Sudan'da İsrail oyunu ve petrol savaşı

Yıllardır sömürülen, darbelerle frenlenen, kardeş kavgalarına çekilen Sudan, kanlı sömürge mirasıyla bir kez daha yüzleşiyor. Bölünen Sudan, sadece ülkeyi değil, tüm Afrika'yı ateşe sokacak. İsrail'in son oyunu:

Sudan'da İsrail oyunu ve petrol savaşı
Sudan'da İsrail oyunu ve petrol savaşı
GİRİŞ 12.01.2011 16:35 GÜNCELLEME 12.01.2011 16:35
Bu Habere 4 Yorum Yapılmış

Mesut Çevikalp'in haberi

Kara kıtanın bahtı kara ülkesi Sudan, kritik bir süreçten geçiyor bugünlerde. Mısır-İngiliz sömürgesindeyken 1956’da kazanılan bağımsızlıktan bu yana iki iç savaşa neden olan ülkenin güneyindeki ayrılıkçı bölge, kendi kaderini tayin için sandık başına gitti.

Güney Sudanlılar 9 Ocak’ta yapılacak kritik referandumda tercihlerini bağımsızlık yönünde kullanırsa Afrika’nın petrol zengini en büyük ülkesi bölünecek; Güney Sudan, dünyanın 193. ülkesi olacak. Referanduma sayılı günler kala Güney Sudan’ı ziyaret eden Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, referandum sonucunu, ayrılık kararı çıksa bile, kutlayacağını söyledi: “Kişisel olarak Sudan bölünürse üzülürüm. Ama aynı zamanda Sudan’da barışı sağlarsak mutlu olurum."

Beşir’i Güney Sudan’ın başkenti Juba’da, kırmızı halılar üzerinde, yıllarca savaştığı Güneyli lider Salva Kiir ve ‘birliğe hayır’ sloganları atan, Güney Sudan bayrakları sallayan bir kitle karşıladı. Ortaya çıkan tablo, Güneylilerin kendi yollarını çoktan çizdiğini gösteriyordu âdeta. Referandumdan bağımsızlık çıkması hâlinde yeni ülke 9 Temmuz 2011’e kadar kurulmuş olacak.

Aslında Güney Sudan’ı referanduma götüren ilk adım 2005’te atılmıştı. Kuzey ve Güney arasında 1983’te başlayan ve tam 22 yıl sürerek 2 milyon kişinin hayatına mal olan kanlı 2. Anyanya Ayaklanması’nın ardından Kenya’nın arabuluculuğunda imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması, Güney’e yarı-özerk bir statü kazandırmış, 5 yılın sonunda kendi kaderini tayin etme hakkı tanımıştı. Bağımsızlığın hemen ardından 1956’da başlayan kanlı 1. Anyanya Ayaklanması 1972’ye kadar sürmüş, Etiyopya’da imzalanan barış anlaşması 11 yıl geçerliğini korumuştu.

Sudan bölünme sancılarını geçmişte de yaşamıştı. 1821’de Osmanlı’nın Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından Mısır’a katılan Sudan, 1881’de Muhammed Ahmed el-Mehdi önderliğinde isyana kalkıştı, ancak başarılı olamadı. 1899’da İngiltere, ‘Mısır yönetiminin yanlış uygulamalarını düzeltme vaadiyle’ Sudan’a girdi. Çift başlı yönetim 1920’lerde başlayan isyanlara 30 yıl direndi. Sudan, 1 Ocak 1956’da bağımsızlığını kazandı.

Sudan’ın yakın tarihi, neredeyse son 50 yıldır varlığını koruyan, araklıklarla da şiddetlenen Güney-Kuzey çatışmalarından ibaret. Milyonlarca kişinin ölümüne yol açan, milyonlarcasını da yerinden eden derin anlaşmazlığın temeli sömürge dönemine dayanıyor. Batılı sömürgeciler, yer altı kaynakları zengin bu büyük ülkeden çıkarken, Afrika’daki diğer ülkelerde yaptıkları gibi geride ciddi sınır sorunları ve etnik sorunlar bıraktı. Bölgenin kültürel özelliklerine bakılmaksızın çizilen sınırlar da çatışmaların ana sorunu oldu. Gelinen noktada gerilim, Kuzey’deki Müslümanlarla Güney’deki Hıristiyan elit arasında yaşanan din çatışması gibi lanse edilse de meselenin özü, ırk ve toprak bazlı anlaşmazlıklar.

