Sübütay 18 yıl, Azer Bülbül 20 yıl yaşadı!

Biz onu 'Dardayım hey aney' parçasını okurken zangır zangır titremesiyle ve Azer Bülbül olarak tanıdık. Oysa onun bir de 18 yıllık Sübütay hayatı vardı.

Sübütay 18 yıl, Azer Bülbül 20 yıl yaşadı!
Sübütay 18 yıl, Azer Bülbül 20 yıl yaşadı!
GİRİŞ 08.01.2012 17:01 GÜNCELLEME 08.01.2012 17:01
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Radikale'den Ayça Örer 2009'da 2 ay peşinden koşup röportaj yaptığı "Sübutay Kesgin" yani Azer Bülbül'ü yazdı...

Sübütay Kesgin'i nasıl bilirdiniz?

Azer Bülbül'ün tam iki ay peşinde platonik aşık gibi dolandım. Bulduğumda karşımda, kuyruğu dik, kendi mahsun bir adam vardı.

Sübutay Kesgin’i düne kadar tanımazdınız, bugün gazete alırsanız aslında Azer Bülbül’ün gerçek ismi olduğunu öğrenirsiniz. Anne babası niye Sübutay dedi, rahmetli de bilmiyordu, ama Azer Bülbül oluşunun bir hikâyesi vardı elbet:

“Yıldız Tezcan’ın aklına geldi, nedenini bilmiyorum. Ben o zaman türkü söylediğim için herhalde. Öylece kaldı o isim. İlk gördüğü anda “Seni gruba dahil ediyorum” dedi. Hemen adımın yanına Azer Bülbül yazdı, o isimde kaldı gitti. ‘Niye Azer?’ diye sormadım. O zaman utangaçtım, çekingendim. Bir de yeni başlıyorduk, sorgulayamadım. Babam bile bana seslenirken ‘Azer Efendi nasılsın’ der, Sübutay 18 yıl yaşadı, Azer 20 yıl.”

‘Yoklar’ listesinin başı

Gazetecilik hayatı boyunca ille bulmak, ille konuşmak istediğiniz birileri vardır. Benim ille de konuşmak istediğim insan Azer Bülbül değildi ama nihayetinde bulmak için en uğraştığım insan o oldu. Arayışıma başladığımda yıl 2009’du, en son albümü ‘Zoruna mı Gitti’ 2007’de yayınlanmıştı. Albümü yayınlayan plak şirketi, adına açılmış internet sitesi kapanmış; Unkapanı Plakçılar Çarşı’nda Azer Bülbül ‘yoklar’ listesinin bir numaralı ismi olmuştu. Şansım varsa, İstanbul’da bir türkü barda yakalayabilirdim. Elimdeki adres Bayrampaşa’daki bir müzikholü gösteriyordu.
Bayrampaşa’yı aradığımda, Ankara’da dediler. Ankara’ya haber saldım, üç dört gün ses çıkmadı. Uzun yıllar beraber çalıştığı emekli bir kemancı, “O büyük yerlere çıkmaz, Dışkapı’ya bakın” dedi. Çankırı Caddesi’nin girişindeki Kristal Pavyona gittiğimde afişleri hâlâ duvardaydı ama o çoktan Konya’ya gitmişti. Bir yerde on günden fazla duramıyordu.

Devrimcilere sempati
Konya’dan Almanya’ya geçti, Almanya’dan Niğde’ye. Artık her gün ailemi arar gibi elimdeki tek Azer Bülbül numarasını arıyor, şansımı deniyordum. Bir gün telefon açıldı, ben de, o da beklemediğimiz bir telefon konuşması yapmanın şaşkınlığıyla, randevulaştık. İstanbul’a geliyordu, yoldaydı. Acelem yoksa, yarın buluşabilir miydik?

