Jale Nejdet Erzen'den 'Çoğul Estetik'

Jale Nejdet Erzen, Çoğul Estetik'te sanata çok farklı açılardan yaklaşılabileceğini ve bunların hepsinin belli bir hakikat payı taşıyabileceğini savunuyor:

Jale Nejdet Erzen'den 'Çoğul Estetik'
Jale Nejdet Erzen'den 'Çoğul Estetik'
GİRİŞ 13.02.2012 13:33 GÜNCELLEME 13.02.2012 13:33

E Murat Çelik'in kitap kritiği

Son on yıldır Türkiye'de güncel sanatın daha bir görünür hale geldiğini gözlemleyebiliyoruz. İstanbul merkezli bu hareketlilik açılan yeni müzeler, galeriler, iyiden iyiye kurumsallaşan bienal ile kendini gösteriyor. Öte yandan Contemporary İstanbul gibi satış amaçlı sanat fuarları, Sotheby's, Saatchi Gallery gibi dünya çapında iş yapan müzayede şirketlerinin İstanbul'u da portföylerine katmaları ve Antik AŞ gibi yerli müzayede şirketlerinin Türkiye'de üretilen sanatı dünyaya sunma çabaları da bu yükselişin küresel sanat piyasası ile olan ilişkilerine dair bir şeyler söylüyor bize.

Tüm bu gelişmeler Türkiye'de daha önce bir sanat üretilmediği anlamına gelmiyor elbette. Sadece başta da belirttiğimiz gibi Türkiye'de de sanat, küresel sanat piyasasına eklemlenerek daha görülür hale geliyor. Sanatın piyasa ile ilişkisi ayrı bir soru olarak bir kenarda dursun, bu görünürlük elbet kendine bir izleyici kitlesi de oluşturuyor ve bu izleyici kitlesinin de özellikle söz konusu olan çağdaş sanat olunca, izlediği yapıtı anlamlandırmak için kılavuzlara ihtiyacı oluyor. Bu noktada görünür hale gelen sanat dünyası ile paralel olarak sanat üzerine yazılmış birçok kitap da Türkçeye çevriliyor, telif kitaplar yayımlanıyor.

DOĞU VE BATI ARASINDA

Jale Erzen'in Çoğul Estetik kitabı da geçtiğimiz aylarda yayımlandı. Erzen uzun yıllardır ODTÜ Mimarlık Bölümü'nde mimarlık ve sanat tarihi, estetik, resim ve fotoğraf üzerine dersler veriyor. Erzen aynı zamanda profesyonel bir ressam ve Ankara merkezli SANART Estetik ve Görsel Kültür Derneği'nin kurucusu. Uzun yıllar bu derneğin başkanlığını yürüten Erzen, son iki senedir de Uluslararası Estetik Kurumu'nun başkan yardımcılığını yürütüyor. SANART medya da çok görünür olmasa da çok önemli işlere imza atmış bir dernek. 2007 yılında Türkiye Estetik Kongresi'ni ve Uluslararası Estetik Kurumuyla birlikte On Yedinci Dünya Estetik Kongresi'ni düzenleyen derneğin yayınları da Türkiye'de sanat eleştirisi ve sanat felsefesi alanında oldukça kaliteli metinler sunuyor ilgilenenlere. (Bkz: www.sanart.org.tr)

İnsan özdüşünümsel bir varlık. Sadece yapan, eyleyen bir varlık olmaktan öte eylediklerinin üzerine düşünen bir varlık olmak insanı diğer canlılardan ayırıyor. Tarihin çok erken dönemlerinden beri etrafındaki dünyayı sanatla yorumlamaya çalışan insan bu yorumlama şekli üzerine de düşünüyor ve sanat felsefesi gibi bir alan çıkıyor ortaya. Çağdaş sanata geldiğimizde sanat edimi ve anlamlandırma arasındaki bu ilişki hepten çetrefilleşiyor. Sanat ediminin kendisi de özdüşünümsel bir yapıya bürünüyor. Sanat yapıtı kendi üzerine konuşuyor artık. Sanatın neliği ve ne olması gerektiği artık sanat yapıtının kendisi tarafından da sorulan bir soru haline geliyor. Sanat sadece algılanır dünyanın bir temsili olmaktan çıkıp, insan algıların dışında bir gerçeklik olup olmadığı, bu gerçekliğin temsil edilebilirliği ve bu temsil ediminin ne menemliği üzerine düşünen bir alan haline gelerek bir anlamda felsefeye yaklaşıyor.