Güney’deki liderliğin bölgedeki zengin petrol yataklarını kullanmaya başlaması ve bu rezervler üzerinden Çin, Hindistan, İsrail, ABD gibi aktörlerle ilişkiye girmesi de bölünmeyi hızlandırdı. ABD ve İsrail, Güney’deki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni (SPLM) silahlandırırken; Çin, Hindistan gibi ülkeler de petrol rezervlerini işletme anlaşmaları imzaladı. 1996’da eski adıyla Güney Sudan Kurtuluş Ordusu’na 20 milyon dolar tutarında askerî teçhizat sağlayan ABD, bugün Güney Sudan’ı tam bağımsızlığını kazanması için destekliyor. İsrail’in de hâlihazırda Güney’deki liderlikle birtakım anlaşmalar yaptığı biliniyor. Batı basınının Sudan ile ilgili bire bin katarak servis yaptığı ‘kanlı’ haberler, Darfur’da patlak veren kriz, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Ömer El Başir için verdiği tutuklama kararı ve Batılı ülkelerin Güney’e silah desteği, Hartum hükümetinin ayrılık hareketini engellemesini önledi. Batı dünyası âdeta geçmişte ektiği nifak tohumlarının yeşermesi için şartları olgunlaştırdı.

Sudan’ı bölünmeye götüren etkenlerin başında sömürü politikaları ve sömürgecilerin bıraktığı çatışma mirası yer alıyor. Afrika üzerine çalışmalarıyla tanınan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kavas da bu durumu önemsiyor. Kavas, sömürge döneminden kalan sorunların ülkedeki istikrarı, kalkınmayı engellediğini anlatıyor: “1960’lara kadar devam eden Avrupa sömürgeciliği, yerini birçok ülkede yeni sömürgecilik akımına bıraktı. Bu ülkeler gelişen dünya düzenine bir türlü ayak uyduramadı. İç savaşlar ve askerî darbeler hiç eksik olmadı. Eski sömürgeci tavır, geride bıraktığı sorunlarla merkezî hükümetleri içinden çıkılması imkânsız sıkıntılara sevk etti.”

Kavas, sömürge döneminde misyonerlerin Güney Sudan ile özellikle ilgilendiğini, bölgeyi Hıristiyanlaştırma merkezine çevirdiklerini vurguluyor: “Avrupalılar Sudan’ın bağımsızlık sonrasında parçalanmasına sebep olabilecek desteklerini bu bölgedeki Hıristiyan azınlıktan yana kullandı. Hatta bir dönem ayrılıkçıların komünist lideri John Garang eğitim görmesi için Amerika’ya götürüldü. Yüksek ziraat eğitimi gören Garang, 2005’teki iç savaşta bir helikopter kazasında ölene kadar ayrılıkçıların lideriydi. Yürütülen misyonerliğe rağmen Güney’deki Müslümanların varlıklarını koruduğu da bir gerçek.”

Batı dünyasında kasıtlı oluşturulan ‘Güney’deki Hıristiyanlar katlediliyor’ algısı, bölünmenin temelini din zeminine çekse de aslında durumun aslı hiç de öyle değil. Kuzey’deki Müslüman Arap çoğunluk ülkenin güneyinde yerini Afrika kökenlilere (Animistler) bırakıyor. Güney’de yaşayan Müslüman ve Hıristiyanlar da var. Ancak bölgede son 10 yılda çıkan çatışmaların büyük bölümü toprak paylaşımı sorununa ve etnik sorunlara dayanıyor.

