Evimizdeki en ekolojik ve en tehlikeli ürünler

Ekopolis Erkan Şamcı, insanın doğal yaşamdan uzaklaşmasının bedeli ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu. Bozulan insan sağlığının sebepleri hakkında çarpıcı örnekler veren Şamcı, sağlık açısından en ekolojik ve en tehlikeli ürünleri de açıkladı.

Evimizdeki en ekolojik ve en tehlikeli ürünler
Evimizdeki en ekolojik ve en tehlikeli ürünler
GİRİŞ 17.04.2013 10:33 GÜNCELLEME 17.04.2013 13:51
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Nursel Tozkoparan'ın röportajı

Güneş kendini göstermeye görsün parklar, bahçeler, sahiller hatta yol kenarlarındaki yeşil alanlar dahi insanlarla dolup taşıyor. Belki de beton binaların arasına sıkışmış hayatların göstergesi bu görüntüler… Çünkü insanlar birşekilde doğa ile ilişki kurmak zorunda. Şehir hayatı, insanı doğadan, çevreden, insani ilişkilerden, aile bağlarından uzaklaştırıp, yalnızlığa sürüklemektedir. İş hayatı, para kazanma, kariyer, eğitim derken hayat bir koşuşturmadan ibaret... Tabiki bu yoğun hayatta imdadımıza yetişen ürünler, yöntemler de var. Çamaşır, bulaşık makinaları, kuru temizleme, envayi çeşit temizlik ürünleri, ısınma ve ısıyı muhafaza etme, dekorasyon ürünleri, iletişim, ulaşım araçları gibi…

Hayatımızı kolaylaştırıyoruz derken aslında kendimizi zehirlediğimizin hiç farkında değiliz. İnsanlardan kopup hayvanları arkadaş, aile edinen azımsanmayacak kadar insan var. Boşanan, parçalanan aileler tüketim toplumunun ürünleri…

Eminim "Sen ne anlatıyorsun?" diye soranlarınız olmuştur. Haklısınız bu soruyu sormakla… Bir ziraat mühendisi olan kendi tanımıyla Ekopolis Erkan Şamcı ile tanıştıktan sonra yaşadığımız hayatın bizi nasıl yorduğunu, maddi manevi nasıl tükettiğini farkettim. Doğal yaşamdan uzaklaşmanın bedellerini çoktan ödemeye başlamışız bile… Ama geriye dönmekte çok zor…

İşte Erkan Şamcı ile ekolojik yaşam üzerine uzun bir sohbet ettik… Yeni çıkan "Ekolojik Temizliğin Kitabı, Sağlıklı Yaşam için Doğal Temizlik Önerileri ve Pratik Uygulamalar" kitabından başladık, insan ilişkilerinden çıktık…

- Bu arada en ekolojik ürünün sirke ve karbonat olduğunu öğrendim." Bana sirke adam, karbonat adam derler. Eğer elimde benim sirke ve karbonat varsa o benim hijyenime de, temizliğime de, kişisel bakımıma da, evime de, bahçeme de, börtü böceğe de her şeye kâfidir" diyor Erkan Şamcı…

Nasıl mı? Cevabı röportajda…     

İNSANLAR DOĞA İLE İLİŞKİSİNİ BİR ŞEKİLDE KURMAK ZORUNDADIR

Ekolojik yaşamdan ne anlayalım?

- Ekolojik yaşam, insanın çevre ile olan ilişkisini anlatır. Yani merkezde insan, çevrede de doğa var. Ama bugünkü hızlı şehirleşmede insan için öngörülen yaşam koşullar, insanın yaşamına aslında uygun değil.

İnsanların şu anda yaşadığı hayat nedir peki?

- Maalesef vahşi bir kapitalizm var ve tamamen para odaklı bir sistem var. Bu para odağının içerisinde insan;  sadece bir vasıtadır. Daha da açmak gerekirse insanları büyük merkezler etrafında toplayıp üretime katıp, o üretimle, o çarkla çıkan hâsılanın, gücün, paranın, bir kısmını bu insanlara yem olarak vermek. Diğer büyük bölümünün patronlar tarafından yenmesidir. Gerçek realite budur.

Yani merkezde insan değil para var…

- Evet, para var. İnsan da sadece o paranın elde edilmesinde araçtır. İnek çiftliği ya da tavuk çiftliğinden bir farkı yok.

EV İNSANLAR İÇİN DİZAYN EDİLMİŞTİR, HAYVANIN YAŞAMASI İÇİN UYGUN DEĞİLDİR

-  Ama bizim çevremizde doğa yok, şehir var. Bu şartlarda yaşamak zorundayız…

-  Ben de merkezde oturuyorum, benim olduğum yerde de tarla, orman yok. Ama teras var, bahçe var, bir saksı çiçek var ve insan var. İnsanlar doğa ile ilişkisini bir şekilde kurmak zorundadır.

