Ahmet Altan 'gerçek Türkleri' gördü

Ahmet Altan, yeni keşfettiği Şoray Uzun Yolda programına övgü yağdırdığı yazısında gerçek Türkleri gördüğünü belirterek, herkesi bu eşsiz programı seyretmeye davet etti.

Ahmet Altan 'gerçek Türkleri' gördü
Ahmet Altan 'gerçek Türkleri' gördü
GİRİŞ 02.01.2006 15:33 GÜNCELLEME 02.01.2006 15:33

Bu Türkler, sizin Türkler değil...


Bilmiyorum, belki de başkaları benden çok önce keşfetti ama ben yeni tiryakisi oldum.


Kanal 7’de Şoray Uzun’un yaptığı bir program var.

Öyle saatlerce karşısında oturup kahkahalarla, müthiş bir hazla, büyülenmiş gibi seyrediyorum.

Yeryüzünün başka hiçbir ülkesinde böyle bir program olabileceğini de sanmıyorum.

Seyrederken Nasreddin Hoca’nın, İncili Çavuş’un, bektaşi fıkralarının niye bu topraklardan çıktığını da anlıyorum.

Şoray Uzun çok sıcak, sempatik genç bir adam.

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde dolaşıyor.

Köylere gidip köylülerle konuşuyor.

Rastladığı herkes onun “ablası, teyzesi, annesi, haminnesi, dayısı, amcası”, o da herkesin “oğlu, kardeşi, yeğeni.”

İnanılmaz bir sıcaklık, bize özgü laubaliliğin sınırlarında dolaşan bir aile içi samimiyet var konuşmalarda.

Bahçede çapa yapan, balkonunda börek açan, fındık toplayan, mısır kıran kadınlara rastlayınca, “bizim programın formatı bir abla görünce gidip onunla konuşmaktır” diyerek yanlarına giderek “napıyon ablam” diye lafa giriyor.

Konuşmaya başlıyorlar.

Abiler, amcalar, dayılar da geliyor.

İşten, evlilikten, aşklarından, birbirlerine duydukları sevgiden, kızgınlıktan konuşuyorlar, bazen karı koca birbirlerine takılarak “atışıyorlar” kameranın önünde.

Şakalar yapılıyor.

Herhalde şu sıralarda Türkiye’nin en dertli kesimlerinden biri köylüler.


Sıkıntıdan dolayı kadınların köylerde ve kasabalarda görevleri de değişmeye başlamış.


Balata çakan, hızar kesen, kebabçıda ustalık yapan kadınlara rastlıyorsunuz.

Ama kimsenin iki göz iki çeşme ağladığını görmüyorsunuz.

Sıkıntılarını tamamen bize ait bir kalenderlikle, kaderle dalgalarını geçerek, her sorunun üstesinden gelebileceklerine duydukları gerçek bir güvenle anlatıyorlar.


Kendileriyle de çevreleriyle de alay edebiliyorlar.


Erkek kadın hepsi de güleç yüzlü insanlar.


Ne gereksiz bir alınganlıkları ne de yapay bir böbürlenmeleri var.

Kadınların istisnasız hepsinin başı bağlı ama hiçbiri de erkek görünce öcü görmüş gibi kaçmıyor, hele yaşlı kadınlar insanın içini ışıldatan bir neşeyle neredeyse Şoray’la flört ediyorlar.

Ben bu programı her seferinde keyifle seyrederken bu ülkenin medyasının, politikacısının, her türlü özeleştiri karşısında “Türklere laf söyleyemezsiniz” diye ayaklanan tuhaf milliyetçisinin kimi temsil ettiğini düşünüyorum.

Bu ülkenin medyasının, politikacısının, milliyetçisinin söz ettiği Türklerle Şoray Uzun’un programında karşımıza çıkan Türkler aynı insanlar değiller çünkü.

Medyanın, politikacıların, milliyetçilerin dünyanın gözünde yarattığı Türk imajı, rahatsız, saldırgan, kasıntı, kompleksli, alıngan, kaba, sürekli yakınan tuhaf bir insan portresi çiziyor.


Ama gördüğümüz o programdaki gerçek insanlar bu portreye hiç uymuyor.


Şoray Uzun’un dolaştığı köylerdeki insanlar sevecenler, neşeliler, şakacılar, dirençliler, samimiler, rahatlar.

Burası, kendi mezarını kazıp, taşını dikip, üstüne de ölüm tarihini yazdıktan sonra o tarihte ölmeyince, “şimdi ne olacak” diye soran Şoray’a “ben o tarihte ölmedim ama nefsim öldü” diyen sürrealist bir mizahı yaratan insanların ülkesi.

Siz medyaya, politikacılara, milliyetçilere inanmayın.

Türkler şakalaşmayı, gülmeyi, kaderle dalga geçmeyi de biliyorlar.

Denk getirirseniz Şoray’ın programına bir bakın.

Gülen Türklerin arasına siz de katılırsınız.

Gerçek Türkleri görmek sevindiriyor çünkü insanı.


Ahmet Altan / 02.01.2006 / www.Gazetem.net

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Fuat Oktay duyurdu: 5 Türk devletinden ortak karar! En üst düzeye çıkartılıyor
Erdoğan sinyali vermişti! Cezası 10 katına çıkıyor