Yemen'deki Husiler kimdir?

Ortadoğu’da kartların yeniden karıldığı bir dönemde Yemen’de ortaya çıkan Husiler kimdir?

Yemen'deki Husiler kimdir?
Yemen'deki Husiler kimdir?
GİRİŞ 10.04.2015 10:03 GÜNCELLEME 10.04.2015 15:00
Bu Habere 59 Yorum Yapılmış

Serkan Üstüner'in haberi...

Yemen’de İran ve Körfez ülkelerini karşı karşıya getiren ve sonrasında Türkiye’nin de müdahil olduğu Yemen olayında ortaya çıkan tablo bölgede hareketliliğin devam edeceğinin en büyük göstergesi.

ERDOĞAN'IN YEMEN HAMLESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yemen’deki Husilere yönelik İran’a uyarısı ve ardından Tahran ziyaretinde verdiği mesajlar, Ruhani ve Hamaney’le yaptığı ikili görüşmelerde Yemen’de Husiler’e verilen desteğin çekilmesi ve ülkenin demokratik bir yaşama kavuşması gerektiğinin altını çizdi ve önemli sözler aldı. Peki kamuoyunda herkesin konuştuğu bu Husiler kim?

Ortadoğu’da kartların yeniden karıldığı bir dönemde Yemen’de ortaya çıkan Husiler kimdir? Türkiye’de bu alandaki en önemli isimlerden biri olan Prof. Zekeriya Kurşun, Şii mezhebinin üç kolundan biri olan Zeydiliği ve buna mensup olan Husileri anlattı.

ZEYDİLER KİMDİR?

Zeydîlik Şiî mezhebinin üç kolundan birisidir. Şiiler, Hz. Ali’den sonra gelen imamların sayısında ihtilafa düşmüşlerdir. Bunlardan on iki imamı benimseyenlere İmamiye (İsna aşeriye), yedi imamı benimseyenlere ise İsmailliye denilmektedir. Zeydiler ise dördüncü imamdan sonra (Ali, Hasan, Hüseyin ve Ali) imametin Zeyd’e geçtiğini iddia ederek, diğer Şii guruplardan farklılaşmışlardır. Onlara göre Şiilikte ayırıcı bir unsur olan İmamlık, yani devlet başkanlığı Ali-Fatıma soyundan devam etmelidir.

YEMEN'İN EN ESKİ KABİLELERİNDEN BİRİ

Yemenin kuzeyindeki Sa'da bölgesi kadim Zeydi yurdudur. Zira ortaçağlarda Iran taraflarında tutunamayan Zeydi imamlar ilk defa buraya gelerek hâkimiyet tesis etmişlerdir. Onbeşten fazla Zeydi imamın Mezarı ve Zeydilerın kutsadıkları ziyaretgâhları bu bölgededir. Bu yüzden. Tarih içinde Zeydiliğin yurdu veya dayandığı bölge hep Sa'da olmuştur. Nitekim Sana taraflarında tutunamayan imamlar daima bu bölgeye iltica ederlerdi. Modern tarihin son Zeydi İmamı da Cumhuriyetçiler tarafından 1962 yılında bir darbe ile indirilince bu bölgeye kaçarak iddiasını sürdürür. Son Zeydi İmamı Bedr buraya sığındığında Sanaya karşı savaşmak için müttefik kabilelere ihtiyaç duyduğunda burada Husi ailesinden (Hasan el Husi ) yardım alır. Böylece Husiler siyaset ile tanışmış olurlar. Ancak Husiler siyaset sahnesine 1986 yılında Sa'da'a kurdukları medresede bir siyasi-fikri harekete dönüşürler. Her halükarda Husiler Yemenin Eski Zeydi kabilelerinden olup buraya dışardan gelmemişlerdir