- Bu bir ihtiyaç olduğu için de insanlar hava güzel olduğunda sahillere, parklara koşuyorlar. Bir karış yeşilliğin içinde 50 kişi oturuyorlar, piknik yapıyorlar. Semaverler kuruyorlar, mangallar yakıyorlar doğa ile ilişki içine giriyorlar. Çünkü betonun içine tıkılmış insanlar…

-  Bir de "biz doğaya gidemiyoruz doğa bize gelsin" diyenler var.

-  Onlar ne yapıyorlar?

-  Saksıda çiçek alıp evlerine koyuyorlar. Özgürlüğün sembolü olan kuşu kafese koyuyorlar. "Gel ben seni seviyorum sen benim karşımda kafeste dur" diyor.  Bu nasıl bir sevgiyse? Bu bana sapık bir aşk gibi geliyor. Ya benimsin ya kara toprağınsın gibi. Yani sevdiğini kafesin içerisini koyup sadece kendine ait yapıyor. Hâlbuki sevgi ona özgürlük tanımaktır.

Yani evde hayvan beslenmesini doğru bulmuyor musunuz?

- Asla... Ev insanlar için dizayn edilmiştir, hayvanın yaşaması için uygun yer değildir. Ne kedi, ne köpek, ne kuş ne başka bir hayvan.

- Size göre hayvan severler, hayvanları sevmiyorlar, eziyet ediyorlar o zaman…

- Her canlının kendisine özel bir yuvası olması lazım. Yani ayının, kurdun, kuşun, hepsinin ayrı bir yuvası vardır. Ev insanındır. Mesela kedi, kendinden başka cinslerle aynı evi paylaşmaya kalktığı zaman bunalıma giriyor koltukları tırmalıyor.

- Köpek psikologları, hayvan psikologları çıktı. Çünkü onlar da insan gibi davranmaya başladılar. Özellikle bir kısım şehir insanları çocuk yapmak yerine kedi köpek beslemeyi tercih eder oldu. Özellikle köpek besliyorlar, köpeklerine "yavrum kuzum, evladım" diyorlar. Onlara göre elbise alıyorlar, doğum günlerini kutluyorlar. Yani onları çocukları gibi zannediyorlar. Biz demiyoruz ki, kimse hayvan sevmesin ama bu çizgiyi güzel koymak lazım. Eğer kendi çocuğun yerine kediyi köpeği koyuyorsan bir problem var demektir. Nitekim de var.

SOKAK HAYVAN DOĞURMAZ

"Hayvan severler, hayvanlara doğal ortamlarında sahip çıksınlar" diyorsunuz…

- Gayet tabi. Bana hiç kimse diyemez ki ben kuşu seviyorum onu kafeste tutuyorum. Öyle bir şey yok. Seviyorsan onu bırak.

Ama onların da kendi gerekçeleri var, dışarıda yaşayamayacağını falan söylüyorlar...

- Her şeyi kendi şartı içinde düşünmek lazım ama şehir hayvanlarla beraber insanların yaşadığı bir ortamdır. Sokak hayvanı diyoruz ama sokaklar hayvan doğurmaz. O sokak hayvanı falan değil. O hayvan, o sokakta yaşayan insanların sorumluluğunda olması gereken hayvandır. Eğer o hayvan yazın susuzsa ve açsa bütün vebali o sokakta yaşayanlarındır. Benim vebalim yok diyemezsiniz. Çevrende bulunan bütün canlılara aynı duyarlılıkla yaklaşamazsan zaten yeterince insan olamamışsın.

BALKON SEBZECİLİĞİNİ TÜRKİYE'DE İLK BEN BAŞLATTIM

Peki, evde çiçek yetiştirilmesine, balkonda sebze yetiştirilmesine karşı mısınız?

- Bilakis destekliyorum, balkon sebzeciliğini Türkiye'de ilk ben başlattım. "Pencere önü bostanları "diye patentli buluşumdur. Apartman insanlarını, betonun içinde sıkışmış altı üstü, sağı solu betonlarla yapılmış sözüm ona güvenlikli sitelerde yaşayanları doğayla haşırneşir etmek için bulduğum bir sistemdir.

Ekolojik hayat sadece doğayı değil, insan ilişkilerini de kapsıyor.