İspanya’daki Sevilla Üniversitesi’nden Afrika uzmanı Mehmet Özkan, Güney-Kuzey ayrışmasının temelinin 1800’lerde atıldığını belirtiyor: “Sorunun kökleri 19. yüzyıla kadar gidiyor. Zamanla yeni sosyal, siyasal ve dinî sebeplerle birleşerek bu hâle geldi. Bugün için maalesef sorun ortada sadece dinî bir mesele varmış gibi algılanıyor ki bence bu durum sorunu yanlış bir teşhisle çözmeye çalışmaktan başka bir şey değil.”

HIRİSTİYANLARIN ORANI YÜZDE 30!

Son 10 yıldır Güney Sudan ‘Hıristiyan bölgesi’ kimliğiyle anılsa da bölgedeki Hıristiyanların oranı yüzde 20-30 arasında. Hatta bazı kaynaklar bölgedeki Hıristiyan nüfusu yüzde 17 olarak gösteriyor. Buna karşılık bölgenin yerli Müslüman nüfusu yüzde 10-18, Animist olarak adlandırılan yerel inanışlara bağlı nüfusun oranı ise yüzde 60-70. Nüfus dağılımının net olarak bilinememesi bölgede ciddi bir sayımın yapılmamasından kaynaklanıyor. Bununla birlikte Güney Sudan’da 100’den fazla farklı yerel dil kullanılıyor. Dolayısıyla Güney Sudan’ı tek ‘Hıristiyan kimliği’ ile değerlendirmek pek doğru değil. Ancak Güney Sudan’daki ayrılıkçı hareketler ile siyallaşan bağımsızlık hareketlerini Hıristiyan elitler yönetiyor. Çoğunluğu yurt dışında veya bölgedeki kolonyalist okullarda özel olarak eğitilen bu elit sınıf, bugünlerde Güney Sudan’ın siyasi rotasını belirlemede büyük rol oynuyor. Güney Sudan’daki Hıristiyan azınlık, iktidarı elinde bulunduran Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) etrafında toplanıyor ve bağımsızlık yönünde birlikte hareket ediyor. 2005 öncesinde Kuzey’le çatışan Sudan Halk Kurtuluş Ordusu, Kapsamlı Barış Anlaşması’ndan sonra siyasi parti kimliğine bürünerek ismini ‘Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ne çevirmişti. Hareket, bağımsızlık sonrası devleti oluşturacak elit Hıristiyanların çatısı bir bakıma.

Afrika’nın en büyük, dünyanın 10. büyük ülkesini bölünmeye götüren bir diğer önemli etken ise devasa petrol rezervleri. 2003’ten bu yana çıkarılmaya başlayan petrol, ülke ekonomisi için stratejik önemde. Günlük 500 bin varil ham petrol üreten Sudan, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) misafir üyesi. Sudan her yıl ham petrol satışından 10-15 milyar dolar elde ediyor. Bu meblağın gelecek yıllarda artması bekleniyor. Çin-Malezya-Hindistan ortaklığı ile çıkarılan Sudan petrollerinin yaklaşık yüzde 80’lik bölümü Güney Sudan ve civarında çıkarılıyor. Bölgede çıkan petrolün ülke bütçesinin yüzde 98’ini oluşturduğu düşünüldüğünde, muhtemel bölünmeden Kuzey’in ekonomik anlamda ciddi bir şekilde etkileneceğini söylemek mümkün. 2005’teki anlaşmada bölgeden çıkarılan petrolün iki taraf arasında paylaşılması öngörülüyordu. Bağımsızlığın ardından bölgedeki petrollerin paylaşımı ile ilgili görüşmeler yapılacak olsa da Kuzey’in bu durumda kaybeden olacağını söylemek pek zor değil. Dolayısıyla Güney-Kuzey petrol paylaşım sorunu bölünme sonrası da sürecek.

Sorun olarak sürmesi beklenen bir diğer konu da zengin petrol rezervlerinin varlığı ile bilinen Abyei bölgesi. 2005 Kapsamlı Barış Anlaşması, Güney Sudan ile birlikte Abyei’de de referandum yapılmasını, Abyei’nin Güney Sudan’a katılıp katılmayacağına karar vermesini istiyordu. Ancak hâlihazırda bu yönde net bir karar alınmış değil. Abyei, her iki taraf için stratejik öneme sahip. Abyei’nin Güney Sudan’a katılması hâlinde ülkenin kuzeyinin petrol gelirlerini büyük oranda kaybedeceği tahmin ediliyor. Aynı ihtimal Güney Sudan için de geçerli elbette.