İki aydır onu aradığım için bütün şarkılarını dinlemiş, röportajlarını, açıklamalarını okumuştum. Rivayetin muhtelifliğine göre, karısı için ‘ayakları kokuyor’ diyen, devrimcilere sempati duyan, sahnede selam verdikten sonra hiç konuşmayan bir garip adamdı. Onu aradığım zaman zarfında pavyon adabı, şöhretli şarkıcıların şöhretsiz halleri ve değişen müzik zevklerinin yarattığı yalnızlar ordusu üzerine hayli anı biriktirmiştim. Foto muhabiri arkadaşım Fulya Atalay’la verilen adrese gittiğimizde karşılaştığımız manzara duyduklarımın cismanileşmiş haliydi. 90’lara ışınlanmıştık. Merdivenlerden inerken, sarı saçları krepeyle taçlandırılmış bir kadın gözyaşları içinde çıkıyordu. Azer Bülbül maceramı öğrendiğinde, sessiz sessiz başını salladı, sakince “sağ olun, size zahmet vermişiz ama ortalarda olmak benim harcım değil” dedi. Ne zamandır röportaj yapmamıştı. 24 dakika konuştuk, uzun süre konsantre olamıyordu.

“Kendimi tanıtmaya ihtiyacım yok, ben zaten tanınmışım” diye başladı söze, göz önünde olmak istemiyordu. “Müslüm dede oldu, artık baba benim” diyecek kadar iddialıydı, biraz küskündü ve ikinci, üçüncü sınıf yerlerde sahne almaktan gocunmuyordu: “Bu meslek nankör bir meslek. Sen bırakmadığın anda bakıyorsunuz o seni bırakmış, bizim başka işimiz yok ki, bu işten ekmek kazanıyoruz…”

Kan tutuyordu

Azer Bülbül’ü kan tutuyordu, tarihe geçsin isterim. Konserlerinde jilet atanları anlatırken bile fena olmuştu: “Şarkı söylerken gözümü açıyorum bakıyorum ki ortalık kan olmuş. Allahım... Ben zaten kan görmeye dayanamam. Kan tutar beni.“

Çok büyük şöhretlere ulaşıp, çok küçük paralara çalışmanın verdiği mütevazılıkla uyuşturucu operasyonunu anlatırken, hayatının özetini de anlatmış aslında. İpi bir ucundan yakalamaya çalışıyordu: “Tükenmişlik, bunalım, hayatın bölümlerinden birisi işte. O kadar insanın içinden geliyorsun odanda tek başınasın, bu bir yalnızlık değil mi sizce?”

Röportajın en çok fotoğraf kısmında zorlandık. Fulya en doğru kareyi yakalamak için uğraşırken, ya ben ya o mutlaka bir fire veriyordu. En sonunda elimizde bu kare kaldı. Aslında bu da bütün olayın özeti… Bir bunalmış kadın, bir şaşırmış adam…

YORUMLAR 3
  • recep 9 yıl önce Şikayet Et
    azer baba neden hapiste yatmıs
    Cevapla
  • ahmet basar 12 yıl önce Şikayet Et
    Yaw bu adam ŞIH mı Evliya Mı. Bu haberi ve bu zat ı bu kadar gündemde tutulmasına çok sıkıldım. Yani hayatı Karanlıklar içinde geçmiş. Parlak Dünyada yaşamanın bedelini ödeyenlerden biri. Allah aşkına bu insandan bana gelecek güzel numune bir hal söyleyin. Hayatı İçki, Uyuşturucu ve BOŞ SÖZ olan şarkıcılık üçgeninde geçmiş bir insanın nesini seveyim. Sanki bana Muhterem bir zat anlatıyorlar. Efendim neymiş " SON GÖRÜNTÜSÜ", "SON ARZUSU", "SON RÖPORTAJI". Bin yıl yaşayan HZ ADEM öldü. Sevdiğim bir haber yeri ama sevmediklerimi de konu alıyor. Yani Şimdi bir Arabeskçi hayranı tutupta HABER7 yi takip edermi. Onlar ancak Malum medya grubundaki afüşte insanları takip eder. Yani Çıplaklığı.
    Cevapla
  • son osmanlı 12 yıl önce Şikayet Et
    kadere bak. 43 sene yaşa sonra zina yaparken öl.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Yunanistan: Türkiye'nin tepkisine rağmen vazgeçmeyeceğiz
Belediye binasına asılan borç sonrası Şeyma Döğücü sessizliğini bozdu