- Her şeyden korkan, "1+1 hayatlar" diyorum bunlara, yalnızlaştırılmış, kimsesizleştirilmiş, anneden babadan, anneanneden babaanneden, ailenin sıcaklığından, ailenin paylaşımından uzaklaştırılmış, ya öğrenci ya bekar, yüzde 90'ı da boşanmış hayatların oranı gün geçtikçe artmakta. O kadar boşanmış insan var ki, kadın da erkek de artık o 1+1'leri arayıp buluyor. Orada o yalnızlıklarını yaşıyorlar. Sözüm ona belli konforlar içerisinde tek başlarına hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar. İşte ekolojik hayat, insanın çevresiyle ilişkisidir.

APARTMANDAKİ MANTOLAMA EVİNİZİN NEFES ALMASINI ENGELLİYOR

Şehir insanımız nerede hata yapıyor?

- Fiziki olarak betonların içerisinde. Beton iyi bir yuva malzemesi değildir. Eskiden daha iyi malzemeler vardı. Evler kerpiçten yapılırdı. Ve badana yapılırdı o badana da kireçti. Gerekli ihtiyaç olan hijyeni sağlar ama aynı zamanda hava geçişini de sağlardı. Evler nefes alırdı. Uyuduğunuz zaman dinlenirdiniz. Evlerde bu kadar çok elektro manyetik kirlilik yoktu.

Günümüz şartlarında kerpiç evde oturmamız, badana yapmamız mümkün değil ama.

- İnsanlara hiçbir bilgi vermeden o insanların parasını alıp bir şeyler satıyorsunuz ama o sattığınız şey o insanın hayatını kolaylaştırmış gibi görünürken aslında o insanı sırtından bıçaklıyorsunuz, zehirliyorsunuz. Onun yaşam kalitesini bozuyorsunuz. Evler de böyle. İnsanlarımız bilgi sahibi değil. Ben televizyon programlarına tulumla çıkıyorum. O benim savaş üniformam. Savaştığım kişiler ya da kurumlar da insanlarımıza gerekli bilgi vermeden onların parasını alan insanlara yapmadıklarını yapmaya çalışıyorum.

Ne yapmıyorlar?

- Yeterli bilgiyi verip insanlara o tercihi sağlamıyorlar. Hiç kimse bilmiyor kullandıkları deterjanın elbiselerini yıkadıklarında o çocuklarının o elbiseleri giydiklerinde zehirlendiklerini. Ben diyorum ki bu evi alıyorsunuz ama bu ev nefes almıyor. Bu evde güzel gibi gördüğümüz bu boya aslında evin içerisini bir gaz odası haline getiriyor. Size zehir kusuyor. Sizin çok iyi bir şey zannettiğiniz apartmandaki mantolama evinizin nefes almasını engelliyor. Bütün zehrin dışarı değil de içeri girmesine sebep oluyor. Siz enerjiyi tasarruf ederken aslında siz hayatınızdan, ömrünüzden tasarruf ediyorsunuz, kısaltıyorsunuz. Burada önemli olan enerji tasarrufu değildir. Tek önemli olan şey vardır o da insanın canıdır.

Ama bilsek ne yapabilirizki… Siz biliyorsunuz, kerpiç evde mi yaşıyorsunuz?

- Kerpiç evde yaşamıyorum ama nefes alan bir evde yaşıyorum.

VAHŞİ KAPİTALİZM, PARA KAZANACAĞI KONUDA TALEP GÖRÜRSE, ONU YERİNE GETİRİR

Peki çözüm?

- Vahşi kapitalizmin en önemli özelliği; eğer para kazanacağı bir konuda talep görürse onu yerine getirir. Eğer bizim insanımız gerekli bilince sahip olur da bu tarz şeyleri talep ederse o vahşi kapitalizm paranızı almak adına size kerpiçten de ev yapacaktır. Size ekolojik deterjan da yapacaktır. Gelişmiş ülkelerde bu görülmüştür.

Talep üzerine ekolojik üretim yapıldı mı hiç?

- Kutu sütleri istemiyoruz, cam şişede süt istiyoruz dedik 5 tane cam şişede süt satan firma çıktı. Pet şişelerde su zararlı dedik insanlar artık pet şişelerde su içmemeye başladı. Neden? Talep oluşuyor. O talep ne demek firmalar için para demektir. Mutlaka onu yerine getireceklerdir.

Peki siz tamamen ekolojik bir hayat yaşıyor musunuz?

- Evet.

Merak ettim doğrusu siz nasıl bir evde oturuyorsunuz?

- Ben müstakil eski bir evde oturuyorum. Eski olmasının esprisi; nefes alan, üzerinde yeni cila olmayan, eski sistemle yapılmış, camları tekli ve plastik malzemeden olmayan yani ahşaptan olan bahçe içerisinde bir evde oturuyorum.

KANSER HASTALIĞINDAKİ PATLAMA İLE KİMYA FABRİKALARININ ÜRETTİKLERİ ÜRÜNLERDEKİ PATLAMA SENKRONİZEDİR

Kanser hastalığının bu kadar yaygınlaşmasının kullanılan kimyasallarla bağlantısı var mı sizce?

