Mustafa Akıncı'ya Osmanlı ve tarih üzerinden manidar gönderme: 1974'de neredeydin?

Haber7 yazarı Prof. Dr. Recep Bozdoğan "Koltuk amaç, Kıbrıs araç" adlı köşesinde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın son sözlerini eleştirdi. Kıbrıs'ın Osmanlı Devleti dönemindeki durumundan günümüze kadar geçen süreci anlatan Bozdoğan, İngilizlerin ve Türkiye'nin Ada'ya müdahalesinin sonuçlarını yazdı ve EOKA'nın Türkleri nasıl asimile etmeye çalıştığını dile getirerek Akıncı'ya "1974'de neredeydin" diye sordu.

Mustafa Akıncı'ya Osmanlı ve tarih üzerinden manidar gönderme: 1974'de neredeydin?
Mustafa Akıncı'ya Osmanlı ve tarih üzerinden manidar gönderme: 1974'de neredeydin?
GİRİŞ 11.02.2020 11:56 GÜNCELLEME 11.02.2020 11:56
Bu Habere 72 Yorum Yapılmış

İşte Prof. Dr. Recep Bozdoğan'ın o yazısı;

Devlet adamlığı her şeyden önce siyasî ahlâk, vefa ve kadirşinaslık gerektirir.

Devlet adamı, uğruna ömrünü vakfettiği değerler için gerektiğinde makamından da canından da vazgeçmesini bilir.

Devlet adamını sıradan siyasetçilerden ayıran da budur.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı İngiliz Gazetesi The Guardian’a verdiği röportajda "Kendi çocukları dâhil daha genç kuşaklara kıyasla, güneyde (Rum tarafında) doğmuş olan kendisinin ve eşinin Kıbrıslı Rumlarla daha duygusal ilişkilerinin bulunduğunu, Türkiye'ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için Güney'in (Rum tarafının) desteğine ihtiyacın olduğunu" söylemiş.

Tarihe ilgi duyan bir kişi olduğum için, Mustafa Akıncı’nın bu sözlerini okuyunca, doğrusu Kıbrıs’ın fethine, İngiliz işgaline ve sonrasında yaşanan olaylara dair bilgilerimi hatırladım.

Türklerin tarih boyunca kurduğu en kudretli devlet olan Osmanlı, gücünün zirvesine eriştiği bir çağda Romalıların "Mare Nostrum (bizim deniz)" dediği Akdeniz’i, âdeta bir Türk Gölüne çevirdi.

Osmanlı Akdeniz’inin en değerli parçası ise Kıbrıs adasıydı.

Anadolu’nun doğal uzantısı olan bu kıymetli ada, 6 Ağustos 1571 tarihinde zaferle sonuçlanan Osmanlı-Venedik Savaşı ile fethedildi.

Anadolu’nun birçok yöresinden göç edenlerin yerleştiği ada, zamanla Türkler için yeni bir vatan haline geldi.

Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu dolayısıyla her çağda büyük devletlerin dikkatini çeken Kıbrıs’ın, "sömürgeci" İngilizlerin dikkatini çekmemesi elbette beklenemezdi.

Üzerinde güneşin batmadığı "sömürü" İmparatorluğunun can damarını güvence altına almak amacıyla Kıbrıs’a göz koyan İngilizlerin beklediği fırsat 1878 yılında ayaklarına geldi.

93 Harbi olarak da anılan 1878 Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Devletinin düştüğü zor durumu fırsat bilen İngiltere, adayı yıllık 92.799 sterlin karşılığında kiraladı, aslında işgal etti.

Böylece, Kıbrıs Türkleri için yaklaşık yüz yıl sürecek acı, gözyaşı ve çile de başlamış oldu.

Adaya Rum göçünü teşvik eden İngilizler, resmî görevlere de çoğunlukla Rumları getirdi.

Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında girmesini gerekçe gösteren İngiltere, kiralama adı altında işgal ettiği Kıbrıs’ı ilhak ederken, adadaki Türkler üzerindeki baskılarını da artırdı.

1878-1914 arasındaki 36 yılda siyasî ve idarî güçlerini kaybeden Türkler, 1914-1950 arasındaki 36 yılda ise ekonomik güçlerini kaybetti.

"Öz yurdunda garip" hale gelen Türk toplumu arasında "adadan göç" fikri yayılmaya başladı.

Türkler adadan kitleler halinde göç ederken, sayıları hızla artan Rumlar, ada nüfusunun dörtte üçünü oluşturur hale geldi

İngiltere’nin bilinçli, Türkiye’nin ise bilinçsiz bir şekilde uyguladığı Kıbrıslı Türklere vatandaşlık verme politikası adadan göçü daha da teşvik etti.

Böylece, Türklerin oranı %20’nin de altına düştü.

1950 yılında Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesince düzenlenen referanduma katılan Rumların %98’inin Yunanistan ile birleşme yönünde oy kullanması, Rumların Kıbrıs Türklüğünü yok etme konusundaki niyetlerinin tescili oldu.

Referandumdan cesaret alan Rumlar 1955 yılında EOKA terör örgütünü kurarak Türklere karşı silahlı saldırılara başladı.