Prof. Dr. Ahmet Kavas, bölünmeye uzanan süreci, Güney’deki oluşumun petrol kaynaklarını kullanmaya başlamasının hızlandırdığını aktarıyor. Ona göre muhtemel bölünme, Abyei üzerinde ciddi gerilimlere de yol açacak: “Güney Sudan’ın petrol kaynaklarının kullanılmaya başlanması, ayrılık noktasına en fazla yaklaştıran konuydu. Oysa bu petrol kaynaklarının Güney Sudanlılara pek faydası olmayacak. Belki bir avuç seçkin sınıfın elinde bazı imkânlar oluşacak o kadar. Abyei bölgesi de iki taraf arasında sıkıntı çıkarmaya devam edecek gibi duruyor.”

"AYRIŞMANIN NEDENİ PETROL"

Sevilla Üniversitesi’nden Mehmet Özkan da zengin petrol rezervlerinin iki taraf arasındaki ayrışmayı körüklediğini düşünüyor. Ancak bölünmenin bu sorunları çözmeyeceğinin de altını çiziyor: “Abyei’nin statüsü en temel sorunlardan biriydi. Yakın gelecekte de sorun olarak devam edecek. Bu konunun çözümünde uluslararası toplumun tavrı, özellikle de Çin, ABD ve Hindistan’ın hem Abyei’ye hem de Kuzey ve Güney’e yaklaşımı kilit bir rol oynayacak. Kanaatim, Abyei sorununun bu şekliyle bir müddet daha askıda kalacağı yönünde.”

Bu noktada Hartum’un denize açılan kıyısı ve sahip olduğu petrol boru hattı elini güçlendiriyor. Güney Sudan petrol çıkarsa da bunu dünya pazarına taşıyabilmesinin en kısa ve güvenli yolu Kuzey Sudan’dan geçiyor. Petrolün yüzde 70-80’i Güney’de olsa da altyapı tamamıyla Kuzey’de. Dolayısıyla petrolün ve gelirin paylaşımı iyi ilişkilere bağlı.

Güney Sudan ve civarında petrol çıkarma işleri alan Çin ve Hindistan, iki tarafı da küstürmeme hassasiyetiyle hareket ederken; ABD, İsrail ve İngiltere gibi diğer bazı ülkeler kayıtsız şartsız Güney Sudan’ı destekliyor. Manevi desteğin yanında silah yardımı ve maddi yardım da söz konusu. Yıllık 8 milyar dolarlık bir petrol pastasına sahip olan Güney Sudan’ın, bağımsız olsa bile, yakın gelecekte de büyük aktörler arasında ezilmesi kaçınılmaz görülüyor.

Peki, bölünme Sudan’a ve bölgeye istikrar getirecek mi? Uzmanlar bu soruya fikir birliği etmişçesine cevap veriyor: Muhtemel bölünme ve sonrasında kurulacak Güney Sudan devleti, ne Kuzey-Güney gerilimini ne de her iki taraftaki etnik çatışmaları frenleyebilecek. Hatta yeni ulusal ve uluslararası sorunlara kapı aralayacak. En başta bölgenin ağır abisi Mısır bu bölünmeye karşı. Kahire yönetimi, İsrail’in Güney Sudan’da artan nüfuzundan tedirgin.

Çoğu uzmana göre, dünyanın 193. devleti yeni sınır sorunlarıyla birlikte doğacak. Bölünmenin Afrika kıtasında yeni ayrılıkçı hareketleri tetiklemesinden de endişe ediliyor. Özel dairede de olası bağımsızlığın ardından Sudan ve Doğu Afrika’daki güç dengelerinin yeniden şekillenmesi bekleniyor. Sonucun hayır çıkması hâlinde ise Sudan’da yeni bir süreç başlayacak. Bu süreç çok bilinmeyenli bir denklem kadar girift bir durum ortaya çıkaracak. Darfur ve Güney’deki ayrılıkçı hareketlerin tekrar şiddetleneceği, Hartum üzerindeki dış baskının artacağı öngörülüyor.