İLK ÇIKIŞ TARİHLERİ 911

Esasında Zeydîlik de birçok inanç gibi ilk defa Hz. Ali’nin bir müddet yaşadığı Kufe’de ortaya çıkmıştır. Ancak çıkışından uzun yıllar sonra Yemen’de yayılmıştır. 911 yılında İmam Hadî Yahya b. Hüseyin, Yemen taraflarına giderek, kabileler arasında Zeydîliği yaymıştır. Dağlık ve siyasi otoriteden uzakta “Yukarı Yemen” olarak bilinen bölgedeki kabileler arasında ilgi gören bu yeni inanç biçimi aynı zamanda onlara siyasi bir birliktelik de sağladığı için hızla taraftar bulmuştur. Yemen’de hükmeden hemen her idare bu mezhep mensuplarının direnci ile karşılaşmıştır. Yayılmacı ve çatışmacı kimliklerinden dolayı da daima bütün Yemen’i idare etmeye niyetlenmişlerdir. Oysa idareciler ve orta ve güneyde yaşayan halkın büyük çoğunluğu Sünnî idi ve onları engellemekteydi. Bu durum da iki taraf arasında çekişmelerin sürekliliğine neden olmuştur. Bu yüzden Yemen’de idare sık sık el değiştirmiştir.

OSMANLI İLE ÇATIŞTILAR

Osmanlı asırlarında, Osmanlı idarecilerinin sürekli Zeydiler ile mücadele etmeleri bunun en bariz örneğidir. Kuşkusuz bu çekişmenin ardında yatan bir çok neden olmakla birlikte ana motivasyon, İmamet hakkının (yani Halifeliğin) Hz. Ali’nin soyundan birisinde bulunmasına olan inançta yatmaktadır. Buna rağmen Osmanlı Devleti uzun yıllar Zeydileri kontrol etmeyi başararak en azından şehirlere uzanan idarelerine son vermiştir. Onlar da sistemden uzak kalmak için erişilmez dağlık alanları mekan tutmuşlardı. Fırsat bulduklarında Osmanlı idare merkezlerine karşı savaş açmaktaydılar. 1635 yılında Kuzey Yemen’deki Zeydîlerin kısmen diğer Yemenliler ile de yaptıkları ittifaklarla Osmanlı kuvvetlerine karşı galibiyetler elde etmesi Zeydi İmamlığını yeniden güçlendirdi. Bu süreçte bölgede idareyi doğrudan yürütmenin mümkün olmadığını gören Osmanlı Devleti de geri çekilerek, vassal bir yönetim tarzını benimsedi.

HUSİLER NE İSTİYOR?

Husiler, başkent Sana’nın 240 km uzağında kuzeyde bulunan bir Zeydi guruptur. Zannedildiği gibi yeni ortaya çıkmış bir gurup değildirler. Sa’da bölgesinde yaşamakta olan kabilelerdendirler ki, bu coğrafya tarih boyunca merkezi idarenin en az hissedildiği ve Zeydi imamların özgürce hareket edebildiği yer olmuştur. Ancak Husilerin radikal görüşleri ile siyaseti birleştiren fikirleri nispeten yeni sayılabilir. Zeydilerin son İmamı Bedr’in darbe ile görevden indirilmesi sırasında kuzeye kaçarak ittifak yaptığı gurupların başında Husiler gelmektedir. İmam Bedr uzun yıllar süren isyan ve iç savaşta bu gurubun şeyhi olan Hasan el Husi’nin ciddi yardımlarını alırken ilerde oluşacak yapıda kendilerine geniş haklar tanıyacağını da vadetmişti. Nitekim bölgeye sevk edilen Mısır askerlerine bunlara dayanarak karşı gelmişti. İronik bir biçimde, bugünkü manzaranın aksine İmam Bedr ve dolayısıyla Husiler o zaman hem Suudi Arabistan’dan ve hem de Mısır’ın baş düşmanı İsrail’den yardım alıyorlardı. İran’dan finans ve silah desteği alan genç Husilerin bunu ne kadar bildikleri meçhul ama babalarının uzun yıllar Mısır kuvvetlerine karşı -özellikle 1964-1966 yılları arasında- bu yardımlar ile savaştığını tarih kaydetmiştir.

