Bahadıroğlu'ndan Meryem Aybike'ye övgü

Yeni Akit yazarlarından Yavuz Bahadıroğlu, ''Edebiyatımıza yeni bir soluk'' başlıklı yazısında Haber7 yazarlarından Meryem Aybike Sinan'a övgülerde bulundu. Sinan'ın Bahadıroğlu'nu etkileyen yönü neydi?

Bahadıroğlu'ndan Meryem Aybike'ye övgü
Bahadıroğlu'ndan Meryem Aybike'ye övgü
GİRİŞ 04.03.2011 17:59 GÜNCELLEME 04.03.2011 17:59
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Yeni Akit yazarlarından Yavuz Bahadıroğlu, ''Edebiyatımıza yeni bir soluk''
başlıklı yazısında Haber7 yazarlarından Meryem Aybike Sinan'a övgülerde bulundu.

Bahadıroğlu, geç farkettiği Meryem Aybike Sinan'ı  "kadınca' yazan bir kadın yazar' olarak tanımlarken edebi, şiirsel ve hoş üslubundan övgüyle bahsetti.

Bahadıroğlu'nun ifadeleriyle Meryem Aybike Sinan:

''Edebiyatımıza yeni bir soluk''
 
Meryem Aybike Sinan’ın ilk “deneme”sini okuduğumda, “Hah” demiştim, “nihayet kadın duygusallığını yitirmeden ‘kadınca’ yazan bir kadın yazar doğuyor”...

Meğer çoktan doğmuştu, ama ben geç fark etmiştim. Kalemi çoktan kıvamını bulmuştu.
Hatta kadın yazarlar içinde yürek ritmini tutturabilme becerisi göstermesiyle, biraz da geçmişti.
Diğer yazılarını da okumaya başladım... Kendine özgü bir stili vardı. Komplekssizdi, zarifti, duyarlıydı... Üstelik “hoş” ama “boş” konuşmuyor, fikrin felsefi boyutuyla sanatı uzlaştırıyordu.

Edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendiğimde, hiç şaşırmadım: Kelimeler oya gibiydi, cümleler şiirsel: Okurken suyun üstünde yürür gibi oluyordunuz...

Harfler damlacıklara dönüşüyor, kelimeler köpürüyor, cümleler dalgalar gibi kâh kabarıp kâh durularak şiirselleşiyordu...

Şu ifadelerine dikkat: “Ben bir yazı kaleme alırken kendi bağımdan, kendi sözcük dağarcığımdan, kendi iç dünyamdan besleniyorum. Başkalarına benzemek, başkaları gibi yazmak gibi bir derdim yok. Tarzım ve tavrım bellidir. Ruhumun yumuşak taraflarını denemelerime yansıtıyorum.

Hırçın yanlarımı asla yazılarıma yansıtmam. Gerçi öfkelerim sözcüklerle değil duygularla yüreğimi yıkayıp geçerler. Ben insanlara iyi ve güzel olandan bir demet sunmayı tercih ediyorum. Zaten yeteri kadar çirkinlik ve öfkeyi kat be kat kuşanmış durumdayız. Benim yazdıklarım unuttuklarımızdan olmalıdır muhakkak. ‘Cumba’ olmalı, ‘Cuma Akşamları’ olmalı, ‘Şakayık ‘ olmalıdır.”

“Kadınsı duyarlılık” derken, tam da bunu kastediyorum işte.

Pek çok yazar gibi, bendeniz de, hayat boyu şiirle nesir arası bir üslup aradım. Bazı yazılarımda bunu tutturduğumu sanıyorum, ama bir türlü süreklilik kazanmadı. Kalemim güncel gelişmelerin hızlı akışına dolanıp sık sık yalınlaştı.

Sonra ne göreyim: Meryem Aybike Hanım bu zengin ritmi yakalamış gidiyor. Okuru edebiyatın renkli dünyasına çekiyor. Okurken, divan şiirinin tadını emiyorsunuz.

