1954 seçimi sonrası CHP'nin seçim analizi

50 yıl öncesine uzanıp CHP'nin seçimleri neden kaybettiğini değerlendiren Server Somuncuoğlu'nun açıklamalarına bakmak genel zihniyeti okumak açısından önem arz ediyor.

1954 seçimi sonrası CHP'nin seçim analizi
1954 seçimi sonrası CHP'nin seçim analizi
GİRİŞ 12.04.2014 12:41 GÜNCELLEME 12.04.2014 13:35
Bu Habere 12 Yorum Yapılmış

Zaman makinası henüz icat edilmemiş olsa da; eski dergi sayfalarının arasında dolaşmak, geçmişle bugün arasında bağ kurabilmenin bir yöntemi olabilir mi acaba? Star gazetesinden Cemil Koçak, Server Somuncuoğlu'nun CHP'nin 1954 seçimleri sonrasında aldığı hezimetin sorumlusunun okumamış halk olduğu açıklamasını gün yüzüne çıkartarak CHP'nin halktan ne kadar uzak olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

İşte Koçak'ın o yazısı:

1954 seçiminin sonucu CHP açısından yıkıcıydı; CHP'nin 1950 seçimini kaybederken kazandığı neredeyse % 40 oy oranı, bu kez daha da aşağıya inmişti. CHP beş puan daha gerilemişti. Aşağı yukarı iki partili bir sistemde bu rakam; CHP'nin bu oyları büyük ölçüde iktidar partisine kaptırdığının göstergesiydi. 50 seçim sonucunu bir kaza eseri gören CHP yönetimi açısından bu sonucun bir şekilde açıklanması gerekirdi. Özellikle de CHP seçmen tabanı böyle bir beklenti içindeydi.

CHP SEÇİMİ ANALİZ EDİYOR

CHP Meclis Grubu Başkan vekili Server Somuncuoğlu; seçimin üzerinden daha birkaç gün geçmişti ki, 22 Mayıs 1954 tarihinde, henüz çiçeği burnunda "Akis" dergisine yazdığı bir yazıda; bu işi üzerine almış gibi görünüyordu. "Akis" için çiçeği burnunda dememin nedeni, derginin 15 Mayıs'ta yayın hayatına atılmış olmasıydı. Somuncuoğlu, sonucu basit bir şekilde sunmuştu: "Seçmen çoğunluğu DP'nin iktidarda kalmasına karar verdi." 'Hepsi bu mu?' diye soracak olan okuyucularımızın biraz sabırlı olmasına ihtiyaç var. Elbette değil tabiî... Daha derin analizler için; seçimden "daha başka mânâlar çıkarabilmek için, partilerin aldıkları oy miktarlarının kesin rakamlar halinde" kamuoyuna sunulması beklenecekti.

Somuncuoğlu'na göre, seçim sonucundan "bir takım siyasî neticeler çıkarmak, halkın meyli [eğilimi] hakkında fikir edinmek için oy yekûnlarına ihtiyaç olmakla beraber, politik hayatın bugünü ve yarını bakımından daha ehemmiyetli [önemli] noktalar üzerinde durmak, o rakamlar olmasa" bile mümkündü. Galiba sadede geliniyordu. Neden mi böyle olmuştu?

Şimdi sıkı durun öyleyse, yazı şöyle sürüyordu: "Okumuş yazmışı çok olan memleketlerin rejimi diye adlandırılan demokrasi, Türkiye'de halk kütlesi içinde şimdilik selim aklı, mesnet [dayanak] olarak bulmuştur. Gelecek nesillerin çoğaltacağı aydın seçmenlerin siyasî kaderi tayin edeceği güne kadar, bundan başka dayanılacak müsbet [olumlu] bir esas bulmaya da imkân yoktur." Böylece Türkiye için demokrasinin bayağı sıkıntılı bir rejim olduğu, satır arasına sıkıştırılmıştı bile. Okumuş yazmışı çok olmadan demokrasiye geçişin baştan o kadar da doğru bir karar olmadığı adeta itiraf ediliyordu.