Mehmet Özkan da bölünmenin istikrardan çok yeni sorunlar doğuracağını doğruluyor: “Bölünme, istikrardan ziyade birçok belirsizlik ortaya çıkaracak. Bölünme Darfur sorununu hem negatif hem de pozitif etkileyecek. Çünkü Güney’i kaybeden Sudan’ın Darfur’u kaybetmemek için şiddete ya da daha barışçıl yollara başvurması gerekecek. Ayrıca uluslararası toplumun hem Darfur’a hem de Güney Sudan’a yaklaşımı bölgeyi yeniden şekillendirecek. Şimdiden Afrika’daki birçok devlet endişeli. Ama bölünme asıl Batı Sahra sorununu, Kongo’nun geleceğini ve yeniden alevlenen Fildişi Sahilleri’ndeki Kuzey-Güney çatışmasını etkileyecek.”

Kavas, referandumdan çıkacak muhtemel ayrılma kararının Sudan’ı ve bölgenin tümünü etkileyeceğini söylüyor: “Referandum şayet ayrılma yönünde sonuçlanırsa bu pek çok komşu ülkeyi doğrudan etkileyecek. 1992’de Etiyopya’dan ayrılan Eritre âdeta bir Demirperde ülkesine döndü. Dünya ile irtibatları neredeyse tamamen koptu. Etiyopya, Kızıldeniz sahilinden mahrum kalınca o da çok aşırı derecede zarar gördü. Ne yazık ki Afrika Birliği’nin kıta içi sıkıntılara çözüm üretme ve tarafları uzlaştırma rolü, yeni başkan Jean Ping döneminde zayıflamış durumda. Bu anlamda parçalanmadan Afrika Birliği de negatif etkilenecek.”

Bölünmenin her iki tarafta yeni etnik çatışmalara kapı aralamasından endişe ediliyor. Güney Sudan’ın Hıristiyan liderlik altında devletleşmesinin Güney’de yaşayan Animistlerle Müslümanların huzurunu kaçıracağı su götürmez bir gerçek. Aynı şekilde Kuzey’de yaşayan Hıristiyanların da Güney’e göçe zorlanacağı daha şimdiden, hem de resmî makamlarca dillendiriliyor. Mehmet Özkan, iki tarafın da azınlıkları hem birbirlerine hem de uluslararası topluma karşı koz olarak kullanabileceğine değiniyor. Daha da ötesi bölünmenin her iki tarafta da iç çatışmalara yol açabileceğini söylüyor.

Ahmet Kavas, Hartum yönetiminin, Güney’deki istikrarsızlığın ülkenin diğer bölgelerindeki negatif etkisini kırmak için referandumu kabullendiğini anlatıp bundan sonraki sürecin daha da çetin geçeceğini belirtiyor: “Güney Sudan yüzünden ülkenin diğer bölgelerinde de istikrar bozuldu. Ülkenin kısıtlı imkânları iç savaşta harcandı. Öyle ki Darfur direniş hareketlerinin bile engellenememesinin sebebi Güney’de tüketilen imkânlardı. Uluslararası ambargolar da Sudan’ı oldukça sarstı. Bundan sonra bölünme olsa bile Kuzey-Güney sınırının tam anlamıyla her iki tarafın istediği gibi çizileceği anlamına da geliyor. Zira sınır bölgesindeki petrol zengini Abyei’yi her iki taraf da elinde tutmak istiyor. Asıl sıkıntılar bundan sonra başlayacak.”