Derken, bir kitap koydular önüme: Sinan, ilk romanını yazmış, üstelik de bana ithaf etmişti. Nedenini ise, kendisiyle röportaj yapan bir gazeteciye şöyle açıklıyordu:

“Yavuz Bahadıroğlu belki de en fazla okuduğum yazardır. Özellikle lise yıllarında Yavuz Ağabeyin romanlarının müptelasıydım. Bir romanı bitmeden ikincisini arardım. Buhara Yanıyor romanı bittiğinde devamını bulamadığım için oturup ağladığımı hatırlıyorum. Bu nedenle hem saydığım romancılar içinde kendilerinin (Allah uzun ömürler versin) yaşıyor olmasından dolayı böyle bir jestte bulunmak istedim.

Biz, yaşarken görmezden gelip, vefat ettiklerinde arkalarına destanlar döşeyen bir milletiz ki, ben bunu asla tasvip etmiyorum. Ahrete göçen sanatkârların arkasından sadece dua ederim. Çünkü diğer övgülere artık ihtiyacı kalmamıştır. O övgüler insanın sağlığında moral kaynağı olabilir, sanatçıyı motive edebilir, öldükten sonra işe yaramaz diye düşünenlerdenim.”

Henüz tanışmamıştık oysa. İthafı titrek bir heyecanla okuduğumda, “Vefa”nın sadece İstanbul’da bir semt adı olmadığını, bazı yüreklerde hâlâ hayatiyetini sürdürdüğünü anladım ve sadece edebiyatımızın değil, insanımızın da geleceği açısından mutlu oldum.

Nesil Yayınları’ndan çıkan “1453: 3 Nisan’dan 29 Mayıs’a Fetih Günlüğü” isimli ilk romanını okuduğumda yüreğini kelimelerle doldurmuş bir “romancı” ile karşı karşıya olduğumu gördüm. Ardından “Hür Adam” (Paradoks Yayınları) yayınlandı.

Kesin olarak anladım ki, karşımda, yürek ritmini cümlelere dökebilen bir “kadın yazar” var... “Kadın”lık bir “cinsiyet” halidir, ama “kadın yazar” olmak zordur!

Neden derseniz, pek çok “kadın” yazarımızın “kadınca” incelikten ve duyarlılıktan kısa süre içinde uzaklaşıp duyarsızlaşarak “erkeksi”leştiğine şahit oldum.

Sanırım “yazın” dünyamızın erkek hâkimiyetinde olması böyle bir sonuç doğuruyor.
Meryem Aybike Hanım şu ana kadar bu tuzağa düşmedi. Kalemi bu kıvamı yakaladığına göre de umarım hiç düşmez.

Hakkında bir değerlendirme yapmak için bunca zaman beklememin sebebi de zaten budur: “Erkeksileşme” tuzağına düşmeyeceğinden emin olmak istedim.
Yolu açık olsun.

YENİ AKİT

YORUMLAR 3
  • noter tasdikli yorumcu 13 yıl önce Şikayet Et
    okurlen suyun üstünde durur gibi. olmak istiyorum, kitabın adını görmedim. iki yazara da saygılar.
    Cevapla
  • demokrat 13 yıl önce Şikayet Et
    kesinlikle.... Aybike Hanım kesinlikle budur. biz de bu nedenle kendilerini çok seviyoruz. Gerçekten de Türk edebiyatının en zarif ve kadın yazarıdır şu anda. teşekkürler yavuz Bahadıroğlu, aynı saftayız.
    Cevapla
  • Ali Yalım 13 yıl önce Şikayet Et
    Şiirsel. Bu -sel ve sal ekini dilimize bela eden Ecevitttir, Tarihi konuları tarihsel yaptılar ilmi meseleyi bilimsel dediler maksat dili tarihten koparmak, bu sel ekini kullanan edebiyat eleştirisi yapıyorsa üstelik eski dili muhafazayı düstur haline getirmiş bir mesleği temsil etme gayretindeyse olllllmaz. Şiirselleştirmek ne demektir, Allah bize dilimizi iade etsin, türkçeyi katledenlerin dilni kullanmayıda terkettirsin
    Cevapla
DİĞER HABERLER
AK Parti'den İsrail'in alçak paylaşımına sert tepki: Katliam şebekesini rahatsız ediyor
Hababam Sınıfı'nın efsane sahnesi gerçek oldu!