Dahası; halk kütlesi içinde dayanak noktası aranacak olsa, bulunacak tek nokta da aklı selimdi. Ancak gelecek nesiller, aydın seçmenlerin sayısını çoğaltacak ve o gün gelinceye kadar da yapılabilecek pek başka bir şey olamayacaktı.

SEÇMEN ÇOĞUNLUĞU DÜNYADAN HABERSİZ

Somuncuoğlu'nun analizi bu aşamada seçmenlerin niteliğine de ışık tutuyordu: "Seçmen çoğunluğunun, günlük hayat mücadelesi içinde, meselelerden dahi habersiz yaşadığını ve siyasî kanaatlerini izhar etmeye [açıklamaya] davet edildiği zaman, çapraşık bir takım hislerin baskısı altında olduğunu kabul etmek lazımdır." Yani, seçmenler, genellikle günlük ekmeğinin peşinde koşan alalede insanlar olduğundan; gündemi oluşturan meseleler hakkında hiçbir bilgileri yoktu. Siyasî görüşleri de, tam olarak ne olduğu belirlenemeyen bir takım duygusal ve karmaşık baskılar altında şekilleniyordu. Yazar, muhtemelen bu tercihin mantıklı ve rasyonel bir açıklamasının olamayacağını belirtmek istiyordu. Yoksa, neden 'his' mevzuuna bu kadar ağırlık versin ki?

Ama bir çözüm yolu vardı: "Bu durum karşısında politikacı, onu aldatarak oy alacağı yerde, ahlâka sımsıkı bağlı kalarak, hakikatleri söyleyerek, yazarak, selim aklın tam faaliyet göstermesini" sağlamalıydı. Somuncuoğlu, seçmenin oy desteğini daha çok alanların, seçmeni aldattığı kanısındaydı.

"DİPLOMALI AYDINLARIN İHANETİ"

Fakat Somuncuoğlu, sadece geniş seçmen tabanını eleştirel bir şekilde gözden geçirmiyordu. Aksine, ona göre, "diplomalı aydınlar"ın da bu sonuçta hisseleri vardı. Bu kez, seçmen tabanını gözeten, fakat aydınları yeren şu satırları yazmıştı "Birçok yazarlarımızın ortaya koydukları bir hakikati tekrar etmek yerinde olur: Türkiye'de fazilete bağlı kalan, inancını ve prensiplerini müdafaa ederek, şahsî menfaatlerini feda edenler, daha çok tahsil [eğitim] görmemiş vatandaşlardır. Diplomalı aydınlardan ön plâna gelmek şansını bulmuşların çoğu, menfaatleri uğruna, fikir, kanaat ve taraf değiştiriyorlar. Bu vaziyette kimin, kime ve nasıl rehberlik edeceği de bir mesele olarak karşımızda durmaktadır."

Yazar, bu kez de, aydınların misyonunu yerine getirememiş olmasından duyduğu hayal kırıklığını belirtmektedir. Eğitimsiz geniş yığınların aksine, küçük bir grup oluşturan 'diplomalı aydınlar' ise, çıkarları uğruna, bir bakıma misyonlarına ihanet içindedirler. Yazarın bu ithamla kimleri kast ettiği anlaşılamasa da; bir noktaya değinmeden geçmek mümkün değildir. Somuncuoğlu, 'diplomalı aydınlar'ı bu sekilde suçlarken, aslında onların eğitimsiz cahil geniş kitleye "rehberlik" görevlerini aksattığını ileri sürmektedir. Onun zihniyetinde, 'aydınlar', eğitimsiz kitleye 'rehberlik' etmeliydi ve artık bunun şimdi nasıl başarılabileceği meçhûldü.