Uzmanlar sorunun bu denli çetrefilleşmesinin en önemli sebebi olarak ABD’yi görüyor. Mehmet Özkan, ABD’nin Sudan ve Darfur meselesini hep dinî bir gözlükle okuduğunu, özellikle Amerikalı muhafazakârların ‘Darfur’da soykırım yapılıyor’ söylemini kasıtlı olarak yayıp dünya kamuoyunu yönlendirdiğini söylüyor: “Amerika’nın ilgisinin iki temel nedeni var. Birincisi, Amerika’daki Hıristiyan gruplar SPLM ile çok yakın dayanışma içinde ve Amerikan kamuoyunu çok ciddi şekilde yönlendiriyorlar. Geçmişe bakarsanız bu kurumların 1994’teki Rwanda soykırımında hiç sesi çıkmazken Darfur’daki durumun abartılmasında aktif rol almasının başka bir açıklaması yok. İkinci sebebi ise Çin’in Sudan ile ilişkileri ve özellikle Darfur’daki petrol çıkarma işini doğrudan üstlenmesi. Bugün Amerika ve Çin arasında Afrika kıtası üzerinde yaşanan soğuk savaşın en önemli merkezlerinden biridir Sudan.”

İsrail’in Nil oyununa ve petrol devlerinin savaşına mı kurban ediliyor?

Sudan üzerindeki ABD-Çin rekabetini Prof. Dr. Kavas da doğruluyor: “ABD; 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerine düzenlenen bombalı saldırılardan sorumlu tuttuğu Sudan’a havadan saldırınca Güney Sudan’daki petrol kaynaklarını işletmeyi bırakmıştı. Hartum hükümeti ABD’nin ardından petrol kuyularını Çin ile ortaklaşa işletmeye başladı. Yani Güney Sudan meselesinde Afrika kıtasındaki Çin-ABD rekabetinin etkisi olabilir. ABD, Güney Sudan’daki petrolleri o dönemde çok verimli görmüyordu. Burayı daha ileriki dönemde kullanmayı düşünüyordu. Ama Çin bu oyunu Hartum hükümetiyle anlaşıp petrol boru hattını açınca bozdu.”

Dünyanın dev petrol şirketlerinin gözlerini üzerine diktiği Güney Sudan’daki gelişmeleri Ankara da yakından takip ediyor. Türkiye, Afrika açılımının en önemli ayağı olan Sudan’ın üniter yapısının korunmasını bölgenin ve kıtanın istikrarı için gerekli görüyordu geçmiş yıllarda. Bölünmenin her iki taraf için yeni sorunlar çıkaracağını vurguluyordu. Ancak muhtemel bölünme sonrasında Hartum hükümetiyle yakaladığı dostane ilişkilerini bozmadan, Afrika’nın parçası olan yeni ülke ile iletişim köprülerini kurmaya hazırlanıyor. Zira Türkiye, bağımsızlık sonrasında iki ülke arasında oluşacak sorunları giderme noktasında arabulucu vasfıyla öne çıkacak ülkelerden biri konumunda. Ankara, sürecin zararsız geçilmesi için adımlar da atıyor.

9 Ocak’taki referandumda oy kullanacak 4 milyon Güney Sudanlı, sadece ülkenin değil, bölgenin de yeni rotasını belirleyecek. Yıllardır yer altı kaynakları sömürülen, kalkınma çabaları darbelerle frenlenen, kardeş kavgası girdaplarına çekilen Sudan, bir kez daha sömürgecilerin bıraktığı kanlı mirasla yüzleşiyor. Acaba Güney Sudan, ABD-Çin rekabetine, İsrail’in Nil oyununa ve petrol devlerinin savaşına mı kurban ediliyor?

İsrail’in Güney Sudan’la imzaladığı anlaşmalar Mısır’ı geriyor

Güney Sudan, ABD-Çin’in Afrika rekabetine, İsrail’in Nil’i zaptetme oyununa ve devlerin bölgedeki petrolü paylaşma savaşına mı kurban ediliyor?

Sudan’ın bölünmesini fırsata dönüştürmek isteyen bazı büyük aktörler Güney Sudan liderliğiyle işbirliği görüşmelerine başladı bile. Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Akgün, İsrail’in Güney Sudan üzerinden Nil Nehri’ni zaptetme planlarının Mısır’ı gerdiğini söylüyor.

-Bölünme Sudan’ın refahını nasıl etkiler?