- Doğrudan bağlantısı var. Çünkü geçtiğimiz 50 yıl içerisinde kimyasallar hayata o kadar ağır bir saldırıda bulundu ki 80 binin üzerinde yeni kimyasal madde bulundu ve insan hayatına sokuldu. Bu kanser hastalığındaki patlamayla kimya fabrikalarının ürettikleri ürünlerdeki patlama senkronizedir. Önce kimyasal maddeler hayata girdi hiç kimse ne olduğunu bilmeden onları bir kolaylık olarak kabul etti. Teflon tavalar yapıldı, yapışmaz çok güzel denildi, şimdi anlaşılıyor ki teflon tavalar kanser yapabiliyor.

Maalesef insan ilişkilerindeki ekoloji de bozuldu.

- Günümüzde bütün her şey para için yapılıyor. Biz bu zararlı kimyasalları, bizi zehirleyecek malzemeleri alabilmek için çok daha fazla çalışmalıyız. Karımıza, çoluğumuza çocuğumuza, kocamıza daha az zaman ayırmalıyızki onlara para yetiştirebilelim...

- Kredi kartlarımızda yumuşatıcılar, deterjanlar, yeni cilalanmış mobilyalar, yeni evler alabilmek için borçlanmışızdır onları finanse edebilmek için daha çok koşturmak zorundayız.

GERÇEK EKOLOJİK YAŞAMI, TEVEKKÜL ETTİĞİN ZAMAN YAŞAMIŞ OLURSUN

Gerçek ekolojik yaşamı nasıl yaşayabiliriz?

- Tevekkül ettiğin, yeter dediğin, ihtiyacım yok dediğin zaman yaşamış olursun. "Benim ihtiyacım bu zehirlere değil ben bir sabunu rendelerim evimin bütün temizliğini de görürüm sene de de nereden bakarsan 5000 lira tasarruf ederim" dediğin zaman. Üstüne üstlük de çocuğumla daha çok oynarım, karımla daha çok ilgilenirim, onlarla daha çok kaliteli zaman geçirebilirim. Hobilerime, sevdiğim şeylere daha çok zaman ayırabilirim demek aslında çok kolay.

EKOLOJİK HAYAT EKONOMİK HAYATTIR

- Yani ekolojik hayat ekonomik hayattır diyoruz çünkü gereksiz bir sürü şeyi almıyorsunuz. Hem zehire para vermiyorsunuz o paranız cebinizde kalıyor. Hem de para için sabahın nurlarında, kalkıp küçücük bebekleri kreşlere bırakmak zorunda kalmıyorsunuz.

- Maalesef anneler, babalar işe koşarak, bu kadar zorlukla kazanılan parayı üzerindeki cilasıyla zehirleyen bir masa almak ya da tabakları bir çırpıda yıkıyor diye tabakların üzeri bir kat zehirli olan deterjanlara para yetiştirmek, dışarı çıkıldığı için daha iyi giyinmek için para yetiştirmek zorundalar.

HİJYEN DİYE BİRŞEY YOKTUR, BUNU HAYATIMIZA SOKANLAR EN BÜYÜK SAHTEKÂRLARDIR

Anneannelerimizin dönemindeki temizlik mi, günümüzde kimyasallarla yapılan temizlik mi daha hijyendir?

- Hijyeni hayatımıza ve bu kelimenin arkasındaki yapılması gereken işleri hayatımıza sokanlar dünyadaki en büyük sahtekârlar, dünyanın en kötü insanlarıdır. Hijyen diye bir şey yoktur. Onlar bir takım kimyasalları bizim satın almamız için bir şeylerden korkmamız gerektiğini çok iyi biliyorlar. Onlar sürekli korkular üretirler. Bunların en başarılı oldukları korkuların başında da mikrop, bakteri, hijyen ihtiyacı geliyor. Halbuki dünyada ekolojik hayat ya da dünyanın doğal dengesi içerisinde mikrop, bakteri gibi her şeye fazla ihtiyacımız vardır. Dünyada öyle muhteşem bir hijyen düzeni vardır ki, insanların bunun dışında yapacakları her şey bırakın hijyeni, hijyen adına diyelim ki anti bakteriyel sabunlar kullandınız elinizdeki bakterileri öldürdüğünüzü zannedersiniz ama aslında kendini mutasyona uğratmış, başa çıkmamız çok zor olabilecek süper bakteriler üremesine sebep olursunuz.

EN BÜYÜK HİJYEN KAYNAĞI GÜNEŞTİR

Temizlik için kullanılan kimyasallarla yeni bakteriler mi üretiliyor?