1821’de Girit nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan Türklerin başına gelen yok oluşun kendi başlarına da gelmesini istemeyen Kıbrıs Türkleri, Rumlara karşı meşru müdafaaya girişti.

Adada çatışmayı önleyerek nihaî barışı sağlamak üzere Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın imzaladığı üç farklı antlaşma ile 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

Ancak, Kıbrıs’ı tamamen Rumlaştırarak Yunanistan’a bağlama hedefinden vazgeçmeyen Rum Yönetimi, Türklerin adadaki varlığını sona erdirmek amacıyla Makarios liderliğinde 1963’te Akritas Planını gizlice uygulamaya koydu.

Rumlar aynı yıl, anayasanın Türklere eşitlik ve güvence sağlayan 13 maddesini kaldırma girişiminde bulundu.

Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin karşı çıkması dolayısıyla bu girişimi başarısız olan Rumlar, Türklere karşı şiddet olaylarını artırdı.

21-23 Aralık 1963’te Türklere yönelik gerçekleştirilen ve tarihe "Kanlı Noel" olarak geçen saldırılarda 364 Türk barbarca katledildi.

103 köy ve 270 cami yakılıp yıkıldı, yaklaşık 25 bin Türk ada içinde görece güvenli yerlere göç etmek zorunda kaldı.

Yaşanan katliam İngiliz Daily Express gazetesinin 28 Aralık 1963 tarihli sayısında "dehşet verici" başlığıyla duyuruldu.

Makarios, katliamı yapan EOKA’yı "Türkler Kıbrıs’tan tamamen silinmeden EOKA kahramanlarının görevi sona ermiş sayılamaz" sözleriyle savundu.

Amerikan The Washington Post Gazetesi 17 Şubat 1964’te Rumların Türklere karşı "etnik temizlik" yaptığını yazdı.

Türkler, adanın sadece %3’ünü oluşturan kamplara sıkıştırılarak buralarda yaşamaya zorlandı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U-Tant, 10 Eylül 1964’te hazırladığı raporda "Kıbrıs Hükümetinin (Rumların), ülke yönetimini gasp ettiğini ve Türklere ancak savaş şartlarında görülebilecek şiddette bir ambargo uyguladığını" belirtti.

Rum Yönetiminin Türklere uyguladığı saldırıları önlemek için meşru her yola başvuran Türkiye, EOKA terör örgütünün 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta yönetimi ele geçirmesi sonrasında, adadaki Türkleri korumak için 20 Temmuz 1974’te Barış Harekâtını gerçekleştirdi.

Bütün bu olaylar yaşanırken 1947’de dünyaya gelen Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs Türklerinin haklı mücadelesi için ne yaptığına dair hiçbir bilgi yok.

Kıbrıs Türkleri var olma mücadelesi verirken, hangi direniş örgütünü kurdu, hangi direniş hareketine katıldı, hangi protesto veya boykot eylemine destek verdi, Kıbrıs Türkleri tarafından kurulan meşru savunma gücü olan Türk Mukavemet Teşkilatına üye oldu mu, üye olmasa bile sempati duydu mu?

Rum Yönetimi liderleri Makarios, Clerides ve Papadopoulos Kıbrıs Türklerini yok etmek üzere plan üstüne plan hazırlarken, kendisi nasıl bir meşru müdafaa çabası içine girdi?

Belki de kılını bile kıpırdatmadı, kim bilir?

Ancak, Barış Harekâtından pek hoşlanmadığını yıllar sonra söylediği "biz adına ‘Barış Harekâtı’ desek de bu bir savaştı ve akan kandı" sözleriyle itiraf etti. 

Üniversiteden mezun olduktan sonra nedense, kendi ifadesiyle "duygusal ilişki" kurduğu Rum tarafına (Limasol’a) değil, Türkiye’nin özgürlüğe kavuşturduğu Türk tarafına yerleşti.

Ama canı istedikçe Rum tarafına (Limasol’a) giderek anılarını tazeledi, dostluklarını pekiştirdi.

Türkiye’nin sağladığı huzur ve güven ortamında, henüz 28 yaşında iken Kurucu Meclis’e seçildi, 29 yaşında Lefkoşa Belediye Başkanı oldu ve bu görevi 14 yıl kesintisiz sürdürdü.

36 yaşında Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği başkanlığına seçildi.

40 yaşında Toplumcu Kurtuluş Partisi genel başkanı oldu.

KKTC Meclisinde kesintisiz 16 yıl süre ile milletvekilliği yaptı.

Bakanlık ve başbakan yardımcılığı yaptı.

2015 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Bütün bunları, Batı dünyasının her türlü tehdidine ve ambargosuna rağmen Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı sonrasında sağlanan huzur ve güven ortamında yaptı.

Bu arada kızını bir Rum ile evlendirmeyi ve çok sevdiği "Güney" ile duygusal bağını güçlendirmeyi de ihmal etmedi.

Mustafa Akıncı politika basamaklarını hızla tırmanırken Türkiye ise maalesef boş durmadı.