AKİS DERGİSİNİN KOLEKSİYONU ARTIK İNTERNETTE

İyice meraklı okuyucular, elbette haklı olarak sorabilirler; bu eski dergileri kolayca edinmek mümkün müdür diye... Şimdi güzel bir haber vereceğim. Evet, "Akis derginin yayınlanan bütün sayılarını internette kolayca bulabilirsiniz. Size bu imkânı İnönü Vakfı'nın web sitesi sunuyor. Bundan birkaç ay önce İnönü Vakfı, aslında hayli meşakkatli bir iş yaptı. Metin Toker'in ünlü "Akis" dergisi koleksiyonunun tamamını tarattı ve her sayısının orijinal taramasını ilgilenenlerin kullanımına sundu. "Akis"in yayın hayatına atıldığı 1954 yılından, kapandığı 1967 yılına kadarki on dört yıllık "Akis" koleksiyonu artık sizden sadece bir 'tık' ötede bulunuyor. Böylesine bir emeğin pek de farkında olunamadığını biraz da üzülerek fark ettim. Medyada mesela, bu güzel emek haberi kendisine pek yer bulamadı. Oysa, eskiler "marifet iltifata tâbidir" derlerdi. İnönü Vakfı'nın bu takdir edilmesi gereken çabası ise, gözden kaçmışa benziyor. Her neyse, eminim "Akis" gibi döneminin önde gelen siyasî dergisinin bütününe bu kadar kolay erişim -üstelik ücretsiz!- pek çok kişinin ilgisini çekecektir.  Bu arada belirteyim ki, dönemin siyasî tarihini yazacak olan müstakbel araştırmacılar açısından da bu, beklenmedik, fakat çok yararlı bir girişim olmuştur. "Akis"in tarihi de, siyasî tarihimiz açısından olduğu kadar, basın tarihimiz açısından da çünkü başlı başına ele alınacak ve araştırılacak bir konudur. Meraklılara buradan duyuruyorum.

PEKİ, BEN NE YAPACAĞIM?

Bazen yazarlar zaman zaman okuyucularıyla dertleşirler; bu kez de ben öyle yapacağım. İnönü Vakfı'nın bu harika girişimi sonucunda; onlarca yıldır çeşitli sahaflardan, hatta kaldırım üzeri satıcılarından topladığım ve evde çok sayıda kutu içinde biriktirdiğim "Akis" koleksiyonumu ne yapacağım şimdi? Çok iyi hatırlıyorum; bir kısmını memleketim İzmir'de Basmane meydanının istasyonun çarprazında bir ara pazar günleri kurulan kaldırım satıcılarından; bir kısmını da zaman zaman Ankara'dan geldiğimde İstanbul'da Bâbıâli yokuşunda kaldırım satıcılarından almıştım. Onları, büyük torbalar içinde, biraz da ağırlığından canım çıkarak, genellikle mavi trenle Ankara'ya taşımıştım. En az otuz yıllık bir birikim... Sahaflarda köşelere yığılı dergi destelerinin arasından eşelenerek toplanan dergiler gözümün önünde şimdi. Evet, biliyorum, koleksiyonun tamamına sahip değilim; ama şaka maka birkaç yüz adet toplamıştım. Üstelik güzelce istiflemiş ve tarih sırasına bile koymuştum. Hatta bazılarının eski sahipleri, onları çok güzel ciltlemişti ve ben de kütüphanemin raflarına yerleştirmiştim. Bir gün -artık ne zaman gelecekse- işte o gün, kutularından çıkaracak ve "Akis"i de yazacaktım. Bir gün bunu da yapacağımı ümit ediyorum yani. Fakat internette bütün sayıları varken, ekrandan izlemek varken, yine de kutularından içinden çıkan tozlu dergileri mi tercih edeceğim acaba? Gençlerin biraz da küçümsemesi ihtimaline rağmen böyle mi yapacağım? 'Nasıl yani, teknolojiye ayak uydurmakta bu kadar mı geri kaldınız, kalıyorsunuz?' tarzındaki sorular karşısındaki yanıtım tam olarak ne olacak? Tamam; itiraf ediyorum; bu yazının sayısını internetten izledim. Ama yine de emin değilim işte. Bilmiyorum; tıpkı Doris Day'in dediği gibi; "che (gue) sera sera"...