-  Gayet tabi. Normalde gereksiz antibiyotik kullanmak da böyle bir şeydir.  Yeni mikrobu gereksiz öldürdüğünüzde mikrop kendisini mutasyona uğratır ve sizin başa çıkamayacağınız yeni mikroplar üretir. Oysa ki dünyanın kendi doğal düzeni içerisinde en büyük hijyen kaynağı güneştir. O balansı sağlar. Lüzumsuz olanlar ölür lüzumlu olanlar kalır.

DOKTORLAR İLAÇ FİRMALARININ BOROZANIDIR

Ama doktorlar güneşten de korunmamızı söylüyorlar. Siz de tam aksini…

- Doktor sadece bir ağızdır. Açılıp kapanan ve göğsünde Doktor Ahmet, Doktor Ayşe yazar. O ağız açılıp kapanırken arkadan birisi sufle verir, o doktorun sesi değildir. O ilaç firmasının sesidir. Doktorlar ilaç firmalarının borozanıdır. Doktor tıp adına çok az şeyden anlar. Bugün doktorların yüzde 99'una en basit madde olarak Aspirin nedir desen bilmez, anlamaz da.

Doktorlara haksızlık yapmıyor musunuz?

- Kendi branşı ile ilgili basit şeylerden anlarlar. Onlara eli çantalı, siyah giyimli ilaç firmalarının elemanları gelir. Bu elemanlar doktorlara on dakika çantanın içerisindeki ilacın kerametlerinden bahsederler. Bir saat de o doktoru o sene nereye tatile göndereceklerinden, bu ilacı satmaları halinde ne kadar komisyon ödeyeceklerinden, doktorun arabasının lastiklerini nasıl değiştireceklerinden, çocuğunun okul taksitini nasıl ödeyeceklerinden bahsederler. Doktor kendisine kâğıt kalem bile almaz. Kırtasiye ihtiyaçlarını bile onlardan karşılarlar.

Ama doktorları kızdıracaksınız?

- Kendi içlerinde de bu öz eleştiriyi yapabilen ve bunu böylece söyleyebilen, o ilaç firmaları geldiğinde kapısından kovan gerçekten Hipokrat yeminini yüreğiyle etmiş doktorlarımız da var. Ama diğer kısmı günde eğer 5 tane asgari ücretlinin kazandığını kazanmazsa o günü kötü geçirdiğini düşünen doktorlardır. Dünyadaki insan ölümlerinin %36'sından direkt doktorlar sorumludur. İşini iyi yapan işini kötü yapan vardır,  iyi insan kötü insanlar vardır. Onun doktor olması onu iyi insan yapmaz. Doktor olması o insanı doktor da yapmaz. Mezun olabilir, iyi de bir insan da olabilir, etik değerleri de olabilir. Kendisini sürekli yenilemesi gereken bir meslek gurubudur. 1940'larda doktorlar astım hastalarına sigara yazıyordu. Sigara iç geçer diyorlardı.

Aaa… Gerçekten mi?

- Gayet tabi. Tıp gelişiyor. Doktorlarımız bu kadar iyi olsaydı kanser hastalığıyla ilgili bugün bu savaşı ben bir ziraatçı olarak vermiyor olurdum yanımda doktorlar olurdu. Çünkü her hasta bu sektör için bir müşteridir. Yıllarca bize tereyağı yedirtmediler margarin yedirttiler. Yıllarca et, yumurta yedirtmediler. Neye dayanarak yaptılar? Bu ilaç firmaları ne istiyorsa onu yapmak zorundalar. Sistem buna dayalıdır. Çünkü tıp fakültelerini, tıbbi kuruluşları İlaç firmaları finanse ediyor…

- Bir deterjan firması düşünebiliyor musunuz ki sadece leke odaklı çalışıyor. Diyor ki halı deterjanı yaptım halınızı bununla silin halınız tertemiz diyor. Ben de diyorum ki bununla halıyı silersem bunun da üzerinde yalın ayak bir çocuk gezerse bu çocuk ölür. Adam "benim sorunum değil ben halıdaki lekeyle ilgiliyim. Ben halıyı temizlerim dedim temizledim çocuk ölmüş bana ne" diyor.  Leke odaklı çalışıyor ama insan odaklı çalışmıyor. Bizim çabamız insan odaklı olabilmek…

BİR NEVİ ETİKET OKUYUCULUĞU YAPIYORUM

Kendinize bir misyon edindiniz…

- Benim misyonum şehir insanında kendi üzerinde oynanan oyunlarla ilgili olarak bir farkındalık yaratmaktır. Yani ambalaj altına alınmış gıdaların zararlarını anlatabilmek. Onlar adına aslında yaptığım bir nevi etiket okuyuculuğudur. Onlar adına o etiketleri okumak çünkü o etiketler sıradan insanların okuyacağı şeyler değil. Toplumların okuma ve anlama düzeyinin genel ortalaması ilkokul 3'tür. Bu %90'ı üniversite mezunu olsa bile anlama düzeyi bu düzeydedir. Onlar adına bunu okuyup bu muhataplarımıza, ev kadınlarımıza, annelerimize, teyzelerimize onlar adına onları yorumlayıp özetlerini onlara anlatmak. Hayatlarını daha düzgün, daha sağlıklı yaşayabilmeleri adına onlara bazı püf noktalarını paylaşabilmek.

