa Mahkemesi bunu reddetti. Gerçekten çok bezdirici, o yüzden çocuklarımın doktor olmasını istemem.

İsteseniz özel hastanede veya yurtdışında çalışabilir, çok popüler bir doktor olabilirdiniz. Neden üniversitede kalmayı tercih ettiniz?
Bu benim seçimimdi. Akademisyenliğin artılarını özel sektör asla veremez. Öğrencilerle birlikte olmak, asistanlarla araştırma yapmak, onları eğitmek bambaşka bir dünya. Bundan sonra da üniversitede olacağım. Yurtdışından eşim burada olduğu için geri döndüm. Belki orada kalabilirdim. Zaten, “Evlenmeseydik, sen herhalde Harvard’da kürsü başkanıydın” diyor. Ama özel hayat seçimleri de çok önemli.

Doktor olduğunuza pişman oldunuz mu?
Asla, “İyi ki olmuşum” diyorum. Acı çekmeden bir yere gelmek mümkün değil. Her mesleğin zorlukları var, hele bir kadın akademisyen olarak yükselmek zor bir iş.


“Hastaneleri doktorlar yönetmemeli”

Bir süre üniversite hastanesinde başhekimlik de yaptınız.
Üniversite hastanelerinin yapısının toptan değişmesi gerekiyor. Hastanelerin başına doktorlar değil, profesyonel yöneticiler gelmeli. Çünkü burası koskocaman finansal bir kurum, aylık cirosu kaç trilyon. Doktorlar ne anlar para işinden? Bütün üniversite hastaneleri zararda, kârda olan tek kurum yok.

Siz zararda mıydınız?
Benim döneminde hastane kâra geçmişti. Çünkü çok sıkı denetim yaptım. Sabah ameliyata giriyorum, bir telefon geliyor :”Hocam döner sermaye toplantısına bekliyorlar.” Ayol, ameliyattayım nasıl çıkayım? Olacak iş mi? Hele cerrahi branşlarda uğraşan bir doktorun yöneticilik yapması çok zor.

“Hasta hastadır, VIP’si yoktur”

Siz aynı zamanda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kızı gibi tanınmış ailelerin doktorusunuz...
Bazı VIP hastalarımız olmuştur, ama bunlar bende saklı kalacaktır.

VIP hastaya, VIP muamelede bulunuyor musunuz?
Asla özel taleplerde bulunmazlar, diğer hastalarımız gibidir. Hasta hastadır. Aksi takdirde doktorun hata yapma ihtimali çok yüksektir, o yüzden gelen kişiyi normal hasta olarak kabul edeceksiniz. Türkiye’de hep bu işler yanlış yansıtılıyor. Hasta-doktor ilişkisi çok özeldir, benim çok ünlü hastalarım olmuştur ama bunlar hiçbir zaman basına yansımadı.

Öğrencilerim “Speedy Gonzales” derler

Kadın doğum katı hastaları zor mudur?
Ne zor, ne kolay. Hasta hastadır ve her birinin farklı bir hikayesi vardır. Benim hastalarımla çok güzel ilişkim var. Bunu nereden anlıyorum: Doğan kız bebeklerinin yüzde 90’ına benim adımı veriyorlar.

12 dakikada sezaryen yapıyormuşsunuz. Doğru mu?
12 dakika abartılı bir rakam. Ama bana öğrencilerim de “Speedy Gonzales” derler. Doğru ameliyattan daha iyi olan, doğru ve hızlı bir ameliyattır. Çünkü hastanın anestezi altında kalma süresi ne kadar kısaysa, o kadar iyi olur. Hastanın hemen ayağa kalkıp yürümesi çok iyidir. O yüzden ameliyatta hiç zaman kaybetmem.

Günde 12 saat çalışıyor
Kavak günde en az 12 saatini hastanede geçiriyor. Sabahları fakültede, öğleden sonraları ise vakıf hastanesinde çalışıyor. Günde sekiz saat uykusundan ve haftada üç gün ikişer saat sporundan asla taviz vermiyor. Tenis oynuyor, fitness yapıyor. En önemli özelliği, hastalarıyla birebir ilgileniyor, eline doğan bebekleri takip ediyor...

Milliyet - Pazar

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Ergin Ataman'a yapılan Siyonist tehdit anı kamerada: Yeni görüntüler ortaya çıktı
23 Nisan kutlamasındaki Dilan Polat rezaletine soruşturma