YORUMLAR 12
  • her şey vatan için 11 yıl önce Şikayet Et
    ahmet kahraman kardeş. ya biz türkiye de yaşamıyoruz ya da sen.ama ben türkiye de yaşadaığıma eminim.namaz kılanların fişlendiği,işten atıldığı bir ülkede ,başörtüsü nedeniyle üniversitelerden atılan kızlarımızın olduğu bir ülkede hangi insanlar istediği inanca göre yaşıyordu anlatsana...garantörlük neredeydi bu insanlar işten ve okuldan atılırken.sen bunları benim külahıma anlat.özgürlükleri son 10 yıldır türk insanı...
    Cevapla
  • muharrem tosun 11 yıl önce Şikayet Et
    بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ Bismillahirrahmanirrahim . herkes ataları üzere hareket edermiş . chp nin kökü bellidir ardıda bellidir chp zulmün ayak sesidir.
    Cevapla
  • Bilge Kagan 11 yıl önce Şikayet Et
    demokrasi mi diktatörlük mü?. biri demis ki atatürk sayesinde...öncelikle sunu söyliyeyim:sadece korkaklar ve suclular kanunla korunma geregi duyar.atatürk rejimi tam bir tek adam yani diktatörlük rejimidir..kurulan muhalefet partileri zorla ve hile ile kapatilmistir.laiklik din özgürlügü hicbir zaman olmadi.islami yok etmek icin kullanilan bir terimdi.esas osmanlida isteyen istedigi dine inandi.bunu gayri müslimlerin sayindan anlayabiliriz.rumlarin ermenilerin yahudilerin ve tabiki müslümanlarin daha demokrat bir düzende yasadigi acik.kadilar secme hakkina kavustugunda önlerindeki tek secenek chp idi.türkiye cok partili sisteme amerikanin natoya girme sarti olarak gecmistir.ve ilk secimlerde halk düsmani chp kaybetmistir,sonra eskiden oldugu gibi darbeyle tekrar halkina karsi silah cekmistir.
    Cevapla
  • anadolubeyi 11 yıl önce Şikayet Et
    YANILMADIM. "Burnunun dibini göremiyorlar" demiştim, yanılmamışım. Bu milletin ufku geniştir, Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim eder; şu ana kadar yaptığı gibi. CHP'nin duruşu, söylemleri ve siyaset tarzı bu milletin meşrebine uygun değil. "Nereye uygun?" diye sorarsanız banko "Kuzey Kore" derim. İktidarlar milletin gönlünden geçer. Milletin gönlüne ise ancak O'nu anlayan aydınlar girer. Neden iktidar olamadıklarını anlayamayanların millete anlatacakları tek bir şey yoktur. Eğer bir taşa takılıp düşersen kabahat taşın, ikinci kez aynı taşa takılıp düşersen kabahat senindir. Millet CHP'yi asla iktidar yapmayacak, yapmamalı vesselam.
    Cevapla
  • Samil Bayram 11 yıl önce Şikayet Et
    Nacizane şiirim.90 yılın özeti.. Daha Nice 90 Yıllara Hiç durmadan hakaret ettiniz Sabah akşam küfrettiniz Kendinizi dev aynasında görüp Başkalarını aşağıladınız. Ortalığı yakıp yıkanlara Alınlarından öpüyorum dediniz Küfreden çocukları Para verip ödüllendirdiniz. Dersimliyim diye hava attınız Dersim’de havanızı aldınız Buna hiç alınmayıp Artvin’e çok üzüldünüz. Millete koyun dediniz Eyvallah dediler koydular, Ampulü söndürmeye gittiniz Elinize avize verdiler. Hiç bir projeniz yok Elinizde kaset çok Hoca efendi ile el ele Size oy yok. İktidar yok.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Suç örgütü çözüldü: İBB soruşturmasında itiraf dalgası! Sayı 25'e ulaştı
Şahin'den Anadol'a! Yeniden tasarlandılar! İşte keşke dedirten o görseller!