Çoğul EstetikBu değişim sanatın izleyicisi ile olan ilişkisine de yansıyor ister istemez. Klasik sanat, izleyici tarafından dolayımsız olarak algılanabilen ve anlaşılabilen bir şeyken modernist sanatın izleyici tarafından dolayımsız anlaşılması neredeyse imkânsızlaşıyor. Çağdaş bir sanat eseri ile galeride karşılaşan izleyici eğer sanat tarihi, sanat felsefesi ve güncel sanat eleştirisi ile ilgilenmiyorsa yapıt karşısında, yapıtı anlamlandırma bağlamında neredeyse çaresiz kalıyor. Burada 'anlamlandırma' kavramına da dikkat çekmek gerek. Sanatın anlamı yapıtın içinde bir yerlerde gizli, bulunup çıkarılması gereken bir şey değil artık. Anlam izleyicinin sanat yapıtı ile yaşadığı deneyimde ortaya çıkan bir şey. Bu bağlamda artık mutlak ve tek bir anlamdan öte çoğul anlamlardan bahsediliyor. Yapıt her izleyici ile yeni bir anlam kazanabiliyor ve bu anlamların herhangi birinin yapıtın 'gerçek' anlamı olduğundan bahsedemiyoruz artık. Hangi anlamın 'gerçek' olduğunu ortaya koyacak araçlara ve yöntemlere sahip değiliz çünkü. Böyle bir çokanlamlılık da klasik sanat anlayışı ile yetişen bir izleyiciyi zorluyor ister istemez. Bu yeni anlayış karşısında izleyici yeni tanımlara, yeni referans noktalarına ihtiyaç duyuyor.

Bu noktada Erzen'in kitabı önemli bir boşluğu doldurmaya aday. Elbette Erzen'den önce de Türkiye'de estetik ve sanat felsefesi üzerine yazan yazarlar ve akademisyenler oldu. İsmail Tunalı'nın artık her biri birer klasik olmuş kitaplarının yanında, Afşar Timuçin, Bedrettin Cömert ve Hülya Yetişken gibi yazarların kitaplarından bahsetmek mümkün. Ne var ki bu kitapların birçoğu bize özellikle çağdaş sanat hakkında çok da ipucu vermiyor, daha çok klasik estetik kuramlar üzerinde duruyorlar. Erzen'in kitabı bu noktada diğerlerinde ayrılıyor ve Joseph Margolis, Arthur Danto, Alain Badiou, Ernst Cassirer, Paul Crowther gibi günümüz düşünürlerini ve onların sanat üzerine düşüncelerini de tanıtıyor okuyucuya. Sanatın sınırlanamazlığı ve tanımlanamazlığı üzerine kurulan kitap, fenomenolojik yöntemle ve karşılaştırmalı estetiğin araçlarını kullanarak sanat edimini incelemeye çalışıyor. Bu noktada kitabı diğerlerinden ayıran önemli bir farkla daha karşılaşıyoruz. Erzen kitabında yalnızca Batı düşüncesi içinde gelişen estetik söylemi değil, Batı dışı estetik yaklaşımları da sergilemeye çalışıyor. Batı'nın yüzyıllardır geliştirdiği estetik söylemin karşısında Doğu'nun bu anlamda, yoğun bir sanat pratiğine karşın, estetik söylem geliştir(e)memesini masaya yatıran Erzen, bunun Doğu'nun Batı karşısında bir eksikliği olmadığını, bu durumun kültürel farklar ile anlaşılmaya çalışılması gerektiğini öne sürüyor. Doğu ve Batı gibi ikili karşıtlıkların oldukça kaygan kullanımlar olduğunu belirten Erzen bu iki kültürün farklılıklarını ve bu farklı tutumların sebeplerini sunmakla beraber bu zıtlıkların kavuştuğu noktaları da gösteriyor okuyucuya. Japon, Çin ve İslam sanatından örneklerle zenginleştirdiği okumalarının sonunda Erzen bize yeni bir estetik okumanın kapılarını aralıyor. Bu bağlamda kitap klasik ve güncel sanat kuramlarını aktarmanın ötesinde özgün bir estetik okuma olarak da çıkıyor karşımıza.