Kıbrıs’ın her yanını otoyol kalitesinde çift bant yollarla kapladı, Rumların elektriğine mahkûm kalınmasın diye elektrik santrali yaptı, Anadolu’dan boru hattı ile su getirdi, adanın her yanına göletler ve sulama kanalları inşa etti, devlet üniversitelerinin Kıbrıs’ta kampüs kurmasını teşvik etti, havalimanları yaptı, yaklaşık 50 yıldır devlet memurlarının maaşlarını ödedi, Rumlar Türklere tekrar saldırmasın diye 30 binden fazla askerini adada konuşlandırdı, Annan Planını destekleyerek siyasî risk aldı, sayısız yatırım ve ekonomik destek sağladı.

Akıncı’nın soğuk ve mesafeli durduğu Türkiye’nin eli ayağı yine düzgün durmadı. Kıbrıs Türk halkının hakkı olan petrol ve doğal gaz yataklarını koruma ve değerlendirme adına ABD’den İngiltere’ye, Fransa’dan Almanya’ya, İtalya’dan İsrail’e kadar Batı dünyasının neredeyse tamamı ile mücadeleye girdi.

Mustafa Akıncı ise Türkiye’nin verdiği bunca ekonomik desteğe teşekkür edeceğine; aynı röportajda "Türkiye'ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için Güney'in (Rum tarafının) desteğine ihtiyacı olduğunu" söyleyerek, sadece Rumlara değil, İngiltere’den Avrupa Birliğine, ABD’den Rusya’ya kadar Rumları adanın "efendileri" olarak gören ne kadar güç odağı varsa hepsine mesaj gönderme derdine düştü.

Mustafa Akıncı da olsa, bir cumhurbaşkanının bu tür akıl ve iz’andan yoksun sözler söylemesi nankörlüğün, vefasızlığın, ilkesizliğin ve yüzsüzlüğün en uç noktası değil de nedir?

Yine aynı röportajda KKTC Başbakanı Ersin Tatar’ı "Güney'le (Rumlarla) uzlaşmayı reddeden, ateşli Ankara yanlısı, Recep Tayyip Erdoğan'ın desteğine sahip" olarak tanımlaması ise, Akıncı’nın duygu ve düşünce dünyasında Türkiye’nin Rum Yönetimi kadar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının da Anastasiadis kadar bile yerinin olmadığını göstermekte.

Verdiği bu akıl almaz röportaj ile başta İngiltere olmak üzere Batı dünyasına "aradığınız eleman benim" mesajı veren Akıncı, kendince Kıbrıs’taki liberal ve sosyal demokrat oyları konsolide ederek Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde elini kuvvetlendirmeye çalışmakta.

Bunun yaparken sadece Hatay halkının değil, bütün Türkiye’nin minnet ve şükranla andığı rahmetli Tayfur Sökmen’e de dil uzatmayı ihmal etmemiş.

Sayın Akıncı; Tayfur Sökmen gibi vatansever kahramanlar olmasaydı, Suriye’deki iç savaş, Hatay’ı korkunç bir felakete sürükleyecekti.

Tayfur Sökmen gibi vatansever kahramanlar olmasaydı, Suriye iç savaşını fırsat bilen Batılı güçler, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG terör koridorunu Afrin-Antakya-İskenderun hattı üzerinden kolayca Akdeniz’e uzatacak, sadece Türkiye’yi değil, Kıbrıs Türklüğünü de boğmaya kalkacaktı.

"Barış Pınarı harekâtında akan su değil kandır" diyerek, bu meşru harekâtı aslında tasvip etmediğini ima eden Mustafa Akıncı’ya tavsiyemiz, birazcık siyasî tarih okuması, ama ondan önce bol bol "ahlâk felsefesi" okuması.

Kalın sağlıcakla.

BAŞSAĞLIĞI: Dün Suriye’de rejim güçlerince yapılan saldırıda şehit olan kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metânet dilerim. Milletimizin başı sağolsun.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 72
  • rcb 4 yıl önce Şikayet Et
    BununTürklüğünden şüpheliyim ama rumluğundan asla !...
    Cevapla
  • Fehmi 4 yıl önce Şikayet Et
    Rum tarafinda dogup buyuduyse onlarin kultirlerini benimsemistir ruma yakin turke yabancilasmis rahmetli denktas gibi lidere ihtiyaci var yavru vatanimizin
    Cevapla
  • mehmet vasfi tufekci 4 yıl önce Şikayet Et
    fehmi arkadas yanlışlıkla elim sikayet yerine degdi ozur dilerim
    Cevapla
  • gurbetci 4 yıl önce Şikayet Et
    bu nasil is? bu Adam Kibris Türkiye Cumhuriyetini yönetmiyormu? nasil olurda düsman hain olur? anlamiyorum?
    Cevapla
  • Adem pekgoz 4 yıl önce Şikayet Et
    Makaryos dolu
    Cevapla
  • Misafir 4 yıl önce Şikayet Et
    Kimliği türk olsada bu adam tüm ruhu ve kalbiyle rum.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
CHP'li aday Mesut Özarslan okul arkadaşı Murat Kurum'u anlattı!
CHP kurultayı iptal edilebilir! Delege tezgahı ortaya çıkıyor