İMAMLIK ANCAK DEVRİM VE İSYANLA MÜMKÜN

Geleneksel Zeydi anlayışına sahip iken, zaman içinde Yemen merkezi idaresinin kendilerine uyguladığı izolasyon veya görmemezlikten gelme siyaseti onları İran’dan destek almalarına itmiştir denilebilir. Doğal olarak bu süreç, onların Zeydi anlayıştan İran’daki İmamiye anlayışına yaklaştıkları iddialarını da beraberinde getirmiştir. Her ne kadar kendileri bu iddiayı reddetseler de İran ile olan ilişkilerini reddetmemektedirler. Tıpkı İran’ın Ortadoğu’daki diğer Şii guruplar ile olan ilişkileri gibi bunlar ile de ilişki içinde olduğu bir gerçektir. Ancak bu ilişkinin Husilerin inanç dünyalarından ziyade siyasi talepleri üzerine yansımış olması daha muhtemeldir. Zira İmamiye’ye göre imamet, Hz. Ali’nin soyundan gelenlere veraset ile geçerken, Zeydilere göre –Ali b. Hüseyin sonrası- imamlık ancak devrim ve isyan ile mümkündür ki, Modern Yemen’in kuruluşuna giden yolda İmam Yahya’nın takip ettiği metot da bu olmuştur. Bu yüzden Husilerin fikir dünyasının hala Zeydi kalmış olması gerekir. Zira iddia edildiği gibi İmamiye’yi benimsemeleri kendi motivasyonlarına zarar verecektir.

İRAN’I ÖRNEK ALDILAR

Husiler çağdaş Zeydi alim Bedreddin Emiruddin el Husi’nin öğretisine dayanmakta olup, Zeydilerin içinde bir dini ekol oluşturmuşlardır. Bu hareket, 1986 yılında Sa’da’da “Gençler Birliği” adı ile bir eğitim kurumu kurarak, Şeyh Bedreddin’in fikirlerini öğretmeye başlamıştır. Yemen’de siyasi hayatın kısmen başlaması ve partileşme sürecinde bu hareket de Şeyh Bedreddin’i parlamentoya göndermek için “Hak Partisi” altında örgütlenmiştir. Dolayısıyla artık kabilevi bir birlikten çok dini-siyasi bir harekete dönüşmüştür. Esasında “Husiler” olarak isimlendirilmeleri bu tarihten sonradır. Ancak kısa sürede hareketin içinde bazı dini içtihatlar yüzünden ihtilaflar çıkmış ve özellikle oğlunun Hüseyin’in partiden ayrılmasını sağlayacak baskılar yapılmıştır. Neticede Hüseyin’in burada gördüğü baskılardan kaçarak bir süre İran’a gittiği rivayet edilir. Döndükten sonra Hüseyin “Mümin Gençlik” adı ile yeni bir hareket başlatmıştır. Onun etrafında toplanan bir kısım Husiler 2002 yılından itibaren de “Ensarullah” adı ile merkezî hükümet ile çatışmaktadırlar. Ana hedefleri merkezi hükümette yer alan son devrimcilerden (mesela 2012’de seçilen Mansur el Hadi) kurtularak bir İslam Cumhuriyeti kurmaktır. Bu amaç İran’ı örnek aldıklarını göstermektedir. Ancak ne taban itibari ile ne dini kurumlaşma itibari ile İran devrimine giden sürecin sahip olduğu hiç bir imkana sahip değillerdir. Tek sahip oldukları husus ellerindeki silahlarıdır ki -son zamanlarda ele geçirdikleri istisna edilirse- Yemen’de hemen her kabilenin elinde bulunan silahlardır.

EN BÜYÜK HATALARI NE OLDU?