-  Kitabınızda "evinizde zehirli bir gaz odası olabileceğini hiç düşündünüz mü? "diyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz?

-  Evde 4-5 tane büyük insanın dahi farkına varmadığı gerçekten birebir gaz var. Eski evlerde tuvalet ve mutfak evin dışında olurdu. Aslında tuvalet de bir gazdır. Biz de tuvalete gittiğimizde gaz çıkarırız. Bu baya bildiğiniz doğal gazdır. Ama mutfakta çıkan doğalgazın bizatihi kendisidir. Evde yemekler pişmiyor mu? O çıkan gaz nereye gidiyor zannediyorsunuz. O, evlerin içinde kalıyor. Mantolaması yapılmış, çift camlı yapılmış bir evde o gaz kalıyor. Bitmedi evdeki kötü kokuları gidermek için artık makinelerle 10 dakikada bir pıs pıs evin içerisine zehir veren ama bunu bahar kokusu altında ‘kitaptaki deyimimle' evin içerisine bu gazları verebiliyor. Bitmedi yapılan mobilyaların üzerine konulan cilalar ortalama 5 sene ısındıkça evin içerisine gaz verir. İnşaat kimyasallarıyla yapılmış binalarda betonlar 10 sene yine evin içerisine gaz verir. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

KURUTEMİZLEME ÇOK ZEHİRLİDİR

Kurutemizleme de mi yanlış?

- Kuru temizlemeden elbiselerinizi alıp evinizin içerisine astığınız zaman o kuru temizlemede kullanılan çok ama çok ağır kimyasallar kumaşın üzerinden ev sıcaklığında evin içerisine yayılır. O inanın birazcık daha fazla olsa insan bile yaşamaz. O yüzden kuru temizleme yapılabilecek en büyük hatalardan bir tanesidir. Kuru temizleme çok zehirlidir.

Ama yaşadığımız hayatta kurutemizleme kaçınılmaz…

- Eğer vazgeçemiyorsanız kuru temizlemeden gelen elbiselerinizi derhal naylonlarından çıkartarak balkonda en azından 2 gün havalandırmanız lazım. İşte benim yapmaya çalıştığım bu püf noktalarıyla, bu pratik noktalarıyla ilgilenmek. Benim işlerimden bir tanesi de ekolojik olarak düşünürlük yapmaktır. Elim çenemde bu insanlar için ne yapmalı diye bunu düşünmektir. Yani tımarhanenin bahçesinde olan o heykel var ya işte zamanımın birçoğu da öyle geçiyor. Sorunları tespit edip o sorunları çözümleriyle beraber insanlarımıza çözüm yolları önermeyi görev biliyorum.

Siz bu kadar kimyasallarla ilgili olumsuz konuşurken firmalardan tepki ya da tehdit aldınız mı?

- Hayır, ama şiddetle istiyorum.

- Bu tarz bir tehdit veya hukuksal olarak bir girişim başlatmalarını ümit ediyorum. Eğer böyle bir şey onlar tarafından başlatılır ise ben savlarımı mahkeme huzurunda ispat edip onların bu zararlarını kökten kesmek, Türkiye'ye zarar veren bu firmaları gerçekten bu ürünleriyle beraber insanı tavlada yendiğiniz zaman koltuğunun altına tavlayı verirsiniz gönderirsiniz, onları da bu ürünleriyle beraber göndermek istiyorum. O deterjanları onların koltuk altlarına verip bu memleketten göndermeye çalışacağım.

HERKES HAMİLEYMİŞ GİBİ YAŞASIN

Makine ile temizlik mi, el ile temizlik mi?

- İkisinin de yeri var. Şimdi kadınlık başka bir şey annelik başka bir şey. Annelik hastalıklı bir durumdur. Bütün anneler için çocukları açtır ve üşüyordur. Bu hassasiyet bu çocukların korunmasında olduğu gibi çevrenin korunmasında, ekolojik yaşamın korunmasında anne hassasiyetine ihtiyacımız var. İşte o yüzden kampanyalar düzenlemek istiyorum. Ekolojik olarak ‘Hepimiz Hamileyiz' demek istiyorum. Hamile gibi davranmak, hamile gibi kimyasalları reddetmek, ilaçları kullanmamak, evin içerisine kimyasallar sokmamak, kuaförlere gitmemek, kozmetikler kullanmamak, hamile kadın hassasiyetini hayatımızın rutini haline getirdiğimizde kadın ve erkek olarak aslında bir sürü şeyi kökten çözmüş olacağız. Herkes hamileymiş gibi yaşasın.