Güney’in bölünmesi bölge halkına barış ve istikrar getirmeyi garanti etmez. Hatta bölgede yeni etnik sorunların çıkması da kaçınılmaz. Kabileler arası güç savaşları da yaşanabilir. Bölgedeki petrol zenginliğinin nasıl paylaşılacağı konusu önemli bir çatışma sorunu olacak. Uluslaşma aşamasındaki pek çok ülkede görülen iç çatışmaların Güney’de de görülmesi mümkün. Buna karşılık petrol gelirlerinin üçte ikisini kaybedecek olan Sudan (Hartum yönetimi) ise artan fakirlik nedeniyle sosyal sorunlar yaşayacak. Özetle, bölünme ne Kuzey ne de Güney Sudanlılara huzur getirir.

-Darfur sorunu yeni durumdan nasıl etkilenir?

Bölünmeler sorunsuz gerçekleşmez. Çekoslovakya gibi barışçıl çözümler çok istisnadır. Güney’in ayrılması belki Darfur için örnek oluşturabilir. Hatta Hartum’daki Ömer El Beşir yönetimi Darfur sorunundan da kurtulmayı umabilir. Ancak mahkeme kararları ortadayken bu pek kolay olamaz. Güney’in bölünmesinin Darfur halkına da ilham kaynağı olması mümkün olsa da, her iki ihtilafın tarihsel, sosyolojik ve siyasi boyutları farklı. Ayrı değerlendirilmeli.

-Bölünme kimin işine yarıyor?

Güney Sudan’ın kurulması Afrika’daki statükoyu sarsar. Batılı ülkeler ve İsrail daha şimdiden Güney Sudan’ın yer altı zenginliklerinin paylaşımı konusunda önemli adımlar atıyor. Güney Sudan liderliği ile Tel Aviv, silah alımı dâhil, pek çok konuda ön antlaşmalar yaptı. Bu gelişmelerden en çok Mısır rahatsız. Mısır, İsrail’in bölgeye müdahalesinin, Nil Nehri’nin kullanımına ilişkin yeni sorunlara neden olacağı düşünüyor. İsrail’in Güney Sudan ilgisinden ve silah satışından son derece rahatsız. Bu nedenle de son haftalarda Mısır, İsrail ajanı oldukları gerekçesiyle 10 kişiyi tutukladı. Dolayısıyla Sudan’ın parçalanması birtakım çatışmaları tetikleyecek.

-Bölünme Güney’deki Animist ve Müslümanlarla, Kuzey’deki Hıristiyanları nasıl etkiler?

Kuzey’deki Hıristiyanlar için bir sorun olmayabilir. Zira onlar İslam öncesinden beri orada bulunuyor, Müslüman çoğunlukla birlikte yaşıyorlar. Güney’de ise yeni devletin izleyeceği milliyetçilik ve entegrasyon politikaları buradaki Müslüman nüfusu Kuzey’e göçe zorlayabilir.

-Kuzey-Güney arasında kalan zengin petrol bölgesi Abyei’nin statüsü ne olacak?

Petrol kaynakları Darfur sorununda olduğu gibi Güney Sudan’da da önemli rol oynadı. Yeni devlet petrol zengini bir ülke olarak doğacak. Ancak Abyei’nin statü sorunuyla birlikte bölgedeki sorunların petrol ile ilişkisi yeniden tanımlanacak ve siyaseti büyük oranda bu dinamikler yönlendirecek. Abyei’nin geleceği halka sorulacak. Bu konuda yeni görüşmeler de yapılacak. Ancak oradaki silahlı grupları ikna etmek pek kolay olmayacak. Türkiye gibi ülkelere arabuluculuk rolü bile düşmesi mümkün.

-Güney Sudan’ın denize çıkışı yok. Petrolünü nasıl satacak?

Güney Sudan petrolünün dünya pazarlarına ulaştırılması için Sudan topraklarından kuzeye doğru boru hatları inşası gerekecek. Bu durum Kuzey Sudan’ın elini güçlendiriyor. Ayrıca Çin’in Güney’deki yatırımları ve Ömer El Beşir’e desteği, uluslararası toplumun Güney Sudan noktasında ortak hareket etmesini engelliyor.