Husiler, 2004-2009 yıllarında aralarındaki ihtilaflardan dolayı birbirleri ile de savaşmışlardır. Ancak Arap Baharı denilen sürecin başında, şimdi müttefik oldukları Ali Abdullah Salih’e de karşı gelerek, Yemenlilerin isteklerine tabi olmuşlardı. Aslında biri Katar diğeri de Körfez işbirliği teşkilatının girişimi ile Merkez-Husi gerginliklerine iki kere aracılık yapılmış ama başarılı olunamamıştır. Zira onların amaçları hareketlerini Sa’da’nın dışına taşımaktı. Nitekim Arap Baharı sonrası ortaya çıkan otorite boşluğu imkanı ile 2012 yılından itibaren kurdukları bazı ittifaklar sayesinde Sana’ya kadar gelip, oradan nüfuzlarını Babulmendeb’e doğru uzatmak istediler. İşte en büyük hataları bu olmuştur. Zira dünya petrol taşımacılığının nerede ise yarısından fazlasının geçtiği bir alana bu gurubun yaklaşması kabul edilemez bir hareket olarak değerlendirilecekti. Eğer Babulmendeb’e doğru yönelmemiş olsalar idi, -İran desteğine rağmen- bir iç siyasi muhalefet hareketi olarak çeşitli tarafların, hatta Yemen’in Sünni bölgelerinde yerleşmiş olan el Kaide’ye karşı ABD’nin de desteğini alabilirlerdi. Fakat onlar Sana’ya girerken, yönlerini belli ettikleri gibi “kahrolsun ABD, kahrolsun İsrail” sloganları kullanarak bu şanslarını yitirdiler.

serkan.ustuner@haber7.com

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 59
  • Ahir Zaman Fitnesi3 2 yıl önce Şikayet Et
    Ümmettin ve Sünet-i seniyeye uygun imanın temsilcisi bir devletin zuhur etmesi, şuurlu ve samimi inanç sahibi çaresizler tarafından sabırsızlıkla bekleniyor. Pek çok alim ve manevi kutup bunun bizim ülkemiz olduğunu işaret etmektedir. Her şeyin en iyisini Rabbim bilir.
    Cevapla
  • Ahir Zaman Fitnesi2 2 yıl önce Şikayet Et
    Diğer yandan adından başka İslamla ve samimi imanla bir ilgisi kalmamış körfezin petrol zengini aşiret ve çadır devletlerinin şeyhleri sadece dünyalık mal-saltanat ve şehvet peşinde savrulup gidiyor. Ümmet uzun bir süredir başsız. İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağılmış ve perişan.
    Cevapla
  • Ahir Zaman Fitneleri 2 yıl önce Şikayet Et
    Tüm İslam coğrafyasında at izi it izine karışmış. 30-40 sene önce İsrail’in silah desteğiyle ayakta duran bu şii topluluk şimdi “kahrolsun ABD, kahrolsun İsrail” sloganları atıyor. Tıpkı Daeş gibi, tıpkı Taliban gibi. Bu coğrafyada Osmanlı sonrası sönmeyen bir fitne ateşi her yeri sardı. Suret-i Hakk’dan görünen bir yığın fitneci ve batıl hareket samimi ve hakiki inancı perdeliyor. İran şifa mezhebi bağnazlığı ile tarihte ve bugün ümmetin fitne kaynağı olmaya devam ediyor. Suriye’yi, Yemen’i, Irak’ı, Lübnan’ı karıştırmaya devam ediyor.
    Cevapla
  • realist 9 yıl önce Şikayet Et
    Ettahribueshel...
    Cevapla
  • suçlu kim? 9 yıl önce Şikayet Et
    Sünni diye bilinen devletler yüz milyonlarca nüfuslarıyla israil karşısında rezil olmuşlar, bunu fırsat bilen sünnet dışı fraksiyonlar bu acizliği sonuna kadar istismar etmişlerdir. Nitekim tüm islam dünyası israil karşısında sus-pus'dur. Buna isyan eden vicdanlar da tutunacak yer ararken işte böylelerinin tuzağına düşmektedir.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
İran'ın misillemesi sonrası Putin'den uyarı geldi: Feci sonuçları olur!
Ticaret Bakanlığı'ndan İsrail açıklaması! 1019 ürün dahil edildi