EN TEHLİKELİ KİMYASALLAR, MAKYAJ MALZEMELERİDİR

-  Makyaj malzemeleri, kişisel bakım ürünleri de tehlikeli mi?

-  En tehlikeli kimyasallar makyaj malzemeleridir, kişisel bakım ürünleridir. Çünkü derimiz en büyük ağızımızdır. Deriye sürülen herşey büyük bir hızla vücuda çekilir. O yüzden bir sloganımız var "yemediğiniz hiçbir şeyi elinize de, vücudunuza da, hiçbir yerinize de sürmeyin". Yani yenilebilir şeylerden bazı kozmetikler yapmak mümkündür. Bunu araştırsınlar. Benim bu konudaki önerilerimi takip etsinler. Çünkü kozmetikler, boyalar geçici olarak onu güzel gibi gösterir ama alt yapısında onu çok çirkinleştir. Unutmasınlar ki, her kadın ömrü boyunca 4-5 kilo ruj yer. Oysa rujun içerisinde 28 tane çok ağır zehir vardır. Gözlerinize sürdüğünüz rimelde arsenik vardır. O yüzden diyorum yoğun kozmetiklerle uğraşmak kaş yapayım derken göz çıkarmaya benzer. Güzel olayım derken çirkin olmak hatta onun da ötesinde hastalıklı olmak durumunda kalır.

EN EKOLOJİK ÜRÜN SİRKE VE KARBONATTIR

En ekolojik temizlik ürünü nedir?

- Beni tanıyanlar çok iyi bilir. Bana sirke adam, karbonat adam derler. Eğer elimde benim sirke ve karbonat varsa o benim hijyenime de, temizliğime de, kişisel bakımıma da, evime de, bahçeme de, börtü böceğe de her şeye kâfidir.

Sirke ile neler yapabiliriz?

- Sirke dünyadaki en büyük dezenfektanlardan bir tanesidir. Arındırıcıdır.

- Çamaşır makinesinde yumuşatıcı yerine sirke kullanın. Bulaşık makinesinde parlatıcı yerine sirke kullanın. Duştan son çıkarken bir maşrafanın içerisine bir çay bardağı sirke koyup başınızı onunla durulayın. Masaları ve çocuk oyuncaklarını mutlaka sirkeli su ile silin. Sirkenin kendisi bir bakteridir dolayısıyla başka bakterilerin oluşmasına izin vermez. Ellerinizi yumuşacık yapar, yaralarınızı kapatır. Sirke ile silinmiş yerde börtü böcek gezmez.

Peki karbonatla?

-  Karbonat da ikiye ayrılır sodyum karbonat, sodyum bikarbonat. Bir tanesi yeme içme olarak kullanılan karbonat,sodyum bikarbonattır. Sodyum karbonat da çamaşır sodasıdır. Çamaşır makinesinde kullanıldığında suyu yumuşatır. Ayrıca su yumuşatıcı kullanmaya gerek yoktur. Kullandığınız sabunun köpürmesini artırır, kirlerin yumuşama düzeyini arttırır, serptiğinizde böcek ilacı olur. Eğer bir süngerin üzerine sürerseniz tavalarınızın tencerelerinizin dibindeki lekeleri kolayca çıkarabilirsiniz. Dişlerinizi fırçalarsınız. İçtiğinizde vücudunuzdaki PH dengesini ayarlar.

- Sizin alkali diyet olarak çok sağlıklı yaşamanızı sağlar. Yüzünüze peelink yaparsınız, temizlersiniz. Karbonat Allah'ın verdiği en büyük nimetlerden bir tanesidir. Asılda bir tuz türevidir ve tamamen doğal bir malzemedir. Tamamen ucuz bir malzemedir.

DİŞ MACUNLARINI BU RÖPORTAJI OKUYANLAR ASLA KULLANMASINLAR

Köpüren malzemeler bizim için kalitelidir. Doğru mu?

- Yanlış bir bilgi maalesef. Sabunun dışında köpüren malzemeler iyi malzemeler değildir. Bir şey köpürmeden temizlendiğini zannetmeyiz. İşte o yüzden de ağzımızdan köpükler çıkararak dişlerimizi fırçalarız. Diş macunlarını bu röportajı okuyanlar asla kullanmasınlar. Ve şunu unutmasınlar ki, diş macunu içerisine şeker hatta şeker de değil tatlandırıcı katılmış deterjandan ibarettir. Başka hiçbir şey değildir.