TEMSİL SORUNU

İlk bölümünde sanatın sınırları ve tanımlarını tartışan Erzen ikinci bölümde farklı kültürlerin farklı sanat yapma şekillerini inceledikten sonra sanat felsefesinin kadim sorunu üzerinde duruyor: Temsiliyet. Bu bölümde temsil ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi farklı kültürlerin sanat pratikleri ve felsefeleri üzerinden sorgulayan kitap bir sonraki bölümde ilk çağdan günümüze sanat kuramlarını özetliyor ve az önce bahsettiğimiz Doğu ile Batı arasındaki sorunlu ilişki ve farklılaşan veya aynılaşan sanat anlayışlarını inceliyor. Bu iki kültürel coğrafya arasındaki farkı incelemek metni ister istemez modernizm ve anlam sorununa götürüyor ve bu bölümde Erzen, klasik sanat ile modern sanatta yapıt ve anlam ilişkisini özellikle modern Türk sanatından örnekleyerek irdeliyor. Anlam sorunundan sonra masaya yatırılan ise sanat yapıtının değeri, diğer bir deyişle estetik yargı problemi oluyor. Kant'tan bugüne estetik yargı üzerine söylenenleri özetleyip kendi görüşlerini de sunduktan sonra Erzen, kitabın son bölümünde çağdaş sanat ve estetik arasındaki ilişkiyi göstererek çağdaş sanatın kırmaya çalıştığı eski kalıplar ve bunların yerine sunduğu yeni anlayışları aktarıyor okuyucuya.

Sonuç olarak elimizde çok hacimli olmayan fakat oldukça yoğun içerikli bir kitap var. Sanata dair bugüne kadar süregelen tartışmaları oldukça iyi özetleyen Çoğul Estetik farklı kültürlerin sanat pratikleri ve bunların felsefi açılımlarını da konu edinerek aktarmacı bir kimlikten sıyrılıp özgün bir yapıt olarak çıkıyor karşımıza. Evrensel bir estetiğin mümkünlüğünü sorgulayan kitap küresel ve tekil bir estetik yerine evrensel ve çoğul bir estetik öneriyor ve son cümlesiyle adeta bir manifesto sunuyor okuyucuya: 'Yeni teknolojilerin ve yeni-kapitalist sistemlerin bugün artık verileri bir anda tüm dünyaya yayabilme güçleri, kültürün ve sanatın da artık küresel yani tek ve ortak bir gerçeği olduğu kanısına neden oluyor. Oysa küresellik iddiası da genelde tecimsel bir tekniğin doğurduğu, zorlama bir durum olmanın ötesine geçemiyor. Joseph Margolis'in söylediği gibi herhangi bir konuda umut edebileceğimiz tek küresellik ya da verensellik, ancak 'ötekilerin' sanatlarını ve kültürlerini kabul etmek ve tanımaya çalışmakla edineceğimiz bir açıklık anlamında mümkün olacaktır.'

(Cumhuriyet kitap)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görebilmek için bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Bayraktar TB3 test uçuşlarına devam ediyor
CHP'li belediyelerde akraba kıyağı: Liyakate değil kan bağına bakılıyor