SUDAN KÜNYESİ:

Bağımsızlık: 1956 (İngiltere-Mısır),

Yönetim Yapısı: Parlamenter Cumhuriyet,

Başkent: Hartum,

Yüzölçümü: 2.505.813 km²,

Nüfus: 44 milyon,

Etnik Dağılım: Yüzde 52 Afrikalı, Yüzde 39 Arap, Yüzde 6 Beja, Yüzde 2 Yabancılar, Yüzde 1 Diğer,

Din: Yüzde 70 Sünni Müslüman, Yüzde 25 Yerel dinler, Yüzde 5 Hıristiyan,

Dil: Resmi dil Arapça-İngilizce, ülke genelinde yüzlerce yerel dil de kullanılıyor,

Eğitim: Nüfusun yüzde 60’ı okuyup-yazıyor,

Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla: 92 milyar dolar (2009),

Doğal Kaynaklar: Petrol, Altın, Demir, Bakır, Krom, Çinko, Gümüş,

Endüstri: Petrol, Pamuk, Tekstil, Çimento, Yağ, Şeker, Sabun, Ayakkabı, Petrol Rafineri

GÜNEY SUDAN KÜNYESİ:

Yönetim Yapısı: Yarı Özerk Statüde,

Başkent: Cuba (Juba),

Yüzölçümü: 640.000 km² (Yüzde 28),

Nüfus: 10 milyon,

Dil: Arapça, Yerel diller,

Etnik Dağılım: Yüzde 60-65 Animistler, Yüzde 25-30 Hıristiyanlar, Yüzde 15-20 Müslümanlar, Doğal

Kaynaklar: Petrol, Gaz

AKSİYON

YORUMLAR 4
  • Mu_sul 14 yıl önce Şikayet Et
    senaryo şöyle. haberde mısırın bu israil oyunundan rahatsız olduğu söyleniyor.hemen aklıma mısırı oyalamak için israilin mısırdaki kiliseye saldırı yaptığı sonuca varıp mısırda ayaklanmalara sebep olduğunu düşündüm.sudanın parçalanması sonuçlanıncaya kadar mısırda olaylar devam ettirileceğe benziyor.bu oyun 20-40 yıl arasında bizede oynanabilir.kuzey ırakla bizi de aynı olay benzerlikleriyle kuzeyin özerkliğini benimsettiler türkiyeye.ileride bize musallat olacaklar.abd,almanya ve israil.aynı kafa.bu ülkelere dikkat.
    Cevapla
  • darbeleredurde 14 yıl önce Şikayet Et
    müslümanların olduğu. her yerde çok büyük oyunlar oynanıyor,akabinde böl,parçala,yut.biz akıllı olmalı,birlikte hareket etmeliyiz.ırk,dil,bölge,cemaat gibi farklılıkları husumet vesilesi yapmamalıyız.
    Cevapla
  • sami baharlar 14 yıl önce Şikayet Et
    TAM TERSINE. evet tam tersine misir israil ayni politikalari guduyor amerikan oyunu besbelli ama tabiiki israil faydalanacak erdogan doguya girrikce israil rahatliyor davos marmara sureci megerse israile muthis yariyor butun bati erdoganin ve davutoglunun eksenini anladi simdi bu lubnandada olacak orayida fransa kolluyor fransa-israil iliskileri en iyi durumda ayrica yunan- israil is birligi kibris rum kesiminide kuvvetlendiriyor onlar zaten avrupali sayiliyor merkelin oraya gidisi bunu isaretliyor zaten.
    Cevapla
  • mustafa kayış 14 yıl önce Şikayet Et
    misir tutustu. ne oldu simdi husnu mubarek niye cirpinisin bizden daha cok korkuyon israilden o kadar korkmuyodun vize yi bile kaldirmaya korkuyodun ne oldu simdi heee
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Fransa'dan tarihi Filistin hamlesi! İsrail karşılık vermeye hazırlanıyor
Erdoğan TEKNOFEST'te: Kudüs-ü Şerif'e ait tek bir çakıl taşını dahi vermeyiz