DİŞLERİ BALLA FIRÇALAYIN

Dişlerin temizliğinde ne kullansınlar peki?

- Dişlerini balla fırçalasınlar. Ağızları bal yesin. Balın bütün şifası, koruyuculuğu, temizliğinden istifade etsinler. Yemedikleri hiçbir şeyi yüzlerine de sürmesinler, ağızlarına da almasınlar. Bütün mevsimsel gıdalardan inanılmaz derece faydalı kozmetikler yapılabiliyor. Çok büyük markalara çok büyük paralar vererek, rızıklarını bunlara vererek güzel olduklarını zannediyorlar. Hiç de güzel olmuyorlar. Kimyasal olarak kirleniyorlar. Allah bize bir vücut vermiş, evlatlar vermiş, çevre vermiş ve dünya vermiş. Saygı… saygı… saygı… edep… edep… edep… Edebimiz ve saygımız varsa kendimize de çevremize de, evlatlarımıza da, dünya da bu saygıyla davranmamız lazım. Bize sunulan televizyonda reklamları yapılan her şey ticari maldır. Bizim paramızı ve canımızı almaktan başka bir şey değildir. Bu üniformalı adam, bu yeşil fularlı adam savaşıyor onlar için. Ve savaşmaya devam edecek.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 3
  • Atilla Kurtuluş 11 yıl önce Şikayet Et
    Doktordan daha fazla "Tıp" bilen bir kişi daha !!!. Tıbbın kendisi kendi yaptıklarını eleştirir. E ben de doktor olmasam, doktorlara vurarak para kazanmak hoş olurdu. Doktorların tümü değil ama büyük bir yüzdesi üçkağıtçı ve borozan bu yazara göre... Bu kitap iyi satar, iyi... Neden biliyor musunuz? Mimar Enscher'in resimleri gibi... Kağıt üzerinde güzel duruyor ama gerçek hayatla bağdaşması imkansız.... Elleri temizlemek için antibakteriyellerin kullanılmaması gerektiğini bu adamcağız tıp dışında hangi bilim dalından öğrenmiş? Deneyleri kendi mi yapmış yoksa? Siz hem doktorlardan apardığınız bilgileri kullanacaksınız, hem de doktorlara tu kaka diyeceksiniz!.. Hiçbirşey değilse bile "insaf yahu" derler adama... Dedim ya bu kitap iyi satar... Doktorlara daha çoook saldıran olur... Bir zamanlar Kamboçya'nın kanlı tarihine geçen birşeyi hatırlatayım. Polpot rejimi doktorları tarlada çalıştırmıştı. Biz de çalıştıralım. Hatta asalım...
    Cevapla
  • mustafa öztürk 11 yıl önce Şikayet Et
    ERKAN ŞAMCI ALLAH SENDEN RAZI OLSUN. Ne güzel bir insanmışsın sen erkan şamcı. Adını ilk defa duyuyorum, yazını ilk defa okuyorum, ama söylediğin bütün sözlere katılıyorum. her bir sözüne de imzamı atıyorum. Sizin duyduğunuz bu hassasiyetleri duyuyor ve uygulamaya çalışıyorum. Elimden geldiği kadarda etrafıma anlatmaya çalışıyorum. Yaklaşık 5 yıl ilaç firmasında çalışmış o eli çantalı kişilerden biri olarak size katılıyorum. Doktorlarımızın çoğunluğu yanlış bilgiyi tatbik ediyorlar. Basın yayın organlarında gerçek doğru bilgiye sahip doktorları görünce de çok seviniyorum, Suat Arusan, Canan Karatay gibileri. Bu bilinçlendirmeden dolayı sizi tebrik ediyorum. Şeytan dinimizin tatbikatını değiştirdiği gibi yaşantı şeklimizi de değiştirmiş. Bunda da başarılı olmuş. Bizlere düşen ise, hz. Muhammed'in yaşamış olduğu dini yaşamakla birlikte doğal hayata geri dönmektir. Mustafa Öztürk Bursa.
    Cevapla
  • Mütebessim 11 yıl önce Şikayet Et
    Harika. Ekopolis Erkan Bey'in gönüllü yardımcısı olmak istiyorum. Özellikle doktorlar için söylediklerine %100 katılıyorum. Tıpçılar için özeleştiri zamanı. Tıbbı aslına döndürmenin vakti geldi de geçiyor..
    Cevapla
DİĞER HABERLER
22 yıldır çalıştığı belediyeye başkan oldu! Kazma kürek çalışmaya devam ediyor
Son dakika: Erdoğan'dan enflasyon mesajı: Geri dönüş yok